wiki

Sultan II. Mustafa

Ben Osmanlı Devleti’nin yirmi ikinci padişahı Sultan II. Mustafa’yım. Amcam Sultan Ahmed’in ölümünden sonra, Osmanlı tahtına beni geçirdiler. O zamanlar otuz bir yaşındaydım. Daha önceki şehzadeler gibi ben de yıllarca kapalı kapılar arkasında yaşadım. Annem Emetullah Gülnuş Sultan, beni hayata hazırlamak için, elinden geleni yaptı. Önce bildiği her şeyi bana öğretti. Sonra da en ünlü hocalardan dersler aldırdı. Vani Efendi, Feyzullah Efendi, İbrahim Efendi gibi hocalar beni yetiştirmek için ellerinden geleni yaptılar. Ayrıca Hafız Osman Efendi hat dersleri verdi. Çevremdekiler, yazdığım hatların çok güzel olduğunu söylüyor, beni göklere çıkarıyorlar. Oysa ben, kendimi hâlâ yeterli bulmuyor

Tarihçiler Ne Diyor?
Sultan II. Ahmed 3 yıl, 7 ay ve 14 gün tahtta kaldıktan sonra 6 Şubat 1695 Pazartesi günü vefat etti. 52 yaşında ölen padişahın ömrünün çoğu kapalı kapılar arasında geçmişti. II. Ahmed zorluklarla geçen padişahlık döneminde halkın dertleri ile yakından ilgilenmiştir. Eksik tartılarla insanları aldatan tüccarlarla mücadele edip onlara gereken cezaları vermiştir. Bazı gıda maddelerinin fiyatlarını kendisi tespit eder, zararlı yiyecek maddesi satanların dükkânlarını kapattırırdı. Sanattan ve sanatçıdan hoşlanırdı. Onları korur, dertlerine çareler arardı. Meşhur hattatlarımızdan Ömer Efendi’yi, yazdığı Kur’an-ı Kerim için bin altınla ödüllendirdi.

Bu sözleri duyan saraylılar ayaklarıma kapanarak sadrazamı affetmemi istediler. Onu Rodos Adası’na sürgün olarak gönderirsem bizden uzak olur, bir daha da yüzünü görmezdim. Öyle de yaptım ve Ali Paşa’yı Rodos’a sürdüm. Şimdi bana yeni bir sadrazam gerekiyordu. 27 Mart 1692 tarihinde Çalık Ali Paşa’yı sadrazamlık makamına getirdim. Yeni sadrazam dürüst bir insandı. Kara Mustafa Paşa tarafından yetiştirilmişti ve işini çok seviyordu. Sadrazam olur olmaz Belgrad’a gitti ve kaleyi tamir ettirdi. Ondan memnundum ama bir süre sonra istifa ettiğini bildirdi. Yeni sadrazam Bozoklu Mustafa Paşa görevine başlar başlamaz AvusturyalIların elinde bulunan bazı kaleleri kurtardı. Sonra Edirne’ye döndü. Kış geçince tekrar sefere çıkacaktı ama bunu yapmak istemiyordu. Onda da bir av merakı başlamıştı. Bu böyle devam edemezdi. Onu bu görevden almaktan başka çare kalmamıştı. Bu kez Sürmeli Ali Paşa’yı sadrazam yaptım. Devlet işleri bazen iyi gidiyor, düğün bayram ediyorduk ama çok üzüldüğümüz zamanlar da oluyordu. Yorgunum ama devlet bizden görev bekliyor. Yapmak istediğim çok şey var ama bilmem ki ömrüm bunlara yetecek mi?

“Şayet devlete ihanet ediyorsan seni pişman ederim! Bunu iyice kafana koy.” dedim. Bu sözlerim üzerine Ali Paşa, “Hünkârım, ben yetmiş yaşında biriyim. Yalan söylemeyi hiç sey- mem. Zaten bu bana yakışmaz. Bu sözleri şeyhülislama yakıştıramadım. Yorgun olduğunu ve hCer şeyi karıştırdığını sanıyorum. Beni çekemeyenlerin Şl uydurdukları iftiraları da duyunca hakkımda yanlış şeyler düşünmüş. Lütfen bana güvenin padişahımı” deyince onu bir süre daha denemeye karar verdini Fakat değişen hiçbir şey olmadı. Sadrazam fcju devlet için kılını bile kıpırdatmıyordu. Tekrar huzuruma çağırttım. “Bak Paşa! Sana kaç kez devlet işlerinde dikkatli ol!” dedim. “Ordunun başına geçip düşmanı vur, istedim. Ama sen her seferinde bahaneler uydurı|p durdun. Meğer zorbanın başı senmişsin!” Sadrazam, cevap veremedi. Sonra elindeki mühfü ıı uzattı bana ve “Ferman hünkârımızındır. Benden daha iyi bir sadrazam bulursanız bu mührü ona verin, sadrazamınız o olsun.” dedi. * Adamın hiç utanıp sıkılması yoktu. Adeta bije meydan okuyordu. Hiddetle bağırdım, “Nasıl b[ir padişah olduğumu şimdi sana göstereceğim! Ak sakalını kızıl kanlara boyayayım da gör! Çabuk kâğjt kalem verin,’öldürülmesi için ferman yazacağım!”

Şeyhülislam Fazlullah Efendi, “Sultanım, ben seksen yaşını aşmış bir ihtiyarım. Yakında ölebilirim. Onun için kimseden korkum yoktur. Benim gördüğüm kadarıyla yeni sadrazam, keyif edip eğlenmekten yanadır. Bir zamanlar ona verilecek mühür için yanıp tutuşuyordu ama şimdi.çok değişti. Koltuğundan kalkmak istemiyor. Sefere gitmek ona çok zor geliyor. Benim bildiğim bu kadar padişahım. Kararı siz vereceksiniz. Ben aranızdan çekiliyorum.” deyip müsaade istedi ve dışarıya çıktı. Anlattıklarının doğru olduğundan emindim. Zaten yeni sadrazamın sefere çıkmak istemeyişi bunu gösteriyordu. Bre hain! Hocanın sözlerini duydun mu? Ben bu devleti sana bunun için mi emanet ettim? Sen niye askerin başında değilsin?” diye gürledim. Sadrazam Arabacı Ali Paşa ise, “Hünkârım, benim hakkım yeniyor. Ben Belgrad’ın korunması için yirmi beş bin asker ayırdım. Başım bu yola feda olsun!” diyerek kendini savundu.

© 2007 Eserin her hakkı anlaşmalı olarak Timaş Basım Tîcaret ve Sanayi Anonim Şrrketi’ne aittir. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir