wiki

İMÂMi AHMED BİN HANBEL

Hadîs âlimlerinden. Adı, tbrâhim bin Ya’ kûb bin Ishâk es-Sa’dî el-Cürcânî’dir. Künyesi, Ebû Isl^âk’dır. Doğum târihi hakkında kaynak eserlerde bilgi yoktiır. Horasan yakınlarında, Belh şehrine bağlı Cürcân köyünde doğdu. Oradan Mekke’ye geldi. Sonra Basra’ya ve daha sonra da Remle şehrine gidip, bu şehirlerin herbi- rinde bir müddet kaldı. En sonra Dımeşk’a (Şam’a) gelip oraya yerleşti. Vefât edinceye kadar burada kaldı. 259 (m. 873) târihinde Şam’da vefât etti. Ibrâhim-i Cürcânl, büyük bir hadîs ve fıkıh âlimidir. Onun, hadîs ilmine dâir kaleme aldığı “Kitâbün fî’c-Cerhı ve’t-Ta’ dîl” ve “Kitâbün fî’d-Duafâi” adındaki iki eseri meşhûrdur. îbn-i Adî, Onun “el- Mütercim” adında bir eseri daha olduğunu bildirmektedir. Bu eserinde, çok yüksek ve faydalı ilimlerden* bahsetmektedir. O, birçok âlimin ilim meclisinde bulundu. Hüseyin bin Ali el-Ca’fî, Yezîd bin Hârun, Ca’fer bin Avn ve daha birçok âlimden ilim aldı ve onlardan hadîs-i şerîf rivâyet etti. Fıkıh ilmini îmâm-ı Ahmed bin Hanbel’den öğrendi. Büyük bir fakîh olarak yetişti. Kendisinden de, Ebû Dâvûd, îmâm-ı Tirmizî, îmâm-ı Nesâî, Ebû Zür’a, Muhammed bin Cerîr et-Taberî ve daha pek çok âlim ilim aldılar ve hadîs-i şerîf rivâyet ettiler. İmâm-ı Nesâî, onun sika (güvenilir) bir râvi olduğunu bildirdi. îbn-i Adî, onun hakkında dedi ki: “O, Şam’a yerleşti. Câmide minbere çıkıp hadîs-i şerîf öğretirdi. Ahmed bin Hanbel’den aldıklarını yazmış ve böy- lece ilmini daha çok kuvvetlendirmişti. Minbere çıktığında yazdıklarını okurdu. Anlattıklarının çoğunu Hz. Ali’ye hamle- derdi, ya’nî rivâyetjerini ona dayandırdı. Dâre Kutnî ise: “O, tasnif (eser) sâhibi olan sika hâfizlardandı. Bu eserlerinde, Hz. Ali’ den başkasından da rivâyet ettikleri vardı” buyurmuştur.
1) Tehzîb-üt-tehzîb cild-1, sh-181 2) Mu’cem-ül-müellpfîn cild-1, sh-128 3) Tezkiret-ül-huffâz cild-2, sh-549
4) el-A’lâm cild-1, sh-81 5) Şezerât-iiz-zeheb cild-2 sh-139 6) Mîzân-ül-i’tidâl cild-1, sh-75 İMÂM-I AHMÇD BİN HANBEL: Ehli sünnetin amelde dört hak mezhebinden biri olan Hanbelî mezhebinin imâmı. Künyesi, Ebû Abdullah’tır. 164 (m. 780) senesinde Bağdad’da doğdu. 241 (m. 855) senesinde bir Cum’a günü Bağdad’da vefât etti. Aslen Basraİıdır. Babasının ismi Muhammed bin Hanbel’dir. Dedesi Han- bel bin Helâl, Basra’dan Horasan’a yerleşmiş ve Emevî devletinde Serahs şehri vâliliği yapmıştir. Babası asker (subay) idi. Ahmed bin Hanbel’in âilesi, annesi ona hâmile iken, Merv’den Bağdad’a göçmüş ve o Bağdad’da doğmuştur. Soy itibariyle, hem anne, hem de babası tarafından Arap asıllıdır. Nesebi, îslâmiyetten önce ve sonra Araplar arasında meşhûr İ3 İr kabîle olan Şeyban kabilesine dayanır. Bu kabîle Adnan kabilesinin bir kolu olan Rebîa kabilesinden bir kol olup, Nizar kabilesinde Peygamber efendimizin (s.a.v.) soyu ile birleşir. Ahmed bin Hanbel’in babası daha o çok küçük yaşta ik6n vefât etmiştir. Otuz yaşında vefât eden babasından, önemli bir miras da kalmamıştı. Onun yetişmesi ile annesi ilgilenmiştir. Daha küçük yaşta iken ilim tahsiline başlamıştı. Bu sırada Bağdad önemli bir ilim merkezi idi. Burada hadîs âlimleri, kırâat âlimleri, tasavvufta yetişmiş büyük zâtlar ve diğer ilimlerde yetişmiş kıymetli âlimler bulunuyordu. Tahsili: Ahmed bin Hanbel, ilim öğrenmeye küçük yaşta başlamıştır, önce Kur’ân-ı kerîmi ezberledi. Bundan sonra lügat, hadîs, fıkıh, Şahâbi ve Tâbiîn rivayetlerini öğrendi* Ahmed bin Hanbel, emsâli arasında ciddiyeti, takvâsı, sabrı, metanet’ ve tahammülü ile meşhûr olmuştur. Bu hâli, henüz 15-16 yaşlarında iken temas kurduğu âlimlerin dikkatini çekmiştir. Heysem bin Cemil onun hakkında, daha o sırada şöyle demiştir. “Bu çocuk yaşarsa, zamanındakilerin ilimde hücceti (rehberi) olacaktır.” ilk önce îmâm-ı a’zamm talebesi olan Ebû Yûsuf dan fıkıh ve hadîs ilminde ders almıştır. Bundan sonra da üç sene Huşeym’in derslerine devam etmiş, ondan hadîs-i şerîf dinlemiştir. Bu sırada henüz 16 yaşında idi. Kendisi “Huşeym’den işittiğim herşeyi ezberledim” demiştir. Bundan başka Bağdad’da bulunan meşhûr âlimlerden de ders aldı. 179 (m. 795) senesinde tahsile başlayıp, 186 (im 802) senesiîıe kadar 7 yıl Bağdad’da ilim öğrendi. Bur** dan sonra ilim tahsili için seyahatlere başladı. 186 yılında Basra’ya ve bir yıl sonra

da, oradan Hicaz’a gitti. Böylece Küfe, Basra, Mekke-i mükerreme, Medîne-i münevvere, Şam ve el-Cezîre’ye giderek hadîs ilmini öğrendi. Hadîs râvilerini bizzat görerek, onlardan hadîs-i şerîf dinledi. Basra ve Hicaz’a beşer defa seyahat yapmıştır. Hicaz’a yaptığı ilk seyahatinde, fıkıh ilminde hocası olan, îmâm-ı Şâfîî ile görüşmüştür. Bu görüşme Mekke’de Mescid-i Harâm’da olmuştur. İkinci defa ise, Bağdad’da buluşmuşlardır. Ahmed bin Han bel, ilim tahsili için her türlü zorluğa katlanmıştır. Hadîs-i şerîf dinleyip öğrenmek üzere, pek çok seyahat yapmıştır. Bu seyahatlerinin çoğuna, yaya olarak çıkmıştır. İlk hac seferini 187 (m. 803) senesinde yaptı. Bundan sonra 191 (m. 806; ve 196 (m. 811) senelerinde de hacca gitti. 196’daki hac seferinde, bir sene Mekke-i mükeıremede kaldı. 198 yılında da hac yapıp, bir sene daha orada kaldı. Bu zaman zarfında hadîs-i şerîf öğrenme faaliyetini sürdürdü. Hac yapmak için beş defa Mekke-i mükerremeye gitmiştir. Bu seferlerinden birinde, hac yaptıktan sonra bir müddet, mücâvir olarak Mekke’de kaldı. Sonra Yemen’in San’a şehrinde bulunan meşhûr hadîs âlimi Abdürrezzâk bin Hemmam’dan hadîs-i şerîf öğrenmek için San’a’ya gitmek üzere yola çıktı. Bu yolculuk sırasında ilim öğrenmek uğruna çok sıkıntı çekti. Yolda yiyeceği bitmişti. Parası da olmadığı için, San’a şehrine varıncaya kadar, nakliyecilerin yanında ücretle hamallık yaptı. San’a’da Abdürrezzâk bin Hemmam’dan ders aldı. Ticâret ve kazanç için elverişli olmayan San’a’da iki sene kalıp, sıkıntılara katlandı. Abdürrezzâk bin Hemmam’dan hadîs-i şerîf dinledi. Böylece îmâm-ı Zührî ve İbn-i Müseyyib yoluyla rivâyet edilen, birçok hadîs-i şerifi işitip öğrendi. Ahmed bin Hanbel, ilim öğrenmek için pek çok İslâm beldesini dolaştı ve bu uğurda pek çok meşakkate katlandı. Kitap çantalarını sırtında taşırdı. Bir seferinde onu tanıyan birî ezberlediği hadîs-i şerifin ve yazdığı notlarının çokluğunu görerek: ‘’Bir Kûfe’ye, bir Basra’ya gidiyorsun! Ne zamana kadar böyle devam edeceksin?” deyince, Ahmed bin Hanbel hazretleri “Hokka ve kalem ile mezara kadar…” diyerek cevap vermiştir. Ahmed bin Hanbel’in kuvvetli hâfızası- nm yanında dikkati çeken bir vasfı da, işittiği bütün hadîs-i şerifleri yazmaya çok önem vermesiydi. Yaşadığı devir, ilmin tedvin edildiği, kısımlara ayrılıp, yazıldığı bir devir idi. Fıkıh ve lügat ilmi tedvin edilmiş, hadîs ilmi tedvin edilmekte, yazılan hadîs i şerifler toplanmakta idi. Ahmed bin Hanbel, böyle bir zamanda din ilimlerim öğrenip, bilhassa tefsir, hadîs ve fıkıh ilimlerinde yüksek seviyeye

  1. cısırda Türkiye’de dokunmuş. lale ve karanfil motifleriyle süslenmiş ipek kumaş. j ulaşmıştır. Netice itibariyle, küçük yaşta ilim tahsiline başlayan Ahmed bin Hanbel, Bağdad’da birçok âlimden ilim öğrenip, hadîs-ı şerîf dinledi. Sonra Kûfe’ye, Basra’ya, Mekke’ye, Medine’ye, Yemen’e, Şam’a gitti Bu gittiği şehirlerde bulunan en büyük âlimlerden, fıkıh ve hadîs ilimlerini öğrendi Zamanında yaşıyan, Zünnûn-i Mısrî, Bişr-i Hafi, Sırrî-yı Sekatî, Ma’rûf-ı Kerhî gibi birçok büyük evliyâ ile de görüşmüş, onlarla sohbet etmiştir Yezîd bin Hârun, Cerîr ibni Abdülhamîd, Velid bin Müslim, Veki’ bin Cerrah, İmâm-ı Ebû Yûsuf, İbrâhim bin Sa’d, Yahyâ bin Sa’îd Kettân, Süfyân bm Uyeyne, fıkıh ilminde hocası Muhammed bin İdris Şâfîî, Abdürrezzâk bin Hemmam’dan ve daha nice âlimlerden ılım okudu. Sonra tekrar Bağdad’a döndü. Bundan sonra ilmini yayıp, insanlara çok fâidelı oldu Dersleri ve Talebeleri: Ahmed bin Hanbel hazretleri, daha önceki yıllarda fet- vâlar vermekle beraber, ders ve fetvâ verme işine, kırk yaşında başlamıştır Bundan sonra hadîs rivâyetmde ve fet vâda başvurulan önemli bir kaynak olmuştur. Çünkü o, ilmi ve üstün ahlâkı ile çok sevilip, meşhûr olmuştur İki çeşit ders halkası (meclisi; vardı. Bin, talebelerine verdiği muntazam dersler, dığen, hem talebelerinin, hem de halktan isteyenlerin

katıldığı dersler idi. Onun ilim meclisine pek çok kimse katılırdı, Ba’zı rivâyetlere göre, dersini dinleyenlerin sayısı beşbini bulmuştun Ahmed bin Hanbel’den ders alıp, ilim öğrenen talebenin çokluğu, ondan hadîs-i’ şerîf rivayet edenlerin ve fıkhî mes’eleler nakledenlerin pek çok sayıda olmasından da anlaşılmaktadır. Onun meclisine gelip, derslerini dinleyenlerin bir kismıy sadece ondaki üstün hâllere ve yüksek ahlâka hayran kaldığı için sohbetine katılmıştır. Böylece bir kısmı Hem ilmini hem ahlâkını alırken, bir kısmı da onun yaşayışına göre yaşamak, onu tanımak, ahlâk ve edeb hususunda yaptığı va‘ zu nasihatten istifâde etmek için huturuna geliyordu, Ahmed bin HanbeHn meclisinde, derslerinde vekar, ciddiyet, tevâzu ve gönül huzûru hâkim idi, Dinleyenlere ve katmanlara saâdet vesilesi olan derslerini, ikindiden sonra Bağdad’da büyük bir mescidde verirdi. Ders meclisine dâima kitaplarıyla, yazıp kaydettikleri ile çıkardı. Çok kuvvetli bir hâfızaya sahip olmasına rağmen, hadîs-i şerif rivâyet ederken, yanındaki yazdıklarına bakardı, Kitabından okur, talebelere yazdırırdı. Derslerinde hadîs-i şerif rivâyetinden başka, bir de fıkhı mes’ eleler hakkında verdiği cevaplar yer almakta idi. Ondan ders alıp, ilimde yetişenlerin sayısı 900 civarındadır. En meş- hür talebeleri şu zâtlardır; kendi oğlu Sâlih bin Ahmed, babasının ictihadlanm, yazdığı mektuplarla yaymıştır. Kadılık vazifesi de yaptığı için, Hanbelı mezhebini tatbik etmiş, uygulama safhasına koymuştur, Diğer oğlu Abdullah bin Ahmed, babasının ictihadlanm nakletmiştır, Ebû Bekr el-Esrem, Hanbelı fıkhını nakletmıştir. Abdülmelik bin Abdülhamîd el-Meymûnî, Ahmed bin HanbePın derslerine yirmiiki sene kadar devam etmiş, onun içtihadını ve açıkladığı meseleleri yazmıştır, Han- beli fıkhım rivâyet hususunda büyük hiz* meti olmuştur. Ebû Bekir el-fyTervezî, en başta gelen talebesi olup, hocasının içtihadından, fetvalarından^ pek çoğunu naklet- miştir. Harb bin İsmail el-Hanzalı, hocasından rivâyetleri vardır, Ibrâhim bin Ishâk el’Harbî, Ahmed bin Hanbel’den fekıh ve hadîs ilmine dâir ri vâyeiler naklet- iniştir. Bu zât, zühd ve takvâ bakımından hocasına tam uymuştur, Ebû Bekr el- Hallâl, HanbeH mezhebinin hükümlerini yazmış ve bu hususta büyük gayretler göstermiş, seyahatler yapmış ve pek çok kitap yazmıştır, İtimdeki üstünlüğü; Ahmed bin Han- bel, hadîs ilminde zamanın en büyük âlimidir. Üçyüzbinden fazla hadls-i Şerifi senedleriyle birlikte ezbere bilirdi. Ebû Zür’a’ya göre, bir milyon hadîs-i şerifi
ezberlemişti. Kendisinden pek çok âlim, hadîs-i şerîf nakletmişlerdir. İlim ve amelde Öncü, Ehl-i sünnet olan dört imâmın dördüncüsü idi. İmâm-ı Şâfıî (r.a.; buyurdu ki, “Bağdad’dan ayrıldığım zaman, orada Ahmed bin Hanbel’den daha âlim, daha fakîh, haramlardan ve şüphelilerden kaçan kimseyi bırakmadım.” Ebû Dâvûd Sicistânı şöyle demiştir: “İki yüz meşhür âlimle karşılaştım. Ahmed bin Hanbei gibisini görmedim. O hiç bir hususta insanların daldığı dünya işlerine dalmazdı. Ancak ilimden bahis açılınca konuşurdu/’ Ebü Zür’a da “İlmin her dalında Ahmed bin Hanbeİ’in bir benzerini görmedim. Onun ilimde ulaştığı dereceye, başkası ulaşamamıştır” demiştir. Menhâ bin Yahyâ da şöyle demiştir: “Ahmed bin Hanbei, her hayrı kendisinde toplamıştı. Çok âlim gördüm* fakat ilimde, vera’da ve zühdde, onun gibi üstün birine rastlamadım.” îmam-ı Ahmed bin Hanbei, büyük bir müfessir, yüksek bir muhaddistir. Tefsiri yüzyirmi bin hadîs-i şeriften meydana gelmiştir. Ahmed bin Hanbei hazretlerinin eserleri, müfessirler için birer feyz kaynağıdır. Bunun içirt kendisi “Üstâd-ül müfessirin” ünvanıyla anılır. Birçok muhaddıs yetiştirmiştir. Binlerce hadîs-i şerif ile hâfizasını süslemiştir. Yaşadığı devir, yazılan hadîs-i şeriflerin toplandığı bir devirdi. Bu devirde yetişen meşhür hadîs âlimlerinin en meşhûru Ahmed bin Hanbel’dir. Bütün hadîs-i şerifleri okudu, inceledi. Otuz bin hadîs-i şerifi içine alan “Müsned” adlı eserini, 700 bin hadîs-i şerif içinden seçerek yazmıştır. Rebi’ bin Süleyman, îmam-ı Şafiî’nin şöyle buyurduğunu nakletmıştir: “Ahmed bin Hanbei, sekiz şeyde ımâmdır; hadîs ilminde, fıkıh ilminde, Kur’ân ilminde, lügat ilminde, fakrda, zühdde, vera’da, tasavvufta ve sünnette imâm,” Bağdad’da mu’tezile firkasına mensub olanlar, Kur’ân-ı kerim mahlûktur diyerek, bu yanlış i’tikâdlarına Abbasî halifesi Me’mûn’u da inandırdılar. Bunu kabûl etmesi için, Ahmed bin Hanbei hazretlerini de zorlayıp, Me’mûn vasıtasıyla bu hususta baskı ve işkence yaptılar ve 28 ay hapsettiler. Bütün bu baskı ve işkencelere rağmen, o, “Kur’ân-ı kerîm* Allahü teâlânın kelâmıdır. Mahlûk değildir” diyerek, EhH sünnet f tikâdını bildirdi. Mu’tastm’m halifeliği sırasında da baskı ve işkencelere ma ruz kaldı. el-Mütevekkil halife olunca, mu’tezile fırkam mensublarını saraydan uzaklaştırdı. Fıkıh ve hadîs âlimlerine hürmet ve yakınlık gösterdi, Böylece Ahmed bin Hanbei hasretleri, yapılan baskı ve işkenceden kurtuldu. Yaptığı hizmetlerle

zamanındaki ve sonraki asırlardaki insanlara rehber oldu. îctihadı (Mezhebi): îslâmıyette, Ehl-i sünnet ı’tıkâdı üzere olan, amelde dört hak mezhebten bin de, Hanbelî mezhebidir, ‘r hm Hanbel hazretleri bu mezhebin -r* ^ » dır O H-fıhtidlırrua musliimanla r±n AJlahü te al ânın nzâsma kavuşmaları için, amellennde uyacakları bir yol göstermiştir. Onun gösterdiği bu yola “Hanbelî mezhebi” ve Ehl-ı sünnet i’tikâdmda olan müslümanlardan, amellerim bu mezhebin hükümlerine uyarak yapanlara “Hanbelî” denir Allahü teâlâ. bütün müslümanlardan hır îmân istemektedir İslâmıvette î» j ■* * ^Jr î i f v rılıj^a iur vt uudırdığı ve Eshâb-ı kirâmın naklettiği &ıbı îmân
eden müslümanlara, Ehl-ı sünnet vel-ce mâat veya kısaca “sünnî” denir Sünn müslümanlara, mezheb imâmı olan büyül İslâm âlimleri tarafından, Kur’ân-ı kerîn ve hadîs-i şeriflerde hükmü açıkça bildiril memış olan ba’zı ibâdetlerin ve günlü! muamelelerin târifinde ve yapılışında gös terilen ve Allahü teâlânın rızâsına kavuş turan yollara, amelî mezheble denilmiştir. Mezheb imâmı olan büyül İslâm âlimlerinin, aralarındaki böyle ıctı had ayrılıklarına, dînin sâhıbi izin vermiş ve bu hâl, her zaman ve her yerde, müslü manlann îslâmiyete dosdoğru uymaların temin ederek, müslümanlar için rahme olmuştur Nitekim hadîs-i şerifte d< “Âlimlerin (milctehidlerin) mezheb* lere ayrılması rahmettir)f buyurulmuş tur. Ahmed bin Hanbel’in talebelerinin v< kendisine suâl soranların müşküllerin hallederken ortaya koyduğu ve takibettiğ usûller, Hanbelî mezhebinin temel kâide leri olmuştur. îmâm-ı Ahmed bin Hanbel dînî müşküllerin hallinde sırasıyla şu kay naklara başvurmuştur 1- Kitap ve Sünnet: Bütün müctehıdleı gibi Ahmed bin Hanbel de, bir işin nası yapılacağını Kur’ân-ı kerîmde açık olaral bulamazsa, hadîs-i şeriflere bakar, bun larda bulunursa ona göre hüküm verirdi. 2- Icmâ ve Sahâbe Kavli Hadîs-i şerîf lerde de açıkça bulamadığı bir iş için, icm£ var ise, öyle yapılmasını bildirirdi. Icmâ Eshab-ı kirâmın hepsinin aynı sûretle yap ması veya söylemesi demektir îemâya söz birliği de denir. Eshâb-ı kirâmdan sonre gelen Tâbiînin de ıcmâsını delil, sene kabûl etmiştir. Sahâbe kavli (sözü, içti hadi; bulunan bir mes’elede, kendi ietiha dma göre hüküm vermezdi. Sahâbenir sözüne göre hüküm verirdi. Hattâ, sahâbe sözü bulamadığı hususlarda, Tâbıînir büyüklerinden olan müetehidlenn ıctıha dım, kendi re’yme tercih ederdi 3* Bir mes’ele hakkında, Sahâbe veyc Tâbıîne ait bir re’y (ıctıhad; bulamazsa zayıf ve mürsel hadîslerle amel eder, ona göre hüküm verirdi. Zayıf hadîsin de sahih hadîsin bir çeşidi olduğunu göz Önünde tutardı 4- Kıyas: İmâm-ı Mâlık’ın (Rıvâyel yolu;nu ve îmâm-ı a’zamın (Rey ve Kıyas yolu;nu almış ise de, pek çok hadîs-ı şerîl ezberlediğinden, önce hadîs-ı şeriflerin bir birini kuvvetlendirmesine bakarak, ıcti had etmiştir îctıhadda bu usûl, sadece Ahmed bin Hanbel’e aittir. Hanbelî mezhebinde birçok âlımleı yetişmiştir Bu âlimlerin başında Ahmed bm IJ’inberin kendi oğullan Sâlıh v Esrem, Abdülmelık el Meymûnî Ebû Bekir el Merkezî, Harb bin Ismâıl, İbrahim

bin îshâk el-Harbî gibi âlimler, Ahm&d bin Hanbel’in bizzat kendisinden fıkıh ilmini Öğrenmişlerdir. Bu mezhebin esâsını yaymak hususunda üstün gayret gösteren âlimlerden biri de Ebû Bekir el-Hallâl’dır. Seyyid Abdülkâdir Geylânî de, Hanbelî mezhebinin esaslarını yayan âlimlerdendir. Ahmed bin Hanbel’iniEl-Müsnedj’i en meşhûr eseridir.’ Oğlu Sâlih, .çeşitli kimselere yazdığı (Mektuplar)’la babasının mezhebini yaymıştır. Abdülkâdir Geylânî “Fütûhul-Gayb” ve “Gunyetüt-tâlibîn” kitabları ile Abdurrahmân el-€ezîrî’nin “Kitâb-til-Fıkhı ale’l-Mezâhibi’MSrbaa” sında, bu mezhebin esaslarını en geniş şekilde açıklamakadır. “el-Mugnî”, “el- İknâ”, “Bülûgul-Emânî” admd&ki eserler de Hanbelî fıkhı üzere yazılmıştır. Bu mezhep, Şam ve Bağdad taraflarında çok yayılmıştı. Şimdi azalmıştır. Arabistan’da da mensuplan vardı. Menkıbeleri ve methi: Yahyâ bin Maîn şöyle demiştir: “Ahmed bin Hanbel gibi bir zât daha görmedim. Elli serıe onunla sohbet ettim. Kendinde bulunan üstünlüklerden hiç biriyle aslâ kendini medhetmedi.” 1 Oğlu Abdullah: “Babam her gece Kur’ ân-ı kerîmin yedide birini okur, her yedi günde bir hatim ederdi. Yatsı namazını kıldıktan sonra biraz istirahat eder, sonra kalkıp sabaha kadar ibâdet ve tâatla meş- gûl olurdu. Giydiği elbiseyi en ucuz kumaştan yaptırırdı. Çok kere az şey yer, “Ölecek olân kimse için, bunlar çok bile” derdi demiştir. Gece namazını hiç bırakmazdı. Halka dâima kolaylık yollarını gösterir, ağır vazifeleri yüklemezdi. Acıktığı zaman birşey bulamazsa, kimseyi rahatsız etmez, birşey istemezdi. Çoğu zaman ekmeğine sirke katık olurdu. Yolda yürürken, hızlı adımlarla yürürdü. Onu daha çok, mescidde, cenâze namazında ve hasta ziyâretinde görürlerdi. Beş haccm üçüne yürüyerek gitti. Seleme bin Şebîb’den şöyle nakledilmiştir: “Birgün Ahmed bin Hanbel’in huzûrunda oturuyor idik, içeriye bir zât girip, “Ahmed bin Hanbel kimdir?” dedi. Biz susup bökledik. “Ahmed bin Hanbel benim, ne istiyorsun?” dedi. Gelen zât dedi ki, “Dörtyüz fersah uzakta,n geliyorum. Cum’a gecesi uyumuştum. Rü’yâmda biri gelip, bana Ahmed bin Hanbel’i biliyormu- sun dedi. Hayır tanımıyorum dedim. Bağdad’a git, onu sor ve bulunca, Hızır aleyhisselâm sana selâm söyledi de. Semâ- vattaki melekler ondan râzıdır. Çünkü o, nefsine aslâ uymadı, Allahü teâlâya itâat hususunda çok sabırlı davrandı” dedi. Ahmed bin Hanbel “Mâşâallah, lâ havle velâ kuvvete illâ billah” dedi. Sonra o zâta,
“Başka bir söyleyeceğin ve ihtiyâcın var mı?” dedi. “Hayır sadece bunun için geldim” dedi ve b gün Bağdad’dan aynldı. Ahmed bin Muhammed bin Amr, Ebû Abdurrahmân bin Ahmed’den naklen şöyle anlatır: “Bir defasında hadîs âlimleri, Ebû Âsim Dahhak ibni Mahled’in meclisinde toplanmıştı. Onlara dedi ki, fıkıh öğrenmek istemez misiniz, Lalbuki aramızda fıkıh âlimi yok dedi. Aramızda bir kişi var dediler. Kimdir o? dedi. Şimdi birazdan gelir dedik. IŞiraz sonra Ahmed bin Hanbel karşıdan göründü. Karşılayalım dedi.» Oradakiler, o böyle şeyden hoşlanmaz dediler. Gelince Ebû Âsim onu yanına oturtup, fıkhı mes’eleler sormaya başladı. Bir suâl sordu ve cevap aldı. Sormaya devam ederek, bir kaç kere sorup cevap aldı. Sonra da, bu deryâ gibi bir âlimdir, dedi.” t Nadr bin Ali şöyle demiştir: “Ahmed bin Hanbel’in işi, hep âhıret ile ilgili idi. Dünyâ menfaatleri ona yöneldi, fakat o kabûl etmeyip, geri çevirdi.” Nuh bin Hubeyb şöyle demiştir: “Ahnied bin Hanbel’i Hîfe mescidinde 198 (m. 813) senesinde gördüm. Bir direğe, yaslanmış oturuyordu. Hadîs ilmi ile* uğraşan hadîs ehli, yanma toplannlıştı. Onlara hadîsti şerîf ve fıkıh öğretiyordu. Bize de, haccm yapılışı ile ilgili fetvâ veriyordu.” tmk m-ı Ahmed bin Hanbel hazretleri kendisi anlatır: Birgün,, sahrada yalnız idim. Yolu şaşırmıştım. Yolda bir köyjü gördüm. Bir kenarda oturmuş idi. Gideyim ve ona yolu sorayım dedim. Gittim ve ona sordum. Açım dedi. Bir parça ekmeğim vardı, ona verdim. Gür bir sesle: Ey Ahmed! Sen kim oluyorsun ki, Allahü teâ- lânın evine (Beytullaha) gidiyorsun! Allahü teâlâ oraya gitmene râzı olmayınca, elbette ki yolunu şaşmrsm! dedi. Bunun üzerine: “Yâ Rabbî, senin köşelerde, kenarlarda, sakladığın, halkın gözün-* den örttüğün böyle kullann da varmış” dedim. O zât şöyle dedi: “Ne zannediyorsun Ahmed, ne zannediyorsun! Allahü teâlânın öyle kullan vardır ki, eğer Allahü teâlâdan isteseler, bütün gökler ve yerler, onlann hürmetine altın olur.” O anda toprak ve dağlar altın olmtıştu. Kendimden geçtim ve düştüm. Ahmed bin Hanbel’in, yevmiye ile çalışan bir işçisi vardı. Akşam talebesine, bu işçiye ücretinden fazla ver, dedi. Talebe, ücretinden fazla para verdi. İşçi almadı ve gitti. Hazret-i İmâm, arkasından yetiş, şimdi alır, dedi. Dediği gibi, işçi parayı aldı. Hazret-i İmâma sebebi suâl edildiğinde buyurdu ki: “O zaman böyle birşey aklından geçiyordu.,. Şimdi ise bu düşünce onda yok oldu. Alması tevekkülünü bozmı- yacağı için aldı.” Tevekkül nedir diye suâl

ettiler, buyurdu ki, rızkın Allahü teâlâdan olduğuna inanmaktır. Taberânî hazretleri şöyle nakleder: Zamanın meşhûr bir falcısı vardı. Fal baktırmak ıstiyenler her taraftan gelir kendisini bulurlardı. Bu şahıs falcılığı meslek hâline getirmişti. Daha sonra hastalandı. Yirmi sene iyileşemedi. Biri ziyaretine gelmişti. Hâlini görünce “Senin iyileşmenin tek yolu var, o da zamanımızın en büyük âlimlerinden ve evliyasından biri olan Ahmed bin Hanbel hazretlerinin duâ etmesidir” dedi. Bu falcı da annesini gönderip, duâ etmesini istedi. Annesi evine varınca dedi ki: “Oğlum yirmi senedir hasta yatmaktadır. Bunun iyileşmesi için sizden duâ istemeye geldim.” “Herkes iyileşmek için oğluna gelirdi. Senin oğlun da, herşeyi bildiğini zannederdi. Kendi hastalığını tedâvi etmeyip de, seni bana mı gönderdi?” dedi- Kadının çok ısrân karşısında dayanamayıp, falcılığı bırakması şartıyla duâ edeceğini söyledi. Hazret-i İmâmın bu sözü özerine falcılığı bıraktı. Tövbe istiğfar etti ve sıhhate kavuştu. Bir gencin, felç olmuş, hasta bir annesi vardı. Birglin oğluna: Ey oğlum t Eğer benim rızâmı almak, beni sevindirmek istersen, İmâm-ı Ahmed’in huzûruna git ve sıhhate kavuşmam için bana duâ etmesini söyle. Belki Allahü teâiâ beni bu hâle getiren bu hastalıktan kurtarır, dedi. Genç, îmâm-ı AhmecFin kapısına geldi ve seslendi. İçerden bir ses, kimsin? dedi. Cevâbında: Size muhtacım, hasta bir annem var, sizden duâ istiyor, dedi. İmâm çok üzüldü. Kendi kendine: Beni nereden biliyor? dedi. Sonra kalktı, ab dest aldı, namaza durdu. İmâmın hizmetçisi o gence: Sen geri dön, İmâm duâ ediyor, dedi. Genç geri döndü, evin kapısına geldiği zaman, annesi kalktı ve oğlunu kapıda karşıladı. Allahü teâlânın izni ile tara sıhhate kavuştu. Hazret-i îmâm, Abdullah bin Mübârek hazretlerinin gelmesini ve onunla görüşmeği çok arzu ediyordu. Nihâyet birgün oğlu: “Babacığım! Abdullah bin Mübârek geldi, kapıdadır, sizi görmek istiyor” dedi, îmam-ı Ahmed içeri (âlma, dedi. Oğlu, babacığım, bunda ne hikmet vardır ki, senelerdir onu görmek arzusu ile yanıyordun, bugün bu saâdet, bu ni’met kapınıza geldi de içeri almıyorsunuz, dedi Babası: “Evet, söylediğin gibidir. Ama korkarım kı, onu gördükten sonra ayrılığına dayanamam. Onun kokusu için bir ömür harcadım. Onu ayrılmak olmayan yerde görmek isterim” dedi Ahmed bm HanbeFe, îmâm-ı Şafii Mısır’dan mektûb göndermişti. Okuyunca ağladı. Sebebi sorulunca, rü’yâda Resûlul
lahı (s.a.v./ görmüş, Ahmed bm Hanbel’e mektup ile benden selâm yaz ve de ki, Kur7 ân-ı kerîmin mahluk olup olmadığı kendisinden sorulacak. Cevâb vermesin buyurmuş, dedi. İbn-i Ebl Verdi hazretleri anlatır Bir gece rü’yâmda Resûlullahı gördüm Kendisine dedim ki: “Yâ Resûlallah! Ahmed bin Hanbel hakkında ne buyurursunuz?” “Senin yanına Mûsâ aleyhisselâm geliyor, bu suâlini ona sor!” Bir müddet sonra yanıma Mûsâ aleyhisselâm geldi. Aynı suâlimi ona sorduğumda buyurdu ki: “Ahmed bin Hanbel zahirî ve bâtını ilimde kemâle gelmiş, çok sâdık bir kimsedir, Allahü teâiâ muhakkak sâdıklarla beraberdir.” Ahmed bin Hanbel vefât ederken eliyle işâret edip, hayır olmaz dedi. Oğlu babacığım bu ne hâldir? dedi “Şu an tehlike zamanıdır, duâ ediniz. Şeytan felâket toprağını başıma saçmak istiyor. Ey Ahmed, benim elimde can ver diyor, ben de “Hayır olmaz! hayır olmaz!” diyorum” dedi Bir nefes kalıncaya kadar tehlike vardır. Şeytanın aldatmasından emin olmak yoktur, buyurdu. Vefât haberi, bütün Bağdad halkını ağlattı. Cenâze namazını kılmak üzere çevreden gelenlerle birlikte, binlerce insan toplanmıştı. Rağdadhlar evlerinin kapısını açıp, cenâze namazı için abdest almak isteyen gelsin, diye bağırdılar. Cenâze namazı kılınınca, kuşlar tabutu üzerinde uçuşup, kendilerim tabuta vurdular. Cenaze namazında yüzbine yakın kişi bulundu. O gün yahudi ve hıristiyanlar- dan pek çok kimse, bu hâdiseyi görerek müslüman oldu. Ağlayıp, bağırarak* “La ilâhe illallah” dediler. Muhammed ibni Huşeyme der ki, vefatından sonra hazret-i İmâmı rü’yâmda gördüm. Kereye gidiyorsun? dedim. Cennete gidiyorum, dedi. Allahü teâiâ sana ne muamele etti? dedim. Cevâbında buyurdu ki, Allahü teâiâ beni mağfiret etti Başıma taç giydirdi ve “Ey Ahmed! Kur’an-ı kerîme mahlûk demediğin için, bu nfmetîeri sana verdim” diye buyurdu. Muhammed bin Huzeyme şöyle anlatır: Ahmed bin HanbeFin vefât habennı Iskenderiyye’de iken duydum. Çok üzülmüştüm. Rü’yâmda Ahmed bin Hanbel’ın salına salma yürüdüğünü görüp kendisine: Ey İmâm; bu ne biçim yürüyüş böyle? dedim. Ahmed bin Hanbel; Dünyâda Allahü teâlânın dînine hizmet edenlerin, Cennetteki yfömyüşleri böyledir buyurdu. Ben; Allahü teâiâ sana nasıl muamele etti? diye suâl ettim. İmâm hazretleri. Allahü teâiâ beni affetti, başıma bir taç, ayağıma altından ifcr ayakkabı giydirdi ve Ey Ahmed! Kur^ân-ı kerim benim kelâ- mımdır, diye inandığın için, bu iltifatlara kavuştun. Ey İmâm, Süfyân-ı Sevrî’den

s#na ulaşan duâlar var, onlarla dünyâda duâ ettiğin gibi, şimdi de duâ et, dedi. Bu emir üzerine: “Ey âlemlerin Rabbi olan Allahım, dizleri af ve mağfiret eyle. Bizlere suâl sorma” diye duâ ettim. Bu duâdan sonra: Ey Ahmed, işte Cennet, gir oraya buyurdu Ve ben de Cennete girdim/’ Eserleri: 1. Müsned; 30 bin hadîs-i şerifi içine almıştır. Matbûdur. 2. Kitâb-üs-Sünne. 3. Kitâb-üz-Zühd. (Matbûdur). 4. Kitâb-iis-Salât. 5. Kitâb-ül-vera’ ve’l-îmân. 6. Kitâb-ür-Reddi ale’l- Cehmiyye ve’z- Zenâdıka. (Matbûdur). 7. Kitâb-ül-eşribe. Matbûdur. 8. Kitâb-üL-mesâil. 9. Cüz-fi usûl-üs-Sünne. 10. Fadâil-üs-Sahâbe. 2 cild halinde matbûdur. 11. er-Reddü a’lâ men-Tenâkua fi’l-Kur’ ân. 12. et-Tefsîr. 13. En-Nâsih ve’l-Mensûh. 14. et-Târih. 15. Hadîsu Şu’be 16. Mukaddem ve’l-Muahhar fi’l-Kur’ân. 17. Vücûbât-ül-Kur’ân. 18. Menâsik-ül kebîr ve’s-Sagîr. 19. el-Cerhu ve’t-Ta’dîl. 20. Kitâb’ül-ilel ve ma’rifet’ür-Ricâl. Matbûdur. Ahmed bin Hanbel hazretlerinin rivâyet ettiği hadîs-i şeriflerden ba’zıîan şunlardır: “tki kişi birbiriyle sevişir de sonra araları açılırsa, bu ancak birisinin işlediği bir günah sebebiyle olur.” “Bile bile bir dirhem gümüş kıymetinde faiz yimekj otuz zinadan daha çok günahtır.99 “Kişinin günahları çoğaldığı zaman,. günahlarına keffâret için, Allahü teâlâ onu geçim sıkıntısına düşürür.99 “Bize en sevimli ve âhırette en yakın olanınız, ahlâkı güzel olanınız- dır. En sevimsiz ve en uzak olanınız da, çok konuşup, hezeyan eden, ağzını yayarak konuşan, konuşmasında kendisini öven ve lüzumsuz sözler söyleyen kibirlilerdir.99 “Kalbinde hardal tanesi kadar kibir bulunanı, Allahü teâlâ yüzü üstü Cehenneme atar.99 “Dünyâyı seven, âhıretine zarar eder, âhıretini seven, dünyâsını zar arlandırır. Bu böyle olunca, siz bakîyi fâni üzerine (âhıreti; tercih ediniz.99 “Faziletlerin en üstünü, sana gelmeyene gitmen, vermeyene vermen ve kötülük edene iyilik etmendir;99
. Ceviz ağacından yapılmış olan bu rahle Berlin müzesi İslâm san’atları kısın Ma 1907 yılında hediye olarak intikal etmiştir.
“îmânın en sağlam kulpu, Allah için sevmek ve Allah için buğz etmektir.99 “Kim bir musibetle karşılaşır ve Allahın emir ettiği gibi “Innâ lillah v? innâ ileyhi râciûn99 dedikden sonra, Allahım, bu musibetle beni mükâfatlandır ve bunun ardında bulunan hayırlısını bana ver, dese, Allahü teâlâ onun istediği gibi yapar.99 Ahmed bin Hanbel, Abdullah ibni

Ömer den nakleder: Sa’d (r.a.< ahdest alırken, Resûlullah (s.a v » gördü “Yâ Sa’d! Suyu niçin israf ediyorsun?” buyurdu. Abdest alırken de israf olur mu dedik te, “Büyük nehirde de olsa, abdestie fazla su kullanmak israf olur” buyurdu. “Rükü’ ile secde arasında belini ve sırtını doğrultmayan kimseye, kıyamet gününde Allahü teâlâ bakmaz “İnsanların en fenâ hırsızı, namazından çalandır.99{Namazın rükü’ ve secdesini tam yapmıyandır./ “Kıyamet günü Arş-ı a’zamm etrafında, bir takım insanlar için kürsüler kurulacaktır. Bunların yüzleri, ayın ondördü gibi parlayacaktır. İnsanlar feryâd ederken, onlar feryâd etmez, insanlar korkarken, onlar korkmazlar. Onlar korku ve kederleri olmayan, Allahın gerçek dostlarıdır99
buyurdu. Bunların kim olduğu sorulunca: “Onlar, Allah için sevişen kimselerdir99 buyurdu. “Bütün çocuklar, müslümanlığa uygun ve elverişli olarak dünyâya gelir. Bunları sonra anaları, babaları, hıristiyan, yahudi ve dinsiz yapar.99 “Bir kimse mâni yok iken üç Cum9a namazı kılmazsa, A llahü teâlâ kalbini mühürler, ya9nî iyilik yapamaz olur.99 “Cum9a günü bir an vardır ki, mü9
minin o anda yaptığı duâ red olmaz.99 Ahmed bin Hanbel hazretlerinin güzel sözlerinden bir kısmı şunlardır: “İlim, insanlara, ekmek ve su kadar lâzımdır. îlim, rivâyet ve kuru ma’lûmat çokluğu değildir, tüm, faydalı olan ve kendisiyle amel edilen şeydir.” “Kulun kalbini ıslah etmesi için, iyilerle berâber olması kadar faydalı bir şey yoktur Yine kulun fâsıklarla berâber olup, onlann işlerine dikkat ve nazar etıiıesi kadar zararlı birşey yoktur.” “Günahlar îmânı zayıflatır.” Ahmed bin Hanbel hazretlerine birgün “Tevekkül nedir?” diye sordular. “İnsanlardan istemeyi ve onlara yalvarmağı terk etmektir” buyurdu. “ Yemeği, din kardeşleriyle sürür içinde, fakirlerle ikrâm ve cömertlikle, diğer insanlarla da mürüvvet içinde yemek lâzımdır.” “Her şey için kerem vardır. Kalbin keremi Hâhkdan razı olmak, kadere nzâ göstermektir.” “Sizde olmıyan meziyetlerle sizi medhtf- den kimsenin, sizde olmayan kötülüklerle de birgün kötüleyeceğini unutmayınız.” “İstediklerini vermediğiniz zaman kızan, kınlan veya küsen arkadaş, gerçek arkadaş değildir.” “Kibir taşıyan kafada, akıla rastlayamazsınız.”“İnsanların ahmak sınıfı, kendilerinin medh edilmesinden hoşlananlandır ” “Tevekkül, herşeyi Allahtan bilmek ve nzkı O’nun verdiğine inanmaktır.” “Tevekkül, bütün işlerinde Alİahü teâ- lâya teslim olmak, başa gelen her şeyi O’n- dan bilip katlanabilmektir.” “İnsana az bir mal yetişir Çok mal ise kâfi gelmez.” “Bir kimse, sâdık bir arkadaşını kaybederse, kendisi için zillettir.” “Hüsn-i zannı olanın hayatı hoş geçer ” “Yalan söylemek, emniyeti giderir.” “Meziyyet, fazilet, ilim ve irfân tamam lığı iledir.” “Ayıplardan uzak arkadaş arayanlar, arkadaşsız kalır.” Ahmed ibni Hanbel’e sordular: “Her- gün sabahtan akşama kadar câmide ibâ det edip, Allahü teâlâ benim rızkımı nereden olsa gönderir, diyen kimse, nasıl bir adamdır?” Cevâbında* “Bu kimse câhildir. Islâmiyetten haberi yoktur Çünkü, Resûlullah (s.a.v.; buyurdu ki “Allahü teâlâ benim rızkımı, süngümün ucuna koymuştur.99 Ya’nî rızkım cihad ile gelmektedir.” Ihlâs nedir? sorusuna, “Amellerin âfetlerinden kurtulmaktır.” Tevekkül nedir? sorusuna, “Rızkın Allahü teâlâdan oldu ğuna inanmaktır” cevâbını vermiştir Zühd nedir? sorusuna “Zühd üç türlüdür; câhilin zühdü, haramları terk etmektir. Âlimlerin zühdü, helâl olanların fazlasından sakınmaktır. Ariflerin zühdü, Allahü teâlâyı unutturan şeyleri terk etmektir.” Ahmed bin Hanbel’in oğlu Abdullah, “Babam fütüvvet nedir? sorusuna; korktuğun şey (Cehennem) için, arzu ettiğin şeyi (hevâ ve hevesi; terketmektir, diye cevap verdi” demiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir