Doğumu ve çocukluğu :
Bugün bir trene binip, rahatlık ve konfor içinde geziler yaparken; bu büyük buluşu kimin meydana getirdiğini hiç düşündünüz mü? . Bunun; George Stevenson adında fakir bir çocuk olduğunu öğrenince hiç şaşmayın. George Stevenson; 9 Haziran 1781 de İngiltere’de küçük bir köyde dünyaya geldi.
Babası Robert Stevenson bir maden ocağında ağır işlerde çalışarak, günlük ekmeğini güçlükle kazanan bir işçiydi. Bu ağır işleri arasında kuyudan kömür çıkaran bir makinenin de ateşçisiydi. Altı çocuğu, karısı ve kendisinden ibaret kalabalık aileyi geçindirmek için çok çalışıyordu.
O kadar fakirdi ki; hep beraber küçük ve yıkık bir kulübede oturuyorlardı. Bu küçük ada onların yatak odası, yemek odası, misafir odası ve mutfak hizmetlerinin hepsini görüyordu. O zamanlar anne ve babaları istemezse çocukları okula göndermezlerdi. Fakir ailelerin çocuklarının çoğu okula gidemiyordu. George Stevenson da bunlardan biriydi. Okul çağı geldiği halde köyde çift işleriyle uğraşır, köyden köye türlü işler arkasında seğirtir dururdu. Biraz büyüyünce kırlarda sığırtmaçlık yaptı. Daha sonraları ise babasının çalıştığı maden kuyusunda atlara bakmağa başladı. George, okula gitmediği halde çok akılı ve anlayışlı idi. Maden kuyusunda çalışırken suyu yukarı çeken bir buhar makinesi görmüş, buna benzeterek oyuncaktan makine örnekleri yapmıya başlamıştı. Burada gördüğü makine gibi, başka makineler görmek, onlar hakkında bilgi edinmek, işlemesini öğrenmeyi çok istiyordu. Gözle görülebilen şeyleri görüyor ve dikkatle inceliyordu.
Ocakta kaynıyan suyun nasıl buhar haline geldiğini bunun makineleri nasıl işlettiğini merak ediyordu. Bunlar hakkında kesin bilgisi yoktu.
Öğrenmek istediği şeyler kitaplarda yazılı idi. Kendisi ise okuyup yazma bilmediğinden bunları okuyamazdı.
Dünyada bilgili olmaktan hoş şey yoktur:
George için okumak ve bilgili olmaktan, hoş bir şey yoktu. Başkalarının kitap okuduklarını görünce onlara imreniyor; «ne olur ben de okuma yazma bilseydim.» diye hayıflanıyordu. Civarda küçük bir okul vardı. Oraya giderek okuma yazma öğrenmeyi iyice aklına koymuştu. Sabahtan akşama kadar madende çalıştığından ancak geceleri okula gidebilirdi. Okumağı öğrenmeğe o kadar istekli idi ki; bunu az zamanda başardı. Artık buhar makinelerinin nasıl yapıldığını öğreten meraklı kitaplar da okuyabiliyordu. Diğer çocuklar oyun ve eğlence ile uğraşırken o, bir kenarda ya okuyor, yahut da makine örnekleri yapmağa çalışıyordu. Boş zamanlarında, çok parasız olduğu için ayakkabı da tamir ederdi.
İlk başarı:
Civarda bir maden kuyusunda daha iyi bir iş buldu. Buradaki işi maden kuyusunda biriken suları dışarı çıkarmaktı. Makine çok kötü işlediğinden, suyu az ve yavaş olarak gönderiyordu. Öyle ki tulumba bir yıldır işlediği halde kuyu su ile doluydu. George Stevenson, kendine güvenerek bunu tamire cesaret edince herkes güldü. Çünkü dgjıa önce birçok ustalar da tamire başlamışlar fakat başaramadan bırakmışlardı.
Stevenson makineyi söktü, dağıttı. Tamir ederek, düzgün ve hızlı çalışır duruma getirdi. İki gün sonra kuyuda bir damla su kalmamıştı.
Maden sahibi onun çalışkan, akıllı ve becerikli olduğunu gördüğünden, bütün makinelerin tamir işini ona verdi. Ücretini de arttırdı. Bir yandan güç şartlar içinde hayatını kazanırken öbür yandan da okuldaki derslerine büyük bir hevesle devam ediyordu
Yeni bir is ve ilk tren:
Bu sıralarda kendisine yeni bir iş buldu. Bu iş kuyudan çıkan kömürleri dışarı taşımak için bir makine yapmaktı. O zamanlar madenlerde demiryolu vardı. Fakat arabalar atlarla çekilirdi. Steven- son’un yaptığı makine ile yüz beygirin gördüğü iş şimdi on beş beygir gücünde bir makine ile görülüyordu. İşte ilk trenin esası bu kömür ocağında yapılan makinedir. George, bu makineyi başarı ile çalıştırınca treni yapmak için kafasını işletmeğe ve çeşitli denemeler yapmağa başladı.
George evlenmiş, dünyaya gelen çocuğu okul çağına gelmişti. Onu adamakıllı okutmak için geceleri saat tamir ediyordu. Oğlu Ro- bert de babası gibi okulun çalışkan bir öğrencisi olmuştu. Gündüzleri okulda öğretmeninin anlattıklarını, babasına anlatıyor, hoşuna jşiden parçaları da okuyordu. Büyüdükten sonra makinelerin yapılmasına da yardıma başladı.
Bu sıralarda Edvard Piter adında bir adam Stockton’dan Dar- lington’a kadar gidecek bir tren yapmayı düşünmüş, treni atla yürütmeyi kararlaştırmıştı.
George Stevenson 40 yaşına gelmişti. Piter’e giderek yaptığı makine örneklerini gösterdi ve onu treni makine ile yürütmenin daha elverişli olduğuna inandırdı. Aralarında bu iş için anlaşmaya vardıklarından kuyudaki işini bıraktı. Artık demiryollarının, makinenin ve vagonların yapılmasiyle daha çok uğraşabilirdi. Kollarını sıvayarak derhal işe koyuldular.
Önemli bir gün :
Trenin yapılması 25 Eylül 1825 salı günü bitti. Binlerce insan ilk trenin hareketini görmek için istasyonda toplanmıştı. Herkes aralarında heyecanla bu işi konuşuyor, bazıları denemenin başarısızlıkla sonuçlanacağını, bir kısmı ise ne olursa olsun iyice gülerek hoş bir gün geçireceklerini söylüyordu. Tren un ve kömür yüklü altı vagon ile bir de yolcu vagonunu rayların üzerinde ççkip kaydı. George Stevenson makineyi kendisi kullanıyordu Trenin önünde elinde bayrak taşıyan atlı bir adam gidiyor, trenin kendisini geçemiyeceğini sanıyordu. Makine hareket eder etmez George, atlıya yoldan çekilmesini söyledi. Tren 90 ton yük ve saatte 25 kilometre hızla Darlington’a hiç bir intizamsızlık ve bozukluğa uğramadan varmıştı. George Stevenson, başarısının sevinci ile kendini kanadlanmiş gibi hafif hissediyordu. Tren yükünü bırakıp, yolcularla geriye dönünce; Stockton’da yüzlerce kişi trene giriyor, alkış sesleri etrafı çınlatıyordu. Dünyada ilk buharlı lokomotif ve tren artık demiryolları üzerinde işlemeğe başlamıştı. Bunu yapan, arkadaşları meyhanede içki içer ve çene çalarken kendi merakı ile okuma yazmayı öğrenen fakir inek çobanı George Stevenson’dur. 1848 de ölen George Stevenson’un hâtırası, dünya durdukça unu- tulmıyacaktır…