Fıkıh ve hadîs ilminde
meşhûr bir âlim. îsmi, îbrâhim bin îshâk
bin îbrâhinj el-Harbî’dır. Künyesi, Ebû
İshâk’tır. 198 (m. 813; senesinde doğdu. 285
(m. 898/ de vefât etti. Aslen Merv’den olup,
Bağdad’da yerleşmiştir. Ahmed bin
Hanbel’den fıkıh ilmini öğrendi Ebû
Nuaym, Fazl bin Dekkîn, Affân bin Müslim,
Abdullah bin Sâlih, Iclî, Mûsâ bin
îsmâil, Ebû Havdî, Ubeydullah bin
Muhammed, Amr bm Merzûk, Ahmed bin
Hanbel ve diğer âlimlerden hadîs-i şerif işitip,
rivâyet etmiştir. İbrâhim Harbî’den de
Mûsâ bin Hârûn, Yahyâ bin Sa’îd, Ebû
Bekr bin Ebî Dâvûd, Hüseyn-el-Mehâmilî,
Muhammed bin Nahled, Ebî Bekir bin el-
Enbâri, İbrâhim bin Hubeyş ve daha bir
çok âlim hadîs-i şerif rivâyet etmiştir.
Hadîs ilminde hâfiz derecesinde olup, yüz
bin hadîs-i şerifi senetleriyle birlikte
ezberlemiştir.
Ayrıca lügat ve nahiv ilminde de âlim
olup, edıplıği ile meşhûrdur. Edebî ilimleri,
Ebû Abbâs Sa’lebe’den öğrenmiştir. Vera’,
takvâ ve edepte, asrının seçkin âlimlerin*
den idi. Zamanının âlimlerinden bir zât
şöyle demiştir; “Üç kimsenin benzerini görmedim.
Bin, Ahmed bin Hanbel’dir kı, analar
onun gibisini doğurmamıştır. Diğeri
Beşir bm Hâris olup, tepeden tırnağa akıl
ile dolu ıdı. Üçüncüsü, Ebû Ubeyd İbrâhim
Harbî’dır ki, İlim deryâsı idi ’ Dâre Kutm
de onun hakkında “O sâdık ve her ilimde
emsalini geçmiş bir âlimdir” demiştir.
Kendisi şöyle demiştir “Hiç hır sıkın*
tımı yakınlanma açıp, onlan üzmedim
Kişi derdim, kedennı âıle efrâdma anlatıp
onları üzmemelidir ” Ahmed binSüleymân
Katiî şöyle anlatmıştır “Bir defasında öyle
bir maddî sıkıntıya düştüm kı, hâlimi
anlatmak üzere İbrâhim Harbî’ye gittim.
Ben hâlimi anlatınca, kendini sıkma,
Allahü teâlâ yardım ıhsân eder, ferahlığa
kavuşturur dedi ve şöyle anlattı: Bir defasında
ben de maddî sıkıntıya düşmüştüm
Çoluk çocuğun hiçbir yiyeceği kalmamıştı
Hattâ hanımım şöyle demişti, “Sen ve ben
sabrederiz, fakat şu iki küçük çocuğumuz
ne yapacak, hadi yazdığın kitaplardan bir
kısmını getir satalım veya rehin verelim,
karşılığında para alalım” demişti. Bu ışı
kabûl etmedim. Çocuklar ıçm bir yerden
ödünç yiyecek al dedim. Sonra da, beni bir
gece bir gündüz bekleyin diyerek, evimde
kitaplarımın bulunduğu dehlize çekilip,
İlmî çalışmalar yapmaya başladım. Geceleyin
birisi, bulunduğum yenn kapısını çaldı
Kim o dedim, bir komşun dedi içeri gel
dedim, lâmbayı söndür de Öyle gireyim diye
ısrâr etti. Ben de lâmbayı söndürdüm, içen
girip, yanıma birşeyler bırakıp, çıktı gitti
Lâmbayı yakıp baktım kı, içinde yiyecek
dolu bir torba ve kâğıda sanlı beşyüz dirhem
(para; bırakmış. Hanımımı çağırdım
Torbayı ona verip, çocuklan uyandır,
bunun içindeki yiyecekleri yiyiniz dedim.
Bıraktığı dirhemlerle de borçlarımı ödedim.
Ertesi gün, Horasan hacılannın geçtiği
bir gündü. Evimin önünde oturuyor
dum. Bir deveci, üzeri yüklü ıkı deve ile
yanıma yaklaşıp, İbrâhim Harbî’nın evi
nerededir, dedi îbrâhim Harbî benim
dedim. Yüklerini mdırıp, ıkı dı ve vükü
eşyâyı yanıma indirdi Bunlan sana
Horasan’dan bir zât gönderdi dedi O zât
kimdir dedim. O zât kendisinin kim oldu
ğunu söylememem için beni vekil etti dedi
Gönderenin> kim olduğunu söylemeden
aynlıp gitti.”
