wiki

İSKOÇYA

ing. Scotland, Büyük Britanya adasının üç bölümünden en kuzeyde olanı; 76 746 km2; .5200000 r,üf. Başkenti, Edinburgh. Başlıca şehirleri, Glasgow, Aberdeen, Dundee. C o ğrafya • Fizikî coğrafya. İskoçya’nın fizikî görünüşü bu ülkenin tarihî gelişmesindeki özellikleri kısmen açıklar: Pennine’lerin ve Cumberland kütlesinin ötesinde, Solway halici Büyük Britanya’yı arı beli gibi inceltir ve yüksek Cheviot tepeleri, savunulması kolay bir kilittir, iskoçya’nın yüzey şekilleri, daha kuzeyde bölgeyi baştanbaşa aşan ve birbirinden derin haliçlerle ayrılan bir kütleler dizisi meydana getirir; bunların hepsi, güneyden gelen istilâcılar için aşılması güç engellerdir: Southern Upland’- leri (Güney Yüksek topraklar) çok daha yüksek olan Highland’ler (Yüksek topraklar) kütlesinden Clyde ve Forth ırmaklarının haliçleri arasında uzanan Lovvland’- ler (Alçak topraklar) ayırır. Highland’ler ve Southern Upland’ler Birinci zamanda kıvrılmış eski kütlelerdir (Kaledonyen sıradağlar). Bu kıvrımlar çok uzun süreden beri aşınma ile sivriliklerini kaybettikleri halde, hâlâ yüzey şekillerinin görünümünde büyük rol oynar; çünkü genel güneybatı-kuzeydoğu yönelimleri alt tabakalarını oluşturan kayaçların yönelimidir ve vâdilerini en az dirençli kısımlarda oyan akarsular, bugün eski Kaledonyen sıradağların yönelimini belirtir. iskoçya’pın bugünkü yüzey şekilleri, bu eski sıradağ kalıntılarının daha yakın bir tarihte (Üçüncü zaman) blok halinde yükselmesinin sonucudur. Bu jeolojik süreç, iskoçya’nın yüksek topraklarında yüksek yaylaların yaygınlığını açıklar. Yaylaların yüksek yüzeyleri, birinci zaman dağlarından sonra meydana gelen peneplenlere tekabül eder. Yeni bir jeolojik olay (Dördüncü zaman buzullaşması) sivri doruklarla Foto. British Council, Black-Star, Popper-Atlas-Photo iLAROUSSE) ayrılan birkaç buzul yalağı meydana getirerek ve vâdileri yeniden şekillendirerek, yüzey şekillerini biraz değiştirdi; vâdiler uzun çanaklar halinde kazıldı ve çanaklar lochs adı verilen koyu renkli göllerle örtüldü. Ülkenin merkezi Lovvland’ler, Birinci zamanda kalın tortu tabakalarının yığıldığı bir çöküntü bölgesidir. Lovvland’ler tabiî şartlar bakımından elverişlidir: iklim yüksek yaylalara oranla daha güneşlidir; top- ‘ rak daha az nankördür ve özellikle toprak altında Glasgovv kesiminde büyük sanayi merkezlerinin doğmasına imkân veren kaynaklar vardır. • İktisadî ve beşerî coğrafya. Beşerî ve İktisadî yönden de iskoçya’da, yüksek ve alçak topraklar arasındaki karşıtlık görülür: nüfusun üçte ikisi Lovvland’lerde toplanmıştır; ülkenin iki büyük şehri Edinburgh ile Glasgovv da buradadır; Büyük Britanya’nın nüfusu azalan ender bölgelerinden biri de, iskoçya’nın üç kuzey idare bölümünden meydana gelen bölgedir. Gerçekten, doğuda Forth ile Tay ırmaklarının haliçleri kıyısındaki ovalar, en iyi kaliteli toprağa sahip bölgelerdendir: başlıca buğday tarımı burada yapılır. Kuzey denizi kıyısındaki bütün ovalarda buğdayın yanı sıra özellikle hayvancılığa gerekli bitkiler (arpa ve yulaf) yetiştirilir, iklimin daha nemli olduğu batıda, tarım ekonomisinde Glasgovv’da ve komşu kentlerde geniş pazarlar bulan sağmal hayvan yetiştiriciliği ağır basar Highland’lerin, ormanlar ve fundalıklarla kaplı soğuk ve yağışlı bölgeleri de koyun yetiştiriciliğine elverişlidir. Burada manzaranın güzelliği sayesinde turizm yoğun bir şekilde gelişmiştir. Ayrıca Atlas okyanusu kıyılarında ve özellikle Ku.jey denizi kıyısında (Aberdeen, Dundee, Wick v.b.) balıkçılık önemli bir gelir kaynağıdır, iskoçya’nın sanayileşmesini Lovvland’ler bölgesinde çoğunlukla karışık bulunan demir ve maden kömürü kolaylaştırmıştır. Bugün demir yataklarının hiç önemi kalmamıştır; fakat üç büyük maden kömürü havzasının (Batıda Ayrshire, merkezde Lanarkshire, doğuda Fifeshire ve Midlothian) üretimi, Büyük Britanya’nın toplam maden kömürü üretiminin yüzde 12’sini karşılar. Ağır metalürji (Coatbridge, Mothervvell, Wishaw), Glasgow bölgesindeki birçok merkezi canlandırır. Bol hidroelektrik enerjiden yararlanan alüminyum imalâthaneleri, Burntisland, Foyers ve inverlochy’de yerleşmiştir. Fakat ülkenin en orijinal ve en önemli sanayilerinden biri, özellikle Clyde ırmağı halicinde yerleşmiş olan gemi yapımıdır. Makine yapımı da (lokomotif ve çeşitli makineler) Lovvland’lerin batısında, Glasgovv ile Kilmarnoch çevresinde yapılır. Tweed havzasındaki eski sanayi bölgesi bugün adını ırmaktan alan yüksek kaliteli yünlü kumaşlar yapımında uzmanlaşmıştır; Hebrides ve Shetland adalarındaki evlerde götürü yapılan kumaşçılık da (homespun) önemlidir. Fakat yün işçiliğinin en büyük merkezi bugün Glasgovv’dur. Sanayi devriminin başında çok önemli olan büyük pamuk sanayii, bugün ancak GlaSgow ile Paisley’de uzmanlaşmış üretimlerle (muslin, şal v.b.) temsil edilir. Buna karşılık iskoçya, keten kumaş üretmeğe devam eder. Sunî dokumacılık Glasgow çevresinin, hint lifi üretimi de eskiden beri Dundes’in ihtisasıdır. Tarih Britanya adasının Milâdın I. yy.dan Rosolda, Glaskow limanı; sağda, Fifeshiro kömür yatakları malılar tarafından fethiyle, adanın kuzey kesiminin, sonradan «iskoçya» adı verilen bu Pict’ler bölgesinin adı duyulmağa başlandı. Birçok denemeye rağmen Roma hâkimiyeti, ülkede kısmen geçici oldu. Bununla birlikte, III. yy.dan itibaren ülkeye Roma ve hıristiyan etkileri sızmağa başladı. VI. yy.da Ulster’li iskoçlar batıya, sonra da A ağıllar güneydoğuya yerleşirken Aziz Columba da (irlandaca Columkill) hıristiyanlığı yaydı. O tarihten itibaren kuzeydeki Pict’ler ve güneybatıdaki Britton’larla ülke, kaynaşması sonradan iskoçya’yı meydana getiren dört unsura sahip oldu. VIII. yy.ın sonlarına doğru, ilk İskandinav akınları başladı ve bu yıkıcı akınlardan sonra iskandinavlar kuzey ve kuzeybatıyı sömürgeleştirdiler. İskandinav müdahalesinin, yaptığı bütün tahribata rağmen, takımadalar üzerinde kurduğu baskıyle, İskoç devletinin kurulmasına yardımcı olduğu söylenebilir. 844’e doğru, İskoç ve Pict krallıklarının İskoç kralı Kenneth I Mac Alpin yönetiminde birleşmesiyle birliğe doğru ilk adım atılmış oldu. XI. yy. başlarında İskoç hanedanı, hâkimiyetini güneydoğuya (Lothian) ve sonra da güneybatıya (Strathclyde) doğru genişletti. Böylelikle iskoçya doğmuş oluyordu. Fakat henüz dili (Gaelce), sosyal teşkilâtı (kabileye dayanıyordu) ve dinî bakımdan bir kelt devletiydi. Azize Margarita’nın etkisi altında (XI. yy.ın ikinci yarısı) iskoçya’da Anglikan mezhebi yayıldı. David I, anglonorman örneği üzerine romalılaşmış bir kilise ve feodal bir toplum kurdu. İskoçların sınırlarını güneye doğru ilerlemeğe çalışmaları yüzünden İngiltere ile sık sık patlak veren çatışmalar bu gelişmeyi engellemedi. Alexander IH ’ün ölümünde (1286), krallıktaki değişiklik kesinleşmişti. Ortaya çıkan veraset meseleleri, ingilizler’in VII. yy.dan beri ilk defa kuzey komşularını vesayet altına almak ve onlara bağlılık yemini ettirmek zorunda bıraktı. Edvvard I, 1292’de kendine bağımlı olan John de Baliol’ü tahta çıkardı; sonra, karşısında İskoç milliyetçiliğini bulunca, 1296’da ülkeyi işgal ve ilhak etti. Fakat barışı sağlayamadı: Wallace, sonra Bruce millî özgürlükleri savundular. Enerjik bir kral olan Edvvard I’in yerine, İngiltere tahtına âciz bir kral olan Edvvard Tl geçince, Bannockburn’de kazanılan kesin zaferle (1314) ve İskoç krallığının bağımsızlığını tanıyan Northampton antlaşmasıyle (1328) iskoçlar’ın mücadelesi başarıya ulaştı. Edvvard III tahta çıkınca savaş yeniden başladı; Edvvard III, Edvvard de Baliol’ün iskoçya tahtına çıkmasına izin verdi (1332), 1341’de tahttan indirildi. Bundan sonra İngiltere kralı David II, Bruce üzerinde üstünlük sağladı; ama kısmen fransız siyaseti yüzünden, iskoçya’ya boyun eğdiremedi. Savaş, iki krallık arasında büyük bir kinin yerleşmesine yolaçtı. Bu yüzden, Yüzyıl savaşı patlak verdiği zaman, İngiliz monarşisinin gizli niyetlerini iyi bilen iskoçya, Fransa ile iki yüzyıl süren bir ittifak yaptı ve fransız-ingiliz savaşı, sonra da İkiGül savaşı sayesinde uzun süre rahat etti. Fakat Stuart’larm zayıflamış monarşisiyle yurtluk sahibi soylu sınıf arasındaki mücadelelerden iyice yıprandı, iskoçya yeni bir iç çatışmalar dönemine girerken kralın Flodden’de uğradığı büyük yenilgi (1513), İngiliz nüfuzunun yerleşmesine imkân verdi. Fakat asıl kesin buhran, din alanında oldu. John Knox’un savunduğu kilise aleyhtarı reform fikirleri, İskoç aristokrasisi arasında birçok taraftar buldu. İngiltere’nin etkili bir şekilde desteklediği bu taraftarlar (Congregation lordları) katolik kalan monarşiyi 1560’ta yendiler ve Mary Stuart çok geçmeden başarılı rakibesi Elisabeth’- e sığınmak zorunda kaldı. Elisabeth I 1603’te vâris bırakmadan ölünce, Mary Stuart’ın oğlu İskoçya kralı James VI, James I adiyle İngiltere kralı oldu. Fakat iki tacın birleşmesi henüz iki krallığın birleşmesi anlamına gelmiyordu, iki taraf da birbirine güvenemiyor, özellikle İngiliz burjuvazisi servetini yoksul bir ülkeyle paylaşmak zorunda kalmaktan korkuyordu. Bununla birlikte, bir arada yaşama, zamanla belirli bir dayanışma yarattı; böylece 1644’te İskoçya ile İngiliz parlamentosu, Charles I’in siyasî ve dinî mutlakiyetine karşı birleştiler. Dunbar (1650) ve Worcester’de (1651) zafer kazanan Cromvvell, İskoçya’yı Büyük Britanya ile birleşmeğe zorladı. Fakat iki krallığı birleştirme akdi ancak 1707’de imzalanabildi ve o tarihten itibaren hızla gelişti. 1715 ve 1745 yıllarındaki Jakobit ayaklanmaları İskoç muhalefetinin hâlâ devam ettiğini, fakat artık oldukça yüzeyde kaldığını ortaya koydu. Büyük Britanya ekonomisinin gittikçe artan refahı, iskoçya’nın da işine yarayarak İngiltere ile kaynaşmasını kolaylaştırdı. Bundan sonraki iskoç tarihi, Büyük Britanya tarihiyle karışır. E d e b i y a t İskoç dili ve edebiyatı, XIX.yy.a kadar, başarı bakımından birbirinden değişik çeşitli dönemlerden geçerek varlığını XIX. yy.a kadar sürdürdü. Bu edebiyat, çok eskiden yurtseverlik ilhamıyle yazılmış balad’larla aliterasyonlu mısralardan meydana gelen kahramanlık destanlarıyle başlamıştı. En eski iskoç yazarları arasında şunlar vardır: Thomas the Rhymet (Kafiyeci Thomas) adıyle anılan ve Sir Tristrem kroniğinin yazarı olduğu öne sürülen Erceldoune’lu Thomas (1220-1297), bazı bilginlere göre gerçekte sir Hevv of Eglinton’dan başkası olmayan Huchovvn’ın XVI. yy.), yurtseverliğini Bruce adındaki uzun bir şiirde dile getirmiş olan John Barbour (1316’ya doğr. – 1395), Wyntoun’lu Andrevv (1350-1422) ve W ailece’ ın yazarı Saz Şairi Henry (XV. yy. sonu). Bu arada fablio da rağbet görmeğe başladı ve kısa zamanda büyük bir yetkinliğe ulaştı. Bu türün en ünlü örnekleri arasmaa Dokuz Soylunun Baladı, Rauf Coilzear ile Kral Charles’ın Hikâyesi, Colkelbie’s Sow (Colkelbie’nin Dişi Domuzu), Kral Berdok, Gyre Carling, Lord Fergur.’ün Hayaleti özellikle anılmağa değer, iskoçya şiiri XV. yy.da en yüksek noktasına Chaucer (1340’a doğr. – 1400) ve eserlerinin etkisiyle ulaştı. Kral James I’in yanı sıra birçok şair yetişti. Bunların en önemlisi William Dunbar idi. (1460’a doğr. – 1530’a doğr.) Ayrıca Robert Henryson (1425’e doğr.- XV. yy. sonu), Gavin Douglas (1474-1522) ve David Lyndsay (1490-1555) gibi şairler de anılmağa değer. Nesir alanında da değerli yazarlar kendini göstermekte gecikmedi. George Buchanan’ın (1506-1582) iskoçya’- nın Şikâyeti (1549) adlı siyasî bildirisi yeni bir çığır açtı. Siyasî ve dinî meseleler İskoç edebiyatında birçok eser yazılmasına sebep oldu. Bunlar arasında, Robert Lyndsay’in (1530-1590), John Knox’un (1505 veya 1513-1572) ve John Leslie’nin (1527-1596) eserleri yanında David Caldervvood (1575- 1650) ile John Spottisvvoode’un (1565-1639) tarih eserleri, sir James Melville’in (1556- 1614) Memoirs’ı (Hatıralar) ve kral Jack VFnın (1567-1625) didaktik incelemeleri anılmağa değer. Robert Sempill (1530-1595) dışında, XVI. yy.ın sonu ile XVII. yy.da yaşayan iskoç şairlerinin pek çoğu (Robert Aytoun [1570- 1638], David Murray, William Drummond, Robert Kerr, William Alexander) eserlerini doğrudan doğruya İngilizce yazdılar. XVIII. yy.da yeni bir gelişme oldu, halk edebiyatı ile geleneksel edebiyata gitgide daha çok ügi duyulmağa başlandı. Bu arada Watson, Choice Collection of Comic and Serious Scots Poems’ini (Eski İskoç Şiirlerinden Seçmeler) [1706] yayımladı. Bu yenileşmenin başlıca ustası Allan Ramsay (1713-1784) idi. Ayrıca lady Grizel Baillie (1665-1746), lady Wardlaw (1677-1727), Gilbertfield’lı William Hamilton (1665-1751) gibi daha başka yazarlar da ortaya çıktı. Onların yanı sıra birçok balad ve destan yazarı da seslerini duyurdular. Bunların en önemlisi Robert Fergusson (1750-1774) idi. Ayrıca, Alexander Pennycuik, Alexander Ross, John Skinner, Alexander Geddes gibi yazarların adları da anılmağa değer. Bu durum, eski halk şarkılarının büyük bir ilgi görmesine yolaçtı. XVIII. yy.ın sonu ile XIX. yy.ın başı arasında bu şarkıların derlenmesine başlandı. Bu çalışmaların ürünü olarak, 1769 ile 1825 arasında, David Herd’in, John Pinkerton’un, James Johnson’un, Joseph Ritson’un, Walter Scott’- un, Jamieson’un, John Finlay’in, Cromek’in, C.-K. Sharpe’ın ve Allan Cunningham’ın derlemeleri yayımlandı. Romantizm akımı, ileride bu kaynaklardan bol bol yararlanacaktı. Bu arada iskoçya’da pek büyük bir şair doğmuştu: Robert Burns (1759-1796). Otuz yedi yaşında ölen şairin eseri çok önemlidir: denebilir ki, son şiirleriyle iskoç edebiyatının parlak dönemi sona ermiştir. Şüphesiz, Burns’ün yanı sıra John Mayne, Joanna Baillie, James Tytler, Carolina Navine, Hector MacNeill, James Hogg (1770-1835), Susanna Blamire (1747- 1794), Elizabeth Hamilton (1751-1816), Mrs Grant of Carron, Mrs Grant of Laggan, Robert Tannahill (1774-1810) gibi daha birçok değerli yazarın adları da anılabilir. Ama bütün bunların içinde, 1842’de ölen Allan Cunningham’ın millî lehçeyi son olarak kullanması bakımından özel bir yeri vardır. Walter Scott, yurt toprağına son derece bağlı olmasına rağmen İngiliz diliyle yazmıştı. Ondan sonra gelen Cariyle, Stevenson, J.-M. Barrie ve J.-G. Frazer gibi iskoç asıllı yazarların hepsi İngilizce yazdılar. G üzel sanatlar Roma hâkimiyeti öncesinden kalma neolitik mezarlar, ölü külü vazoları ve tunç devri eserlerinden olan Jarlshof kalıntıları özellikle anılmağa değer. Forth’u Clyde’a bağlayan Antonin suru roma döneminin hatırasını muhafaza etmektedir. Bununla beraber, Akdeniz medeniyeti Keltlerden kalma eserleri yok edemedi: bu, işlenmiş taşlardan (Sueno taşı), haçlardan (Ruthvvell haçı, VII. yy.), özellikle de kuzeyli istilâcılara karşı sığınma yeri olarak kullanılan ve biri Brechin’de (X. yy.), diğeri de Abernethy’de (yaklş. 1000 yılı) bulunan kulelerden anlaşılmaktadır. XI. yy.daki ingiliznorman göçleri iskoçya’ya feodal düzeni soktu ve Svven Castle, Caerlaverock, Bothvvell ile Elgin yakınındaki Duffus Castle gibi birçok hisar yapıldı. Bunlar tahkimli kalelerdi. Konut olarak kullanılan kısımları (Threave Castle ve Lochleven gibi) üç katlı, bir çeşit dört köşe kulelerdi, iskoçya’da, David I tarafından Kelso, Melrose, Jedburgh ve Dryburgh’ta kurulmuş olan manastırlar, Edinburgh’taki Holyrood manastırı, Orphir’deki yuvarlak kilise, Egilsay kilisesi, Dundrennan ve Glenluce’deki Cîteaux vakıfları gibi roman mimarîsi tarzında yapılmış birçok dinî yapı vardır. Bugün kısmen yıkılmış olan Glasgovv, Saint Andrevvs, Dunkeld ve Elgin katedralleri ile Maybole ve Torpichen’de, İngiltere ile süregiden savaş gereği tahkimli olarak yapılan kiliseler de gotik tarzındadır. Rönesans, Cavvdor, Crichton, Glamis şatoları gibi savunma amacına dönük özellikleri pek belirgin olan şato yapımını durdurmadı. Bunların (Fyvie şatosu veya cephesi parmaklıklı korkuluklarla süslü Thierlestane şatosu gibi) daha ağırbaşlı ve sadeleri fransız etkisinin izlerini taşır. Klasik üslûpçu mimar inigo Jones da Edinburgh’ta Heriot hastahanesini yapmıştır. Sonraki yüzyılda ise aynı şehrin üniversitesiyle Charlotte meydanı ve Register House Robert Adam tarafından yapıldı. Bu dönemin iki büyük ressamından biri Jean-Jacques Rousseau’nun portresini yapmış olan Ramsay (1713-1784), öbürü de «iskoçya’daki kral ressamı» unvanıyle tanınan Raeburn’dür (1756-1823). XIX. yy.da başlıca iki büyük akım ağırlığını duyurmuştur: gotik gelenek ve ilkçağ taklitçiliği. Bu akımların birincisini, sir George Gilbert Scott (Edinburgh’un St. Mary katedrali), Mackenzie (Aberdeen’deki Marischal college) ve Kemp (Edinburgh’­ taki Walter Scott anıtı) temsil eder, ikinci akımın eserleri ise Glasgovv ve özellikle Edinburgh’tadır; Thomas Hamilton’un yaptığı Playfair cerrahî okulu, Royal Highschool ve Burns anıtı; W. Burns’ün yaptığı Melville anıtı. Bu eserler dolayısıyle Edinburgh’a Yeni Atina adı verilmiştir. D İM Protestanlık iskoçya’da 1525’ten itibaren yayılmağa başladı ve özellikle de, İskoç protestan kilisesini 1555’ten itibaren teşkilâtlandıran John Knox’un etkisiyle yayıldı. 1560’ta Edinburgh parlamentosu tarafından devlet dini olarak ilân edilen bu dinin kuralları, bir ilâhiyatçı topluluğunun kaleme aldığı iskoçya İnancın’da (Confessio Scotica) belirtilmiştir. 1580 Tarihli ikinci bir inanç Açıklaması ise İskoç kilisesinin papa aleyhtarı niteliğini daha da arttırdı, öyle ki, yüzyılın sonunda ülkedeki bütün katoliklere zulmedilmeğe başlandı ve puritancılık eğilimleri gitgide arttı. Iskoçya’nm İngiltere ile birleşmesi (1707) İskoç Kilisesinin anglikanizm yönünde değişikliğe uğraması ve devlete karşı bağımsızlığının sınırlanmasıyle sonuçlandığı gibi, birçok protestoya ve çekişmeye de yolaçtı. XVIII. ve XIX.yy.larda büyük din ayrılıkları ortaya çıktı. İskoçya Pres’oitaryen kilise si’ne karşı özgür kilise (1843) ayrılıkçılığı ve bunu ayrılıkçı çeşitli mezheplerin yavaş yavaş küçük topluluklar halinde birleşmeleri izledi. 1900’de, bunlardan ikisi olan Free Church ile Presbyterian Church birleşerek halkın çoğunluğunca kabul edilmiş eski presbiteryen ve meşrû Kiliseye karşı iskoçya özgür Kilise birliği’ni meydana getirdiler. 1929’da ise, kralı başkan olarak kabul etmemekle birlikte, kilisenin herhangi bir dış yetkiye karşı bağımsızlığını koruyan Church of England çevresinde ikinci bir birleşme oldu. Bu arada İngiltere kilisesiyle ilişkilerde en küçük bir gerginlik yoktu. Ama bu durum, 1959 haziranında Kilise genel kurulunun piskoposlar meclisinin yetkilerini büyük bir çoğunlukla reddetmesine engel olmadı,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir