wiki

Dar Hane Çorbası

Bir Varmış

Bir gün Yavuz Sultan Selim, yanından hiç ayırmadığı yakın dostu Hasan Can’la birlikte Edirne’yi gezmeye çıkarlar. İftara yakın saatlerde sokakları dolaşırlar.

Yavuz Sultan Seli Hasan Can’a şöyle der:
— Bak Hasan, iftar topu atılır atılmaz; hangi evin önündeysek o eve konuk olalım, iftarı o evde açalım.


Her evin önünde ev sahibi ya da o evden bir genç kapısını açmış; konuk beklemektedir.

Yavuz Sultan Selim’i ve Hasan Can’ı kimse tanımamakta fakat herkes evine çağırmaktadır. Bu sırada İftar topu atılır. Yavuz Sultan selim ve Hasan Can o anda tek katlı kerpiç bir evin kapısı önündedirler. Ev sahibi, hiç görmediği bu konukları içeriye buyur eder. Girerler. Ortada bir tahta sini, üzerinde buram buram tüten, tüttükçe iştah açan bir kase çorba… Kenarında sıcak sıcak pideler… Tüm yiyecek bu. Sofraya otururlar.

Ev sahibi sevinçlidir, önce tuzla iftarı açar, sonra çorbaya başlarlar.

Bir ara Yavuz Sultan Selim, konuşmaya başlar:


— Evet Sultanım, öyledir Hünkârım, deyince ev sahibi şaşırır. Padişahın sofrasında olduğunu anlar. Ne var ki fazla bir şey ikram edemeyeceği için hüzünlüdür. Padişah onun hüznünü gidermek için:


— Bu akşamki kısmetimiz ne güzel, ne lezzetli çorba bu, diye iltifat eder. Ev sahibi elinden bu kadar geldiğini söylemek için:
— Dar hane çorbasıdır, kusura bakmayın Sultanım, der. Yani fakirhane çorbası demek ister. O günden sonra bu çorbanın adı “darhane çorbası” olarak kalır ve o gün dilerden dile dolaşır.

Bugün “tarhana” dediğimiz çorba işte ‘dar hane’ çorbasıdır.

Sizde Sevdiklerinize Anlatın Onlar Başkalarına,Onlarda Başkalarına... Tarihimiz Hiç Eksilmesin Diye :)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir