Hanım Hanım Herzaman Böyle İsterim
Adamın biri evlenmiş, Tabii evlenirken kızm dînîni,
terbiyesini sorup soruşturmadan evlenivermiş.
İlk günlerde, cicim aylan olduğu için adam, hanımın
üzenrtde pek okadar durmamış. Bir cicim ayı, iki cicim
ayı derken aylar hayli geçmiş, seneler olmuş.
Adamın kansı hiç huyundan va’z geçtiği yok.
Adamcağız, sabah kalkıp doğruca işine gidiyormuş.
Karısı da uykum var diye yataktan kalkmıyor –
muş. Adam, bir böyle iki böyle, artık yavaş yavaş öfkelenmeye
başlamış.
Adam, bir gün erkenden kalkmış. Çayı demlemiş,
kahvaltı tepsisini hazırlamış. Ve doğruca yatağa karısına
götürmüş:
— Hanım, hanım kalk, demiş.
Hanım, kahvaltı tepsisine bakmış, böyle itina ile
hazırlanmış kahvaltıyı görünce hemen sevinçle kalkmış.
— Aman kocacığım, sen; ne iyi kocasın demiş ve
hanım elini uzatıp kahvaltıya başlayınca kocası:
— Hanım, hanım!. Hergün bu kahvaltıyı bu saatte
isterim, diyerek gürlemiş.
Tabii ki, aklı kıt, terbiyesi eksik, tenbel gçlin hanımın
rengi uçmuş, benzi sararmış:
— Peki, peki efendim, diyebilmiş. Yoksa kocasının
kafası bozulmuş, artık keçileri kaçıracağı yüzünden
belli olmaya başlamış da, gelin hanım da ondan
korkup peki diyerek işe başlamış!..
İZÂH VE AÇIKLAMA:
Ey evinde cennet hayatı yaşamak isteyen hanım
kardeşler! Hayatta hiç bir şey kendiliğinden olmuş değildir.
Yani, her iyi bir zahmet, bir yorulma karşılığıdır.
Bize gıda ve kuvvet olacak bir lokma ekmek dahi
biraz çiğnenerek boğazımızdan geçiyor. Ondan dahi
faydalanmak için biraz çiğneyip yorulmamız gereklidir.
Şu halde cennet misâli bir yuvaya sahib olabilmek
için kendimize düşen ödevleri, görev ve hizmetleri hiç
tenbellik etmeden yapmamız gerekiyor. Bahçemizde
bir gül kendiliğinden yetişip büyümez ve gül açmaz.
Akıllı hanımlar, iyi kimselerle konuşup görüşürler.
Ve onların iyi hallerinden iyilik öğrenirler. Kötü
kimselerden uzak dururlar ki, o kötülerden kendisine
bir kötü huy bulaşmasın. İyilikler, gül fidanı gibidir.
İnsanda yetişmesi güçtür. Kötülükler, kayalarda, duvarlarda
çıkıp büyüyen yaban otu gibidir. İnsanın haberi
olmadan kendisinde bitiverir.
Bir arkadaşım, bu hikâyeyi dâiresinde bulunan
arkadaşlarına anlatmış. Kahvaltıyı hazırlayıp yatağa
getirmiş. Hanımını kaldırmış. Hanım kahvaltıya başlamış:
— Aman, kocacığım sen ne iyi kocasın demiş» deyince
orada bulunan hânım memûreler, aman efendim,
ne kibâr adammış, ne nâzik kocaymış ne medenî,
ne m odem erkekmiş,» diye içlerini çekmişler.
Hikâye sonunda:
— Hanım hanım, hergün bu kahvaltı tepsisini
böyle, bu saatte isterim» diye gürlemiş deyince. Ora
da içini çekenler, «aaa!» diye ağızlarını aça kalmışlar.
Demek oluyor ki, akılsız kadınlar, işin sonunu pek
düşünemiyorlar. İşte bunun için yirminci asnn yuvalan
hep hallaç pamuğu gibi dağılıyor. 20. nci asnn
dîn îman bilmez kızlan, kadınlan boynu tasmalı fino
kocalar anyorlar. Belki bazılan buluyor, bulduk sanıyorlar
ama işin sonu düşündükleri gibi çıkmıyor. Ve
çıkmaz da!.. Zira hayat birtakım kurallar manzumesidir.
Bu kurallar tatbik edilmez. Yaşanmazsa hayat da
yaşanmaz olur.
Âüe yuvasında şaşmayan bir gerçek vardır. O da
iki kere ikinin dört ettiği gibi, şaşmayan, yanılmayan
bir netice de kan ile koca ortaklaşarak kurdukları yuvada
birbirlerine karşı olan karşılıklı ödevlerinde hiç
bir fedâkârlıktan kaçmmamalandır. Aksi halde bu yuvada
huzur denen devletliden hiç bir eser bulunmaz