wiki

İSPANYA

Espana, Güney Avrupa’da devlet, Portekiz ile birlikte iberik yarımadasını meydana getirir. Avrupa’nın güneybatı ucunda; 503 060 km2; 3aJU6ilD00 nüf. Başkenti, Madrid. Başlıca şehirleri: BarceJona; Valencia; Sevilla. İspanya, kuzeyde Atlas okyanusu ve Pireneler, doğuda ve güneydoğuda Akdeniz, güneybatıda Atlas okyanusu, batıda Portekiz ve Atlas okyanusu ile sınırlıdır. C OĞ RAFYA F izikî coğrafya • Yüzey şekilleri. Yarımadanın dağlık kenarlan ve çok geniş yaylaları, Ispanya’nın orta kısmını meydana getiren hersinyen kratogenin parçası olan geniş bir bloka bağlıdır; bu blok, iç kısmı dümdüz, kenarları inşli çıkışlı olan Meseta’dır. Alp sıradağlarına bağlı iki sıradağ, mesetayı iki yandan çevreler: kuzeyde Pireneler, güneyde Endülüs sıradağları. 1. Meseta, ortasındaki çok yüksek, faylı bloklardan oluşan sıradağlarla (Guadarrama ve Grados dağları) iki bütüne bölünmüştür. Kuzeyde Cast illa la Vieja yaylaları, yüksek ve az engebelidir (700-1 000 m). Cantabria sıradağlarının (Leon paramos’u) eteğinde, dağeteği konileri uzanır; doğuya doğru Üçüncü zamandan kalma kalkerli dümdüz yaylalar, Burgos’dan Valladolid’e kadar akarsularla yarılmıştır; batıya doğru aşınma yüzeyleri Salamanca yakınında eski kratogeni keser. Duero burada Portekiz’e doğru giderek gömülür. Orta sıradağların güneyinde yüksekliği daha az olan Castilla la Nueva yaylalarının görünümü de çok farklı değildir: batıda kratogeni kesen peneplenler, doğuda kalkerli yaylalar. Kalkerli toprak yığılması yüzeyinin henüz başladığı Manche’de ve yüksek Guadinana havzasında yüzey şekilleri dümdüzdür. Meseta’nın çevresini bir tepeler dizisi kuşatır. Güneyde Toledo bölgesinden itibaren kratogenin şistlerini ve granitlerini budayan B .L .A . V I — 29-A 39 İSfANYA Alarcon barajı Cuenca eyaleti İSPANYA arması solda, Aviles’in (Asturia) havadan görünüşü; sağda, Rio Tinto’da açık hava bakır işletmeleri aşınım yüzeyleri, yanında Apalaş tipi yüzey şekilleri (Toledo dağları, Guadeloupe sierrası) yükselir. Sierra Morena’da da (1 300 m) benzer yüzey şekillerine rastlanır. Kuzeydoğuda, iberik dağları’nın yapısı kıvrımlıdır, ama kratogen parçalarının karışmasıyle, kuzeybatıda en büyük yükseltilere ulaşılır: Demanda ve Urbion sierraları (2 400 m). Güneydoğuya doğru çukurlar, yüzey şekillerini birbirinden ayrı kütleler halinde bölmelere ayırır. İberik dağlarını da denize doğru, Valencia kıyısının yukarısında fay yamaçları sınırlar. Kuzeyde Cantabria dağlan bir sınır kütlesidir, sıkı kalkerleri Picos de Europa kütlesini (2 600) meydana getirir. Birinci zaman oluşumlarını etkiler. Dik yarlarla denize iner ve Asturias vâdilerinin kenarları çok diktir. Kuzeybatıda, Galicia’ da, kratogen birçok çöküntü havzasını sınırlayan kırılma ile parçalanmıştır; sarp kıyıları rialarla yarılmıştır. 2. İspanyol Pireneleri, Fransız Pirenelerinden çok daha geniştir. Sınır bölgesinde en yüksek dorukları taşıyan «eksen kesiminin» güneyinde, nispeten yumuşak kıvrımlar ve yer yer kısmen havzalarla oyulmuş geniş ineçler (Aragon ineci; Conca de Tremp) uzanır. Bir sınır dağları dizisi, bu çöküntüleri Ebro havzası’ndan ayırır. Bu havza Üçüncü zaman tortullarıyle dolu geniş bir çanaktır; tortul yığını kütlemsi tepeler ve dağeteği taraçaJarıyle yarılmıştır. Doğu Pireneler eski kratogenin parçaları ve kımrımlı yüzey şekillerinin birbirine karıştığı Katalan sıradağları ile İberik sıradağlarına bağlanır. Bu yapısal konum dolayısıyle Katalonya kıyılarında dağ kütlelerine bağlı yarlar ve alçak kıyılar (çöküntü ovalarının kıyısı veya Ebro ve Llobregat deltaları) birbirini izler. 3. Yapısı hâlâ tartışma konusu olan Endülüs sıradağları, alp tipinde, çok büyük bir kıvrılmış kütledir, Cebelitarık boğazından Nao burnuna kadar 800 km’lik bir alana yayılır. Bu sıradağların başlıca özelliği birbirinden havzalar ve ova dehlizleriyle ayrılmış sierralar halinde parçalanmış olmalarıdır. Kuzeyde kalkerli, güneyde asendülüs alanında şistli ve başkalaşmış kayaçlar bazı ayrıntılara yolaçar. Burası en yüksek dorukları taşıyan (Sierra Nevada, 3 478 m) orta bölgedir. Ebro ovası gibi Guadalquivir ovası da meseta ve alp tipi sıradağlarla teması olan bir çöküntü kesimidir; ama burada, özellikle batı kesimde değişme yakın zamana kadar devam etmiştir. Bu yüzden Jaen tepeleri yerlerini yavaş ytavaş Cordoba ve Sevilla’- nın tekdüze ovalarına (Campinas’laı) ve bataklık Marismas kesimine bırakır. Marismas yüksek kıyı şeriti, Arenas Gordeas’m arkasında uzanan geniş bir iç deltadır. • İklim, bitki örtüsü, hidrografya. Yüzey şekillerinin sertliği ve çeşitliliği iklim verilerinde farklılıklara yolaçar. 1. Batı Pirenelerden Galicia’ya kadar Kuzeybatı İspanya, Atlas okyanusu iklim alanı içindedir; her mevsimde, yazm bile bol yağmur alır (yılda 1 000 – 1 500 mm). Okyanusun yakınlığı, yaz sıcaklıklarını azaltır ve kışların çok yumuşak geçmesini sağlar. İnsanların çayır veya fundalık haline getirmediği her yerde, meşe ve gürgen ağaçları yüzey şekillerini örter. Oldukça düzenli bir şekilde beslenen nehirlerin suları kışın yüksektir, şiddetli taşmalara rastlanmaz. 2. Katalonya’dan Cebelitarık’a kadar doğu kıyısı, Akdeniz iklimi’nin bütün özelliklerini gösterir: kurak ve çok sıcak yazlar, yumuşak kışlar, sonbahar yağmurları. Kurak mevsimin süresi kuzeyden güneye doğru çoğalırken toplam yağış miktarı ve düzenliliği aynı yöne doğru giderek azalır (Doğu Katalonya’da 500 mm; Valencia’da 300 – 400 mm; Carthagena’da ancak 170 mm). Bu değişiklikler bitki örtüsünde de görülür: yüksek Katalonya yüzey şekillerinde hâlâ sulak bitkiler yetişir, zeytin ağacına rastlanmaz; ovalardaysa yeşil meşe yetişir. Güneydoğuya doğru ortaya çıkan bozkır (Almeria’nm kuzeyinde), Endülüs sıradağlarının iç kısmını örter. Endülüs sıradağlarının batısındaki bölgelere doğru, Atlas okyanusu etkisi görünmeğe başlar: yağmurlar biraz daha boldur; karışık orman ortaya çıkar. Kıyı akarsularının rejimi de güneye doğru gidildikçe düzensizleşir. Sonbahar taşmaları çoğunlukla şiddetlidir. 3. İç kesimin ova ve yaylalarında kara iklimiyle karışmış Akdeniz iklimi hüküm sürer. Sıcaklık karşıtlıkları yüksektir: özellikle Ebro ve Guadalquivir ovalarıyle, Mancha’da çok sıcak yazlar; çok sert kışlar (kuzeyde sık sık don olur). Kışların sertliği Castilla la Vieja havzasında zeytin ağacı yetişmesini engeller. Toplam yağmur miktarı düşüktür (400-600 m); yıllık azamî yağışlar ilkbahar ve sonbahardadır; kuzeye doğru gidildikçe kış yağışları hızla azalır. Tabiî bitki örtüsü (Castilla la Vieja’- da karışık orman; güneyde yeşilmeşe ormanları ve bozkır), bugün iyice azalmıştır. Ovalarla, yaylalara hâkim dağlar, özellikle orta sıradağlar ile İberik dağlarının kuzeyindeki yükseklikler daha iyi sulanır. Bu kesimde sık sık ılıman iklim ormanlarına rastlanır. Yayla ve ovaları aşan büyük ırmaklar sularının büyük kısmını buharlaşma ile kaybeder. Ancak Pirenelerden (Ebro) veya Cantabria sıradağlarından (Duero) kol alan nehirler iyi beslenir. Tajo’- nun debisini orta sıradağlardan gelen kollar, Guadalquivir’inkini ise Endülüs şebekesi (Genil) besler. Daha az kol alan Guadiana, Mancha’nın iç kesimlerindeki deniz kulağımsı kesimde, hemen hemen kaybolur. Bütün bu büyük ırmakların suları kış sonunda ve ilkbaharda en yüksek seviyesine ulaşır. İktisa d î ve beşerî coğrafya • Nüfus. Ispanya’nın nüfusu 31 milyondur. Ülkenin yüzölçümüne oranlanınca oldukça düşük sayılabilecek (km2’ye 61 kişi) bu nüfus, 1920’den beri yüzde elli artan ve artışı sürekli olarak hızlanan nüfus çoğalmasının sonucudur. Gerçekten yüzyılın başından beri ölümler yüzde 50, çocuk ölümleriyse daha çok düşmüştür; oysa yavaşça azalmasına rağmen doğumlar yüksektir. Çoğunlukla zaten aşırı kalabalık olan, buna karşılık da sanayii bulunmayan bölgeleri (Galicia, Doğu Andalucia) etkileyen bu nüfus artışı, büyük iç ve dış göçlere (Oran, Fransa, Amerika) yolaçmıştır. Şehir nüfusu hızla artmakta (toplam nüfusun yüzde 25’i bugün bölge merkezlerinde yaşar), ama oldukça ağır sanayi kalkınması güney kırlarının yoksulluğunun da artırdığı hareketi karşılayamamaktadır. Yüksek nüfus yoğunlukları genellikle Ispanya’nın çevre bölgelerindedir (Katalonya, Levante, Andalucia, Bask illeri, Asturias, Galicia). Sanayii bulunmayan, engebeli ve çoğunlukla çok kurak iç kısmın nüfus yoğunluğu, Castilla ovalarındaki ve Ebro havzasındaki birkaç idare bölgesi dışında km2 başına 25 kişinin altındadır. Ispanya’nın nüfusu oldukça hızlı bir oranda artmağa devam etmektedir. 1966 Yılında doğum oranı binde 20,9, ölüm oranı ise binde 8,6 idi. Göç 1960 yılından beri düşüş gösterdi. 1950-1960 Döneminde, yıllık ortalama göçmen sayısı 90 000’e yükseliyordu. 1964’te ise 80 000, 1965’te 60 000 dış göç oldu. Buna karşılık, iç göçler arttı. Bugün iç göçmenlerin sayısı yılda yarım milyona yaklaşmaktadır. Bunların büyük bölümünü, köylerden yapılan göçler teşkil eder. 1965’te 240 000 kişi tarım kesimini terketti. Köylerden yapılan göç özellikle büyük şehirlere yaradı. 1958’den 1966’ya kadar, Sevilla’ya 100 000’den fazla Barcelona’ya 300 000’den fazla insan göç etti. Başkente gelince; Madrid’in nüfusu 1,9 milyondan 2,7 milyona yükseldi. • Tarım, kır hayatı ve balıkçılık. Ispanya’nın Akdeniz iklimi etkisi altındaki her yeri, kuru tarım bölgeleri (secano) ve (sulanan kesimler (regadio) diye ayrılır. Kuzey ve kuzeybatıdaki daha bol ve daha düzenli yağış alan sınır bölgeleri, Fransız Güney Akitanyası’ndakine benzer tarım sistemlerine elverişlidir. 1. İç kısımdaki az nüfuslu yayla ve havzalar, başlıca kuru tarım (kaba) bölgeleridir; özellikle tahıl ekilir: buğday, arpa, bazen en yüksek bölgelerde çavdar. Toprağın verimi düşüktür (yılda hektar başına 6-9 kental) ve bir yıldan öbürüne büyük ölçüde değişir; bazı yıllar kuraklık, felâketlere sebep olur. Kuzeyde iki yılda bir, güneyde üç yılda bir (bir yıl tarıma karşılık bir veya iki yıl nadas) almaşık ekim uygulanır. Nadas yerine bazan Castilla la Vieja’nın beslenmesinde önemli bir yer tutan baklagiller (bakla, nohut) ekilir. Bu tarım sistemi çeşitli sosyal çerçevelerde uygulanır. Castilla la Vieja’nın kuzeyinde küçük toprak sahipleri dağınık tarlaları işler. Extremadura’da, Andalucia ovalarında ve Salamanca ovalarında büyük köylerde çok küçük toprak sahipleri ile tarım işçüeri oturur. Tarım işçileri büyük mülklerde çalışır; bu mülklerin istisnalar dışında, değerlendirilişi iyi değildir. Mancha’da büyük ve küçük mülkler birarada görülür. Bölgesel ayrıntılar secano’yu (sulanamayan topraklar, kumluklar) çeşitlendirir. Secano’- ya saf haliyle Castilla la Vieja’da ve Ebro havzasının kurak bölgelerinde rastlanır; bu bölgede ancak birkaç kesim uzmanlaşmıştır: Rioja, Cariliena ve Zamora’da bağlar; Aşağı Aragon’da zeytinlikler, Castilla la Vieja, Extremadura ve Andalucia’da kışların daha az sert geçmesi sayesinde ağaçsı bitkiler tarımı çoğalır: Batı Mancha, İden ve Andalucia ovasının güney kenarında zeytinlikler; Merkezî Mancha, Tierra de Barros, Montilla ve J er ez’de bağlar. Zeytinliklere ve bağlara huerta’ların yukarısındaki Akdeniz kıyısı tepelerinde de rastlanır. Extremadura kaba tarımın en yaygın olduğu bölgedir. Burada nadasa bırakılan tarlalar uzun otlarla kaplıdır ve büyük meşe ormanlarında koyun ve domuz otlatılır. Bütün İç Ispanya’da, ırmakların kenarındaki dar alüvyon şeritlerinde sulama üe tarım yapılır. Yayla ve havzaların yanında yük- Banalbufar köyü (Mailorca adası) 2. Sulanan bölgeler arasında, eskiden beri değerlendirilenler Andalucia’da ve doğu kıyılardadır (huerta’lar). Bu bölgeler dağ ırmakları (Segura, Genil, Guadalfeo, Guadalaviar, Jucar) tarafından beslenir ve yılda birkaç kere ürün verir. Huerta’lar başlangıçta insan ve hayvanları besleyecek bitkiler (buğday, arpa, sebze, kabayonca ve daha yakın bir çağda pirinç) tarımına ayrılmıştı. Aralarında su yönünden beslenmesi pek istikrarlı olmayanlar (Alicante huerta’ları) bu evrede kaldı, öbürlerinde, ürünleri bazen ihracata ayrılan uzmanlaşmış tarıma girişildi: Granada ovasında şeker pancarı, tütün, keten ve kenevir; Motril’de, şeker pancarı ve turfanda meyve; Murcia’- da limon, kayısı ve sebze; Valencia’da portakal, turfandalar, pamuk. Bu bölge yarımadada nüfus yoğunluğunun en çok olduğu yerdir. ince tarım uygulanabilmesi için iç kısmın ova ve havzalarındaki sulanan bölgelerin genişletilmesi şarttı. Bu yüzden önemli çalışmalara girişildi. Ebro havzasında, ırmağın kenarlarındaki kanallar XVIII. yy/- dan beri, Zaragoza’nın her iki yanındaki alüvyon ovası ile alçak taraçalarm sulanmasını sağlar. Ama asıl büyük baraj ve kanal düzenleme projeleri sularının dağeteği taramalarına çevrilmesi tasarlanan Pirenelerden inen ırmaklarla ilgilidir. Tesisler, Segre’nin doğusunda (Llanos ve Urgel) bitmiş, Segre ve Cinca arasında bitmek üzeredir. Çalışmalar, Huesca dağeteğinde ve Cinco Villas bölgesinde devam etmektedir. Castilla la Vieja’da Cantabria dağlarından gelen ırmakların ve Orta Duero’nun debileri birbiri ardına düzenlenmektedir (Pisuerga, Esla). Yukarı Tajo’nun tutulan suları, Aranjuez’e doğru alüvyon ovasının eski huerta’- larını genişletmeyi ve daha düzenli olarak beslemeyi sağlayacaktır. Estremadura (Cijara’da, Guadiana barajı) ve Andalucia ovasmda (Yukarı Guadalquivir ve Sierra Morena’da tutulan sular) önemli tasarılar gerçekleştirilmek üzeredir. Değerlendirilmeğe başlanan bütün bu bölgelerde yeni köyler kurulmaktadır. 3. Ispanya’nın Atlas okyanusu yamacında, iklimin etkisiyle tamamen değişik bir tarım uygulanır. Yazların nemliliği, sığır ve domuz yemi olarak kullanılan ayrıca bulamaçlar imal edilen mısır tarımına elverişlidir. Tahıl tarımı (arpa, çavdar, yulaf) çok az yer tutar; patates ve fasulye boldur. Tabiî çayırlar hayvan yetiştiriciliğini destekler. Tarım yapısı çok küçük parsellere ayrılmış mülklerle nitelenir. Nüfus, özellikle bask eyaletleri ile Galicia’da çok yoğundur. Daha az kalabalık olan Santander bölgesi, sağmal hayvan yetiştiriciliğinde uzmanlaşmıştır. Kuzey Katalonya’da bol yağışlar sayesinde mısırın yanı sıra buğday ve sulanan çayırlarda sağmal hayvan yetiştirilir. Ispanyol tarımı giderek çoğalan nüfusun beslenmesini güçlükle karşılar ve ürünlerinden bazılarını güçlükle dışarı satar. Kurak yıllarda üretim yarı yarıya düştüğü için tahıl bugün ihtiyacı karşılayamamaktadır. Yeni açılan birçok tarlanın kısırlaşması, kimyevî gübre ve modern âletlerin eksikliği ve birçok büyük mülkün yeterince değerlendirilmemesi, tahıl üretiminin köy arenası duraklamasında başlıca sebeptir. Toprak reformu yapılmadığından, bu durumun düzeltilmesi iç kısımdaki sulanan kesimlerin genişletilmesine, kıyı ovalarındaki pirinç tarlalarının geliştirilmesine ve gübre sanayiinin kalkındırılmasına bağlıdır. İspanyol bağlarından çok üstün kaliteli şaraplar elde edilir. Bazı bölgeler şarap üretiminde (Rioja, Priorato, Jerez, Montilla, Malağa) ve alkol yapımında (jerez) uzmanlaşmıştır. Üretim, iç pazarın satın alma imkânlarını aşar ve yüksek dereceli İspanyol sofra şarapları Fransa pazarında cezayir şaraplarıyle rekabet eder. Kalite şarapları, özellikle «Jerez», İngiltere ve Kuzeybatı Avrupa’daki alışılmış pazarlarını muhafaza etmiştir. Nüfusun artması zeytinyağı ve turfanda sebze ihracatını azaltmıştır. İspanya portakal ihracında İkinci Dünya savaşından önceki pazarlarını kaybetmiş, buna karşılık bazı sanayi bitkileri tarımının (şeker pancarı, keten, pamuk) gelişmesi ithalâtı bir miktar düşürmüştür. Millî sanayinin yün bakımından beslenmesinde küçük baş hayvan sürüleri oldukça önemli yer tutar. Günümüzde bu kesimde, faal nüfusun ancak yüzde 30’u çalışmaktadır. Bununla birlikte toprak ürünleri, ihracatın yüzde 40’ını sağlamaktadır. Koyun yetiştirme dışında, hayvancılık pek az gelişmiştir ve tarım gelirinin ancak üçte birini sağlar. Beslenme, tahıllara dayanır, ancak 3,5 ile 5 Mt arasında oynayan buğday üretimi, ihtiyaçları zorlukla karşılar. Bağcılık yaygındır, ancak verim çok düşüktür ve üretimin çok küçük bir bölümü (25 ile 35 milyon hektolitre) ticarete konu teşkil eder. Buna karşılık sebze üretimi (fasulye, domates) ve özellikle meyve üretimi (narenciye) süratle gelişme gösterdi. Bunların ihracattaki payı gittikçe artmaktadır. Meyve, sebze ve pamuk (100 000 t), yetiştirilmesindeki artış, sulanabilen arazinin genişlemesine bağlıdır. İnstituto Nacional de Colonizacion, (I.N.C.) Ebro, Duero, Tajo, Guadiana (Bedajoz planı), Guadalquivir (Jaen planı) havzalarında ve Costa del sol’da sulamayı geliştirdi. Sulanabilen arazi bugün 2 milyon hektara yaklaşmaktadır (ekilebilir toprakların yüzde 10’u). I.N.C. sulama şebekeleri düzenlemekte, köyler kurmakta, yol yapımına önem veren altyapı yatırımları yapmakta ve çiftçilere malî ve teknik yardımda bulunmaktadır. Bu çiftçilere 5 ile 25 hektarlık arazi verilmektedir. Ancak bu, bir toprak reformu yapıldığı anlamına gelmez. Büyük toprak ağalığı henüz ortadan kalkmamıştır ve entensif tarım için büyük bir engel teşkil etmektedir, işlenebilen alan Fransa’dakine yakındır (yaklaşık 20 milyon ha). Ancak bu arazinin üçte birinden daha fazlası her yıl nadasa bırakılır. Tabiî şartların kötülüğü ve makineleşme yetersizliği (100 000 traktör) bu olguyu tamamen açıklayamamaktadır. Millî beslenmede balıkçılığın rolü büyüktür ve balık tonajları, yavaş fakat sürekli olarak artmaktadır. Kuzeyde Atlas okyanusu kıyısı (Galicia, Asturia ve Bask eyaletleri) büyük bir balıkçılık bölgesidir. Açık deniz balıkçılığı (Morina) . donatımı gelişmektedir. Cebelitarık boğazı kıyılarında ve Güney Atlas okyanusu kıyılarında Sevilla’da Sierpes çarşısı ton balığı avlanır. Akdeniz kıyılarından elde edilen balık miktarı azdır. Balıkçılık bugün gelişmesini sürdürmektedir ve balık tutma miktarı (1,35 Mt) Rusya hariç tutulursa, Ispanya’nın Avrupa’da Norveç’ten sonra ikinci sırayı işgal etmesini sağlamaktadır. • Sanayi. Yeni gelişmelere rağmen İspanyol sanayii millî ihtiyacı ancak kısmen karşılar. Donatım yetersizdir, sermaye azdır, coğrafî dağılım eşitsizdir. Yatakları özellikle Sierra Morena’da olan (Tharssi ve Rio Tinto’da bakır ve pirit; Almaden’de civa; Linares ve Almeria’da kurşun) demirsiz madenlerle, yabancı (İngiliz ve fransız) sermaye erken bir tarihte ilgilendi. Yatakların yüzey kısımları tükendiğinden son otuz yıldır maden çıkarımı gerilemiştir. Dünya pazarında fiyatların düzensizliği ve buhranlar, birçok madenin terkedümesine yolaçmıştır. Meseta’nın birçok kesimiyle, Endülüs sıradağlarında önemli demir rezervleri vardır ve filizlerin maden kapsamı genellikle çok yüksektir. Kuzeybatı Avrupa’ya ihracat kolaylığı dolayısıyle çıkarım, özellikle Bilbao bölgesinde ilerlemiştir. Yatakların son yıllarda gitgide tükenmesi, ihracatta hızlı bir gerilemeyle sonuçlanmış ve ulaşılması güç başka rezervlerin (Asturias, Ponferada – Astorgâ arasında Biezoda yatakları; Sagonte’nin yüksek fırınlarını besleyen Sierra Menera madenleri; Sierra Nevada ve Sierra Morena rezervleri) değerlendirilmesine yolaçmıştır. Sınaî kalkınmasının temel meselesi enerji kaynaklarıdır. Kömür kaynakları az değildir ama, ürünlerinin kalitesi genellikle düşüktür. İhtiyaçları hemen hemen karşılayan 18 milyon ton üretimin yarısından çoğu Asturias havzasında (Langreo, Mieres, Gijon) elde edilir. Leon ilinde (Cantabria dağlarının güneyinde ve Ponferrada havzasında) çeşitli antrasit ve maden kömürü yatakları vardır. Sierra Morena’daki başlıca yataklar, Puertollano ve Belmez yataklarıdır. İberik dağlarında (Aliağa, Utrillas) ve Katalonya’da (Berga, Calaf) linyit boldur. Uzun süredir ihmal edilen linyit yataklarından bugün termik santralların beslenmesinde yararlanılır. Bazı düşük Foto. Martin-Rapho, B. Rouget-Rapho, Ferlet, Viollet (LAROUSSE) 41 İSPANYA Campo de Criptana’da yel değirmenleri Valencia’da arklarla sulanan tarım alanları 42 kaliteli kömürler de aynı amaçla çıkarılır (Ponferrada, Penarroya, Puertollano). Hidrolik üretimi tesadüfe bağlı kılan yağmurların düzensizliği yüzünden, elektrik üretiminde termik pay vaz geçilmez bir hal almıştır. Merkezî ve Orta Pireneler’deki akarsular eskiden Katalanlar tarafından düzenlenmişti. Galicia ve Cantabria’nın akarsularına da tesisler kuruldu. Madrid’e gerekli suyu sağlamak için Esla, Orta Duero, Jucar, Yukarı Tajo ve kolları 41e Aberche kıyılarında önemli tesisler kuruldu. Andalucia’nın tesisleri henüz yetersizdir. Bu hidroelektrik donatım sayesinde, yaz aylarında elektrik azlığı yüzünden birçok sanayi kolunda ortaya çıkan kısmî işsizlik önlendi. Tesisler için gerekli malzemenin önemli kısmını dışarıdan satın alma zorunluğu çalışmaları bir dereceye kadar kösteklemektedir. Demir sanayii 1929’daki üretimini ancak 1954’te geçebildi. Bugün hâlâ hurda demir ve kok haline getirilecek kömür sıkıntısı çeker. Vizcaya’da, Bilbao kıyılarında önemli bir ocak vardır. Asturias’daki ocakların Endülüs köyü (Felguera, Mieras, Gijon) önemi Aviles fabrikasının kurulmasıyle (1958) büyük ölçüde artmıştır. Sagonte’de iki yüksek fırın, Barcelona’da elektrik fırınları ve çelik fabrikaları (özel çelik) vardır. Ağır metalürji, Bask Pirenelerinde kurulmuştur. Makine fabrikaları, demiryolu malzemesi fabrikaları ve tersaneler bu bölgede toplanmıştır. Barcelona’da da birkaç büyük işletme vardır. Elektrik malzemesi, ateşlemeli motor, otomobil, kamyon, lastik, ecza malzemesi ve fotoğraf malzemesi bakımından İspanya uzun süre ithalâta bağlı kaldı. Bu çeşitli alanlarda yabancı şirketlerin (elektrik malzemesi: Philips, Marconi ve Telefunken; otomobil: Fiat, Renault; lastik: Pirelli, Firestone, Michelin) ülkeye yerleşmesi desteklendi; millî bir sanayi de (Pegaso) otomobil yapmaktadır. Birkaç güçlü şirketin elindeki kimya sanayii tarım için çok önemli birkaç kolda (nitratlar) yetersiz kalır. Bununla birlikte kok fabrikaları, yüksek fırınlar, termik ve hidrolik santrallar yanında birçok tesis kurulmaktadır. Baraj inşaatlarını ve çok dinamik inşaat sanayiini çimento fabrikaları güçlükle besler. Dokuma sanayii Katalonya’da yerleşmiştir (ülke ipliğinin yüzde 90’ı, pamukluların yüzde 80’i, yünün yüzde 80’i); millî pazarın talebine göre aşırı donatılmış elan pamuk sanayii, üretimini dış pazarlara güçlükle satar. Barcelona, Mirando de Ebro, Torrelavega’da sunî ipek ve elyaf fabrikaları kurulmuştur. Sanayi dağılımı çok eşitsizdir. Büyük kısmı iki bölgede toplanır. Kuzeyde vasco-asturia bütününün ekonomisi, maden kömürü ve demir sanayiine dayanır. Ama bu ağır sanayilerin yanı sıra vâdilerde eski el sanatlarının modernleşmiş biçimi olan birçok küçük fabrika (makine ve elektrik malzemesi, kâğıt fabrikaları, dokuma sanayü) kurulmuştur. Doğuda, Katalonya bölgesi Pirene ırmaklarından elde edilen elektrik akımından yararlanır. Çoğunlukla dağınık olan dokuma sanayii bu bölgede temel unsur ve makine yapımı ile kimya sanayiinin gelişmesinin başlıca sebebidir. BaFcelcna şehrinin gelişmesi ise birçok imalât sanayiinin yerleşmesine yolaçmıştır. Çok daha mütevazı öbür sanayi merkezleri, maden çıkarımına ve madenciliğin türevi birkaç sanayie (Puortollano, Penarroya, Sierra Morena’da, Rio Tinto) dayanır. Castilla’rın durgunluğu ile kuzeydeki bölgelerin faaliyeti arasındaki karşıtlık, merkeziyetçi hükümeti kaygılandırmaktadır. Hükümet on yıldan beri, demiryolu şebekesinin yetersizliğinden dolayı hammadde bakımından iyi beslenemeyen ama artık yeni yapılan barajlar sayesinde enerji bakımından beslenen iç kısımdaki şehirlerde sanayi faaliyetini kurmağa çalışmaktadır. Böylece uzun yıllardan beri uykuda olan bazı şehirler canlanmıştır (Zaragoza [tarım makineleri, keten işletmesi], Valladolid * [kimya sanayii; otomobil yapımı], Medina del Campo [alüminyum]). Madrid’in sanayi varoşları (makine ve elektrik malzemeleri, kamyon yapımı, dokuma, kimya ürünleri) hızla genişlemektedir. Bununla birlikte Andalucia, Extremadura ve Levante’de birçok şehir, nüfusun artmasına rağmen, henüz köy pazarlarından farksızdır. Sanayi 1960’tan beri çok hızlı bir kalkınmaya sahne oldu. Toplam sanayi üretimi 1960 ile 1966 arasında iki katına çıktı. özellikle metalürji ve kimya sanayimdeki gelişme daha büyük oldu. Buna karşılık gıda maddeleri, dokuma ve maden sanayilerinde daha ufak çapta artışlar görüldü. Kömür çıkarımı (1966’da 13 Mt) az da olsa gerileme gösterdi. Demir filizi üretimi ise yerinde saydı (3 Mt’den az). Çinko, kükürt, potas üretimleri de çok az arttı. Buna karşılık bakır, kurşun ve kalayınkileri ise 1960 ile 1965 arasında geriledi. Enerji açığı ekonominin zayıf noktasıdır: petrol ve tabiî gaz üretimleri hâlâ çok azdır. Hidrolik tesislerin çoğaltılması hidrokarbürlerin kütle halindeki ithalini önleyemedi (15 M t’dan fazla petrol). Nükleer enerjinin ihtiyacı karşılaması iLw uzak bir ihtimaldir (Zoritan’da Almonecid’de bir santral kuruldu). Elektrik üretimi hâlâ zayıftır (1966’da 37,5 tW /saat). Demir madenciliği büyük bir hamle yaptı. 1960 ile 1966 arasında, çelik üretimi 2’den 3,7 M t’a yükseldi. Ancak bu üretim artan ihtiyaçları karşılamamaktadır; açık 2 Mt dolaylarındadır. ilksel metalürjide, alüminyum üretimi aynı dönem içinde üç katm a çıktı (60 000 t); nitekim bakır, döküm ve kalay üretimleri de üç katına yükseldi. Mamûl mallar üreten metalürji ise değişken bir evrim gösterdi. Gemi tersaneleri 1960’tan beri üretimlerini iki katına çıkardılar; otomobil imalât sayısı ise, bu tarihten sonra dört katm a yükseldi (1966’da 250 000’den fazla binek otomobili). Kimya sanayii, petrol rafineleri (Cartagena, La Çoruna, Puetrollano, henüz tamamlanmayan Algeciras) ve Katalonya çevresinde gözle görülür bir biçimde gelişti. Barcelona belli başlı merkez olmak niteliğini sürdürdü ve daha az faal olan dokuma sanayiinin başşehri olarak kaldı. Pamuk ipliği üretimi (dokuma hafifçe ağır basar), 1960’- tan beri yalnız yüzde 20 arttı. Sentetik ipliklerinki ise 1960-1965 arasında dört katına ulaştı. Ancak mutlak değer olarak bu üretim yine de pek azdır, ispanya ekonomisi, coğrafî yönden hâlâ merkezilik ve toplanma durumu göstermektedir. (Katalonya, Asturias v.b.) Kalkınma planı çerçevesi içinde, sanayinin gelişme gücünün âdil bir dağılımının gerçekleştirmek için yedi gelişme bölgesi seçildi: La Corogne, Vigo Burgos, Valladolid, Zaragoza, Sevilla ve Huelva. (Bk. EK CİLT). H ayat seviyesi ve İktisadî gelişm e ispanya, Portekiz ve Yunanistan’ın yanı sıra Avrupa’da kişi başına gelirin en az olduğu (Fransa’dakinin yarısından az, isviçre’dekinin 4/5’ünden az) ülkelerdendir. Ispanya’da kişi başına enerji tüketimi 1 milyondan az maden kömürüne eşdeğerlidir; bu oran dünyada 1,35 t, A.B.D.’de 8,58 tondur. Gene kişi başına çelik üretimi A.B. D.’dekinin onda birine ulaşmaz. 1936’dan beri besin tüketimi artmıştır ama toplam tüketime oranla besin gideri (A.B.D.’de yüzde 26), oranının çok yüksek oluşu (yüzde 55), hayat seviyesinin düşüklüğünü gösterir. • Hayat seviyesi. Kişi başına et tüketimi Avrupa’daki tüketimin üçte biri, şeker tüketimi ise yarısı kadardır. Aynı şekilde, ispanya’da dokuma tüketimi, radyo cihazı ve özel otomobil sayısı da azdır. Bununla birlikte millî gelir 1929’dan 1956’ya kadar yüzde 47,7 oranında artmıştır. Ama nüfusun hızla çoğalması yüzünden kişi başına gelir artışı ancak yüzde 17’dir. Üstelik, gelir dağılımındaki eşitsizliğin ve hayat pahalılığının 1936’dan beri devamlı olarak artması, toplam millî gelir çoğalmasından köylü ve işçi sınıfının yararlanmasını engellemiştir: istihdam artışı ancak yüzde 17’- dir; ücretler artmamıştır; işsizlik hâlâ önemlidir. Bununla birlikte köylülere, hattâ küçük esnafa oranla, işçilerin durumu biraz daha iyidir: sosyal avantajlardan (parasız tedavi, işsizlik tazminatı, aile yardımları) yararlanırlar. Köylerde modernleştirme çabalarına girişilmiştir: bölgesel beş yıllık planların uygulanması; sulama ve ağaçlandırmanın geliştirilmesi; gübre üretiminin çoğalması (Bilbao tesisleri); makineleşme (1940’ta 5 000, 1956’da 28 000 traktör). Ama bu çabalar ihtiyaçları karşılamaktan çok uzaktır, öte yandan, köylülerin hayatı tarım ürünleri fiyatlarını düşük tutma siyaseti ve küçük mülk sahiplerini ezen vergiler yüzünden çok güçleşmiştir. 1966’da adam başına gayrı safî millî hasıla 771 dolardı ve fert başına düşen ortalama gelir 650 dolar olarak tahmin ediliyordu. Bu rakamlar, Ispanya’yı azgelişmişlikten «çıkaracak» nitelikteydi. Ama ne var ki, Ispanya’daki yaşama düzeyi, Batı Avrupa’nın kinden hâlâ düşüktür (Portekiz ve Yunanistan dışında). 1966’da, 1000 kişiye ancak 33 araba, 96 telefon, 50 televizyon düşüyordu. Kişi başına temel sanayi ürünleri kullanımı 1965’te hâlâ düşüktü: 1 t kömür eşdeğeri (Fransa’da 3 t); 1000 kW / saat (2 000), 100 kg çelik (400) v.b. • Ekonominin gelişmesi. Ispanya’da yoksulluğun başlıca sebebi tabiattır: iklim şartları _________________ SbinHaMİ I T. A T?n TTISSt Kİ \ İSPANYA tarıma elverişli değildir; enerji kaynakları da çok yetersizdir (kurak yıllarda, elektrik bazen haftada beş gün kesilir). Ayrıca, nüfus önemli derecede artmaktadır. Tarım üretimi çok daha düşük bir hızla arttığından, ihracata ayrılan ürünler durmadan azalır; bu da, zaten enerji’nin önemli kısmını ithal etme zorunluğu olduğundan, bütçe dengesinin açığını büyük ölçüde artırır, öte yandan iç savaş, çoğunluğu faal sınıftan 1 milyon ispanyolun ölümüne sebep olmuş, üç yıl süreyle bütün gerçek sanayi faaliyetini durdurmuş, stokları eritmiş ve zaten yetersiz olan sanayi donatımının büyük kısmını tahrip etmiştir; üstelik ispanya bankasının altınları S.S.C.B.’ye gönderilmiştir. Ayrıca, ikinci Dünya savaşı, rejimin ekonomisini yeniden kurmak için gerekli dış yardımı bulmasını engellemiştir. Savaş sonrasının ilk yıllarında, Ispanya’da üretimin gelişme ritmi sınırlı kaldı. 1945’ten 1950’ye kadar bütün dünyada görülen donatım malları ve hammadde sıkıntısı, dış ödemelerdeki dengesizlik, üretici potansiyelin yeılîden kurulmasını yavaşlatmıştı; birçok sanayi kolunda iç savaş öncesi üretim seviyelerine ancak 1950’den sonra erişilebildi; oysa bu arada fiyatlar birçok ülkede olduğu gibi büyük ölçüde yükselmişti. 1952’den itibaren (ispanyol-amerikan antlaşmalarının tarihi) sanayi üretimini geliştirmek ve hayat seviyesini yükseltmek için önemli çabalar harcandı. Millî Sanayi enstitüsü, durgunluğun başgösterdiği ve özel sermayenin yetersiz kaldığı durumlarda, millî ekonominin gelişmesi için gerekli sayılan teşebbüsleri desteklemek ve yatırım yapmakla görevlidir. 1935-1960 Arası kömür ve demir üretimi iki kat, çelik ve çimento üretimi (Avila) üç kat, hidroelektrik ve termik enerji üretimi 5 kat arttı; Valladolid’de alüminyum sanayii kurulmuş, bir uzay araştırmaları merkezi açılmıştır. Bununla birlikte, hızlandırılan bu sanayileşmenin doğurduğu İktisadî ve malî dengesizlik yüzünden 1957’de sanayide bir duraklama yapılmasına karar verildi. Tarımdaki gelişme hâlâ azdır: 1929- 1956 arası tarım üretimi indisi yüzde 13’e düştü; gerçekten, şeker pancarı ve pamuk gibi yeni tarımların ortaya çıkmasına, pirinç rekoltelerinin artmasına rağmen, geleneksel tarımlar ya gelişmedi (turunçgiller ve bağlar) veya geriledi (zeytin ve buğday). Oysa tarımın iç yapısı yetersiz olduğu zamanlar sınaî kalkınmayı hızlandırmak, özellikle sınaî pazarlar azsa, dış ticaret tamamen tarıma dayanıyorsa ve yılda 250 000 kişi çoğalan bir milletin besin ihtiyacı yüksekse, bir hatadır. Bu yüzden son yıllarda besin ithalâtı çoğalmıştır (toplam ithalâtın yüzde 55’i). Bu İktisadî siyaset, fiyatların yükselmesine, dış ticaretin, dış yardımların ve rezervlerinin tükenmesine ve peseta’nın değerini kaybetmesine yolaçtı. Bu yüzden durumu düzeltebilmek için 1959 temmuzunda İspanyol ekonomisinin «avrupalılaştırılması»na karar verildi, ilkin peseta’nın değeri yüzde 42 düşürüldü, tarım kesiminin (özellikle sebzecilik ve meyvecilik), madenciliğin (kükürt, pirit) ve turizm faaliyetlerinin modernleştirilmesi, fiyat ve ücretlerin dondurulması, gelir getirmeyen yatırımların azaltılması, dış yardıma başvurma gibi tedbirler alındı. Bunun sonucu olarak, sabit fiyatlarla gayrısafî millî hasıla artış oranı, 1955-1960 döneminde ortalama olarak yüzde 5’in altında iken, 1960-1965 döneminde gözle görülür bir biçimde arttı: 1964’te yüzde 7,5, 1965 ve 1966’da yaklaşık olarak yüzde S. Peseta’nın önemli sayılabilecek devalüasyonu ihracat kesimi için mal üreten sanayileri teşvik etti ve aynı zamanda tabiî şartların yardımıyle başlangıçta kendüiğinden gelişen turizmi canlandırdı. 1959’da Ispanya’­ nın O.E.C.D.’ye girmesi, yabancı sermayeye başvuran ekonominin dışa açılmasını da kolaylaştırdı. Bu yabancı sermayeler, 1959- 1965 döneminde özellikle İsviçre ve Amerikan kaynaklı idi. Dört yıllık İktisadî kalkınma planı (1964-1967), özellikle sanayide gelişme bölgeleri yaratmağa yöneldi. Hayat pahalılığı artışı 1964’ten beri enflasyonist eğilimlerin ortaya çıkmasına sebep oldu ve ödemeler dengesi 1965 yılında, 1966’da daha da ağırlaşan toplam bir açık verdi. 1961 ile 1966 arasında hayat pahalılığı artışı yüzde 40 dolaylarındaydı 1967’- nin ilk altı ayında yüzde 33). Bu durum, 1967’de turizm faaliyetinin yavaşlamasını ve 1967’de peseta’nın yeniden devalüasyona uğratılmasını açıklar. Peseta’nın devlüasyonunu, turizmi yeniden canlandırmağa, ihracatı teşvike, ithalâtı kısıtlamağa, ödemeler bilançosunu düzeltmeğe ve 1964 ile 1967 arasında üçte biri eriyen yedekleri yeniden sağlamağa yönelmelidir. Bu devalüasyondan istenen sonuç, dolaylı ve dolaysız vergi arttırımı, ücretlerin dondurulması ve kamu harcamalarını kısma üstüne kurulan bir kemer sıkma siyaseti sonucu ortaya çıkan iç tüketim kısıtlanması yoluyle elde edilmek zorundadır. • Ulaşım. Ulaşım altyapısının yoksulluğu İktisadî geri kalışın hem sebebi hem de sonucudur. 1962’de ortaya atılan yol şebekesini modernleştirme programı, 10 000 km’- lik büyük anayollar yapılmasını öngörüyordu. 1967’de düzenlenen bir plan ise 1979’- a kadar 3 000 km’lik bir otorut yapımını öngörmektedir. Ancak demiryolu ulaşımı bütün eskiliğini sürdürmektedir. iletim yolları İktisadî gelişme için hâlâ bir dar boğaz teşkil etmektedir. Aynı şekilde bazı sanayi kollarının (dokumacılık) eskiliği ve birçok işletmenin küçük boyutta oluşu da İktisadî gelişmeyi zorlaştırmaktadır. İktisadî kalkınmanın devamı, yürürlükteki planın sonuçlarını tehlikeye düşürebilecek belirgin bir enflasyona karşı yapılan mücadeleye ve dış ticaret bilançosundaki menfî bakiyenin kaldırılmasına bağlı görünmektedir. • Dış ticaret ve turizm. Dış ticaret bilançosu açığı, özellikle 1960’tan beri büyümektedir. 1965’te ithalât karşılıkları yüzde 30 dolaylarındaydı. İhracatta hâlâ toprak ürünleri ağır basar. Sanayi için gerekli ilk maddeleri, çelik, teçhizat malları, ithalâtın başlıca kalemleri arasındadır. A.B.D. en baş satıcı ve Büyük Britanya da en baş müşteridir. Ancak, Ortak pazar ile yapılan ticaret 1960 ile 1964 arası gözle görülür biçimde arttı. Bu artış yüzde 26’dan 37’ye yükselen ithalâtta açıkça görülür. Dış ticaret bilançosu açığı, özellikle Akdeniz kıyısında sürekli artış gösteren turizmle kısmen kapatılabildi. 1966’da yabancı ziyaretçilerin sayısı 17 milyonu aştı. Bunlar arasında Fransızlar başta geliyordu (7 746 000 turist). Turizm gelirleri tutarı milyar doları aştı (bu miktar 1965’te ihracat toplamı tutarında fazlaydı). (Bk. EK CİLT). T A R İ H E s k i ç a ğ Yontmataş devri başlarında ispanya’da iki önemli kültür vardı: Altamira kültürü ve İspanyol Levante’si kültürü. Eskiçağ efsaneleri yarımadadaki Cilâlıtaş devri medeniyetini Afrika’dan geldiği sanılan iber ırkına mal ediyordu. Bu terim kesin bir kavrama karşılık değüdir. Her ne olursa olsun, yarımadada, I II .- I . binyıl arasında teknik gelişmeler (ha«’rcılık, seramik, tarım, bakır, tunç, hau*t demir) birbirini izledi. II. Binyılın sonlarından başlayarak Andalucia, Akdeniz ticaretine katıldı: Fenikeliler, sonra Yunanlılar buraya gümüş, kurşun, bakır, özellikle kalay almağa geldiler; tunç sanayii için gerekli olan kalay Doğuda az bulunuyordu. Hem Fenikelüer hem Yunanlılar, Akdeniz kıyısında Guadalquivir’- in ağzına kadar ticaret acenteleri kurarak bu ticareti desteklediler. Fenikeliler ve Kartacalılar özellikle güneye (Gadir [Cadiz], Sexi [Almunecar], Cartega [Algeciras], Malaca [Malağa], Abdera [Adra]) yerleştiler; sonra kuzeye doğru çıkarak Artemision burnu yakınlarındaki Lucentum’a ve Ebusos’a (ibiza, Balear adalarında, M. ö. 660) ulaştılar. Ters yönde yerleşen Phokaia ve Massilia Yunanlıları, ticaret merkezlerini kuzeydoğuda (Emperion, Rodos) ve doğuda (Hemeroskopion, Artemision) kurarak güneye doğru ilerlediler; hattâ Tartessos’a vardılar. Ama Yunanlılarla Kartacalılar batı İspanyol sanayi 43 v üretimi \j Uemır tilizi üretimi O ^ e m ir tilizi rezervleri Demir ve bakır piritleri Deniz tuzu İEN C IA Mİade^Ur ( ) -\fcden kömürü Mn- Manganez Sn- Kalay Tu- Tungsten Zn- Çinko Hg- Civa . Demirsiz madenler tas- ’IAI fjyesi ve işlenmesi O Radyoaktif filizler islenmesi ^ Ağır su tesisi n IS1^ır metalürji ve u “ İmalat metalürjisi □ Makine sanayii ^Kimya sanayii As. Süfli dokumacılık V Pamun sanayii A Yün sanavii A Petrol rafinerisi _ __dem iryolları Hidroelektrik sahtrallar q — iooooo k w ‘ r v iooooo k w tan az^-7 tan çok 44 Vizigot İspanyası -i VouilllSden sonra ‘ Vizigot krallığı 507 3 Vizigot’lar tarafından 3 ilhak edilen krallık 585 guu oza■ • F e i i ; ^ 554-624 arası Bizans işgali Vizigotların hücumları Frankların hücumları Arap hücumu Tarık 711-714 …….Musa bin Nusayr 712-714 721-732 arası Frank ………* krallığını arapların istilâsı (Poitiers) Ispanyol fethi başlanII | H gıcında müslümanlara boyun eğmiş bölgeler .v.v.. AraP fethi başlangıcında ~f~ bağımsız hıristiyanlar 757’de Alfonso l’in *$»*[‘• “) ölümünde hıristiyan krallıklar I . ] 812’de karolenj imp. k=.~- i bağlı ispanya krallığı Frankların seferleri İspanyol fethi, IX. – X. – X I. yy. X. yy. da ve XI. yy başında hıristiyan devletlerin güney sınırı XI. yy.da IspanydJ fethi Fetih tarihi —– * IX.-XII. yy. arası SaJntJacques de Compostelle yolları 1 | Cid Campeador’un haraçlıları ı, | ,, Müslüman ispanya I L İ J ] (Emevîler) el-M ansur 981 -1002 0 Hibaoorsta 1045 o l’A ragon (D P o lte r s (3) C tc. de V icn ® C erdugna (§ ; Rousuillon (D V clesn lr ® A m purdan İspanyol fethi, X II. – X III. – X IV . yy. XV. yy. da hıristiyan devletlerinin sınırı (’adiz^p ilil ima Stdonta rj^ ‘l’e b e lita n k t Jan tla koç. f fk sc p te . / M – T^ncVI I T r n V ı^ 11 °* p ° n a v a r b a NAVARYA CASTİLLA | ’da ksaÜık EZ3 1214’e kadar Ispanyol tethi Alfonso Vll’nin ölümünde r – • – i 1252’ye kaoar İspanyol fethi * Fernando lll’ün ölümünde İspanyol fethi tarihi Müslüman ispanya Murabitler 1086-1147 Muvahhidıler 1147-1269 Gırnata krallığı 1233-1492 rm XV ve X V I. yy.’da İspanya XV, yy.da hıristiyan dev- “ T letlerinin güney sınırı ______ Ispanyol fethinin sonu li-lli__I Gırnata’nm alınması, 1492 Aragon-Castilla birleşmesi Aragon’lu Fernando ile katolik isabel’in evlenmesi, 1469 Isp. krallığının kurulması 1516 1580-1640 arası Portekiz’in ispanya ile birleşmesi TaneaffV / I I r r r ■ H l ı i l I lp. T ■ Akdeniz’de çatışınca, Kartacalılar ve Etrüsklerin ortak kuvveti Phokaia’nın genişlemesini Alalia (bugün Korsika’da Aleria) açıklarında durdurdu (M.ö. 533). Her şeye rağmen kolonlar ve yerliler arasındaki mübadeleler karışık bir medeniyetin doğmasına yolaçtı; pek iyi bilinmeyen bu medeniyetten kalan en ilgi çekici örnek Dama de Elche adlı büsttür. Kıyı medeniyetine paralel olarak ülkenin iç kısmında da, Galya’dan gelenlerin yavaş yavaş sızması şeklinde halk hareketleri oldu. Kelt ve iberlerin kaynaşması, İber yarımadası halkının ortak temelini (Keltiberler) oluşturdu. Birinci Kartaca savaşından, Sicilya’nın kaybından ve paralı askerlerin isyanından sonra Kartaca, Hamilkar Barka kumandasında Ispanya’nın fethine girişerek yeniden büyük bir devlet olmak istedi. Rakip durumuna geçen eski müttefik Cadiz yıkıldı ve Hamilkar ülkenin doğusunu, kurduğu Barcelona şehrine kadar hâkimiyeti altına aldı. Hamilkar Elche’yi kuşatırken öldü (M. ö. 229), onun yerine geçen Hasdrubal, 227’de Ebro kıyısında Romalılar tarafından durdurulunca Carthago nova (Carta – gena) kalesini yaptırdı. 221’de Hasdrubal’n yerine geçen Hannibal, 219’da Roma’nın müttefiki Sagonte’yi alarak ikinci Kartaca savaşını başlattı. Hannibal’in İtalya’da çarpıştığı sırada, Roma, Ispanya’yı fethetti: Scipio kardeşler 211’de yenildiler; ama kardeşlerden birinin sonradan «Africanus» adiyle Roma imparatoru olan oğlu, 206’da Kartaca topraklarının tamamını ele geçirdi. Zama’dan (202) sonra Kartaca, bu toprakları bırakmak zorunda kaldı. Roma, yerlilere hâkimiyetini altmış dört yılda kabul ettirebildi; son savaşlarda kanlı direnmeler oldu: Viriathus’un ayaklanması (147 -139); Numantia savaşı ve Scipio Aemilianus’un şehri yıkması (133). Yarımadanın kuzey kenarına (Galicia, Asturias, Cantabria) kesinlikle ancak Augustus zamanında, M. ö . 19’da boyun eğdirilebildi; Roma topraklarında Ispanya’nın siyasî önemi, fethin yüzüncü yılından sonra başladı ve imparatorluk sırasında devam etti: Sertorius, Sulla’ya karşı ayaklandı ve son yerli direnişlerine dayanarak öldürülünceye kadar Pompeius’a başarıyle karşı koydu (M. ö . 82-72). Pompeius’un oğulları, Sezar’a karşı Munda’da ezilişlerine kadar (M. ö. 44) savaştılar. Augustus yarımadanın işgalini (M. ö. 26) ve kuzey kısımdaki savaşları (M. ö. 25-24) yönetti. Galla M. ö . 68’de valisi olduğu Tarraconetısis’ in (Tarraconense) Clunia şehrinde, senato tarafından imparator tayin edilmeyi beklerken, kendini legatus senatus populique romani ilân etti. Kısa süre sonra Vespasianus ispanyalılara Roma şehri hakkını tanıdı. Trajanus (98-117), italica’da (Sevilla) doğdu; Roma’da doğan Hadrianus’- un babası italica’lı, annesi Cadiz’liydi; Marcus Aurelianus’un Betica’da yakın akrabaları vardı. M. ö. 27’ye kadar yarımada iki ile bölünmüştü: kuzeydoğuda Espana Citeriör; güney ve batıda Espana Ulterior. Augustus, Espana Ulterior’u iki yeni il’e böldü: Lusitania ve Betica. Kuzeyin fethinden sonra Galicia, Lusitania’- ya, Asturias ve Cantabria, Espana Citerior’a bağlandı. M .ö. 2’de Galicia’nın da katılmasıyle Espana Citeriör, Tarraconensis adını aldı. Bu bölgenin statüsü III. yy. sonuna kadar sık sık değiştirildi. Bk. asturİa. O tarihte Diocletianus, büyük İdarî teşkilâtlandırması çerçevesinde, beş iberia eyaletinden (Lusitania, Betica, Gallaeçia [Galicia ve Asturias], Tarraconensis ve Kartaca

[eski Tarraconensis’in güneyi]

, Mauritania Tingitana [bugünkü Fas]) meydana gelen ispanya diyosez’ini kurdu. Yarımadada Romalıların sağladığı barış, Augustus’un Cantabria savaşlarından V. yy. başındaki barbar istilâsına kadar dört yüz yıl sürdü. Daha uzun süren zenginlik, imparatorluğun öbür eyaletlerinin çoğununkinden yüksek seviyedeydi. Altmış kadar önemli maden işletmesi (demir, kurşun, bakır, çinko, kalay, civa) çalışmaktaydı. Sadece Rio Tinto’daki kazılı yerler (bakır), altı yüzyıl içinde 20 milyon ton kadar maden çıkarıldığını ortaya koymuştur. Birçok şehrin (Emerita Augusta, Tarraco, Hispalis, Italica, Corduba, yani bugünkü Merida, Tarragona, Sevilla, Cordoba) nüfusu, 100 000’i aşıyordu. Birçok şehrin nüfusu da bu sayıya yakındı. Çağdaş arkeoloji yirmi kadar tiyatro, dokuz amfiteatr, yedi circus, elli kadar hamam ve birçok sanat eseri ortaya çıkarmıştır. Ülkenin kültür seviyesi (Seneca, Martiais, Quintius) İktisadî seviyeye ulaşmıştı. Ispanya’da II. yy.da yayılmağa başlayan Hıristiyanlık özellikle Diocletianus zamanında çok kurban verdi, ilk millî din meclisleri iliberis (306), Zaragoza (380) ve Toledo’da toplandı. Papa Damasus ile din şairleri Juventus ve Prudentius’un İspanyol olmaları Hıristiyanlığın IV. yy.da ülkede köklü bir şekilde yerleşmiş olduğunu ortaya koyar. O r t a ç a ğ 31 Aralık 406’da Ren’i aşan barbar kavimler, 409 sonbaharında Ispanya’ya girdiler; ülke istilâcıların dalgalar halinde gelerek, sonra geri çekilmelerinden V. yy. sonuna kadar çok büyük zarar gördü. Sonradan Honorius’un kız kardeşi Placidia ile evlenen Athaulf kumandasındaki Vizigotlar, imparatorluk otoritesini sağlamak bahanesiyle 412’de Ispanya’ya girdiler. Silingae Vandalları, Betica’ya (sonradan Endülüs adını aldı) püskürtüldü; Alan’lar, önce Lusitania’- ya, sonra daha kuzeye püskürtülerek Vandallarla karıştılar; Suevler, Galicia’ya yerleşti; ama Honorius, Vizigotları Aquitania’- ya yerleştirdiği sırada Vandallar, Betica ve Balear adalarını yeniden işgal ettiler; sonra Geiseric’in kumandasında Afrika’yı ele geçirdiler; Suevler de ülkenin geri kalan kısmına yayıldılar. 460’ta vandal donanmasını yok etmeyi deneyen ama başaramayan imparator Majorianus’un kısa süreli geçişinden sonra yarımada, Suevlerle Vandallar arasında bir savaş alanı oldu. Euric, Suevlerin püskürtüldüğü kuzeydoğu (ancak 585’- te ilhak edildi) dışında bütün ülkeyi işgal etti ve mülkiyetini imparator Zenon’a onaylattı. Vouille’den (507) sonra, Clovis’in Güney Galya’dan çıkardığı Vizigotlar, ellerinde kalan Ispanya’da iki yüzyıl hüküm sürdüler. Güney İspanya 554’te Justinianus’a bırakıldı ve elli yıl kadar magister militum Spaniae tarafından yönetilen bir roma eyaleti oldu. Ilımlı Vizigot monarşisi, İktisadî faaliyetin batının öbür kısımlarında olduğu gibi tarıma dayandığı yarımadada nispî bir güvenlik sağladı. Bununla birlikte arî Vizigotlar ile katolik ispanya Romalıları arasında IV. yy.dan beri süregiden çatışma, her türlü ırk karışmasını ve devlette kaynaşmayı uzun süre engelledi. Ama kral Reccared Hıristiyanlığı kabul e ttikten sonra katolik kilisesinin monarşi üstündeki etkisi öyle çoğaldı ki, aristokrasi kralları seçimle tahta çıkarmayı başardı. 633 (Dördüncü Toledo Din meclisinin Sisenand’ı kıral seçmesi) ile 711 (arap fethi) arasında Toledo’da toplanan on din meclisi, kralları seçti ve bir çeşit din meclisi teokrasisi kurarak denetledi. Bu karanlık yüzyıllarda İspanyol kilisesinin dinamizmi, batının geri kalan kısmından kopuk bir din ve fikir faaliyetiyle kendini gösterdi: IV. yy. sonunda Prisciliano sapkınlığı; Sevilla’lı isidoro’nun ansikloDedisi (570- 636). Vizigotlar ispanyası, Kuzey Afrika’dan gelen müslüman Araplar karşısında yenilgiye uğradı. Emevîler halife Abdülmelik zamanında ispanya’yı ele geçirmek için Kuzey Afrika’yı bir atlama taşı olarak seçtiler. Abdülmelik’ten sonra halife olan Velid, Musa bin Nusayr’m Kuzey Afrika genel valiliğini onaylayarak onu Ispanya’nın alınmasında görevlendirdi (710). Musa bin Nusayr Tanca ve Tus’a kadar ilerledi, buraları İslâm adına ele geçirdi. Bir süre sonra berberî isyanını bastırmak için Afrika’ya dönen Musa bin Nusayr azatlı kölesi Tarık bin Ziyad’ı Ispanya’nın alınması için görevlendirdi. Tarık 711’de Ispanya’ya çıktı. Askerlerini getiren gemileri yaktırdı, onlara bu seferin kesin bir başarıyle sonuçlanması gerektiğini gösterdi, ispanya kralı Rodrigo ile yaptığı Cadiz sa- İSPANYA vaşım kazanarak ispanya içlerine doğru ilerlemeğe başladı. Kumandanının önüne geçilmez ilerlemesini kıskançlıkla izleyen Musa, oğlu Abdullah’ı Afrika’da kendi yerine bırakarak El Cezire-tül Hadra’da (Algeciras) Ispanya’ya çıktı (712); oğlu Abdülaziz ile birlikte Tarık’tan ayrı bir yol takip ederek Sidona, Carmona, Sevüla (işbiliye) ve Merida şehirlerini aldı. Toledo (Tuleytula) yönünde ilerlerken Tarık kendisine katıldı. Tarık’ı kıskanan, başarılarını çekemeyen Musa, zincire vurdurdu. Kendisi de yürüyüşüne devam ederek, Zaragoza’dan Navarra’ya kadar olan bütün Kuzey Ispanya’yı aldı (714). Aynı yıl Ispanya valüiğine oğlu Abdülaziz’i getirdi. Abdurrahman el Gafikî’nin ispanya valiliği zamanında müslümanlar Fransa içlerine kadar sokuldu. Fransa ordusunun başında bulunan Charles Martel ile yaptıkları Poitiers savaşında yenildiler (732). Bu olay üzerine müslümanlar Ispanya’ya dönmek zorunda kaldılar. Emevîler gittikçe zayıfladı, Ebu Müslim Horasanî’nin kumandası altındaki bir orduya son halife Mervan’ın Zap suyu yakınlarında yenilmesi üzerine yönetim Abbasîlere geçti (750). Abbasî halifesi Ebu Cafer, Emevîlere karşı iyi davranmadı. Hepsinin öldürülmesi için emirler verdi, işte bu sırada emevî soyundan Abdurrahman bin Muaviye bin Hişam önce Afrika’ya kaçtı. Abdurrahman, yarımadaya yerleşen Benî Kays ve Yemenî’- lerin arasında süregelen çekişmelerden faydalandı. Mevali adı verilen emevî askerlerini çevresine toplayarak gücünü arttırdı. O zaman Endülüs valisi Yusuf bin Abdurrahman idi. Yusuf, Ispanya valiliğini, Benî Kays reisi Şumeyl Kilâbi’nin gücüne dayanarak yönetiyordu. ispanya tahtının vârisi^ olarak meydana çıkma zamanının geldiğini gören Abdurrahman, Magrıp’tan ayrıldı, Almunecar’a vardı (755). Burada kendini tutanlarla birleşerek Kurtuba (Cordoba) şehrinde emîr oldu (756). Kurtuba’da otuz üç yıl hüküm süren Abdurrahman, saltanatının ilk yıllarını kendi yerini sağlamlaştırmakla geçirdi. iki yıl sonra Yusuf tekrar kuvvetlenerek Abdurrahman’a başkaldırdı fakat yenildi (758). Yusuf ertesi yıl Tuleytula’da öldürüldü. Kabile kavgaları yüzünden Berberîlerle Araplar arasında kargaşalıklar çıktı (763). Nitekim Abdurrahman 763’te Yemenî ve Hihrî’lerin ayaklanmalarını bastırmak zorunda kaldı. Yarımadanın kuzeyinde arap reisleri, aralarında anlaşarak Abdurrahman’a karşı Charlemagne’ı yardıma çağırdılar. Charlemagne bir frank ordusunun başında Pirene dağlarını aştı. Zaragoza’yı kuşattı (778). Kuşatmadan vaz geçerek geri dönerken Roncevaux geçidinde Bask’ların hücumuna uğradı, ünlü Roland burada öldü. Abdurrahman, Frank’ların gitmesinden yararlanarak Zaragoza’yı ele geçirmek istedi. Bu isteğini 780’de yerine getirdi. Bir süre sonra şehir elden çıktı. 788’de ölen Abdurrahman’dan sonra yerine oğlu Hişam I geçti. Hişam önce kardeşleri ile savaştı. Narbonne (795) ve Galicia’yı (795) almak üzere iki sefer düzenledi. Hişam I’in ölümünden sonra yerine Hakem I geçti. Bunun zamanında İspanya Endülüs devleti hızla gelişti. Hakem I ilim adamlarına yakınlık göstermedi. Bu yüzden fıkıhçıların körüklenmesiyle Kurtuba’da ilk ayaklanma (805) çıktı. Hakem Kurtuba isyanını kanla bastırdı. 807’de Tuleytula’da Hendek olayının çıkmasını önleyemedi. Hakem, Tuleytula üzerine Amrus adlı adamını göndererek şehrin ilerigelenlerini ortadan kaldırdı. Bunu izleyen varoş olayında ise Hakem baskısını daha da çoğaltarak varoş ahalisini (20 000) Ispanya’dan sürdü, ülkenin iç işlerinde zamanını değerlendiren Hakem ayaklanmaları bastırdıysa da sınır işleriyle gereği gibi ilgilenemedi. Bu yüzden Asturias ve Galicia krallıkları yavaş yavaş Endülüs sınırına kadar gelmişlerdi. Barcelona, Akitanya dukası tarafından alındı (801). Hakem I’den sonra ispanya müslümanlarının başına Abdurrahman II geçti (822-852). Zamanında yönetimi bir fakihe bıraktı. Saltanatının son yıllarında hıristiyanlar Kurtuba’ya birkaç sefer yaptılar. Foto. Oayon, Oiraudon (LAROUSSE) Abdurrahman II’nin ölümünden sonra yerine oğlu Muhammed V geçti (852). Sert tedbirler almasına rağmen, gene de iç karışıklıklar sürdü. Mozarablar isyanı yeniden patlak verdi, ispanya hıristiyanları bu isyan sırasında hıristiyan krallardan yardım istediler. Leon kralı Ordono bir ordu hazırladı. Ordunun kumandanlığını Bierzo kontuna verdi. Müslümanlar bu orduyu Vadi Salit’te (Guadacelete) yendiler (840). Ancak, • hıristiyanlarm isyan hareketleri son bulmadı, isyancılardan Eulogius ile Leocrifia’nın öldürülmesi üzerine hıristiyan isyancılarda bir duraklama görüldü. Fakat ispanya müslüman emirlerinin siyasî güçsüzlüğü bir defa daha belirdi. Genel olarak Kurtuba’ya bağlı eyaletlerde bağımsızlık ve milliyetçilik çalışmaları arttı. Eyaletlerdeki bu çalışmalara Ispanya taht çekişmeleri de katılınca, ispanya müslümanları zayıflamağa başladı. Bu durum X. yy.ın başlarına kadar sürdü. iberia yarımadasının güneybatısında bağımsız yaşayan Ömer bin Hafsun adındaki reisin uzun süren isyanı başladı. Ömer, Romda ile Malağa arasındaki bütün dağlık bölgede, kesin bir hâkimiyet kurdu. Bir hisar olan Bobastro’yu karargâh yaptı. Muhammed I’in yerine geçen oğlu Munzir’in saltanat dönemi pek kısa sürdü (886-888). Bu zaman da gittikçe güçlenen IbniHafsun’a karşı savaşmalarla geçti. Bobastro kuşatıldı, fakat kardeşi Abdullah tarafından zehirlenen Muhammed I’in zamansız ölümü yüzünden, alınamadı. Abdullah, kardeşinin yerine geçti. Emîr Abdullah zamanında Kurtuba’da işler biraz düzeldi, işbiliye yörelerinde arap hâkimiyetinden ayrılma eğilimi görüldü. Ispanyol fırkası ile arap fırkası Kurtuba’nın buraya gönderdiği valiyi işgöremez duruma getirdi. Işbiliye’de Benî Haccac ve Benî Haldun gibi, büyük arap ailelerinin aralarında kurulan bağlantılar korkulur bir duruma geldi. Bu ailelerin elinde Benî Haldun’un reisi Kurayb bin Haldun, Abdullah’ın tahta çıkması üzerine ayaklandı. Benî Haccac’ın reisi de bu harekete katıldı. Sonra, emîr ile anlaşarak, işbiliye isyancılarını yok etti. Ancak emîre bağlılık pek uzun sürmedi. İşbiliye’deki iki büyük ailenin arası açıldı (899). İbrahim bin Haccac, rakibi Kurayb’ı bertaraf ettikten sonra güneydoğudaki isyanı yöneten ibni Hafsun ile anlaştı. Abdullah, sonunda İbrahim’i de kendisine bağladı. Kurtuba emîrine bağlı kalan öteki emîrlerin gittikçe artan baskısı emîrin hükümranlığını sarsıyordu. Bu emîrlerin başlıcaları, Zaragoza, Udes, Huesca ve güneybatıda Osconoba’yı ellerinde tutuyordu, ibni Hafsun Emevî yönetimine karşı yeniden savaşa girişmekte gecikmedi. Kurtuba hıristiyanları ile bunların reisi Servando kontunun yardımı sorunu, etkisini kuzeye doğru genişletti. Çok geçmeden başkent için tehlikeli olmağa başladı. Abdullah, bu durum üzerine Poley hisarına karşı yürüdü (891). ibni Hafsun bu hisara yerleşmişti. Abdullah, âsiyi Bobastro hisarına sığınmak zorunda bıraktı. Bu başarı emîrin gücünü arttırdı. Abdullah son saltanat yıllarına kadar, güven ve düzeni sağlamağa çalıştı. Abdullah 912’- de öldüğü zaman, durum düzelmişti. Endülüs’teki ikiliği ortadan kaldırmanın yolunu hazırlamış ve bu konuda bir çaba göstermişti. Torunu, uzun süren saltanatın ilk döneminde bu amacı gerçekleştirdi. Abdullah’ın yerine Abdurrahman III geçti. Ispanya’daki islâm tarihine Abdurrahman’m hükümdarlığı sırasında en parlak dönemini yaşadı. Abdurrahman III devrinde Ispanya müslümanları birleşerek çalıştılar. Ayaklanmalar son buldu. Amacı hanedanın kuruluşundan beri Endülüs’ü kana boyayan insanlara ve arap ilerigelenlerinin, şeyhlerinin baskısına son vermekti. Ayrıca kuzeydeki sınırları savundu, korudu. Abdurrahman düşüncelerini bütün ayrıntılarıyle uyguladı. Daha saltanatının ilk yılında’ Ecya alındı, surları yıkıldı. Bir sefer sonucu Monteleon hisarı alındı. Jaen ve Elvira bölgelerinde güvenlik sağlandı. Yarımadanın güneyini elde etme işi 917 yılına kadar sürdü, işbiliye ve daha sonra Carmona alındı. O zamana kadar birçok isyan düzenleyen İbni Hafsun öldü. Ca’fer, Süleyman ve Hats adındaki oğulları savaşı sürdürmek istediler. Sonunda Abdurrahman, Bobastro’yu kuşatarak, kaleyi aldı (928). 5 Yıl sonra da, Abdurrahman IlI’ten önce gelen emirlerin siyasî bağımsızlık tanıma zorunda kaldıkları Tuleytula, kuşatıldı, 932’de teslim olmak zorunda kaldı. Aynı zamanda emîr, kuzeydeki hıristiyan krallıkların amaçlarını da gözden kaçırmıyor, çalışkan bir hükümdar olan Ordono II’nin gelişme çabaları gözönünde tutuluyordu, Ordono II, Merida’nm güneyinde Alanje kalesini ele geçirmişti. Biraz sonra, Navarra kralı Sancho’nun yardımı ile, judela ve Valtierra bölgelerine bir akın yaptı, Abdurrahman III bu saldırıyı durdurdu. Osma, San Esteban de Gormaz, Clunia, Carcar, Calahorra ve Muez kalelerini alarak Val de Junquera’da düşmanı bozguna uğrattı (920). Dört yıl sonra Leon krallığının yeni bir saldırısına karşı emîr, başarılı bir seferle, durumu düzeltti. Ordono II’nin yerine kimin geçeceği meselesi yüzünden bu hıristiyan ülkede çıkan kargaşalıklardan yararlandı. Abdurrahman III saltanatın bu ilk döneminde, Afrika’da gelişen olayları gözden kaçırmadı. Sahil boyunca tahkimat yaptırdı, güçlü bir donanma kurdu. Açıkça düşman olduğu Fatımîlerin yarımadaya çıkma düşüncelerine karşı tedbirli davrandı. Halife ve emîrül mü’minin unvanını aldı. Ondan önce gelenler yalnız emîr unvanı ile yetinmişti. Böylece küçük Kurtuba emîrliği, büyük bir islâm devleti niteliği kazanıyordu. Kısa bir süre sonra halifenin ordusu Afrika’da Septe’yi (Ceuta) aldı (931). Buraya bir vali gönderilerek, aSker yerleştirüdi. Abdurrahman III saltanatının II. döneminde çalışmalarını yavaşlattı. Bu yüzden Kurtuba’da sakalibe ve berberî fırkalar ortaya çıktı. Avrupa’dan, İtalya ve Kuzey ispanya’dan gelen Saklabîler çok geçmeden, Kurtuba topluluğunda epey kalabalık bir sınıf oldular. İlk defa Nâsır zamanında, büyük görevlerin başına, kumandanlıklara geçmeğe başladılar. Abdurrahman, Necda adındaki bir Saklabî’ye önemli bir seferin kumandanlığım verdi. Fakat bu kumandan Leon kralı Ramiro II ile müttefikleri Navarra’lılar tarafından Simancas ve Alhandega’da yenilgiye uğratıldı. Bundan sonra Ramiro II ile Castilla kontu Fernando Gonzales’in kışkırtmalarıyle Ispanya’nın kuzeyinde bir iç savaş başladı. Leon kralının 951’de ölümü üzerine, oğulları Ordono III ile Sancho taht kavgasına