M.ö. XXVIII. yy.a doğru.
Kenan ülkesine yerleşmiş samî ırkından
halk. Menşeleri kesinlikle bilinmemektedir
(Arabistan, Amurru ülkesi, Edom veya Moab
ülkesi?). Yerli halkla karışan Fenikeliler
(Ras Şamra kazıları bunu doğrular: paleolitik
ve neolitik meskenler), Kar mel dağından
Ugarit’e (Ougarit) kadar uzanan
kıyıya yerleştiler, burunları veya kıyılara
yakın adaları seçerek birçok liman kurdular:
(Azvad, Samariye, Trablus, Biblos dağı,
Berltos, Sayda, Sur, Akkâ). Böylece kendilerini
güney-kuzey rüzgârlarından ve bir istilâ
tehlikesinden korumak istediler. Deniz
yakınını seçmeleri, kabotaj yoluyle karadan
daha kolay ilişkiler kurabilmelerinden ileri
geliyordu. III. bîîıyıldan itibaren Mısır ile
ilişki kuran Fenikeliler, bu ülkeye gemi kerestesi
(köknar ve sedir), hoş kokulu bitkiler,
sıvı yağlar ve reçine sattılar, özellikle Babilos’ta
(ölülerin güzel kokulu maddelerle
tahniti) Mısırlıların derin etkisi altında kaldılar,
fakat siyasî bakımdan teşkilâtlanamadıkları
için (Sur – Sayda gibi rakip sitelere
ayrılış) II. binyıl başlarında mısır boyunduruğu
altına girdiler.
Hiksos istilâsı ve hâkimiyeti sonunda, XV.
yy.a ait al-amarra tabletlerinin de ortaya
koyduğu gibi, o tarihten itibaren yeni istilâlara
kapılarını kapamak isteyen Mısırlıların
askerî işgaline uğradılar (XV. – XIV.
yy. 1ar), Suriye’nin kuzeyini kontrolü altında
tutan Hititlerle savaştıktan sonra da mısır
hâkimiyetinde kaldılar (XIV. yy.).
Mısır etkisinin yanı sıra, XVIII. yy. dan
itibaren Sur ve Sayda’da, denizlerin hâkimi
olan ve limanlarına uğrayan Ege’lilerle (Giritliler,
sonra da Mykenai’lilerle) ilişki kurdular,
(Ras Şamra kazıları). Nitekim, deniz
kavimlerinin istilâsıyle Mısır’ın vesayetinden
kurtulunca , Dörların ortadan kaldırdığı
Ege-Mykenai egemenliğini canlandırmayı
başardılar. Böylece bağımsızlığa kavuşan
Fenikeliler, Sur sitesinin koruyuculuğu
altında, büyük bir refah çağına eriştiler.
Ticaret alanlarını yavaş yavaş genişlettiler:
bir yandan, karada, çöl kervanlarının varış
yerlerini (Hama, Şam, Tapsak) ellerinde
tutup doğu mallarını satın almak, öte yandan
da Akdeniz çevresinde birçok acente
ve ticarî sömürge kurmak suretiyle Doğu ile
Batı arasında simsarlık ve aracılık yaptılar.
X. yy. da Kıbrıs’ta yerleşen Fenikeliler, Anadolu
kıyılarında Yunanlılarla çatıştılar
(Pamphylia, Lykia) ve bunlar tarafından
Rodos’tan, Spor adalarından ve Dorade’-
lardan atıldılar. O zaman Batı Akdeniz’de
yeni pazarlar aradılar. Akıllıca davranarak
Tiren denizini Etrüsklerle Yunanlılara bıraktılar;
Batı Sicilya’da Malta, Gozo ve
Pantelleria adalarında Afrika ile ticarete elverişli
üsler kurdular (IX. yy.); Sardunya
ve İbiza yoluyle Ispanya’ya, «Tharsis ülkesine
» (Gades [XI. yy.]) ulaşmışlardı: Kuzey
İspanya veya Cassiterideş adalarından gelen
gümüş ve fcalay buradan fenike gemilerine
yüklenirdi. Dönüşte, Afrika kıyı akıntılarından
yararlanarak, eski sömürgeleri
Hippo Diarnhytus ve Utique yoluyle Kartaca
ve Küçük Syrte (Adrumet, Leptis) körfezine
ulaşırlardı. Ticarî pazarların gelişmesiyle
canlanan zanaat şehirlerde en parlak
devrine girdi (Afrika, Girit ve Ege sahillerinin
dikenli salyangozlarından elde edilen
firfiri [erguvan] boy asiyle boyanan yünlüler
Fenikelilerin tekelindeydi; ayrıca seramik
ve lüks eşya ticareti de önemliydi). Gemiler
kumaş, işlemeler, deri eşya ile süsleniyor,
güzel kokularla kokulandırılıyordu. Alfabenin
ouıunması ve yaygın naıe geıışı
şamra ve biblos metinleri) ticarî işlerinde
Fenikelilere büyük kolaylıklar sağladı ve bu
yazı tarzının yayılmasına yardım etti. Bu
faaliyette baş rolü oynayan Sur tamamıyle
bir ticaret şehri olarak kaldı ve bu sebeple
diğer Fenike şehirleri üzerinde üstünlük elde
etti.
Bu sıra gittikçe kuvvetlenen ve denize bir
mahreç arayan Asurlular, kuzeydoğudan
Fenikelileri tehdide başladılar. Daha XI.
yy. da Arvad, Tiglatpileser I’in eline geçmişti.
IX. yy. da Sur, Sayda ve Arvad, Asurlulara
haraç ödemekteydi. Bunlar, VIII.
yy.da Kenan ülkesini istilâsına giriştiler,
ancak bu davranış birçok başkaldırmaya
yolaçtı ve Sur ile Sayda Asurlulara karşı
koymak için birleştiler (Sur 701-672, 667;
Sayda, 678’de Asarhaddon tarafından yakı*
lıp yıkıldı), 672’de Ninova’nın düşmesiyle
mısır etkisi yeniden kuruldu (612-604). Fakat
bu etki, Fenike şehirlerinin Babil’in hâkimiyeti
altına girmesini önleyemedi (Kargamış
savaşı, 604), Babil’in düşmesinden
sonra pers hâkimiyetiyle Sur’un çöküş devri
başladı; Kartaca’nın ittifaktan çekilmesi
ve iç isyanlar bu çöküşe yardımcı oldular.
Bu olaylar, üstünlüğün Sur’dan Sayda’ya
geçmesini sağladı. Sayda bir fenike konfederasyonunun
başına geçerek önce Perelerle ittifak
kurdu. Persler, sayda donanmasına elkoyarak
bunu Kıbrıs’ta Yunanlılara karşı,
âyrıca da Med savaşlarında (Hellespontos
üzerinde gemilerden kurulan köprü; Salamis
deniz muharebesi, 480), fakat Straton I
zamanında (374-362) siyasetini değiştiren
Sayda, pers baskısına karşı ayaklanarak
yunan dostluğuna bağlandı. Straton, İskender
fetihlerinde (Issos, 333) yararlanarak
Arvad, Biblos ve Sayda’yı ele geçirdi ve
buralarda hoş karşılandı; fakat Sur direndi
ve ancak yedi aylık bir muhasaradan sonra
baş eğdi. Yabancı hâkimiyetiyle fenike tacirlerinin
işleri büsbütün durmadıysa da epeyce
durgunlaştı: şimdi her yerde yunan
denizciliğiyle, yunan mallarının rekabetiyle
karşılaşıyorlardı. Fakirleşen, helenistik çağ
savaşlarının getirdiği bozuk düzenden (Arap
akıncılarının talanları, iç savaşlar, ermeni
hükümdarı Tigran’ın hâkimiyeti, 83-69)
zarar gören bu tüccarlar Roma imparatorluğu
sınırları içinde kaldılar (64 yılanda Suriye
eyaleti) ve bundan böyle «Suriyeli» adı
altında tanınarak faaliyetlerine devam ettüer
(Ispanya’da, Galya’da ve Germania’da
acentelikler).
— Din. Ras Şamra’da (M.ö. XIV. yy. ortaları)
bulunan metinlerden ve ileri çağ yazarlarının
fenike kaynaklarından edindikleri
bilgilerden anlaşıldığına göre, fenike dini
asya asıllı olmakla beraber Mezopotamya
aracılığıyle en eski sümer inançlarının etkisi
altında kalmış görünür. Tabiat kuvvetlerini
tanrılaştırmış olan bu din, iki temel
ruha dayanıyordu: «kadın ruh»’uj döllendirme
tanrıçası Iştar ile bereket tanrıçası Atargatis;
«erkek ruh»’u ise yıldırımlar hâkimi
ve dağ tepeleri tanrısı olan ergin yaştaki
Hadad ile Iştar’ın oğlu veya sevgilisi olan
genç Adonis temsil etmekteydi. Her şehrin
tercih ettiği bir tanrı veya tanrıçası vardı3
tanrıların durağı bilinen bazı dag tepelerine
(Baal – Lübnan), nehirlere (Adonis, Asklepios),
kutsal ağaçlara, bazı konik taşlara
(Bet-El) tapılırdı; dağ, tepe gibi yüksek
yerlerdeki tapınaklarda, tanrıların lûtfunu
elde etmek için kurbanlar verilirdi; Kenan
ülkesi samîlerinde öteden beri süregelen ve
Kartaca’da da rastlanan bir âdet de ilk çocukların
kurban edilmesiydi; bu âdet ileri
bir çağa kadar (M.ö. III. yy.) sürdü.
— G. santl. M. ö. III. binyıla, fenike
sanatının başlangıcına kadar uzanır, en parlak
çağı ise M.ö. II. binyıl başlarına rastlar.
Ras Şamra kazılarından (Bk. ugarİt) öğrenildiğine
göre fenike sanatı, Mezopotamya, Mısır,
Mitanni, Hitit bölgeleri, hattâ Girit sanat
akımlarının etkisinde kaldı; bu sanatların
birçok unsurunu ustalıkla uygulamayı
başaran Fenikeliler gerçekten orijinal eserler
verdiler.
Mimarîde en çok kullanılan malzeme taştı.
Zengin evleri tek katlıydı, içinde kuyular ve
hamamlar vardı. Tapmaklar, Ras Şamra’da
görüldüğü gibi, etrafları duvarlarla çevrili
iki dikdörtken avludan meydana geliyordu;
odalar koridorlar üzerindeydi. Avlulardan
birinde, üstü açık, basamaklarla çıkılan bir sunak vardı.
şehircilik çok gelişmişti. jvaıın Kaıe oeaenleriyle
korunan şehirlerde birçok su yolu yer
alırdı; yeni mahallelerde sokaklar dikey olarak
kesişirdi.
Mezarlar, Mısır mezarları gibi özenle inşa
edilmişti: önceleri evlerin altında bulunan
bu mezarlar, sonraları geniş kaya içi mezarlıklarında
toplandı. Bu kabirlere merdivenli
dromoslardan inilir di; tavan, bindirmeli
ve tonozlu, yerler kayaktaşı döşeliydi;
içlerinde, bol sayıda zengin eşyalar bulunurdu.
Mumyalanmış ölüler genellikle büyük
lahitler içine konulurdu. (Bk. b İblos ve
sayda.) Heykeltıraşlıktan, açık bir mısır etkisi
taşıyan Biblos kolosu gibi ancak birkaç
eser kalmıştır. Alçak kabartma sanatı güzel
örnekler vermiştir. Ras Şamra kazılarında
ele geçen dikilitaşlardan biri (Louvre
müzesi) üzerinde görülen tanrının sırtında
kısa bir önlük – peştemal, elinde bir mızrak
vardır; mızrağın tahta sapı kıvrımlı
dallarla süslüdür (M.ö. XIV. yy.) Fenike alçak
kabartmaları mısır ve mezopotamya etkisinden
kesinlikle kurtulmuştur; Nitekim,
bu dikili taş üzerindeki tanrının gözleri ve
sakalı profilden görünür. Alçak kabartmalar
lahitler üzerinde de görülür. En güzellerinden
biri, Biblos kralı Ahiram’ın lotus
çiçekleri ve ağlayan kadınlarla süslü lahtidir
(M.ö. 1240). Bronz işçiliği çok zengin
ve güzel eserler verdi, özellikle perde topuzları
bütün Eski Doğu’da ün saldı. En
güzelleri, Ras Şamra kazılarında heykelciklerle
birarada bulundu.
Fildişi işçiliği de dikkati çeker: Arslantaş’-
ta bulunan ünlü fildişi eserlerle Ras Şamra’-
daki levhalar bunlar arasındadır, bazı küÇük
çekmece kapaklarında miken sanatının
etkisi görülür, (l