İnsanların farklı vasıf ve kabiliyetlere sahip oluşları, dayanışma,birbirini tamamlama ve bütünleşme hikmetine bağlıbulunduğuna göre bunun tabiî neticesi her ferdin, kendi kabiliyetve imkânlarına göre bir iş tutması, bir vazife görmesi; böylecetoplum hayatının bütün ihtiyaçlarının tatmin edilmesidir.İslâm bilginleri devlet, medeniyet ve toplumun ayakta kalmasıiçin zarurî olan mühendislik, tabâbet, toprağın işlenmesigibi işlerin, çeşitli sanâyi ve zanaatların kurulmasının, ülkeyikorumak maksadıyla Allah yolunda cihad edilmesinin, bununiçin gerekli tesislerin vücuda getirilmesinin, İslâm toplumunafarz olduğunu ifade etmişlerdir. Bütün bunlar, herbirine kabiliyetve kudreti olan fertlere, özellikle ve teker teker farzdır;devlet başkanınm şahsında temsil edilen ümmete de umumîolarak farzdır (farz-ı kifâye). Toplum bu farzı şöyle yerine getirecektir:a) Herkese fırsat eşitliği vererek kabiliyetleri bulup ortayaçıkaracak ve her işi ehline teslim edecektir.b) Bunun için eğitim ve öğretimi derecelere ayıracak, ilköğretim herkese açık olacak, buradan ikinci dereceye geçemeyenlerziraat, ticaret ve sanayiin daha çok el ve ayak işindefaaliyet göstereceklerdir. İkinci derece tahsilde kalıp üçüncüyegeçemeyenler muhasebe, istatistik, kalifiye işçilik, kontrolgibi hizmet sahalarına yöneltileceklerdir. En üst derecede eğitimve öğretim görenler ise, komutanlık, hâkimlik, mühendislik,idarecilik, irşad ve öğretim gibi üstün kabiliyet ve ihtisasisteyen işlerde istihdam edileceklerdir. Böyle bir sistem kurulduğutakdirde herkese fırsat eşitliği tanınmış olacak, her iş ehlive lâyıkı olana verilecek, hiçbir kimsenin, diğerinin işinde veaşında gözü olmayacak, kabiliyetler heder edilmeyecektir. (Bukonu için bak.: eş-Şâtıbî, el-Muvâfekât, c. I, s. 176 -181; M. EbûZehrâ,Tanzîmu’l – İslâm li’l-Müctema’, s. 39 – 40) İslâm, toplumun muhtaç olduğu iş, teşebbüs ve hizmetleriyerine getirmeyi ibadet (farz-ı kifâye) telakki ettiği gibi, nzıktemini için çalışmayı, iş yapmayı ve emek sarfetmeyi, hararetleteşvik etmiş, birini diğerinden ayırmadan, her meşrû işi şereflisaymıştır:«Yeryüzünü size boyun eğdiren O’dur. Öyleyse yerin sırtlarındadolaşın, Allah’ın verdiği nzıktan yeyin; sonunda dönüşO’nadır.» (Mülk: 67/15)Bu âyet, öncelikle toprağın üstünde ve altındaki zenginlikleredikkat çekerek onlardan istifade maksadıyla çalışmayı emrediyor.«Namaz bitince yeryüzüne yayılın; Allah’ın lûtfundan nzıkisteyin; Allah’ı çok anın ki, saâdete erişesiniz.» (Cuma: 62/10)Bu âyet ise, daha ziyade ticaret ve hizmetlere yönelik iş veçalışma sâhalarını teşvik ediyor. Âyetler kül halinde ele alındığızaman «hususî mânâda ibâdetin» hemen ardmdan çalışmayı;böylece rızkı, iş, emek ve çalışmada aramayı emrederek«umumî mânâda ibâdetin» yolunu gösteriyor; çalışmak Allahbuyruğudur, Allah’ın emrine itaat ise ibadettir.«De ki: stediğinizi işleyin; Allah, Peygamberi ve müminlerişlediklerinizi görecektir. Hepiniz, görülmeyeni ve görüleni bilenAllah’a döndürüleceksiniz. O size, işlediklerinizi bildirecektir.»(Tevbe: 9/105) meâlindeki âyet, iş ve çalışma hayatmamüstesnâ bir mâhiyet ve heyecan getiriyor: Bir kere, iş üçlübir murakabe altmda cereyan ediyor! Allah, Rasûlü ve müminlerinmurakabesi. Aynca «haydi gösterin kendinizi» dercesine,kulaklara bir İlâhi teşviki fısıldıyor; sonra da siz size lâyık olanıyapın, başkalarından geri kalmayın, çok ileride olun diyehedef gösteriyor:«Ey inananlar! Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar —Allah’ındüşmanı ve sizin düşmanlannızı ve bunlann dışında Allah’ınbilip sizin bilmediklerinizi yıldırmak üzere— kuvvet vesavaş atlan hazırlayın. Allah yolunda sarfettiğiniz herşey sizehaksızlık yapılmadan, tamamen ödenecektir.» (Enfâl: 8/60)Rasûlullah’m eşsiz lisânında, iş ve çalışma, şu sözlerle değerlendiriliyor:«Allah, iş ve meslek sahibi mümini sever.» (Kurtûbî, Tefsir)«Hiçbiriniz, el emeğinden daha hayırlı olan bir yoldan lok
TOPLUM İÇİNDE İŞ B Ö L Ü M Ü Z A R U R E T İ
13
Ara