Alm. Hunger (m), Fr. Faim (f), İng. Hunger.İnsanda kan şekerinin (kandaki glikoz miktarı) belli bir seviyenin altına düşmesi ile duyulan yiyecek arama ve yemek isteme hissi. Kan glikoz seviyesinin düşmesi, beyindeki bir merkezi uyarır ve kişiyi yemek yemeye sevk eder. Açlıkta yemek yemeyi istemenin başka bir sebebi de muhtemelen boş kalan midenin asit ifrâzâtımn etkisiyle duyulan rahatsızlık ve ağrılı bir mide hissidir. Sigara (nikotin) beyne etki ederek açlık hissini azaltır. Belirtileri: En karakteristik anormallik, kilo kaybıdır. İlerlediği zaman, kişinin yürüyen bir iskeletten farkı kalmaz. Özellikle kas dokusu erir. Kalori alamayanlar umûmiyetle protein açlığı da çekerler. Müzmin açlıkta bitkinlik, bulantı, karın ağrıları, kramplar, baş ağrısı ve nefes alma zorluğu gibi haller görülür. Böyle kimseler kendilerini çok kuvvetsiz hissederler ve ufak bir işe tahammülleri yoktur. Soğuktan çok etkilenirler. Baş dönmesi de olabilir. Bacaklar ve karın şişer. Depresyondadırlar, kadınlarda âdet olmaz. İshal bunların çoğunda şiddetlidir. Açlığın derecesine bağlı olmakla birlikte kilo kaybı süratlidir. Tam açlıkta, su da yoksa, 10-12 gün içinde ölüm vukû bulur. Su var ise, bedendeki yağ mikdârına göre haftalarca yaşanabilir. İlk beden ağırlığının üçte biri veya yansı kaybedildiğinde yaşamak mümkün olmaz. Kvvaşiorkor olarak isimlendirilen protein açlığında, çocuklarda büyüme kusuru, iştahsızlık ve ishâl olur. Kasları erir, fakat bacakları şişer. Derilerinde döküntü ve karaciğer büyümesi tesbit edilir. Kansızlık da vardır.
Tedâvi: Açlığın tedâvisi yeterli beslenmektir. Su ve tuz eksiklikleri de giderilmelidir; çünkü bunların eksiklik veya fazlalığında kalb, böbrek ve beyin bozuklukları olur. Açlıkta beden mukâvemeti çok zayıflamış olduğundan mikrobik hastalıklar sık görülür. Bunlar da antibiyotikler ile tedâvi edilmelidir. Sık sık ve az yemek, arasıra çokça yemek yemekten daha etkili olmaktadır. Kwaşiorkorlu çocuklara süt çok faydalıdır.
İktisadî bakımdan açlık yeteri kadar beslene- meme veya uzun süre gıdâ mahrûmiyeti olarak târif edilebilir. Gıdâ yetersizliğinde yarım açlık, gı- dâ mahrûmiyetinde ise tam açlık söz konusudur. Dünyâda milyonlarca insan, az veya çok eksik beslenmektedir. Afrika’da ise sömürgeci mücâdelelerin getirdiği bitmeyen savaşlar açlığın başlıca sebepleri arasındadır.
Son yıllarda özellikle Afrika’da başgösteren gıda sıkıntısı büyük boyutlara ulaşmıştır. Milletlerarası teşkilatların gıda yardımlarının yetersiz kalması veya yardımların adil olarak dağıtılmaması sebebiyle her gün binlerce insan açlıktan ölmektedir.
Açlık problemi dünyânın her tarafında aynı oranda değildir. Milletleri açlık ve tokluk bakımından üç gruba ayırmak mümkündür. Batı Avrupa, Kuzey Amerika ve Avustralya’da olduğu gibi birinci gruptaki ülkelerde, besin maddelerinin üretimi nüfus artışını geçmektedir. İkinci grupta- kilerde, nüfus artışı ile besin maddelerinin üretimi başa baştır. Latin Amerika ile bir kısım Afrika devleti ve ülkemiz bu durumdadır. Üçüncü gruba dâhil ülkelerde ise üretim iptidâî metodlarla yapıldığından, dâimâ nüfus artışının altında kalmaktadır. Hindistan, Bangladeş, Afrika’nın bâzı devletleri bu durumdadır. Üçüncü gruba hâlihâ- zırda bir milyar insan girmekte olup bunlar açlık tehlikesiyle baş başadır. Birleşmiş Milletlerin çeşitli kuruluşlarının raporlarında; iki binli yılların başında açlık tehlikesinin dünya çapında ciddî bir kriz hâline dönüşebileceği ve açlık probleminin enerjiden daha önemli bir konu hâline geleceği ifâde edilmektedir. Yeterince besin üreten birinci gruptaki ülkelerde tarımla uğraşanlar nüfusun % 10-12’sini geçmemektedir. Ayrıca bu devletlerde ekili toprakların mikdârı artmamakta, bâzı yerlerde aksine azalmaktadır. Bugün Amerika’da tarımla uğraşan altı milyon insan vardır. Birinci dünya savaşı sonunda bu mikdâr on üç milyondu. Asrın sonunda aynı ülkede tarımla uğraşan nüfusun 3-4 milyona düşmesi beklenmektedir. Avrupa’daki durum da buna yakındır. Dünyâdaki insanların üçte ikisi kısmen fakir olan güney yarım kürede yaşamaktadır. Güney – kuzey arasındaki refah eşitsizliğinin giderilmesi
için zaman zaman, milletlerarası toplantılarla bu mesele ele alınmaktadır. Rusya her ne kadar kuzeyde yer almakta ise de gıdâ sıkıntısı ve kıtlık çekilen ülkelerin başında gelmekte, süt ve et gibi gıdâları satın alabilmek için doktor raporu aranmaktadır. Gıdâ sıkıntısı ve kıtlık en çok Afrika’da kendini hissettirmektedir. Son senelerde, Afrika’daki kuraklık ve çölleşme sebebiyle açlık tehlikesi büyük boyutlara ulaşmıştır. Milletlerarası teşkilâtların gıdâ yardımları te’sirsiz kalmaktadır. Açlık bölgelerine giden yardım gönüllüleri yol kenarlarında ve ağaç diplerinde açlıktan ölenlerin cesetlerini toplayıp gömmekten başka bir şey yapamamaktadırlar. Açlığın kitle hâlinde ölümlere yol açtığı ülkelerin başında Uganda, Etyopya (Habeşistan) ve Somali gelmektedir. Açlık sebebiyle göçler de hızlanmıştır. Bir lokma yiyecek için binlerce kilometre yol yürüyenler yollarda büyük kayıplar vermektedirler. Dünyâ açlık meselesinin halli için İlmî çalışmalara hız verilmiştir. Dünyâ Sağlık Teşkilâtının yaptığı bir açıklamaya göre dünyâyı tehdit eden gı- dâ meselesinin tropikal bitki ve otlarla çözülebileceği ifâde ediliyor. İnsanların besin maddesi olarak kullanmadıkları otların arasında; protein ve nişasta bakımından zengin, buğdayın yerini alabilecek ot ve benzeri bitkilerin bulunduğu da bildiriliyor. İnsanların yeryüzünde yaklaşık yarım milyon bitkiden yalnız 300 çeşidini tanıyıp kulllandığı, yakında 60-70 çeşit bitkinin daha gı- dâ maddesi olarak satışa çıkacağı ifâde edilmektedir.
Batı Almanya 20 milyon mark harcayarak yüzen bir buzul üzerinde istasyon kurarak Güney kutbunda yeni hammadde besinler arayacaktır. Buzul istasyonunun ömrü 8 sene olup, yazın -5, kışın -50 derece arasında 30 kişi çalışacaktır. Oturma, yatak ve çalışma odaları elektrik motorlarının çıkardığı ısı ile beslenen sıcak hava tesisi ile ısıtılacaktır. Ekilmeye müsâit toprakların muhafazası için en başta gelen tedbir, erozyonu (toprak aşınmasını) önlemektir. Bu ise ormanların muhâfazası ve yeni orman sâhalarının tesisi ile mümkündür. Açlık meselesi orman -erozyon- yağış meselesiyle orantılıdır. Ve orman varlığı en büyük rolü oynamaktadır. İnsanlar ormanların önemini anlayabil- seler, ormanların tahribini ve yangınla zayiini önlemek için nöbet tutarlardı. Açlıkla savaşta, tarımda üretimin arttırılması da şarttır. Bu ise endüstrinin geliştirilmesi ile ve bilhassa kimyâ endüstrisine önem vermekle olur. Kimyevî gübrelerin geliştirilmesi, toprağın güçlenip, veriminin artmasının ilk esasıdır. Gittikçe azalan tarım alanlarının bol bol gübrelenmesi, sulama imkânlarının olması, üstün nitelikte tohumların yetiştirilmesi, zirâî mücâdelenin tam yapılabilmesi için kimyevî ürünlere ihtiyaç vardır. Halkın bilgi seviyesi ile, ekilen topraktan hektar başına alman verim arasında yakın münâsebet vardır. Japonya’da okuma-yazma oranı % 90’dır. Hektar başına 100 kilogram kadar gübre kullanılmakta ve 400 kilodan çok pirinç elde edilmektedir. Hindistan’da ise köylünün ancak % 30’u okuma yazma bilmektedir. Hektar başına iki kilogram gübre kullanılmaktadır. Verim ise Japonya’nın ancak üçte birine ulaşabilmektedir. Eğer Hindistan, pirinçten hektar başına Japonya kadar verim alabilse, açlığın önüne geçilmiş olur. Açlığın önüne geçmenin bir diğer yolu da silahlanmaya ayrılan masrafları azaltarak, artan paranın halkın teknik ve kültürel bilgilerinin arttırılması ve endüstrinin geliştirilmesi için kullanılmasıdır. Bu iki esaslı konuya yönelmekle, dünyadaki açlık ortadan kalkabilir. “Hudson İnstute” de yapılan araştırmaya göre dünyâda ekime müsâit bütün topraklar kullanılarak, sulama, gübreleme, ilaçlama ve tohum ıslâhı ile zirâî verim arttırılırsa, 35 milyar insanı beslemek kâbil olabilecektir. Açlığın bir diğer sebebi de isrâftır. Yalnız Türkiye’de senede 30 milyar liralık ekmek çöpe atılmaktadır. Çevre kirlenmesi ve ekime müsâit arâzinin, yerleşme, sanâyi vesâir sebeplerle kullanılması ve ormanların tahribi ile dünyâ besin kaynaklan süratle azalmaktadır. Gerekli tedbirler alınmazsa yirmi birinci asrın başlannda her sene 200 milyon
Yeni Rehber Ansiklopedisi 126
insanın yeterli beslenememe sebebiyle ölmes muhtemeldir. Bütün her şeyi yaratan Allahü teâlâdır. Onların rızıklannı da veren O’dur. Allahü teâlânın âdeti şöyledir ki, her şeyi sebeplerle yaratmaktadır. Böylece madde âlemine ve sosyal hayâta da düzen vermektedir. Sebepsiz yaratsaydı, âlemdeki bu nizâm bu düzen olmazdı. Allahü teâlâ nzkm teminine de çalışmayı sebep kılmıştır. O’nun emir ve yasaklarına tam uymak, zamânın teknik imkânlarını kullanarak verimin artması için çalışmak açlığın ortadan kalkması için tek sebeptir.