İslam

Kur’ân’ı Anlayarak Okumak

Kur’ân’ı Anlayarak Okumak

Kur’an’ı meâlinden okumakla asıl metinden okumak arasında kimi zaman anlam farklılıkları ortaya çıkabilmektedir. Bir dilden başka bir dile tercüme yapıldığı için meâl, asıl metnin tam karşılığı olmayabilir.

Yüce yaratıcı kerîm Kur’ân’da kendi kullarına ne diyor, öncelikle bunu anlamak için okumaya çalışmalıdır. Allah, kendi kitabında kendisini nasıl tanıtıyor; kullarına nasıl öğütler veriyor; hayatın geçmişi, mevcut durumu ve geleceği ile ilgili ne tür bilgiler veriyor?

Kur’ân Okumanın Etkileri

Zikir, hatırlatma ve öğüt olan Kur’ân’ı her gün, her fırsatta anlayarak okumak, insanın hayata bakışını olumlu yönde etkiler; hafızasını güçlendirir; zekâsını keskinleştirir; düşünme yeteneğini geliştirir; hayal gücünü artırır. İleriyi görme, olaylara geniş açıdan bakma becerisi kazandırır.

Tedebbür ederek Kur’ân okuyan kişide Hakk ile Batıl’ı ayırt etme becerisi gelişir.

İyi ile kötüyü, hayır ile şerri, güzel ile çirkini, gerçek ile yalanı, doğru ile yanlışı ayırt etme yeteneği de gelişir. Analiz etme, sentez yapma becerisi de artar.

Arzularını, ihtiyaçlarını, isteklerini yönetebilme, inançlarını, düşüncelerini gözden geçirerek düzeltme, yenileme imkânı doğar. Onun tutum ve davranışları yücelir; ahlâkı güzelleşir.

Kur’ân, insanın kalbine yön verir; inançlarına doğru istikamet gösterir. İnananların imanını artırır. İnsanın düşüncelerine yön verir; ona nasıl düşüneceğini öğretir.

“Kim Allah’a inanırsa, kalbine yol gösterir” (64. Teğâbün:11)

Allah’a inanmış bir kalbin Kur’ân’ı doğru anlaması umulur. Herşeye rağmen anlamıyorsa, başka engeller var demektir.

Anlayarak okuyan insanda eğer varsa fazlalıklar törpülenir, eksiklikler tamamlanır, zayıflıklar takviye edilir.

Kur’ân, en güzel öğüt vericidir. Öyle ki bazan doğrudan doğruya, bazan dolaylı olarak öğüt verir. Okuyanın iyi davranışlarına işaret ederken, doğru yaptıklarını överken, onu şımartmaz.

Kötü davranışları nedeniyle onu uygun bir şekilde uyarırken, hatta azarlarken, ümitsizliğe düşürmez. Ana-babanın sevgisinden, samimiyetinden daha ileri seviyede bir yöntemle nasihat verir; asla huzursuz etmez. Kur’ân, bu yönüyle üstün eğitim, öğretim ve gelişim yöntemine sahiptir. Yeter ki okuyucu onu okumasını bilsin!

Kur’ân, insana hayattaki hak ve ödevlerini uygun bir dil ile hatırlatarak, gaflet uykusundan uyanmasına, daha doğru yönde yaşamasına yardımcı olur.

Kur’ân, sürekli okuyan kişi için gücenmez, küsmez, alınganlık göstermez bir arkadaştır. İnsan üzüldüğünde onu teselli eder. Aşırı üzülmesine meydan vermez. Sevindiği zaman sevincini paylaşır; şımarmasına fırsat vermez.

Kur’ân-ı Kerîm, doğru yol arayanlar için yol gösterici, arınmak isteyenler için uyarıcı, iyi sonuç isteyenler için müjdeleyici, aydınlık isteyenler için aydınlatıcı bir kitaptır. “Müminler için hidayet ve rahmet”tir. (10. Yunus:57).

Allah, geçmiş kavimlerin ibretlik durumlarını güncel olaylarla ilişkilendirerek Kur’ân’da anlatırken, rasûllerin, nebiyylerin örnek yaşayışlarını, sözlerini bildirir.

Kur’ân okumak, özellikle karmaşık ortamlarda bunalan insana, üzüntülerini, acılarını unutturur; yerini güzel bir lezzete bırakır. Sıkıntılarını hafifleterek üzüntüsünü ortadan kaldırır. Bunalımlarını yaşama sevincine dönüştürür.

Kur’ân Yoldaki Işıklar Gibidir

Kur’ân, insana yolunu gösterir; terfi’ kapılarını açar. Kur’ân, bir bakıma kendiliğinden açılan otomatik kapılar gibidir. Uzaktan bakınca kapalı zannedersin, geri dönersin; ama onun önüne kadar geldiğinde kendiliğinden açılır, içeri girersin. İşte bunun gibi Kur’ân’a uzaktan bakan kişiye kapalı gibi görünse de, önüne gelip onu okuyunca otomatik kapı gibi açılır; Allah’ın rahmet denizine dalarsın. Okudukça okuyan bir okuyucu olursun.

