yunanlı filozof (Elis İ.Û. 365’e doğr. – 275’e doğr). Ressamdı, sonra Anaksarkhes’in derslerini izledi ve onunla birlikte, İskender’in Asya seferine katılarak gymnosophistesleri (Hindistan’ daki bazı çileciler) tanımak olanağını buldu. Elis’e dönünce, 322’ye doğru kendi okulunu kurdu. İskender’e ithaf edilen bir şiirden başka bir şey yazmadı. Düşünceleri özellikle, yakın öğrencisi Timon’dan (İ.Û. 320’ye doğr. – 230’a doğr.) alıntılar yapan Aristokles (İ.S. II. yy.) sayesinde bilinmektedir. Pyrrhon’un kurduğu ve daha sonra “kuşkucu” olarak adlandırılan okul, Aristoteles metafiziğinin öndayanaklarını ve özellikle varlık kavramını köklü bir biçimde eleştirerek felsefeyi yeniledi. Görünüş ve varlık arasındaki farkı kabul etmeyen Pyrrhon, her şeyi salt görünüşe indirgedi. Hiçbir şey “şöyle olduğundan daha çok tiyle ya da oe şöyle ne de böyle” olmadığına, yargılamaksa şunun böyle (ya da başka türlü) “olduğunu” söylemek anlamına geleceğine göre, “hiçbir yargıda bulunmamak, hiçbir yanı tutmamak ve hiçbir şeyden etkilenmemek” gerekiyordu (Timon). Böyle bir tutumun sonucu da “sözyitimi” ve “sarsılmazlık”tı. “Sözyiti- mi”, susmak anlamına gelmiyordu: Pyrrhon konuşuyor, ancak herhangi bir şeyi evetlemek için değil, o anda bir şey kendisine nasıl geliyorsa onu dile getirmek için konuşuyordu. Sarsılmazlık* da mutluluğa ulaşmayı sağlıyordu.
PYRRHON
18
Nis