wiki

JAMES WATT

Doğumu ve çocukluğu :
James Watt, İngiltere’nin v İskoçya bölgesinde 1736 yılında doğdu. O zamanlar, dünyada fabrikalar, makineler, demiryolları ve vapurlar yoktu.
Watt, okula gidemiyecek kadar zayıf ve sıska olduğundan ona okumayı annesi, yazmayı ve aritmetiği de babası öğretmiştir. Watt açıkgöz ve akıllı bir çocuktu. Daha 6 yaşına geldiği zaman renkli tebeşirle makinelere ait çizgiler ve şekiller çizerdi.
Onun en sevdiği oyun doğrama ve marangoz âletlerini alıp dağıtmak, onları tekrar takıp takıştırıp eski durumuna getirmekti.
Aşırı yaramazlığı yoktu. Annesini çok severdi. Annesi güleç yüzlü, akılı bir kadındı. Bir kavga olduğu zaman annesi derdi k i:
— Durun bakalım! James söylesin. O daima doğruyu söyler.
Bazı anneler yüz öğretmenden iyidir derler. James’in annesi de böyle annelerden biriydi.
James okula gittiği zaman kaba, haylaz, kavgacı çocuklarla bir arada bulunmaktan kaçınırdı. James’in babası da, büyükbabası da oyuncakçı idüer. Küçük Watt en çok üç şeyden hoşlanırdı:
— Oyuncak makineleri yapmak.
— Ormanlarda ve kırlarda gezmek.
— Ağırbaşlı kitaplar okumak.
14 yaşında iken onu, Glaskovv şehrindeki bir dostlarının yanma gönderdiler. Orada halasının meraklı hikâyelerini dinlerdi

Çaydanlık kapağını sıçratan güç nedir?
Watt denemelerde bulunmağı çok severdi. Bir gün teyzesi mutfakta çay kaynatıyordu.Suyun kaynamasının yaptığı buğunun zorla- masiyle semaver kapağının sıçraması, dikkatini çekti. James bunun «Neden? Nasıl? Niçin?» olduğunu anlamak için semaverin etrafında dört dönmeğe başladı. Denemeler yapıyor, bütün gününü böyle geçiriyordu.
Teyzesi usandığından, James’e darıldı, onu azarladı:
— «Böyle boş şeylerle uğraşıp vaktini öldürüyorsun.» dedi. Bu kadarla da kalmadı. Watt’ın annesine yazdığı mektupla onlara durumu bildirdi. Mektupta diyordu k i: «Bütün gün, ateşte kaynıyan (çaydanlık) la uğraşıyor. Çaydanlığı kaldırıp tekrar yerine koyuyor, kaymyan suyun buğusuna kaşık ve fincan tutuyor. Bunları tekrarlıyor, bütün gününü böyle geçiriyor.»
Kitaplar dünyası:
15 yaşına gelmeden eline geçen pek çok kitabı okumuş, bu arada büyük bir «felsefe» kitabını da baştan başa iki defa okuyarak âdeta ezberlemişti. O yaşta iken bir elektrik makinesi yaparak, arkadaşlarım şaşırtmıştı. Kendi kendine küçük büyük birtakım âletler de yapardı. Astronomiye de çok meraklıydı. Birçok geceler arka üstü yatarak gökteki yıldızları seyrederdi.
Çetin hayat savaşı:
James 17 yaşına geldiği sırada annesi öldü. Babası fakir düştü. Babasını ve kendini geçindirmek için hayata atılmak zorunda kaldı. Glaskovv’a gitti. Bavulunda çamaşırlarından başka bir meşin önlük ile doğramacı âletleri vardı. Orada gözlük, balıkağı gibi şeyler yapan bir dükkâna çırak olarak girdi.
Bu dükkânda 2 yıl çalıştı. Pek az şey öğreneceğini anlayınca babasının dostu olan bir gemi kaptanının yardımiyle Londra’ya gitti.
O sıralar yolculuk çok yorucu ve tehlikeliydi. James Londra’ya giderken, binbir güçlükler içinde at üzerinde 12 gün kalmıştı. Bu 12 günlük yolculuğun çetinliği James’e «semaverde kaynıyan su buğusu» nu hatırlattı. Çok büyük bir güç kaynağı olan «buğu» nun insanlığın hizmetlerinde kullanılmağa başlayışını bu çetin yolculuk sağlamıştır. 200 yıl önce James’in 12 günde yaptığı yolculuğu bugünün insanları onun sayesinde birkaç saatte yapmaktadırlar. Londra’da günlerce dolaşarak iş aradı. Bütün uğraşmalarına rağmen iş bulamıyordu. Nihayet bir saatçinin yanında iş bulabildi. Morgan adındaki bu saatçi sanatı öğretecek, James de ustasına senede 100 lira para ödeyecekti. James Watt, haftada 2 lira ile geçiniyor, bu parayı kazanmak için sabah erkenden kalkarak, dükkân açılıncaya kadar çeşitli işler yapıyordu. Akşamları da dükkân kapanınca saat dokuza kadar çalışıyordu. Zaten vücudu zayıftı. Bir taraftan açlık, bir taraftan çok çalışmak yüzünden hasta düştü. O sıralar İngiltere korkunç bir yoksulluk içinde bulunuyordu. James de öteki fakir çocuklar gibi yalnız başına hayatla savaşmak zorundaydı. Yıl sonunda kendi başına bir dükkân açmak için Glaskow’a gitti ise de; oradaki esnaf, karşılarında rakip olmasın diye bu gencin dükkân tutmasını güçlükler çıkararak önlediler. Onu, o sıralar bir Üniversite profesörü tanımış, kabiliyetli bir genç olduğunu görmüştü. Kendisine Üniversitede bir oda verdi. Watt? burada yanında bir arkadaşı olduğu halde saatçilikle uğraşıyordu. Bu işten haftada 10 dolar kazanıyor, ayrıca balık oltaları da yaparak satıyordu. Az saat satıldığından o da ilk ustasının yaptığı gibi ana sanatına ek olarak gitar, keman, flüt gibi âletler tamirine de başladı. Müşterilerinden biri ona bir org yapmasını söylemişti. Watt, orgu istenilenden de mükemmel yapmış, bu âlete birçok yenilikler de katmasını becermişti. James Watt gibi, yoksulluk içinde bulunan bir kimsenin hayatla mücadelesi kolay olmuyordu. Durumun kötülüğü onu çetin bir çalışmaya zorluyor, bu arada güçlüklerle savaşa savaşa dimağı da çeliğin sertleşmesini andırır bir değişikliğe uğruyordu. Sonunda başarıya kavuşan bütün insanlar gibi o da, bütün gücüyle her şeyin sırrını çözmek, fayda sağlıyacak bir sonuca varmak için çırpınıyordu. Janıes Watt evleniyor: Aşk, yoksuluğa çok zaman önem vermez. James de, Mis Mar- garet Miller adında bir kızı severek onunla 1764 de elvendi. Evleri

küçük ve basit olmasına rağmen, genç kız daima neş’eli ve mutlu görünüyor, en karanlık, sıkıntılı günlerde bile kocasına hayatı güneşli göstermeyi becerebiliyordu.
İşleri artık yolunda gitmeğe de başlamıştı. Atelyesinde 16 işçi çalışıyor, senede 600 lira kazanıyordu.
Çaydanlıktan «buhar makinesi» ne :
Bu arada James Watt, Üniversitede birçok dostlar, arkadaşlar edinmişti. Bunlardan biri ona her zaman durmadan buhar makinesinden söz açardı. Buhar gücü tamamen bilinmiyen bir konu değildi. Hero adındaki İskenderiyeli bir Rum Milâttan yüz yıl önceleri eski insanların buhar gücünden nasıl faydalandıklarını anlatmıştı. Watt, buhar makinesini yapmak ve geliştirmek için, ilk denemelerini bir maden kuyusunda yaptı. Gece, gündüz aylarca uğraştı. Çeşitli makineler yapıp denedi. Bu çalışmaları ona buhar makinesi hakkında faydalı bilgiler öğretmişti. O sıralar bir arkadaşına yazdığı mektupta: «Şimdi bütün düşüncem kafamın içindeki makineyi yeryüzüne indirmektir. Aklım fikrim hep bu makine ile uğraşıyor. Başka bir şey düşünemiyorum.» diyordu. Esaslı deneyler yapabilmek için küçük bir dükkân tuttu. Burada 2 ay tasarladığı plân üzerinde çalıştı. Kullandığı âletler ve malzeme fena değildi. Nihayet makineyi bitirdi. Deneme çalıştırmasında her tarafından sular akıyordu. İkinci, üçüncü, dördüncü, beşinci denemelerde de makineyi işletmek mümkün olmadı. Eski işi bozulmuş, büyük bir borç altına girmişti. Yeni denemelere girişebilmek için parası da bitmişti. Bütün varlığiyle bu işin başarılacağına inanıyordu. Fakat bu uğurda uğraşırken ailesini açlıktan öldüremezdi ya. Üzüntülü, bitkin, karamsar bir durumda iken şunları yazdı: «Dünyada bir şey icat etmeğe uğraşmak kadar budalalık olamaz.» Ama düşüncesini gerçekleştirmekten de bir türlü vazgeçemiyor- du. O zamanlar şimdiki gibi mükemmel atelyeler, fabrikalar yoktu. James, iş görecek bir silindiri ne kendi yapabiliyor, ne de yaptırabili- yordu. Uzun müddet bekliyecek durumda da olmadığından dükkânını kapadı*

Güçlükleri yenmek kolay değildir:
Onun fikrini gerçekleştirmek için muhtaç olduğu tek şey paraydı. Geçimini sağlamak, serbestçe düşünebilmek ve âletler almak için para lâzımdı. Dostlarından, demir ticaretiyle uğraşan Dr. Roe- beck nihayet kendisiyle ortak olmağa razı oldu. Watt’a, birikmiş olan borcunu ödemesi için 5000 lira verdi. Beraberce devamlı ve bitmek tükenmek bilmez bir çalışmayla makineyi yapıp, mükemmel duruma getirdiler. Watt, buluşunu resmî makamlara tasdik ettirmek üzere Londra’ya gitti. Memurlar kendisine çok büyük güçlükler çıkardılar. Çok üzülerek bunu karısına bildirdi. Karısı en fena günlerde bile iyimserliği elden bırakmıyan bir kadındı. James’e yazdığı mektupta: «İşlerin istediğin gibi olmasa bile üzülme, karamsar olma. Makine olmazsa bile herhalde başka bir şey olur. Ümidi elden bırakma.» diye yazmıştt. Memleketine döndükten sonra 6 ay makinesini daha mükemmel duruma sokmak için uğraştı. Silindirler fena döküldüğü için hiç bir işe yaramıyordu. Piston havanın içeri, buharın dışarı çıkmasına müsaade ettiği için, makine işliyemiyordu. Üzüntüsü sonsuzdu. O gün Watt «İşte 35 yaşıma giriyorum; fakat dünyaya 35 kuruşluk faydam dokunmadı.» diye hayıflanıyordu. Ortağı Roebeck günden güne borca giriyor, işin gelişmesi için gereken yardımı da artık yapamıyordu. Watt; bu durumda kendisine ister istemez, başka bir iş aramak zorunda kaldı. İngilterenin havası çok zaman sisli, puslu ve yağmurludur. Bu bakımdan, sağlık durumu bozuk bir adamın iş araması, hayatı dayanılmaz bir işkence haline sokuyordu. İş aramak için ümitsizlikle dolaştığı günlerden birinde ona sevgili karısının öldüğü haberini verdiler. Bu haber onu yıldırımla vurulmuşa döndürdü. Şimdi kendisine kim dayanma gücü ve cesaret verecek, çocuklarına kim bakacaktı. Artık evine de giremez olmuştu. Çok zamanlar kapıya kadar gelir, kapı eşiğine oturarak içeri girip girmemek gerektiğini acı acı düşünürdü. Hayat mücadelesi çetindi, insafsızdı. Ama çok zaman mücadelenin bitti sanıldığı, yenilginin kabul edildiği yerde, başarıya doğru bir dönüm noktasının açıldığı görülür.
1773 yılında, Birmingham şehrinde fabrikası bulunan Mathew adında zengin bir fabrikatörle tanıştı. Bu adam saatler, kıymetli vazolar ve çeşitli makineler yapıyordu. Fabrikasında binden fazla işçi çalışıyordu. Benjamin Franklin ile de dost olup, onunla buhar makinesinin geliştirilmesi hakkında mektuplaşırdı. Dr. Robeck’den Watt’m buluşunu ve macerasını işitmişti. Watt buhar makinesini bulalı 9 yıl olmuş, büyük borç altına girmiş ve yoksulluğa düşmüştü. Bu durumda aklından hep kötümser fikirler geçiyor, başarıya ermeden öleceğini sanarak hayıflanıyordu. Fabrikatör Watt’a yardım etmek istiyordu. Kendisiyle görüşmek üzere yanına gelmesini yazdı. James ile ortağı makineleri de yanlarında olduğu halde, 1774 de arabaya binerek Birmingham şehrine gittiler. Yollarda halk kendileriyle alay ediyor, cahil köylüler makineyi parçalamıya bile başvuruyorlardı. Watt, Birmingham’a gidince fabrikatörü buldu. Makine çalıştırılacak, işlerse ve fayda sağlarsa elde edilecek kârın üçte biri Watt’ın olacaktı. Deney başarı ile sonuçlanmış, makine büyük bir intizam içinde işlemişti. Bunun üzerine kömür madenlerinde kullanmak üzere makine siparişleri gelmeğe başladı. Watt, evine ve çocuklarına bakmak üzere ikinci defa evlendi. Eşi iyi bir ev kadını olmakla beraber, cana yakın ve neş’eli değildi. Fabrikada seri halinde makineler yapılınca yeni güçlükler çıkmağa başladı. Tam bu sıralarda işçilerden biri, James’in buhar makinesinin modelini çalarak başkasına sattı. James büyük bir korkuya kapıldı. Nihayet Wilkinson adında bir demirci kendisine çok mükemmel bir silindir yaparak James’i üzüntüden kurtardı. Buhar makinelerinin madenlerde başarı ile kullanıldığı görülünce, maden sahipleri, Watt’la ortağına sataşmağa başladılar. Bütün dünyanın işine yarayan bir makinenin iki adamın tekeli altına alına- mıyacağını ileri sürdüler. Her gün yeni sataşmalar oluyor, bazan iş kavgaya kadar da varıyordu. Bu durum Watt ile ortağının fena halde canını sıkıyordu. Bu sıralar; ortağı bulunan fabrikatör diğer işlerinden dolayı 10 bin lira kadar bir borca girmişti. Alacaklılar ortağını sıkıştırdıkça Watt ne yapacağını şaşırıyordu. Bir müddet sonra Watt, mürekkeple yazılmış bir yazıyı, «tıpkıbasım» çoğaltan bir âlet yaptı. Bu makinenin imza taklidine yarıyacağı ileri sürülerek şikâyette bulunuldu. Fakat aradan biraz zaman geçince çok aranmağa başlandı. Fabrikatör, Watt’dan daima dönen bir makine icat etmesini istiyordu. Fabrika ustalarından biri ile işbirliği yaparak makineyi yaptılar. Watt sonraları makinenin hızını kontrol eden bir âlet bularak bu işi daha da geliştirdi. Fabrikatör bu işler için çok para harcamış, fakat kâr sağlıyamamıştı. Başarı iyimserlik doğurur: Nihayet, dünyanın her tarafından siparişler gelmeğe, işler büyümeğe başladı. Uzun müddet yoksulluk ve binbir sıkıntı çeken Watf5 artık kötümser fikirler taşımıyor, ölümü de beklemiyordu. Heatfild şehrinde büyük bir bahçe ortasında güzel bir ev yaptırdı. Buraya dünyanın tanınmış fen adamlarını, bilginlerini, aydınlarını topladı. Fakat karısı onun meşin önlüğünden, kirli ellerinden iğreniyordu. Bu yüzden evinin dışında rahat çalışmak için bir atelye yaptırmak zorunda kaldı. Günler geçtikçe kadın evin içinde bir derebeyi kesilmişti. Evin içinde en ufak bir toz görse kıyameti koparırdı. Geceleyin yatağına erken gider, kararlaştırdığı saatte kocası gelmezse, hizmetçiyi gönderip lâmbaları söndürtürdü. Huysuzluğu yüzünden bazan misafirleri de kovuyordu. Watt, bu halere çok üzülür, bazan atelyesinde kalır, yemek için de eve gitmezdi. Günlerce atelyeden çıkmadığı, orada yatıp kalktığı, yemeğini kendinin pişirdiği de olurdu. Günlerden bir gün kızı Jasrie öldü. Arkasından da oğlunu kaybetti. Bu iki acı Watt’ı yedi, bitirdi. Ölümü : Watt; 1819 da 83 yaşında iken öldü. O, hayatında çok sıkıntı çekmiş, fakat son zamanlarda hem meşhur, hem de varlıklı bir insan olmuştu. Westminister’deki mezar taşında iki cümlelik şu yazı vardır : O, yurdunun yardımcı güçlerini çoğalttı… O, insanlığın gücünü çoğalttı… ★ Watt, dünyanın yetiştirdiği büyük adamlardan biridir. İnsanlık varoldukça adı unutulmıyacaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir