2 — îslâm bu prensibe (güçlüğü kaldırma ve kolaylaştırmaprensibine) bütün hüküm ve tekliflerinde riâyet etmiştir. Bazıörnekler:a) Dinin müslümanlardan istedikleri hem miktar bakımındançok değildir, hem de tabiatı bakımından insan gücünü aşmaz;insanın iyiliği ve ruhunun temizlenmesi için yetecek kadarve gücünü aşmayacak ölçüde teklifler gelmiştir. Dinin istediklerininşöylece iki kısma ayrılmış olması da bunu açıkça göstermektedir:Birinci nevi hükümlerde kesinlik vardır; bu hem bir şeyinyapılmasını kesin olarak isteyen «farz» a, hem de bir hususunkesin olarak terkini, yapılmamasını isteyen «haram» a şâmildir.İkinci nevi hükümler kesinlik ve cebrilik vasfı taşımaz; buradatercih bahis mevzûudur; eğer yapılması tercihe şâyan isefiil «mendûb», terki tercih edilmiş ise «mekrûh» tur.İslâm birinci nevi isteklerini, insanların iyilik ve ruh temizliğinitemin için asgarî had kabul etmiştir; bunları her insannormal hallerinde bir güçlüğe maruz kalmadan yerine getirebilir;çünkü bu teklifler yapılırken, insan güç ve kabiliyetininasgarisi nazar-ı itibâre alınmıştır. Bundan dolayıdır ki hiçbirkimse normal halleri içinde bu asgarî haddi terkedemez.İkinci nevi hükümlerden kesinlik ve cebrîliği kaldıran İslâm,sadece fiil veya terkinin tercihini taleb etmekle iktifâ etmiştir.Dileseydi bunları da mecburî hale getirir, insanlardankesin olarak ister, birinci nevî hükümler arasına sokardı; insanlargüçlükle karşılaşmasın diye bunu istememiştir; çünküinsanlar itâat kabiliyeti, güç ve iman bakımmdan birbirine eşitdeğildir. İşte bu sebepledir ki din, bu nevî hükümlerde teşvik,dâvet ve heveslendirme ile yetinmiş, yapanlara büyük sevaplarvadetmiştir. Dinin bu yolu tutmuş olması insanlar için kolaylıkistendiği ve onları güçlüğe maruz bırakmanın arzu edilmediğiniaçık olarak göstermektedir.b) İslâm’ın bu prensibe riâyet ettiğini gösteren delillerdenbirisi de insanların mazeretleri gözönüne alınarak ve onlardangüçlüğü kaldırmak için vazedilmiş olan ruhsatlardır. Bu sebepledinde iki nevi hüküm yer almıştır: Azimet hükümleri ve ruhsathükümleri.Azimet: Normal hallerinde insanlar için umumî ve devamlıkanun ve kaide olmak üzere vazedilmiş olan hükümlerdir.Rı ılıca t. İnsanların m a v.prfit.l f>r i vr sonradan baslarına sreleıı anormal durumlar sebebiyle konmuş olan hükümlerdir. Yahutda, Şâtıbî’nin dediği gibi: «Asıl kaide menedilmesini gerektirdiğihalde, güçlük veren bir mazeretten dolayı ve yalnız bu mazeretebağlı olarak konmuş olan hükümler, müsâadelerdir.» (7)Şu halde ruhsatların konmuş olması, İslâm’ın güçlüğü ortadankaldırma ve kolaylaştırma prensibine riâyet ettiğine şüphesizolarak delâlet etmektedir; çünkü -yine Şâtıbi’nin dediği gibidinteklif ve isteklerinde güçlük bulunmasını isteseydi ruhsatve hafifletmeye yer vermezdi. (8)c) Güçlüğü kaldırma prensibine riâyetin bir başka tezâhürüde amel (ibâdet v.b.) bunu gerektirmediği halde mükellefinkendisine zahmet vermesini dinin menetmiş olmasıdır. Nitekimşu hadis bunu açıkça ifade etmektedir: Rasûlullâh (s.a.)halka hitap ederken birden güneş altında duran birisini farkettive ne yaptığını sordu; yanmdakiler şu cevabı verdiler: «YâRasûlullâh bu, Ebû İsrail’dir; konuşmadan ve gölgelenmedengüneş altmda durmayı ve oruç tutmayı adadı.» Rasûlullâh şöylebuyurdu: «Ona söyleyin gölgelensin, konuşsun ve orucunutamamlasın!» (9) Bir başka hadîs de şöyledir: Birkaç sahâbîbir araya gelerek iyilik ve ibâdetlerini konuştular. Birisi: «Benbütün gece namaz kılacak ve hiç uyumayacağım» dedi. Diğeri:«Ben her gün oruç tutacak ve hiç oruçsuz olmayacağım» dedi.Üçüncüsü: «Ben de kadınlarla evlenmeyeceğim» dedi. SözleriRasûlullâh’a ulaşınca şöyle buyurdu: «Unutmayın ki ben -vallahi-Allah’dan en çok korkanınız ve sakınanmızım; bununlaberaber bazen oruç tutarım bezen tutmam, namaz kılarım, uyununve kadınlarla da âile hayatı yaşarım; imdi benim yolumuterkeden benden değildir!» (10)
kaldırmak için -normal olmayan hallerde- ruhsat getirilmiştir. Hattâ normal hallerde, normal ölçüdeki güçlük de Şâriin maksudu değildir; istenen ibâdet ve ameldir, bunun normal olan güçlüğü yanında mükellef için temin ettiği iyi neticeler gözönüne alınmıştır.