Özel mülkiyet meselesi, sosyal ve ekonomik doktrinlerin nirenginoktalarından biri ve belki de birincisidir. Özel mülkiyetihiç tanımayan, kısmen kabul eden, kayıtsız şartsız tanıyandoktrinler, sistemler vardır. Bütün bunlara karşı, İslâm’ın, kendine mahsus, orijinal bir mülkiyet anlayışına sahip bulunduğunugörüyoruz:Bir kere islâm özel mülkiyeti kabul eder, meşrû yollardanelde edilmiş bulunan her mülkiyet için dokunulmazlık tanır;İslâm, hırsızlık, gasb, yağma gibi yollarla mülkiyete tecavüzetmeyi önleyici tedbirler almıştır; bunlar hem eğitim, hem deceza tedbirleridir. Yine bu hakkı tanımanın tabiî neticesi olarakkişiye, mülkünde satım, kiralama, hibe, vasiyet, rehin vermegibi çeşitli tasarruf haklan tanımıştır :«… Erkeklere kazandıklanndan bir pay, kadınlara da kazandıklanndanbir pay vardır…» (Nisâ: 4/32)«Yetimlere mallarım verin. Temizi murdara değişmeyin,onlann mallanyla kendi mallannızı karıştırarak yemeyin, çünkübu büyük bir suçtur.» (Nisâ: 4/2)«Malını korumak uğrunda öldürülen şehittir.» (Buhâri,Müslim)Ferdi ve hususi mülkiyet hakkmı tanımak, emek ile karşılığıarasındaki adâlet ve dengeyi sağladığı gibi, insanın yaratılıştangelme temel eğilimlerine de uygun düşmektedir; İslâmsosyal nizâmını kurarken bu eğilimleri daima hesaba katmıştır.Hususî mülkiyet hakkının —İslâmî ölçüler içinde— tanınmasındatoplumun da menfaati vardır; bu sayede ferdler, refahseviyelerini yükseltmek için ellerinden gelen gayreti sarfedecekler,bundan da toplum istifade edecektir.Ancak İslâm’ın tanıdığı özel mülkiyet hakkı mutlak, kayıtsızve şartsız değildir; İslâm bu hakkı tanımakla beraber biryandan ferdin, öte yandan toplumun menfaatlerini korumakve insan hayatına temel kıldığı ahlâkî hedefleri gerçekleştirmekiçin öyle kayıtlar ve sınırlar koymuştur ki, bu hak adetânazarî hale gelmiştir; malın sahibi onu artırma, harcama vedeğiştirme mevzûunda serbest bırakılmak yerine sanki yönlendirilmiştir.İslâm’ın özel mülkiyet prensiplerini ve getirdiği sınırlarışöylece özetlemek mümkündür:1 — Mülk Allah’ındır; Allah mülkünde tasarruf etmek üzeretopluma temsil hakkı vermiştir, toplum da iş bölümü, emeğideğerlendirme, ihtiyaç, ehliyet ve liyâkat gibi şer’î ölçüler içindebu umumî temsil hakkını ferdlere, şahıslara devretmiştir.Şu hale göre mal sahibinde, mâlikten ziyade vekil vasfı görülmektedir;aşağıda vereceğimiz âyet meallerinden başka «Vârisibulunmayan malın devlete (topluma) intikali ve mâlikin sefiholması halinde tasarruf hakkmm velî ve vasiye geçmesi» (Ni-sâ: 4/5) bu anlayışın delilleridir:«Ey Muhammed, de ki: “Mülkün sahibi olan Allah’ım, mülküdilediğine verirsin, dilediğinden çekip alırsın; dilediğini yükseltir,dilediğini alçaltırsın; iyilik elindedir. Doğrusu sen herşeye kadirsin”.» (Âl-i İmrân: 3/26)«Ey insanlar! Allah’a ve Peygamberine inanın, size (vekâleten)bıraktığı şeylerden sarfedin; aranızdan inanıp da sarfedenkimselere, büyük ecir vardır.» (Hadîd: 57/7)«…Onlara (azad olmak isteyen kölelere) Allah’ın size verdiğimaldan verin. Dünya hayatının geçici menfaatini elde etmekiçin, iffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın.Kim onlan buna zorlarsa bilsin ki, Allah hiç şüphesiz onu değil,zorlanan kadınlan bağışlar ve merhamet eder.» (N ûr:24/33)Bu anlayış, hem topluma vekâleten mülkünde tasarruf edenkimsenin topluma karşı vazifelerini (zekât, vergi, yardım, faizsizkredi vb.) yerine getirmesini kolaylaştıracak, hem de toplumun,meşrû mülkiyet hakkına saygısını temin edecektir.2 •— Servet toplumun belli bir kesiminin elinde toplanmamalı,zengin giderek daha zengin, fakir ise daha fakir olmamalıdır.Bu prensibi koyan âyetin nüzûl sebebi, mevzûumuza dahada aydınlık getirmektedir. Şöyle ki: Allah ve Rasûlullah sevgisiuğruna herşeylerini geride bırakarak Medine’ye göçen müslümanlara(muhâcirûna), Medine yerlileri (ensâr) kardeşlik etmiş,adetâ bütün varlıklarım onlarla paylaşmışlardı. Bir zamansonra Benî-Nadir olayı vukû buldu; kaideye göre sulhyoluyla elde edilen malm (feyi’) tamamı devletin idi, mücâhidlerinbunda beşte dörtlük haklan yoktu. Rasûlullah (s.a.) muhâcirlerleensâr arasında ekonomik denge sağlamak üzere bumalı —iki fakir ensâr ile— muhâcirlere dağıttı; mezkûr âyetşöyle diyordu:«Allah’ın, fethedilen memleketler halkının mallarındanPeygamberine verdikleri, Allah, Peygamber, yakınlar, yetimler,yoksullar ve yolda kalmışlar içindir; içinizdeki zenginler arasındaelden ele dolaşması için değildir. Peygamber size ne verirseonu alın, sizi neden menederse ondan geri durun; Allah’tan sakının.Doğrusu Allah’ın cezalandırması çetindir. Allah’ın verdiğibu ganimet mallan, yurtlanndan ve mallanndan edilmişolan, Allah’tan bir lütuf ve nzâ dileyen, Allah’ın dinine ve Peygamberineyardım eden muhacir fakirlerindir. İşte dosdoğruolanlar bunlardır.» (Haşr: 59/7 – 8)
C) İSLÂM’DA MÜLKİYET ANLAYIŞI
13
Ara