İstesek de istemesek de kabul etmek mecburiyetindeyiz
ki, insanların düşünceleri çeşitli sebeplerden dolayı birbirinden
farklıdır. İnsanların ilgisini çeken çeşitli faktörlerin
ayrı ayrı olması, mizaç ve kaabiliyetlerinin değişik bulunması,
ilim ve kültürlerinin birbirine nisbetle çok veya az
olması… gibi faktörler insanların farklı düşünmelerine sebep
teşkil etmektedir.
İnsanların bu farklı düşünceleri nedeniyle ihtilâfa düşmeleri
de tabiîdir. Her insan, meseleleri kendi istek ve
eğilimine göre kavrar. Esasen, eşyayı bize güzel gösteren
de hislerimizdir. £ok defa hislerimizi kullanarak aklımızı
yönlendiririz.
Bütün bunlardan çıkarmak istediğimiz netice şudur:
Madem ki insanlar olayları ve meseleleri farklı farklı algılamaktadırlar;
o halde tabiî olarak insanların algılayış biçimine
göre aynı meseleden farklı hükümler ortaya çıkacaktır.
İslâm’ın itikat, ibadet ve kalbî ahkâmı hiçbir devirde (muamelât
müstesna) değişmeyeceğine ve Kur’ân terbiyesinden
ve metodundan mahrum yetişmiş insanların aynı neticeye
- 2 4 –
varması mümkün olamayacağına göre, bu insanların
İslâm’ı belli mikyaslar içinde öğrenmesi ve yaşaması şarttır.
O bakımdan ‘inandım’ diyen her mü’minin bir mezhebi ve
bunu takiben de bir meşrebi olması zaruridir.
Buraya gelmişken şu soruyu sormakta fayda mülâhaza
ediyoruz: Madem ki her insanın istikamet üzere olması için
bir meşrep ve mezhebe ihtiyacı vardır; o halde bu kadar
mühim olan mezhep ve meşrep müessesesi Peygamberimiz
için de geçerli midir? Yani Peygamberimiz’in bir mezhebi
ve meşrebi mevcut mudur? Buna cevap olarak deriz ki:
Hiç şüphesiz ki, Peygamberimizin bir meşrebi ve mezhebi
yoktur. Peygamberin hayatı vahiy ile kontrol altındadır.
Dolayısıyla, Cenab-ı Ahmed Efendimiz’in yönü, zaman
ve mekandan münezzeh olan Allah’a doğru olduğu için O,
bütün yönlerin merkezi durumunda idi. O bakımdan, peygambere
ait ne bir mezhep ve ne de bir yol vardır. Ancak
O, bütün yolların ulaştığı merkezdir. Bu duruma göre, bir
meşrep ve mezhebi olmayan Peygamberimiz, bütün mezhep
ve meşrebin “mezhep ve meşrebi”dir. Zira O, merkezdir.
Merkezin ise yönü yoktur. Her muhit merkeze bağlıdır
ve bu sebeple de her sahabenin bir meşrebi ve mezhebi
vardır. Her sahabenin yolu Peygambere, yani Hakk’a
gider. Nitekim Peygamberimiz: “Ashabım gökteki, yıldızlar
gibidir. Hangisine tabi olursanız, Hakk’a gidersiniz”
hadis-i şerifi ile sahabenin kendini temsil ettiğini
ifade buyurmuşlardır.
Mezhepler ve Meşrepler
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) merkez olduğuna
göre, Ö’na dayanan mezhep ve meşreplerin çeşitlerinin
kısa da olsa ifade edilmesinde büyük faydalar vardır.
Mezhepler itikadî, amelî, siyasî olmak üzere üç kısma ayrılır:
1- İtikadî mezhepler: Bunlar, inancın temel meselelerinde
ihtilâf etmemiş, (kulun yaptığı işleri cebren mi yoksa. - 25 –
kendi isteği ije mi yaptığı meselesinde olduğu gibi) kelâmcıların
ihtilâf ettikleri fer î meselelerde ihtilâf etmişlerdir. Meselâ:
Bütün mezhepler, İslâm inancının temelini teşkil eden
Allah’ın birliği mevzuunda ittifak etmişlerdir.
2- Fıkhı mezhepler: Fıkıh, insanların birbiriyle olan
münasebetlerini, kul ile Allah arasındaki meseleleri,
Kur’ân-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye ölçüsüne göre tanzim
eder. Kitap ve Sünnet hükmü bulunan mevzular dışındaki
meselelerde ihtilâfların olması, Kitap ve Sünnetin mânâlarını
iyice anlamaya ve onlardan çıkarılacak kıyaslamalara
vesile olmuştur. Her fıkıhçı, diğer fıkıhçılarm ulaştığı güzel
görüşlerden istifade etmiş, bazen onlara tamamen katılmış,
bazen de muhalefet ederek hiç katılmamıştır. Ama Ehl-i
Sünnet ve’l-Cemaat itikadına dahil olan her mezhep,
İslâm’a ayna olmuştur. Bu yönü ile onlar istikametin tâ
kendisidirler.
3- Siyasî mezhepler: Siyasî mezhepler, İslâm’ın ruhuna
mutabık olabilmek maksadıyla, devletin inanç kuralları
içerisinde kalmasıyla ilgili meselelerden bahseden mezheplerdir.
Mezhepler gibi meşrepler de İslâm’da haktır. Meşrepler
belli başlı 12 adet olmakla beraber, bunlara bağlı çok
meşhur kollar da mevcuttur. Meşreplerin vazifesi; gönül
yolu ile Allah’a gidişi, nefsi tezkiye ve terbiyeyi ve de ruhu
yüceltmeyi programlamaktır.
Netice
İslâm, zamanımıza kadar bu iki ana yolla; mezhep ve
meşreple gelmiş, fertler, cemaatler, milletler tarafından tatbik
edilmiştir. Zamanımızın problemlerinin halli için de,
İslâm’ın geçmişte olduğu gibi mezhep ve meşrep ölçüleri ile
yaşanması gerekmektedir. •