Kur’ân’daki her bir ayet, yoldaki ışıklar gibi insanın yolunu aydınlatır; hayatın karanlık yollarında doğru yolu bulmasını sağlar.

Kur’ân, bir bakıma otomatik açılan lambalar gibidir. Kapalı ve karanlık görünür. Sen uzaktan bakarsan, orayı karanlık sayarsın; ama sen yakınlaşıp Kur’ân’ı okumaya başlayınca lambalar kendiliğinden yanar; yolun aydınlık olmaya başlar. Kalbine sevinç gelir; gözün aydınlık olur; gönlünde rahatlama duyarsın.

Kur’ân’ı güzel okuma yarışmalarının, rekor okuma biçimlerinin özünde başkasının ulaşamayacağı düzeyde okuma hedefi vardır. Yarışmaya katılanlar öyle okuyorlar ki, başkası onun gibi okuyamasın! Sadece kendisi dereceye girebilsin. Oysa Allah’ın rasûlünün okuma biçimi, taklid edilemeyen, ulaşılamayan okuma biçimi değildir. Allah’ın rasûlü, Kur’ân’ı öyle okuyordu ki, herkes onun gibi okuyabilsin, onu taklid edebilsin! Rasûl’ün okuma biçimi herkesin kolayca yapabileceği bir okuma biçimidir.

Kur’ân’ı Anlayarak Okumak

Metinden olsun, meâlden olsun Kur’ân’ı okuyan bu kadar çok insan bulunduğu halde arzu edilen sonuçların elde edilemeyişi nasıl açıklanabilir?

Kur’ân-ı Kerîm, sadece Arap, Fars, Türk, Kürt…vb. belirli bir zümrenin kitabı olmadığı gibi, ilahiyat, diyanet, siyaset, ticaret, tarikat, cemaat gibi belirli bir zümrenin de tekelinde değildir.

Kur’ân ve Diğer Beşeri Kitaplar

Günümüz insanı, ders kitaplarından başlalayarak, kültür kitaplarına kadar pekçok kitabı okumuştur; hâlâ okumaktadır. Bundan sonra da okumaya devam edecektir. Bir insan, bu kadar kitabı okurken henüz Allah’ın kitabı ile tanışmamışsa, hiç okumamışsa, içindekileri duymamışsa, gerçekten büyük bir hüsranda, zararda, ziyandadır; önemli bir aldanma içindedir.

Bu kadar kitap okuyup da Kur’ân ile tanışmamış olmak, Kur’ân’dan uzak kalmak, ne kadar acı verici bir durumdur.

İnanmış birisi Kur’an’ı okuduğunda çok olumlu mesajlar alırken inanmamış kimse okuduğunda aynı sonuçlara ulaşamayabilir. Bu açıdan bakılırsa Kur’ân, inananın imanını, inanmayanın hüsranını artırmaktadır. “Müminler için rahmet ve şifâ olan şeyleri Kur’ân’dan indiriyoruz. Zâlimler’e de ancak hüsran artırmaktadır” (17. İsra:82).

Kur’ân’ın Dili

Pek çok dili öğrenirken, yine de Kur’ân dilini öğrenmemek, dahası Arapça bildiği halde Kur’ân dilini bilmemek, onu anlayamamak ne ile açıklanabilir?

Mesleki anlamda pek çok “dil çalışması” yapan günümüz insanının, Kur’ân dili ile ilgili çalışmalarda isteksiz olması, yetersiz kalması ne ile açıklanabilir?

Kur’ân-ı Kerîm sıradan bir söz değildir. Bu nedenle Kur’ân sıradan beşerî kitapları okur gibi değil, ilahî kitaba uygun, ona yakışır bir şekilde okunmalıdır. Şöyle ki:

İlk olarak inanmış olmak gerekir. Sağlam bir tohum nasılki elverişli bir toprakta yeşerirse, Kur’ân ayetleri de inanmış bir kalpte anlam kazanır. Kur’ân, inanmış kalplere yakışır. İnanmak, insanın kalbi ile ilgilidir. Kalbinde hastalık, eğrilik olanların, ayetleri doğru anlaması zordur. Bu nedenle inanmış olarak doğruyu, gerçeği, gerçeğin bilgisini, hakkı, hakikati aramak üzere okunmalıdır.

İkincisi, Kur’ân’ı doğru anlamak için insanın duyuları eksiksiz ve tam çalışır durumda olmalıdır. Okuyan bir insanda, görme, işitme,…vb. duyular manevî olarak ârızalı ise, tam doğru anlama gerçekleşmeyebilir. Bu ise insan beyninin işlevleri ile ilgilidir. Allah, Kitab’da Duyular’ın sahiplerine seslenmektedir.

“Duyular’ın sahiplerinin öğüt almaları ve onun ayetlerini düşünmeleri için sana indirdiğimiz kitap, mübarektir(bereketli kılınmıştır)” (38. Sâd:29).

“Kur’ân’ı düşünmezler mi? Yoksa kalbler üzerinde midir kilitleri?” (47. Muhammed:24).

“Kalbleri vardır, inceden inceye düşünmezler (anlamazlar). Gözleri vardır, görmezler. Kulakları vardır, işitmezler. İşte onlar Ehil Hayvanlar gibidir; belki de en şaşkınlardır. İşte Gafiller onlardır”. (7. A’râf:179).

“Kur’ân’ı (enine-boyuna) düşünmezler mi?” (4. Nisâ:82).

Üçüncüsü, Kur’ân-ı Kerîm’i, alışılagelmiş dil ve mantık ile değil, Kur’ân dili ile okumak gerekir. Nasıl ki tıp dili, hukuk dili, iktisat dili varsa, Kur’ân’ın da bir dili vardır. Bu ise bir kavmin dilini bilmenin ötesinde Kur’ân’ın kelime ve kavramlarını bilmeyi ifade eder. Bu kelime ve kavramları, yorucu bir şekilde yüzlerce cilt sözlüklere ve binlerce cilt tefsirlere başvurarak uzun yoldan öğrenmek mümkün olacağı gibi, kolay bir şekilde Kur’ân’ı metinden veya meâlden bütüncül okuyarak kısa yoldan öğrenmek de mümkündür. Kısa süre içinde ve defalarca okunması durumunda, bilinmeyen kelime ve kavramlar, bir süre sonra anlaşılır duruma gelmektedir. Bu bakımdan Kur’ân-ı Kerîm, “lügatı kendi içinde olan bir kitap”tır.

Kur’ân’ın dilini anlamak için Kur’ân’da kullanılan kelime ve kavramları doğru bilmek gerekir. Şöyle ki; ilah, rabb, mü’min, müslim, Muhsin, sâlih, sâdık, kâfir, münafık, fâsık, müfsid, zâlim, âlim, ilim, kalem, kitap,…ve benzeri kelime ve kavramları, Kur’ân baştan sona kadar tanımlıyor ve kullanıyor. Bizim de bu tanımlara göre kullanmamızı sağlıyor. Bunun dışındaki kullanımlar, kelimeleri tahrif etmekten (bozmaktan) başka bir işe yaramıyor. Kur’ân dilini anlayıp öğrenmek için iyi bir Türkçe meâlini baştan sona defalarca okumak gerekebilir.

Müslümanlar, dinini islah etmeleri için öncelikle dilini islah etmelidir. Dinin bozulması nasıl ki dilden başlamış ise, dinin islahı (düzelmesi) de dilden başlamalıdır. Allah’ın kendi rasûlüne 23 yılda indirdiği Kur’ân, müminlerin ortak bir dili kullanmalarını sağlamıştır. Bu nedenle Allah, rasûlüne Kur’ân’ı kavminin diliyle indirmiştir. “Her rasûlü ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki onlara açıklasın! Allah, dileyeceği kimseleri şaşırtır; Dileyeceği kimseleri de doğru yola eriştirir. O Hakîm Azîz’dir. (14. İbrahim: 4).

“And olsun, Öğüt için Kur’ân’ı kolaylaştırdık! Var mı hiç düşünüp öğüt alacak?” (54. Kamer:17, 22, 32, 40).

“Öğüt almaları için onu senin dilin ile kolaylaştırdık”. (44.Duhan:58).

İnsanların Kur’ân’ı okuma, doğru anlama özellikleri ve nitelikleri farklılık göstermektedir. Niçin her zümrenin (hızbin) bir meâli vardır? Hayatın içinde insanların birikimleri ve kazanımları anlamayı farklılaştırmaktadır. Taştan oyma mağaraya çekilen bir kişinin Güneş’in ışığından ve ısısından yararlanmadaki kısıtları gibi, “zihinsel mağara”sına çekilmiş bir kişinin Kur’ân’ın bilgisinden yararlanma yolunda da bazı kısıtlar ortaya çıkabilmektedir.

Kur’ân-ı Kerîm, rabbimizin bize ne dediğini anlayarak, öğüt almak için okunmalıdır. Bir okuyucu, Kur’ân meâlini hüküm çıkarmak için okumamalıdır. Bu yanlışlığa düşen bir kimse Kur’ân’ı asıl metinden okusa bile aynı yanlışlığa düşebilir.

Okurken ilk defa karşılaşılan bir kavram, diğer ayetleri veya sureleri de bütünüyle okuduktan sonra daha iyi anlaşılacağı için okumayı sürdürmeli, tamamlamalıdır. Kur’ân, bir kere değil, defalarca okunacak bir kitaptır.

Kur’ân, bir roman, hikaye, makale,…vb. beşeri yazı ve kitapları okuyor gibi değil, ilahî kitaba uygun bir yöntem ile okunmalıdır. Bunun yöntemi ise Allah’ın rasûlünün Kur’ân’ı okuyuş biçiminde bulunabilir. “Sünnet” kavramının bir boyutu da aslında budur. Bir bakıma Rasûl’ün her gün kıldığı namazlar, düzenli bir şekilde onun “Günlük Kur’ân Okuma Programı”dır.

Prof. Dr. Mahmut ÖZDEMİR/Ankara
29 Temmuz 2019

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir