îslâm, insanların iman ve düşüncelerine de yön vermekte, ışık tutmaktadır. îman ve düşünce çerçevesine giren çok ince, zor ve yüce konular vardır. Bunları kavrama hususunda, sa- hâbeden de olsa, kişiler aynı seviyede olamazlar. «însanın, Allah’ı anlayıp kavrayamayacağını anlaması, anlamanın ta kendisidir» diyen Ebû-Bekr ile «Allah nerede?» sorusuna göğü göstererek cevap veren, buna rağmen imam geçerli sayılan bedevi kadının idrâki aynı seviyede tutulamaz ve gerçekler bu iki farklı seviyeye aynı üslûb ile anlatılamaz. Rasûlullah (s.a.) bir akşam üzeri Ebû-Zerr’e Uhud dağım göstererek şöyle demiştir: «Ey Ebû-Zer! Şu dağ kadar altınım olsa, üç dinar hariç, hepsini —Allah yolunda— harcamaktan başka bir şey istemezdim…» (Buhârî, Zekât, 4, Müslim, Zekât, 31). Peygamberimiz bu sözleri ile dünyaya, servet ve refâha bakışını dile getirmiş, gönlüne hâkim olan asıl sevginin ne olduğuna işaret buyurmuştu; alıkoyduğu üç dinar da borçlan ve zaruri ihtiyaçlan içindi. Ebû-Zerr bunu böyle anlayacağı yerde, müslümanın zaruri ihtiyaçlan dışında para ve servet sahibi olmasının, bunlan da- ğıtmayıp elinde tutmasının —zekâtını verse dahi— caiz olmadığı şeklinde anlamış, fakat diğer ashâb bu anlayışa katılmamışlardır.
İnce ve yüce gerçekleri öğretme
13
Nis