wiki

ADEVİYELİ ZAT İSLÂM’A GİRİŞİNİ ANLATIYOR

ADEVİYELİ zat Medine’ye gelmiş, bir köşede sessizce
hâdiseleri seyretmeye başlamıştı. Maksadı, bir müddetten
beri hakkında çeşitli söylentiler çıkmış olan insanı görüp,
durumunu yakından tahkik etmekti. Gerisini kendisinden
dinliyelim:
– Bir gün Medine’nin alt tarafındaki vadiye gitmiştim.
Burada pazar kurulduğundan alış-verişçiler dolaşıyor, bir
şeyler alıp satıyorlardı. Alım-satım yapanlar arasında dolaşan
bir kişi dikkatimi çekti. Bu zatın üstü başı göz alıcı
şekilde yeni değildi. Tam aksine yıpranmış elbiseler giymiş,
belki de uzun zamandan beri aynı elbiseleri giydiğinden
üzerinde yıpranmıştı. Ama temiz ve alımlıydı bu elbiseler.
Görünüşünde de bir güzellik ve câzibe vardı. Çevresindekiler
ona hürmet ediyor, saygı gösteriyorlardı. Bir
adam keçi almak için pazarlık yaparken satıcıya:
– Satışta hiyle yapmayacaksın, dedi.
İşte bu sırada yıpranmış elbiseli adam gelip selâm
verdi. Hiyleden korkan adam şöyle ricada bulundu:
– Ya Resûlâllah, söyleyin de pazarlığımıza hiyle karış­
tırmasın!
Elini kaldıran Resûlüllah, dikkat işareti verdikten

sonra şöyle konuştu:
– Herkes malına sâhiptir. Kimsenin malındaki tasarruf
hakkına mani olmam. Kıyamette hepiniz Rabbimin
huzuruna çıktığınızda kimse benim malına, namusuna,
canına bir baskıda bulunduğumdan söz etmesin. Şu kadarını
da derim ki, Allah’ın rahmeti, güçlük çıkarmadan
satan, satın alan, kolay veren, kolay ödeme yapan kimselerin
üzerinedir. Hiylenin bizde yeri yoktur.
Bunları söyledikten sonra sessizce pazarın diğer yerine
doğru giden bu zatı takip etmeye başladım. Kendi kendime
diyordum ki:
– Bu sözler sıradan insanın söyleyeceği sözler değildir.
Hem tavsiyeleri de pek yerindedir. Bununla mutlaka
konuşmalıyım.
Nitekim erişince yaklaşıp:
– Ya Muhammedi diye seslendim.
Geriye dönüp bakan Resûlüllah:
– Ne istiyorsun? dedi.
– İnsanları atalarının dininden meneden sen misin?
Onların yeni bir yola gitmelerini sen mi istiyorsun?
– Hayır, dedi. Ben değil, Allah istiyor, Allah emrediyor.
– Söyler misin bana, sen insanları neye dâvet ediyorsun?
– Ben Allah’ın kullarını yine Allah’a dâvet ediyorum.
– Ne diyorsun bu davette?
– Diyorum ki, Allah’tan başka Allah yoktur. Muhammed’in,
Allah’ın Resûlü ve kulu olduğuna şahidlik edin.
Bana indirilen Kur’an’a iman edin, Lât ve Uzza gibi putları
inkâr edin. Namazınızı kılın, zekâtınızı verin!..
– Zekât nedir?
– Zekât, zenginlerimizin fakirlerimize bir miktar ayırıpvermeleridir.
Bu benim çok hoşuma gitti. Kendime alamadan ilâve
ettim:
– Ne güzel şey bu. Şimdiye kadar kimse böyle güzel
bir teklifte bulunmadı. Benim de en çok kızdığım şey, zenginlerimizin
fakirlerimize yardım etmemeleriydi. El’an buna
kızarım.
Adeviyeli sözlerine şöyle devam etti:
Bu sözleri dinleyince bunun Allah’ın gerçekten Resû-
lü olduğuna iyice inandım. Gönlümde müthiş bir sevgi ve
hürmet belirmeye başladı. Bu hisle hemen:
– Kabûl ettim, dedim. O tekrar etti:
– Kabûl ettin mi? Allah’ın birliğini, benim Allah’ın Resûlü
olduğumu, Allah’ın bana gönderdiğinin hak olduğunu?
Ben yine büyük bir sevgi ve istekle cevap verdim:
– Evet, bunların hepsini de kabûl ettim. Şahidlik
ederim ki Allah birdir. Sen de O Allah’ın gönderdiği Peygambersin.
Sana gönderdiği Kur’an haktır. Namaz haktır,
zekât haktır. Bunların hepsinin de, biz bilmesek de büyük
faydalan vardır.
Bir anda sanki bütün varlığım imanla dolmuş, ilim
küpü haline gelmiştim. Kendimi artık zabtedemiyordum.
Nitekim şöyle bir teklif yapmadan edemedim:
– Ya Resûlâllah, ileride su başında oturan şu kalabalığa
bu hakikatlan haykırıp onları da putperestliğin karanlığından
kurtarmak istiyorum. Ümid ederim ki, onlar
bu kadar güzel ve mâkul hakikatlara sırt çevirmez, tâbi
olurlar.
– Buyur, git. Belki seni dinler, tâbi olurlar.
Kalkıp ilerdeki suyun başında toplanmış olan halkınyanma vardım. Halimden bir şeyler anlamış gibi bana bakışıyorlardı.
Ben Allah’a sığınıp konuşmaya başladım.
Bilmem nasıl konuştum, neler söyledim, ne türlü bir ihlâs
ve imanla hitapta bulundum ki, hemen hepsi de:
– Bu söylediklerinin hepsi de doğrudur. Biz daha fazla
küfür karanlığında kalmamalıyız… diyerek İslâm’a girip
imanla nurlandılar. Bölük bölük suyun başından kalkıp
Resülüllah’ın huzuruna geldiler. Kadın-erkek hepsi de Allah’a
ve Resûlüne iman ettiler. Bunu gören Resûlüllah
Hazretleri beni yanına çağırıp başımı okşadı, tebrikte bulundu.
Bu tebrik benim için hayatımın en unutulmaz iltifatıydı.
O ânı hiç unutamam.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir