Vücut nefse ârız olan şu gibi haller dolayısıyle değişip durur: Öfke, neşe, keder, sıkıntı ve hacalet. öfke (Gazap) vücudu ısıtır ve kurutur. Peygamberimiz S.A.V. öfkelenmeyi men etmiştir. Buhari’nin rivayetine göre: «Bir adam Peygamber S.A.V.’e (Bana bir tavsiyede bulun) demiş, Peygamberimiz de: Kızma, demiştir.»
Hadisin mânâsı, öfkelenecek iş yapma demektir. Buna da şu hadis şahittir: «Siz kime pehlivan dersiniz? Biz de başkalarım yenen kimseye deriz dedik. Peygamberimiz: Öyle değil, asıl pehlivan öfkesini yenendir, buyurdu.»
Eğer bir kimse kötü huylu ise, nefsini terbiye ederek öfkelenmemeli ve öfkesini başkasından almamalıdır. îşte: «Öfkelerini yutkunurlar.»
(Al-i îmran: 134) âyetinin mânâsı budur. Cenab-ı Allah C.C. bu âyetle takva sahibi kullarının da öfkelenebileceklerini, ancak, öfkelerine kapılmıyacaklarmı vurgulamıştır. Peygamberimiz S.A.V. de bazen öfkelenirlerdi ve bu yüzünden de belli olurdu. Bir hadisinde şöyle demişlerdir:
«Öfke şeytandandır. Şeytan ise ateşten yaratılmıştır. Ateşi de su söndürür. Binaenaleyh, biriniz öfkelendiği zaman abdest alsın.» Ebu Davud. Tirmizinin rivayetinde de şöyle deniyor:
«Şunu iyice bilin ki öfke insanoğlunun kalbinde yanan bir ateştir. Baksanıza, öfkelenince gözleri nasıl kızarır, boyun damarları nasıl şişer.» Bir rivayette de şöyle deniyor:
«Ben bir kelâm biliyorum ki, öfkelenen biri onu söylese öfkesi geçer: O da: Eûzü billahi mineş şeytanirracim’dir.»
— Müslim. Neşeye gelince: Neş’e, nefse kuvvet ve hararet verir. Dozu kaçırılırsa insanı öldürebilir de. Aşın sevinçlerinden ölenlerin sayısı az değildir. Cenab-ı Allah C.C.: «Şımarma, Allah, şımaranlan sevmez.»
(Kasas: 76) âyetiyle şımarmayı haram kılmıştır. Ama, imandan gelen bir ferahlık iyidir, müştehaptır. Çünkü, Cenab-ı Allah C.C. şöyle buyurmaktadır: «Allah’ın verdiklerine sevinirler.»
— Al-i îmran: 170 «De ki: Allah’ın lütfiyle, rahmetiyle, evet ancak onunla ferahlansınlar.»
— Yunus : 58. Gam ve keder ise, insana dünyayı zindan eder. Peygamberimiz S.A.V., gam ve kederden Allah’a C.C. sığınırlardı. Bir rivayette de şöyle denmiştir: «Hep gam çekenin başı dertten kurtulmaz»
— Ebu Nuaym. Arapçada bir şeyin ileride olması veya elden kaçması endişesiyle duyulan sıkıntıya «Hamm»; olmuş bir şeye veya elden kaçırılan bir iyiliğe karşı üzülmeye de «gamm» denir.
Peygamber S.A.V., her namazdan sonra, keder ve hüzünden Allah’a C.C. sığınırlardı. Ibn-i Abbas hazretleri şöyle bir hadis rivayet ediyorlar:
«Gamm ve kederi artanlar, çokça: Lâ havle velâ küvete illâ billahil aliyyil azim, desinler.»
Lâ havle, Allah’a C.C. teslimiyet mânâsını ifade eder. Hüzün ise ağıt havasıyle söylenen şeydir. Sıkıntıya düçar olanlar, kendilerini oyalayacak şeyler bulmalıdırlar. Mesela, Peygamberimiz S.A.V. şöyle buyuruyorlar: «Biriniz sıkıntıya düştü mü yayını omuzuna taksın.» Tirmizi de Ebu Hureyre’den şöyle bir hadis rivayet ediyor:
«Peygamber S.A.V. bir şeye sıkıldı mı başım göğe kaldırır: Sübhanallahil azim, derdi.»
İbn-i Mesudun rivayeti ise şöyledir: Bir kimsenin başına herhangi bir keder ve hüzün çöker de, şu duayı okursa, Cenab-ı Allah C.C. sıkıntısını defeder ve onu bolluğa çıkarır:
«Allahım, ben senin kulunum, anam da babam da senin kulundur. Senin hükmün altmda yaşamaktayım. Kaza ve kaderin haktır. Kendine verdiğin veya kitabında zikrettiğin veyahut herhangi bir kuluna öğrettiğin, yahut da senden başka hiç kimsenin bilmediği isminle sana yalvarıyorum; Kur’an-ı Azimi gönlümün bahan eyle, kalbimin nuru eyle. Her türlü gam ve kederimi def eyle.»
— Ahmed b. Hanbel, İbn-i Mâce. Hacalet ise, utanacak bir şey yapmaktır. Peygamberimiz S.A.V. bir zora düştüğü zaman:
«Lâ ilahe illallahul azimül halim. Lâ ilahe illallahu Rabbül arşil azim.» derlerdi.