İbrâhim Harbî, ilimde, zühd ve takvâda
(dünyâya düşkün olmamada, haram \o
şübhelilerden sakınmada; Ahmed bin Hanbel
hazretlenne çok benzerdi Kendisi bu
hocasına kıyas edilir, onun gibidir, deni
lirdi. Şu sözü meşhûrdur; “Size hadîs âlimlerinden
söylediğim her söz, Ahmed bm
Hanbel’den nakildir O bize, çocukluğumuzdan
ben Resûlullahm sünnetine tâbi
olmamızı, Eshâb-ı kiramın naklettiklerine
ve Tabiînin, Eshâbdan bildirdiklerine
uymamızı söyledi ve bunu kalbimize
yerleştirdi ”
İbrâhim Harbî (r a.; bütün ömrünü ıimc
vermiş, ilmi ile amel etmiş ve insanimn
saâdete kavuşması ıçm çalışmıştır Dünyâya düşkün olmayıp, gâyet sâde bir hayat yaşamıştır, ömrünün son-günlerinde hastalanmışü.
Bir tabîb, onun tedavisi için
yanına gelip gidiyordu. Bir gün hizmetçisi
stı getirip, efendim, size bakan doktor
ölmüş dedi Bu haber üzerine ağlayarak şu
ma’nâda bir beyit söylemiştir: “Hastalığı
tedâvi eden tabîb öldü. Ölüm hastaya da
yaklaşmaktadır,..” Yine bu hastalığı sırasında
ziyâretine gelenler, kendini nasıl
buluyorsun dediklerinde, kendimi şâirin şu
şiirinde bahsettiği gibi buluyorum, dedi. Şu
ma’nâ da bir şiir söyledi: “Her taraftan üzerime
musibetler geliyor. Yavaş yavaş eridiğimi
görüyorum. Nefs, insanı nasıl da
aldatıyor. Kulluk yapmaya fırsat vermiyor.
ömür yaydan fırlayan ok gibi geçip
gidiyor.,.” Cenâzesinde büyük bir cemâat
toplandı. Cenâze namazını kacb Yûsuf bin
Ya’kûb kıldırdı. Vefât ettiği gün, şiddetli
yağmur yağıyordu. Bu sebeble cenâzesı
evinden dışarı çıkarılam adı, evine
defnedildi
İbrâhim Harbi, fıkıh, hadîs ve diğer
ilimlere dâir pek çok eser yazmıştır. Bu eserlerinden
bir kısmı şunlardır.
- Söcûd-Üİ Kurbân, 2. Menâsik-ül hac
el-Hedâye ve Sünne, 3. el-Hammâm ve
Âdâbühü, 4. Müsned-i Ebl Bekir, 5.
Müsned-i Osman, 6. Müsned-i AH, 7.
Müsned-i Zübeyr, 8. Müsned-ı Talha, 9.
Müsned-i Sa*d bin Ebî Vakkas, 10. Müsned-
i Abdurrahmân bin Av£ İL Müsned-i
Abbâs, 12. Müsned-i Şeybe bin Osman, 13.
Müsned-i Abdullah bin CaYer, 14. Müsned-i
Misver bin Muhrime, 15. Müsned-i el-
- Mufctalib bin Rebîa, 16. Müsned-i Sâib, 17.
Müsned-i Hâlid bin Velıd, 18. Müsned-i Ebî
Ubeyde bin Cerrah, 19. Müsned-i Mârevâ
Asım bin Ömer, 20. Müsned-i Safvân bin
Ümeyye, 21. Müsned-i Amr bin Âsr 22.
Müsned-i îmrân bin Husayn, 23. Müsned-i
HaMm bin Kızâm, 24. Müsned-i Abdullah
bin Zem’a, 25. Müsned-i Abdurrahmân bin
Sümre, 26. Müsned-i Abdullah bin Amr, 27.
Müsned-i Ibn-i Ömer’dir.
İbrâhim Harbî7mn rivayet ettiği hadis-i
şeriflerden ba’zılari şunlardır: Peygamberimiz
(s.a.v./ buyurdular ki:
“Yakıtı akrabadan evlenm eyiniz,
çünkü çocuk cılız olur.”
“Ticârete devam edin. Çünkü rızkın
onda dokuzu ticârettedir.”
“Saadetlerin efdaliy Allahü teâlâya
itaatle geçen uzun ömürdür/*
İbrâhim Harbfnm kıymetli sözlerinden
bira şöyledir: Bkgün yanında bulunan
cemâatine, fŞinıdi bu zamanda, kime garîb denir?” dedi Birisi ‘”Vatanından uzak olana denir’’ dedi Bir başkası “Dostlarından
ayn düşene garlb denir” dedi. Diğerlerinden
her biri ayn bir şey söyledi. Bunun
üzerine îbrâhim Harbî şöyle buyurdu: “Bo
zamanda garib, âlim w sâlih bir zât olup
da, dîne hizmet hususunda yardımcısız,
yapayalnız kalan kimsedir.”