İslâm âlimlerinin
büyüklerinden. Adı İbrâhim bin
Muhgfmmed el-Hâris bin Esmâ ibn-i Hârice
el-Fezârî el-Kûfi’dir. Künyesi, Ebû İshâk’
dır. Kûfe’de doğdu. Şam’a geldi ve orada
hadîs ilmini öğrendi. İmâm-ı Evzâî’nin
zamamnda bulunan ve ondan ilim tahsil
eden zâtlardandır. İmâm-ı Evzâî’nin sohbetlerine
devam etti. Tâbünden Humeyd
et-Tavîl, Ebî Tıvâle, Ebî İshâk es-Sebîî,
İmâm-ı A’meş, Mûsâ bin Ukbe, Yahyâ bin
Saîd el-Ensârf, Imâm-ı Mâlik, Şu’be bin
Haccâc, Süfyân-ı Sevrî ve daha birçok zâtlarla
görüşüp, onlardan ilim öğrendi ve
hadîs-i şerif rivâyet etti. Muâviye bin Amr,
el-Ezdî, Zekeriyya bin Adiy, Ebû Üsâme,
Muhammed bin Selâm el-Biykendî, İbn-i
Mübârek, Muhammed bin Kesir el-Masîsî,
el-Müseyyeb, hocalarından İmâm-ı Evzâî
ve başka zâtlar kendisinden rivâyetlerde
bulunmuşlardır. Hadîs ve fikıh ilminde
imâm, sika (güvenilir) sâlih bir zât olup,
her hâli sünnete uygundu. Peygamber efedimizin (s.a.v) sünnetine bağhlığı o derece
fazla idi ki, bulunduğu memleketin sınırlan
dâhiline bir bid’at sâhibi girse, derhal
dışan çıkarttınrdı. Beyrut ve civannda
bulundu. İnsanlara edebi ve Peygamber
efendimizin (s.a.v.) sünnetini öğretti. Sonra
Bağdat’a gitti. Halife Hârun Reşîd kendisine
çok iltifat ve ikrâmlarda bulundu.
Orada bir müddet kaldıktan sonra, Mopsueste
şehrine yakın bir yere yerleşti ve orada
vefât etti. Vefâtında müslümanlar öyle
üzüldüler ki o zamanda, başka hiçbir şeye
bu kadar üzülmemişlerdi.
Vefât tarihini Ebû Dâvûd 185, Imâm-ı
Buhâri 186 ve Ibn-i Sa’d 188 olarak rivâyet
etmişlerdir. Siyer ve Megazi ilmine âit,
Kitâb-us-siyer, fil-ahbâr vel-ehdâs adlı iki
cildlik bir eseri mevcuttur.
Imâm-ı Şâfil (r.a.) bu eseri çok beğendiğinden
aym usûlle kendisi de bir eser
yazmıştır.
Ebû İshâk el-Fezârî’den sonra gelen pek
çok âlim, O’nun ilminin ve faziletinin çokluğunu
bildirip, medhetmişlerdir.
Saîd-i Cevheri, Ebû Üsâme’ye sordu:
“Fudayl bin Iyâd mı yoksa Ebû İshâk
Fezârî mi daha yüksektir?” Ebû Üsâme
cevâbında buyurdu ki; “Fudayl bin Iyâd’ın
kendisine faydası çoktur. Ama, Ebû İshâk
insanlara çok faydalıdır. Çünkü çok kimselerin
kurtulmasına sebep olmuştur.”
Hz. Ebû İshâk el-Fezâri, dünyâ mahnamevkiîne
ehemmiyet vermeyip, saraylan,
câriyeleri terketti. Tenhâ yerlerde sâde olarak
yaşamayı tercih etti. Ebû İshâk, Ehl-i
sünnet bilgilerini yayarak, hakîkî müslü-
manlara yardım ederdi. Doğru yoldan kaymış
olan bid’at sâhiplerine, nakle dayanan
vesikalarla cevap vererek sustururdu.
Fudayl bin Iyâd hazretleri buyuruyor
ki; “Rü’yâmda Peygamber efendimizi gördüm.
Oturuyorlardı. Yanlannda, oturulacak
boş bir yer vardı. O yere oturmak üzere
yaklaştım. Bana buyurdu ki, “Bu boş yer
Ebû İshâk Fezârf içindir.”
Hârun Reşîd bir gün, Ebû İshâk elFezârî’ye;
“Ey Şeyh! Sen bana en yakın
olanlardansın” deyince, buyurdu ki: “Sana
çok yakın olmak, acaba kıyâ mette, Allahü
teâlâmn huzûrunda bana bir fayda sağhyacak
mı?”
İlmi o kadar yüksekdi ki, kendi hocalanndan,
İmâm-ı Evzâî (r.a.) Ondan hadîs i
şerif rivâyet etti. İmâm-ı Evzâî hazretleri
bir gün bir hadîs-i şerif okudu. “Bu hadîs-i
şerifi kimden dinlediniz?” diye soranlara:
“Doğrulann doğrusu olan Ebû İshâk elFezârî’den
dinledim” buyurdu.
Yine bir gün, İmâm-ı Evzâî hazretleri,
İmâm-ı Fezârî hazretlerine mektup yazmak
istedi. Kâtibini çağırdı. “Mektûba
önce onun ismini yaz, çünkü O, bende»
daha hayırlıdır” buyurdu.
Abdurrahmân bin Mehdî buyurdu ki,
“İmâm-ı Evzâî ve İmâm-ı Fezârî hadîs
ilminde birer imânıdırlar. Onlann rivâyet
ettikleri hadîslerin sıhhatine, hiç düşünmeden,
rahatlıkla emin olabilirsiniz.”
İslâm âleminde, namaz vakitlerini
anlamaya yarayan usturlab âletini ilk
yapan ve kullanan zât, Ebû İshâk el-Fezârî
hazretleridir.
İmâm-ı Fezârî’den gelen bir rivâyete
göre, İmâm-ı Hasen bin Ali’ye (r.a.) soruldu
ki “Sen Resûlullahın (s.a.v.) zamanında
bulundun. Bize, ondan duyduğun bir şeyi
söyle de bereketlenelim.” Hz. Hasen
buyurdu ki: “Resûlullah’dan işittim
buyurdu ki: “Seni şüpheye düşüren h er
şeyi terk et. Çünkü şe r şüphelidir.
H ayır ise rahatlıktır, saâdettir” ve
O’ndan beş vakit namazı ve her namazdan
sonra okuduğum şu duâyı öğrendim. “ Yâ
Rabbi! Hidâyete erdirdiklerinle beraber
beni de hidâyete erdir. Afiyet verdiklerinle
beraber bana da âfiyet ver.
Yüzlerini hayra çevirdiğin kim selerle
beraber benim de yüzümü hayra çevir,
ihsân edip, bana verdiğin h er şeyi
m übârek eyle. Takdir ettiğin şerlerden
beni muhafaza eyle. Sen h er şeye
hükm edersin. Lâkin sana hiçbir şey
hükmedemez. Sana hamd ederim , ta’
zim ederim Allahım .”
Ümmü Süleym dedi ki; “Yâ Resûlallah!
Ben de, sizinle berâber gazâya çıkmak
istiyorum.” Peygamber efendimiz (s.a.v)
buyurdu ki; “ Yâ Ümmü Süleym, Allahü
teâlâ kad ın la ra, cihâda g itm eği
emretmedi. ” Bunun üzerine o kadıncağız,
“Yarahlan tedâvi ederim. Su taşıyıp
Eshâb-ı kirâma dağıtınm” dedi. Bunun
üzerine Peygamber efendimiz (s.a.v)
“Peki öyleyse aynen dediğin gibi yap”
buyurdu.
• Ebû İshâk el-Fezâri’nin (r.a) rivâyet
ettiği hadîs-i şeriflerden ba’zılan:“Kıyâmet günü insanların en şerlileri,
iki yüzlülük yapanlar olacaktır.”
“Sizden biriniz, uzun bir yolculuktan
döndükten sonra, vakit g ece y a n
sını geçm işse evine gitmesin. Sabah
olunca gitsin.”
“H er biriniz, ana rahm inde, kırk
gün m eni olarak kalır. Sonra Allahü
teâlû onu kan pıhtısı hâline getirir ve
kırk gün de öylece kalır. Sonra bu kan
pıhtısı bir lokma et şekline gelir ve
kırk gün öylece kalır. Sonra Allahü
teâlâ bir m elek gönderir ve o m eleğe
şu dört kelimeyi yazması em redildi ki,
o dört kelim e o kim senin ameli, nzkı,
eceli ve Cennetlik veya Cehennem lik
olduğudur. Bundan sonra Allahü teâlâ
ona ruh verir (Cenin canlanır)…”
“Hafaza m elekleri, insanın işlediği
h er şeyi tesbit eder, yazarlar.”
Bir muharebe esnasında, kargaşalıkta
müşrik çocuklarından ba’zıları telef
olmuştu. Bu durum Peygamber efendimize
ulaşınca, “Çocuktan öldürmeyin!” diye
üç defa tekrarladılar. Bir kimse, “Yâ Resû-
lallah! Onlar, müşriklerin çocukları değiller
mi?” Peygamber efendimiz buyurdu ki;
“Sizin en iyileriniz dahi m üşriklerin
çocuklan değiller mi idi? H er çocuk
İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra onu
anaları, babalan, yahûdi ve hıristiyan
yapar.”
“İçinde oruç tutulacak ve sâlih
am eller işlenecek günler içerisinde,
Allahü teâlâ katında, Zilhicce’nin ilk
on günündekilerden daha sevgilisi
yoktur” buyurduğunda orada bulunanlar,
“Yâ Resûlallah, Allahü teâlâ yolunda
cihad da mı ondan sevgili değildir?” diye
sordular. Cevâbında; “Allahü teâlAm
yolundaki cihad da ondan sevgili
değildir. Ancak, malı ve canı ile beraber cihad için çıkıp da, geriye hiçbir
şey bırakmaksızın, bu uğurda mal ve
canını fedâ eden kim se müstesnâdır
v e A lla h ü teâ lâ k a tın d a dah a
sevgilidir” buyurdular.
Ebû îshâk el-Fezârî (r.a.) buyurdu ki;
“Ba’zı kimseler, insanlar tarafından medh
olunmayı seviyorlar. Halbuki, Allahü teâ-
lâmn rızâsı yamnda, insanların övmelerinin,
sinek kanadı kadar kıymeti yoktur.”
“Bir nimete kavuşan kimse (Elhamdü-
lillahi a’lâ külli hâl) duâsım okursa, o ni’
mete şükretmiş olur. Bir musibetle
karşılaşınca bu duâyı okursa, o musibete
sabretmiş olur.”
1) Hilyet-iil-evliyâ, cild-S, sh. 253
2) el-A’lâm, cild-1, sh. 59
3) Tehzib-tlt-tehzib, cild-1, sh. 153
4) Tezkiret-ill-huffâz, cild-1, sh. 283
5) Şezerât-Uz-zeheb, cild-1, sh. 307
EBÛ İSHAK EL-FEZAr I,
27
Şub