giriştiler. Ordono kardeşine karşı serbestçe hareket edebilmesi için, Abdurrahman III ile durumuna elverişli bir barış yapmak istedi. Kendisine her zaman cizye vermeyi üzerine aldı. Ordono III 955’te ölünce, yerine Sancho geçti. Fakat halifenin orduları karşısında Sancho, Pamplona’da yaşlı Navarra kraliçesi Tota’ya sığındı. Ordono IV’ün eline geçen ülkesini kurtarmak için halifeye başvurdu. Görüşmeler başladı. Yahudi Hasday Şaprut’un aracılığıyle, Sancho ile Tota halifeden yardım istemek üzere, Kurtuba’ya geldiler. Bu, İspanya islâm tarihinde görülmemiş bir olaydı. Leon kralı, 10 kaleyi halifeye bırakmak zorunda kaldı. Buna karşılık Abdurrahman IIl’ün verdiği askerin yardımı ile, Zamora ve ertesi yıl da Oviedo’yu ele geçirdi (960). Ancak iberia yarımadasının Fatımîler’e karşı duyduğu korku iyice ortadan kalkmadı. Fatım î halifesi Müiz, Sicilya valisini Endülüs sahili üzerinde bir noktayı yağmalamağa gönderdi. Vali, Almeria sahillerini yağmaladı. Sicilya’ya birçok esir ve ganimet götürdü. Buna karşılık halife, en güvenilir adamlarından Gaîib’i 70 gemilik bir donanma ile, yola çıkardı. Galib, Kuzey Afrika kıyılarında Calle yakınında Mersa’lHaraz-ı yakıp yıktı. Abdurrahman III, 15 ekim 961’de 73 yaşında öldü. Tahta çıktığı zaman elli yaşla45 katolik hükümdarlar Fernando V ve isabel Granada kraliyet kilisesi Kari V Van Orley’in eseri Louvre müzesi, Paris İSPANYA Engizisyon mahkûmları yakılırken sanatçısı bilinmeyen gravür Cabinct des Estampes, Paris Felipe II Schem’in gravürü Cabinet des Estampes, Paris rında olan oğlu ve halefi Hakem II, babasının yolunda yürüdü. Kurtuba’da büyük camii genişletti. Akdeniz memleketlerinden, Bizans’tan değerli malzeme ile ustalar getirdi. Kurtuba’nm 5 km kuzeybatısında Medinet-üz-Zehra adında, büyük bir şehir kurdurdu. İlme düşkünlüğü ve yaşının olgunluğu, Hakem I l’nin tahta çıkışında barışsever bir siyaset uygulamasına yolaçtı. Ispanya’nın kuzeyinde ve Afrika’da gelişen olaylarla ilgilendi. Sancho’nun kardeşi Kötü Ordono’yu, büyük bir törenle Kurtuba’­ da karşıladı. Kuzeydeki bütün hıristiyan hükümdarlar tarafından korundu. Afrika’da Emevî hükümeti, gittikçe daha geniş bir faaliyet göstermekteydi. Mu’izz’in M ısır’a gitmesi fatımî tehlikesini ortadan kaldırdı. Sanhaca’lar, Kuzey Afrika’da Emevî yönetimine karşı ayaklanmağa başladılar, öte yandan Tanca ve Arzila bölgesindeki idrisî emirleri Fatımîlere bağlı kaldılar. Haşan bin Gannun’un direnişi çok uzun sürdü. Sonunda sığındığı Hacerat-un Nasr’da yakalandı, Kurtuba’da hapsedildi. Endülüs emevî halifelerinin üçüncüsü olan Hişam II zamanında Âmirî ailesinin diktatörlüğü başladı. Halife sarayına çekildi, siyaset işlerine bakmadı. Yönetim bunların eline geçti. Mansur, Hişam II adına daha çok halife Abdurrahman III ile Hakem II’- nin siyasetini güttü. Bu siyasete kendi damgasını vurdu. Arap aristokrasisi ile Sakalibe fırkasının baskısı, ortadan kaldırıldı. İspanya müslüman ülkesinin dışında Kuzey Afrika ve yarııhadanın kuzeyindeki hıristiyan krallıklarından devşirilen ücretli askerler ile yeniden bir ordu düzenledi. Mansur, Berberistan’ın batı kesiminde, bir emevî hâkimiyeti kurdu. Böylece Afrika’da yapılan giderlerin halife hâzinesine yük olmamasına çalışıldı. Hâcip, özellikle mutlu bir kumandandı. Hıristiyan krallıklarının düşmanı olan hâcip her yıl bunlara karşı bir sefer düzenlerdi. Bu arada 985’te Katalonya’ya karşı d^ bir sefer yaptı. Bunun sonucunda kont Borrel yenildi. Barcelona ele geçirildi. Hâcip 3 yıl sonra Leon krallığına ve Kurtuba ile imzaladığı anlaşmayı bozmuş olan Bermudo II’- ye saldırdı. Bu savaşta, Coimbra, Leon ve Zamora alındı. Mansur, Galicia’ya karşı giriştiği ünlü seferinde de başarı üstüne başarı kazandı. Nitekim 10 ağustos 977’de de (San Jacobo) Compostella’yı ele geçirdi. Ordusu ile Castilla’ya girdi. Canales ile San Millan de la Cogolla’yı aldı (1002). Aynı yıl, seferden dönerken öldü. Mansur’un ölümünde, oğlu Abdülmelik hâcip göreviyle babasının yerine geçti. Böylece halife Hişam tarafından taht ortağı kabul edildi. Altı yıl süren hâcipliği zamanında Ispanya müslümanları barış ve sessizlik içinde yaşadılar. Abdülmelik, özellikle Afrika’dan getirtilen yeni birliklerle, halife ordusunu güçlendirdi. Kuzeydeki krallıklara karşı birçok sefer düzenledi. Katolonya (1003), Galicia (1005), Pamplona’ya (1006) akın etti. 1007’de ‘ Castilla’lıları Cluny’de ağır bir yenilgiye uğrattı. Bu son başarısından dolayı Hişam Il’den El-Muzaffer Billâh unvanını aldı. Fakat hâcip çok geçmeden, söylendiğine göre kardeşi Âbdurrahman’ın kışkırtmasıyle zehirlenerek öldürüldü. Yerine kardeşi Abdurrahman geçti. Abdurrahman, Mansur’un, Navarra kralı Sancho’nun kızı olan bir hıristiyan prensesiyle evlenmesinden doğmuştu. Bunun için yeni hâcip, özellikle Sanchuleo («küçük Sancho») adı ile tanındı. Abdurrahman, iktidarı ele geçirir geçirmez, babası ile kardeşinin olumlu yolundan ayrıldı. Kendine bağlı beıberı birliklerine güvenerek, aşırı biı ihtirasa kapıldı. Halife unvanı ile Hişam IFye halef olmaktan başka düşüncesi kalmadı. Halife, hâcibin bu isteğine boyun eğecek kadar ürkek davrandı. Abdurrahman’ı bir hüküm ile, kendisine veliaht seçti (1008). Bu durum bütün memlekette Amirîler’e karşı isyana yolaçtı. Bu beklenmedik olay karşısında emevî emirleri Abdurrahman’m Galicia’ya sefere gitmesinden yararlanarak, Kurtuba’da ayaklandılar. Saraya girip Hişam IFyi, Muhammed bin Hişam bin Abdulcaberi adına tahttan çekilmek zorunda bıraktılar. Muhammed, Mehdî unvanı ile halife ilân olundu (1008). Yeni halife Medinet-ül Zehra’­ yı boşaltarak baştan başa yıktırdı. Hâcip, birkaç gün sonra, durumu öğrendi. Kurtuba yolunu tuttu. Sadık müttefiki kont Carrion ile başkent yakınlarında yakalandı ve idam olundu. Bundan sonra, Emevî halifeliğinin yıkılışına kadar, iç savaşlar, Kurtuba ve bütün ülkeye yayıldı. Sanchac’leri ile sayısı artan Berberîler bu karışık dönemde gittikçe daha kötü bir rol oynamağa başladılar. Mehdî bu ücretli askerlerin başkanları ile anlaşamadı. Birçok afrikalıyı defterden (divan) silmesi hoşnutsuzluklara yolaçtı. Kurtubalı direnişçilerin de katıldığı bu topluluklar davayı kazandılar. Emevîlerden Süleyman bin Hakem’i halife ilân ettiler. Musta’in Billâh unvanını alan yeni halife ile Berberîler, Calotrava ve Guadalquivir’i ele geçirdiler. Vâzıh’ı kendi aralarına katmak istedilerse de, başaramadılar. Castilla’lılarla birlikte bu isteklerini de yerine getirdiler. Bunlardan yardım görerek, Kurtuba yolunu tuttular. Mehdî bu saldırıyı önleyemedi. Başkent Berberîlerin eline düş- « Zafer Döşeği», Villaviciosa zaferinden ____f – ü ____w ____\ / _____ i £ __ j : ı L : ı ingiiizlerin Cadiz’i bombardımanı, 5 – 6 1707 rVıhinAt Fstan m es. P a ris Luis XIV ve Felipe IV’ün İspanyol sınırında buluşması tü. Süleyman da halifelik sarayına yerleştirildi. Mehdî yenilgiyi kabul etmedi, Serdar Vazıh ile Barcelona kontu Raimundo ve Urgel kontu Ermengaud birleşti. Süleyman ve Berberîlere, Kurtuba yakınlarında Aka b at-B ak ar’da (Castillo de Vacar) saldırdı. Onları bozguna uğrattı. Kurtuba bu sırada Katalonya’lılar tarafından yağma edildi. Fakat, Berberîler kendilerini topladılar. Akdeniz ile Guadalquivir vâdisi arasındaki bütün ülkeye hâkim oldular. Kurtuba ile varoşlarını sıkıştırmağa başladılar. Bir suikast düzenlenerek, Mehdî öldürüldü. Hişam II tekrar tahta çıkarıldı (temmuz 1010). Hişam II, ordu başkumandanı Vâzıh’ı vezir yaptı. Berberîler onun bu tutumunu beğen- i mediler. Kurtuba çevresini daha da sıkıştırdılar. Bu durum 1013’e kadar sürdü. Sonunda Kurtuba teslim olmak zorunda kaldı. Daha sonra da Kurtuba halkı Süleyman el Musta’in’e bağlanmak zorunda kaldı. Süleyman hâciplik ve vezirlikleri Berberîlere verdi. Bu çağda Kurtuba halkına aşırı ölçüde baskı yapıldı. Kurtuba halkı Septe valisi Ali bin Hammud’u şehre çağırdı. Hanımud Kurtuba üzerine yürüdü. Şehri ele geçirerek halifeliğini ilân etti (1016). Ali bin Hammud’un halifeliği çok sürmedi, bir süre sonra öldürüldü. Hammud’un öldürülme olayından sonra Ispanya’daki müslümanlar bir daha toplanamadılar. Bütün İspanya müslümanları sonu gelmeyen saltanat çekişmesinden bıkıp usanmışlardı. Bunun sonucu olarak bütün Endülüs bölgesi, ya bir endülüslü veya bir berberi başkanın yönetiminde ayrı ayrı emirlikler, beylikler halinde yaşamağa başladı. 1073’te Endülüs’te Malağa krallığı kurulduysa da, müslümanları bir birlik altına toplamayı başaramadı. Ziri Lavin bu krallığı parçaladı. Daha sonra iki krallık sırasıyle Murabıtlar üe Muvahidîlerin eline geçti. Muvahidîlerden sonra İspanya müslümanları Nasırîler veya Benî Ahmer hanedanının eline geçti (1239). Fakat İspanya hıristiyanları güçlenirken S Zaragoza’nın kuşatılması, 21 şub. 1809, U. Adam’ın eseri. Cabinet des Estampes, Paris GudbföflthdoJen ruıh I I î f i ‘ I I ‘ Î !ı î î | 1 1 ı – i – ı i ; , : – – ■ ı ^ K vpî ı f n F ‘ r t ^ b ö n f ^ ‘ i i 0 1 ! ><>’ ■> i İ iU**i ‘ TA MUR İ 1 1 .0 1 $ 1 7 ?6 S 2 Ç o b c m ta n r» T # » » # ) P f o d b r* Mi t. m , M ö r :5 n > ? iosfi: *i*Ç*A KS88 16S2 «S<ş t UjvviN my*#siv f r . «t# 1 U R İ A R A N ; W 8 ç®faunimm t c?m ”* *» O’*ru>fe$« ‘? ; – m m İSPANYA müslümanlar taht çekişmeleri yüzünden çok zayıf düşmüşlerdi. Benî Ahmer hanedanı Granada’da bağımsız bir emîrlik kurarak müslümanları yönetmek istedi. Hanedanın kurucusu Muhammed bin Ahmer zamanında dünyaca ünlü Elhamra sarayı yapıldı. Kendisi ve halefleri bu sarayda kaldılar, ölümünden sonra Benî Ahmer’in başına Abdullah Muhammed III (1302-1309), Bin Haccac Yusuf (1333-1354), Muhammed V (1354-1359) geçtiler. 1360’ta İsmail II akrabası Abdullah tarafından öldürüldü. Abdullah Muhammed II unvanı ile tahta çıktıysa da İspanya müslümanlarının geleceğini güven altına alamadı. Kendisinden sonra başa geçenlerin yaptıkları iç çatışmalar Ispanya’daki islâm birliğini kurmaktan çok uzaktı. Nitekim Benî Sirac’larla, Zegrî’lerin iç çatışması sırasında Castilla toprakları gelişti, genişledi, büyük bir devlet niteliği kazandı. Bu iç çatışmalar ayrıca Aragon kralı Fernando üe kraliçesi isabel’in işine yaradı. On bir yıl süren savaşlar sonucu ispanya müslümanları Benî Ahmer’in başkenti Elhamra’yı Fernando’ya teslim etmek zorunda kaldılar (1492). Benî Ahmer devletinin islâm ülkelerinden yardım isteklerine yalnız OsmanlIlar karşılık verdiler, ispanya kıyılarına gelen Kemal Reis yönetimindeki osmanlı donanması kıyılardaki müslümanları Anadolu’ya taşıdı. Bunların bir kısmı Adana, Tarsus gibi şehirlere yerleştirildi. Y e n i ç a ğ Katolik Kralların kızı Çılgın Juana’ya, annesinden Castilla miras kaldı; ama Fernando 1516’da ölünce juana Aragon krallığını ele geçiremedi. Juana ile Güzel Felipe’nin oğlu Carlos, Aragon tahtına çıktıktan sonra, İspanyol Navarrası’nın katılmasıyle (1512) büyümüş olan Castilla tahtından annesini indirdi. Birkaç yıl sonra iki krallığı birleştirerek ispanya krallığını kurdu. Büyük babası Habsbuıg’lu Maximilian ölünce (1519) Carlos Ispanya’daki topraklarına Antioquia ve Bourgogne’u miras olarak kattı ve bir süre sonra Kari V adiyle imparator seçildi. Barcelona’da Engizisyon’un sonu (1820) Engelmann’dan, Cabinet des Estampes, Paris İmparator, ispanyoldan çok iicüandalıydı ve yarımadanın çıkarlarından çok Avrupa’daki işlerle uğraştı (François I’e karşı giriştiği savaş). Castilla meselelerinden anlamayışı Communero’ların isyanına yolaçtı, ancak Kari V bu isyanı bastırdı (1520-1521). Bununla birlikte imparatora siyaseti için gerekli malî imkânları, Amerika’da Castilla’- lıların fetihleri sağladı (Meksika’da 1519- 1521 arasında Hernan Cortes; Peru ve Şili’de 1531-1543 arasında Pizarro, Almagro ve halefleri), önce ortadan kaldırılan imparatorlukların hâzineleri; sonra yerlilerden, anlaşmalardan ve özellikle madenlerden (quinto) alınan vergiler güçlü malî kaynaklardı. (Bk. amerİka ve İspanyol sömürge İmparatorluğu), Kari V, Fransa ve Almanya’daki yenilgiler üzerine tahttan feragat etmek zorunda kaldı (1556). Oğlu Felipe II (1556-1590), İspanyol ve Bourbon miraslarını birleştirdi. Valladolid’de doğan Felipe ömrünü Ispanya’da geçirdi. Zamanında yarımada hem Altın Çağ’ın en parlak dönemini yaşadı, hem de gerilemenin ilk belirtileri ortaya çıktı. Cateau-Cambresis antlaşmasıyle (1559) ülke, İtalya üzerindeki fiilî hâkimiyetini onaylattı: inebahtı’da kazanılan deniz savaşı (1571) Türklerin Akdeniz’deki ilerlemesini durduracak gibi göründü; Portekiz ilhak edildi (1580); İspanyol piyadeleri Avrupa ordularına örnek oldu; Amerika’dan gelen değerli madenler en yüksek ölçüye ulaştı; Cervantes, Don Kişot’u yazdı; El Greco, Toledo’yu süsledi; Herrera, Escorial’ı tamamladı; Cizvit tarikatının kurucusu Aziz İgnacio de Loyola’dan (1491-1556) sonra Ispanya’da Azize Âvila’lı Teresa (1515-1582) ve Aziz Juan (1524-1591) gibi kilise büyükleri yetişti; ispanya, moda alanında elli yıl için İtalya’yı geçti. Ama İngiltere’ye elkoyma siyaseti, önce kralın ilk karısı Marie Tudor’un genç yaşta ölmesi (1558), sonra da «Yenilmez Armada»nın yok edilmesi (1558) üzerine başarısızlıkla sonuçlandı; Fransa’daki Din savaşlarına müdahale de yenilgiyle bitti (Vervins barışı, 1598); Felemenk isyan etti ve yedi Birleşik eyalet, kralın son yıllarında bağımsızlığa kavuştu; yarı çöl durumunda olan Orta İspanya ıssızlaştı ve sadece Meseta’daki çok büyük koyun sürülerinin otlatıldığı bir alan halini aldı; Mağribîlerin yenilmesi ve 1609’da ülkeden kovulması, ülkeyi değerli zanaatçılardan ve yeri doldurulamayacak sulama uzmanlarından yoksun bıraktı; ispanya büyüklerinin ve armatörlerinin zenginliği, serseri ve haydutların günden güne çoğaldığı halk tabakalarının yoksulluğu ile zıtlaşmağa başladı; işbilir kişiler Amerika’ya göçüyorlardı. Aragon ve özellikle Katalonya, Atlas okyanusundaki keşiflerden etkilenmeğe başladı; bu etkileri Akdeniz’de korsanlığın gelişmesini daha da artırdı ve yoksullaşma yüz yıl sonraki Katalonya isyanının başlıca sebeplerinden biri oldu. Soylu sınıf el emeği gerektiren işlerde çalışmağa yanaşmıyordu (XVI. yy. sonunda ülkede 100 000 kadar köle bulunduğu sanılır). ispanyollar her geçen gün daha az üretim yaparken, daha çok mal ithal etmek zorunda kaldılar. Amerika’dan getirilen altın, sonra da gümüş, adada ancak fiyatların artmasına yolaçacak kadar kaldıktan sonra dış ülkelere (özellikle Fransa’ya) akıyordu; üstelik ticaret dengesi komşu ülkeler lehine olduğu ve İspanyol şehirlerinde (özellikle XVI. yy. başlarında büyük panayır merkezi olan Medina del Campo’da) müdahale mektuplarıyle yapılan masraflı bir spekülasyona yolaçtığı için, bu ülkeleri kolayca zenginleştiriyordu. Ayrıca Kari V ve Felipe l l ’nin siyasetinin masraflarını karşılayabilmek için borç alma zorunluğu ispanya’nın ve sömürgelerin gelir kaynaklarını Cenevizli veya alman bankacılarının (Fugger, Welser v.b.) eline geçirdi. Devletin varlığı, denizcilik alanındaki etkinliğe bağlıydı. Atlantik kıyıları bu bakımdan büyük önem kazandı. Bu yüzden Portekiz’i ilhak siyasetine girişildi v1580). Ama Ispanya’nın bir dünya imparatorluğunu yönetme ve elde tutma imkânları günden güne azalıyordu. Bu durumdan yararlanan HollandalIlar bir yandan Portekiz’in doğudaki topraklarının büyük kısmını ele geçirirken, bir yandan Amerika kıyılarındaki interlope’ u İngilizlerle geliştirdiler; aslında 1609’dan önce ve 1621’den sonra sadece isminden yararlandıkları Hansa’lıların aracılığıyle ispanya ile Baltık denizi arasındaki ticareti ele geçirdiler, ispanya XVII. yy. sonlarına kadar büyük bir devlet sayılmağa devam etti; ama Lope de Vega’nın Cervantes’i, Zurbaran, Murillo ve Velazquez’in, El Greco’yu izledikleri parlak medeniyetin temelindeki cevher günden güne tükenmekteydi. 1630’dan sonra değerli maden akımı azalmağa başladı. 1610 Bunalımıyle büyük bir sarsıntı geçiren Ispanya, İktisadî ve sosyal durumuyle artık geniş ve etkin bir burjuva sınıfı geliştirebilecek güçte değildi. Felipe I l’den sonra tahta çıkanlar yeni şartlarla başa çıkabilecek güçte değildi; Felipe III (1598-1621) yönetimi gözde adamlarından Lerma düküne bıraktı; dük Magrıplıları ülkeden çıkararak, çözülme sürecini hızlandırdı. Felipe IV’e (1621-1655), 1643’e kadar kont-dük Olivares hâkim oldu. Rocroi (1643) İspanyol piyade kuvvetlerine son verdi. Olaylarla başedemeyen kral, siyasî ve İktisadî alanın her kesiminde başarısızlıklarla geçen elli yıl içinde Felemenk’in bağımsızlığını Münster’de kabul etmek (Vestfalya antlaşmaları), Roussillon ve Artois’yı Pireneler antlaşmasıyle (1659) Fransa’ya bırakmak, cihazın verilmeyeceğini ve Bourbon’larm ispanya tahtına avrupa sarayları onun ölümünü hazırladığını bile bile veliaht Maria-Teresa’- nın Louis XIV ile evlenmesine izin vermek zorunda kaldı. 1640-1646 Arasında üç ayaklanma oldu: bir süre Louis X III’ü Barce47 solda, «2 mayıs 1808 günü» ve sağda, «Kurşuna diziş, 3 mayıs 1808» Goya’nın eseri, Prado müzesi, Madrid İsabel II, A. Bulla’dan taşbasması Cabinet des Estampes, Paris Alfonso XIII Primo de Rivera hükümetiyle Foto. Filma Art s ct Sciencc (LAROUBSE) İSPANYA general Franco 1935’te lona kontu ilân eden Katalonya’da; 1640’- Toledo kalesi ta kazandığı bağımsızlığı 1688’de tanınan Portekiz’de; Sicilya ve Napoli’de. Dış ve iç savaşların, yoksullaşmanın, göç hareketinin sonuçları nüfus alanında da kendini gösterdi: yüzyılın başında 8 milyon kişi olarak hesaplanan İspanyol nüfusu, Felipe IV öldüğü sıra ancak 6 milyon kişi kalmıştı. Carlos II’nin (1665-1700) aklî dengesi ve sağlığı bozuktu; avrupa sarayları onun ölümünü otuz beş yıl entrikalar içinde bekledi. Louis XIV’ün Flandre’m bir kısmını (Aachen antlaşması, 1668) ve Franche-Comte’yi (Nimegue anlaşması, 1678) almasından sonra Carlos IV «yirmi iki krallığını» Louis XIV ile eski ispanya veliahtı Maria-Teresa’nın oğlu Anjou dükü Philippe’e bırakarak öldü. Felipe V (1700- 1746), tahta ancak Fransa’nın yardımıyle kazandığı uzun Veraset savaşından (1701- 1713) sonra çıkabildi; ama güçsüz kalan ispanya, rakiplerine geniş haklar tanımak zorunda kaldı; özellikle ingilizler’e asiento ve izinli gemi imtiyazları verildi; üstelik İngiltere 1704’te Cebelitarık’ı ilhak etti (Utrecht antlaşması,. 1713). Karısı Isabel Farnese’nin çekip çevirdiği Felipe V, 1724’te kısa süre için tahttan çekildikten sonra, oğlu Carlos’a Napoli tahtını (1738), öbür oğlu Felipe’ye de Parma tahtını (Aachen antlaşması, 1748) sağlamaktan başka amacı olmayan verimsiz bir İtalya siyaseti gütmeğe sürüklendi. 1759’da en büyük oğlu ispanya kralı Fernando VI, vâris bırakmadan ölünce, Carlos, Napoli’yi oğluna bıraktı ve Carlos III adiyle ispanya kralı oldu (1759-1788), Fransa ile Aile antlaşması’m imzaladı (1761) ve Yediyıl savaşına katıldı. Paris antlaşmasıyle (1763) Florida’yı kaybetti, buna karşılık (Louis XIV’- ten) Louisiana’yı aldı. 1799’da, Versailles antlaşmasıyle (1783) geri alamadığı Cebelitarık’ı alması konusunda Fransa’nın yardım vaadi üzerine, Amerika Bağımsızlık savaşına girdi. Aydın, çalışkan, bilgili fakat despot bir kral olan Carlos III, ülkenin İktisadî durumunu yenilemeyi denedi. Meseta haklarını sınırlama,, sulama, yabancı uzmanlar getirme, imalâthaneler kurma, karayollarını geliştirme gibi atılımlara girişti. Ispanya’nın nüfusu düzenli bir biçimde artmağa başladı. Carlos III, manastırların etkisini kaldırma yolunda mücadeleye girişti, 1767’de cizvitleri sınır dışı etti ve engizisyonun gücünü azalttı. Carlos IV (1788-1808), zayıf ve yeteneksiz bir kraldı; yönetimi kraliçe Bourbon-Parma’lı Maria-Luisa’nm âşığı «Barış prensi» Godoy’a bıraktı. Konvansiyon hükümetine karşı savaşa girdi (1793); ama 1795’te Basel barışını imzaladıktan sonra San ildofonso antlaşmasını (1796) imzalayarak Direktuvar hükümetiyle ittifak yaptı. Fransa ile ittifak, İspanyol donanmasının Trafalgar’da fransız donanmasıyle birlikte yok edilmesine yolaçtı (1805). Asturias prensi Fernando’nun babası aleyhine çevirdiği entrikalara Napolyon müdahale etti. Bayonne görüşmesi (1808), baba ve oğulun Joseph Bonaparte lehine tahttan uzaklaştırılmasıyle sonuçlandı. Ama küçük bir azınlık dışında İspanyol halkı, yabancı boyunduruğunu kabul etmedi. Madrid’deki Dos de Maya ayaklanması Tres hareketiyle bastırıldı (2-3 mayıs 1808). Bu olayları Goya ünlü tablolarında canlandırdı. Haziran ayında Sevilla’da bir isyan cuntası, direnişin başına geçti. Dupont, Bailen’de (21 temmuz 1808), junot daha sonra, Wellington dükü olan Wellesley’e Sintra’da (Portekiz) teslim oldu (30 ağustos 1808). Napolyon kesin sonuca ulaşamadı (kasım 1808-ocak 1809). Fransız imparatorluğunun sonuna kadar İspanyollar Napolyon’un Büyük Ordu’sunun bir kısmını etkisiz bıraktı. Bu ordunun süvarileri Wagram’da bozguna uğradı. Napolyon, Rusya seferinden sonra Valençay antlaşmasıyle (11 aralık 1813) Fernando V ll’e tahtını geri vererek bu yükten kurtulmağa çalıştı. Buna rağmen Wellington dükü Wellesley, 1814’te Pireneleri aşarak Fransa’nın güneyini istilâ etti ve fransız bozgununu çabuklaştırdı. Bununla birlikte, fransız imparatorluk birliklerinin Ispanya’yı işgali, önemli sonuçlar doğurdu: Amerika sömürgeleri Joseph Bonaparte’ı kral olarak tanımadı. Meşru kralın tarafını tutan davranışları kısa süre içinde ayrılıkçılığa dönüştü. Fernando V lI’nin tahta dönüşü onları bir süre durdurduysa da onun bazı tedbirleri, genel isyanının başlamasına yolaçtı. Bolivar, San Martin, İturbide’den sonra bütün sömürgeler Ispanya’dan ayrıldı ve az sonra parçalandı. 1826’da İspanyol Amerika imparatorluğu ortadan kalkmıştı. Fernando V lI’nin (1814-1833), sık sık şiddete başvuran inatçı beceriksizliği, Ispanya’da milliyetçilerin ve liberallerin 1808-1814 arasında Cadiz’de canlandırdıkları umudu yok edince, devrim patlak verdi. Fernando VII 1820’de Cadiz Cortes’lerinin oyladığı liberal Anayasayı geri alınca, Angouleme dükü kumandasındaki fransız birlikleri ispanya’ya girdi. Verona kongresinde (1822) izin verilen seferin başlıca olayı, fransızların Cadiz yakınındaki Trocadero kalesini alması (1823) oldu. Filipinlerin ve Antil adalarından birkaçının (Küba gibi) dışında imparatorluğunun büyük kısmını kaybeden ispanya, XIX. yy. da İktisadî bakımdan geriledi; bu gerilemeyi komşularının veya eski rakiplerinin sanayileşmeye başlaması daha da artırdı. Eskiden sömürge paktından yararlananlar sömürgelerin kaybıyle zarar görünce hükümeti ele geçirerek zararlarını karşılama yollarını araştırdılar. Halk yığınları bütün sıkıntılardan mutlakiyetçi monarşiyi sorumlu tuttu. Her iki taraf da hırslandı ve hoşnutsuzluklarını siyasî kavgalarda harcadı; bu çatışmalar, sanayiden çok toprağa dayanan burjuvazi ile işçiden çok köylü 1936 iç savasından sonra Toledo kalesi muhafız kıtası erleri olan proletaryayı birbirine karşıt duruma getirdiği için, değişik bir özellik kazandı. Liberallerle mutlakıyetçilerin, 1834’ten sonra da Carlos’çularla isabel taraftarlarının çatıştığı, pronunciamento’laı çağı başlamıştı: Fernando V II ölünce kardeşi Carlos, Castilla gelenekleri uyarınca tahta çıkan ve ana kraliçe Maria – Cristina tarafından yönetilen Fernando I l’nin kızı isabel I l’ye karşı Bourbon geleneklerini ileri sürerek ayaklandı. Carlos’çuların 1839’da bozguna uğramasına rağmen Maria-Cristina naipliği «ilerici» Espartaro’ya (1840-1843) bırakmak zorunda kaldı, isabel II’nin yönetiminde ilk on yıl (1844-1854) olaysız geçti; ilericilerin başarısızlığa uğramasından (1854- 1856) sonra başlayan rezaletler ve siyasî istikrarsızlık dönemi (Meclis başkanlığının Narvaez-O’Donnell arasında sık sık eldeğiştirmesi) general Prim’in yönettiği askerî komploya yolaçtı; general 1868’de kraliçeyi tahtından indirdi. Geçici bir hükümet kuruldu, Serrano naip oldu; Prim bir hükümdar aramağa başladı, tahtı Leopold von Hohenzollern-Sigmaringen’e teklif etti. Fransa’nın muhalefeti üzerine Leopold tahta çıkmayı reddetti, buna rağmen 1870 Fransız-Alman savaşı başladı, ispanya tahtını Savoia’lı Amedeo kabul etti, ama iki yıl sonra (aralık 1870- şubat 1873) tahttan çekildi. 11 Şubat 1873’- te cumhuriyet ilân edildi: kısa süre içinde anarşi taraftarı bir hal alan federalizme karşı cumhuriyet, Emilio Castelar yönetiminde otoriter bir durum aldıysa da, çok geç kalmış olduğundan krallık Sagonte pronunciamento’su ile (29 aralık 1874) yeniden kuruldu ve Bourbon sülâlesinden Alfonso X II tahta çıktı (1875-1885). Yeni bir carlos’çu ayaklanma bastırıldı (1876); iktidar Canova muhafazakârları ile Sagasta liberalleri arasında el değiştirmeğe başladı. Ama Alfonso XII, oğlu Alfonso X III henüz doğmadan öldü (1885) Yakınçağ Alfonso X III’ün annesi Maria Cristina’- nın naipliği sırasında A.B.D. ile yapılan 1898 savaşında ispanya, Küba, Porto Riko ve Filipinleri kaybetti, içte komplolar ve grevler birbirini izledi, ordu siyasete ağırlığını günden güne daha fazla koymağa başladı. Durum Alfonso X III’ün yönetimi ele almasından (1902) sonra ciddileşti; kısa ömürlü bakanlıklar kurmaktan yorulan kral, Primo de Rivera’nm hükümet darbesini (1923) kabul etti; Rivera parlamentonun yerine asker ve teknisyenlerden meydana gelen bir Direktuvar kurdu. Direktuvar hükümeti Fas’a boyun eğdirdi, itibarı yeniden sağladı, İktisadî atılımlar havası yaratan biiyük girişimler siyaseti uyFoto. İspanyol Ordusu Foto servisi, Delius, A. F. P., London Netos (LAROUSSE) İSPANYA 49 Garcilaso de la Vega Cervantes Lope de Vega Quevedo y Villegas Calderon de la Barca İscar kalesi (XI. yy.) guladı; ama malî durumun yeniden kötüleşmesine yolaçtı. Bunun sonucunda patlak veren yeni sosyal bunalımı, bazı subayların dikbaşlılığı ve eyaletlerdeki muhtariyet taraftarlarının etkileri daha da güçleştiriyordu; diktatör, muhalefeti silâh gücüyle kırdı; ama tenkitler karşısında 1930 ocağında istifa etmek zorunda kaldı; bunun üzerine kral güç duruma düştü; 12 nisan 1931’de yapılan belediye seçimlerini büyük şehirlerde cumhuriyetçiler kazanınca, Alfonso X III tahttan feragat etmeksizin yurt dışına kaçtı. 14 Nisan 1931’de Madrid’de cumhuriyet ilân edildi. Devrim komitesi başkanı eski monarşi taraftarı Akala Zamora, Madrid’de kurulan geçici hükümetin başkanı oldu; üç saat önce de albay Macia, Barcelona’da Katalan cumhuriyeti’m kurmuştu; Katalan cumhuriyeti, bir Katalan hükümeti kurulmasına rağmen, hareketin ayrılıkçı değil muhtariyetçi olduğunu açıkça ortaya koymak için Katalonya Genel valiliği şekline sokuldu. Kilisesinin imtiyazlarını sınırladıktan ve kiliselerle manastırların yakılıp yağmalanmasına göz yumduktan sonra hükümet, kurucu Cortes’lerin seçimini yaptırdı (28 haziran); seçimleri solcuların kazanması, katolik ve merkezci Akala Zamora’nın istifasından (ekim 1931) sonra Hükümet başkanlığına cumhuriyetçi hareketin yöneticisi Azana’nın seçilmesini sağladı. Bununla birlikte Zamora, Anayasanın ilânı (10 aralık) ertesinde cumhurbaşkanı seçildi; Anayasa genel oy (erkek ve kadın vatandaşlar) sistemini getiriyor ve altı yıl için seçilen devlet başkamna kanunları veto etme hakkını veriyordu; bu veto ancak parlamentoda üçte iki çoğunluk sağlayacak iki oylamadan sonra kırılabiliyordu. Anayasa, kilise ile devleti ayırdı; sivil devleti laikleştirdi. Azana, ordunun muhalefetini kırabilmek için, isteyen subayları tam aylıkla emekliye ayırdı; bu tedbir askerî darbeyi önleyemediyse de, hareket Sanjurjo’- dan Sevilla’ya kadar kısa süre içinde bastırıldı (10 ağustos 1932). Rejimi oturtmak için bir tarım reformu kanunu oylandı (eylül 1932); bu reform güneyde belli bir ölçüyü aşan (sulanan yerlerde 10 hektar, en yoksul çobanlık bölgelerinde 700 hektar) latifundia topraklarının yeniden dağıtılmasını öngörüyordu. Bununla birlikte ordudaki gizli muhalefet, Gil Robles yönetimindeki Halk Hareketi partisinin temsil ettiği düzen isteği ve Akala Zamora’nın Azana hükümetine karşı olması gibi durumlar Azana’nın devrilmesine, kurucu Cortes’lerin dağıtılmasına ve yeni seçimlere gidilmesine yolaçtı. Seçimi çoğunlukla kazanan sağcılar (kasım 1933) hükümete girdiler (ekim 1934) ve gerek muhtariyetçi (Companys’in 6 ekim 1934’te kurduğu Katalan devleti), gerek sosyal (Asturias’da kanlı grevler) bütün devrimci denemeleri ezdi. Hâlâ merkezde bir destek noktası aramakla uğraşan ve bu defa sağa kaymağa karşıkoyan devlet başkanının yeni bir müdahalesi, meclisin dağıtılması ve 18 şubat 1836’da yeni seçimlerin yapılmasıyle sonuçlandı; bu seçimlerde, Frente Popular’da (Halk cephesi) birleşen (cephe 1935’te, haziran ağustos ayları arasında kuruldu) solcu, seçim günü dayanışmasıyle kesin bir başarı kazandı; sağın önderleri seçilemedi. Bu sonuçlar öylesine şaşırtıcıydı ki, sağ hemen iktidarı bıraktı. Ayın 17’sinde yeniden hükümet başkanı olan Azana, 10 mayıs 1936’da cumhurbaşkanlığına seçildi. Ama kısa süre sonra, orduya, Jose Antonia Primo de Rivera’nın Falanjı’na, general Mola kumandasındaki carlos’çulara ve kralcılara dayanan muhalefet, Sanjurjo ve Calvo Sotello yönetiminde parlamento dışında gruplaştı. Sotelo’nun polis subayları tarafından öldürülmesi üzerine (12 temmuz) 17 temmuzda Fas, 18 temmuzda ispanya’daki garnizonlar ayaklandı. Ayaklanmayı başlatan general Sanjurjo bir uçak kazasında ölünce yerine Kanarya adaları valisi gene>- ral Franco geçti. İç savaş (bk. İspanya iç savaşi) 1939 martına kadar sürdü. Mücadele kısa süre içinde ikili bir görünüş aldı. Devrim’in bütün özelliklerini kapEl Escorial M anastırı kitaplığı Foto. Hürriyet arşivi (MEYDAN) ; Bibi, natX, Braun, Giraudon (LAROUSSE) sıyordu: ideoloji mücadelesi; eyaletler arası ayrılıkların veya yerel düşmanlıkların ortaya çıkması; kişisel intikamlar, savaş yasalarına uyulmaması (cinayetler, Jose Antonio Primo de Rivera’nın cumhuriyetçiler, Garcia Lorca’nın milliyetçiler tarafından kurşuna dizilmesi, kitle halinde katliamlar, toptan yargılamalar v.b.) ve savacın sadece teknik kurallarını benimsemişti: nizamî askerî birliklerden kurulan ordular; devamlı cephe; üç ordu için modem malzeme; Guemica’nın topa tutulmasının da ortaya koyduğu ateş gücü. 9 Eylül 1936’- da Londra’da kurulan bir Müdahale Dışı Kalma komitesine rağmen, Ispanya savaşı Avrupa’nın yeni askerî güçlerine (faşist İtalya, nasyonal-sosyalist Almanya, S.S.C.B.) kendilerine yakın tarafı tutarak ültramodern savaş araçlarını deneme imkânı verdi. Sonunda savaşı general Franco kazandı. Franco başlangıçta az sayıda fakat iyi eğitilmiş olan birliklerle (Fas’taki tugaylar ve sivil muhafızlar) Almanya’nın ve özellikle İtalya’nın yardımlarına dayanmıştı; ayrıca özellikle Burgos cuntası tarafından İspanyol hükümetinin başkanı ilân edilmesinden (1 ekim 1936) sonra, kumanda birliğini tartışmasız bir şekilde kabul ettirmeyi başarmıştı. Buna karşılık, Fransa’nın hafif desteğini, tarafsızlığını ilân eden İngiltere’nin küçük ölçüde yakınlığını gören ve tek destekleyicisi S.S.C.B.’den çok uzakta çarpışan cumhuriyetçiler, çok zaman sert bir şekilde çatışan gruplara bölünmüşlerdi; bu bölünme «Frente Popular»ın gerçekleştirdiği eylem birliğinin, parlamentoda küçük bir komünist grup meydana gelmesini sağlayan 16 şubat 1936 seçimlerinden sonra tutunamayışıyle ortaya çıktı. Hükûmetçilerin hepsi franko’cu milliyetçiliğe karşıydı ama özellikle katalonyalı anarşistler ve sendikacılar Largo Caballero yönetimindeki sosyalistlerin savunduğu devlet ve komünistlerin kurmayı hedef aldıkları proletarya diktatörlüğü düşüncelerini kabul etmiyorlardı. Komünistler Largo Caballero kabinesinden (eylül 1931 – mayıs 1937) sonra iktidarı fiilen ele geçirdiler ve Magria Lopez sayesinde troçki’cilerle katalan anarşistlerini 1937 mayısında Barcelona’daki sokak muharebesinde ezdiler; ama cumhuriyetçilerin bir kısmının komünistlere düşmanlığı general Miaja’nın Franco tarafından kuşatılmış olan Madrid’de askerî bir hükümet darbesi yaparak iktidarı ele geçirmesine (Millî Savunma konseyinin kurulması) ve komünistlere karşı sokak çarpışmalarına girişmesine yolaçtı; Negrin yurt dışına kaçtı (6 mart 1939). General Franco savaşı kazanmasını kısmen italyan-alman müdahalesine borçlu olduğu halde, 1938 eylülündeki Münih buhranı sırasında Ispanya’nın tarafsızlığını ilân etti, Komintern aleyhtarı pakta çok sonra (27 mart 1939) ve üstü örtülü bir şekilde katıldı, 1939’da yine tarafsızlığını ilân etti, Tanca’yı işgal ettirdi (14 haziran 1940), Almanya ve İtalya ile dostluğunu açıkladı; ama onların safında İkinci Dünya savaşına katılmaktan kaçınarak, rus cephesine gönüllüler göndermekle yetindi. Devlet başkanı iç savaşın yaralarını (1 milyon ölü) sarmayı ve 1 ekim 1936’da başkanı olduğu yeni rejimi teşkilâtlandırmayı tercih etti; 19 nisan 1937’de bütün partileri (eski falanjistler veya sendikalistler dahil) kaynaştırdığı yeni bir Falanj meydana getirerek tek parti sistemini kabul ettirdi; ağustos 1937’de bu yeni falanjın Caudillo’su ilân edildi. Polisin, gençlik teşkilâtlarının, basının, imtiyazlarını geri verdiği kilisenin ve kumandanlarına devlet kademelerinde en büyük görevler sağlandığı ordunun desteğini sağlayan general Franco, Emek Fuerosu’- nda (1938) yeni rejimin ilkelerini koydu; ama savaş, sosyal ve İktisadî atılımları frenledi (1936 ücretlerine dönülmesi; Sosyal Sigortaların uygulanmaması v.b.) 17 temmuz 1742 yasasıyle Cortes adlı bir meclis kuruldu; hükümet tarafından tayin edilen veya çeşitli İktisadî ve kültürel kurumlar tarafından seçilen üyeleri (procurades) önemli bir yasama işi başardı; gerilemekte olan Falanj, rejim üzerindeki kontrolünü kaybetti (temmuz 1957 kararnamesi) ve katolik eyleme çalışma fırsatı verdi. Kilise, general Franco Ispanyası’nda geniş bir faaAlfonso X Akıllı liyet ortamı bulmuştu (1953 konkordatosu), bu faaliyeti 1928’de kurulan ve 1947’de bağımsız bir enstitü olan Opus Dei’nin faaliyeti izliyordu. Bir zamanların büyük sömürge imparatorluğuna sahip olan Ispanya, tamamen anayurda bağlanmış olan Kanarya adaları dışında, sadece Fernando Poo ve Annobon adalarına, İspanyol Ginesi’ne, İspanyol Batı Afrikası’na sahiptir; Güney Fas ve Cabo Juby (1958’de Fas’a bırakıldı), Fas’ın kuzeyinde birkaç presidios (Septe, Melilla) ve güney kıyısında infi, İspanyol Batı Afrikası’ndan ayrıldı. Üstelik bağımsız Fas, İspanyol sahrası, ifni ve eski presidios’ların geri verilmesini istemektedir. Bununla birlikte, bu sömürge gerilemesine ve ikinci Dünya savaşını kazanan ülkelerin ilişki kurmaktan kaçınmasına rağmen Tanca’yı boşaltan ispanya, A.B.D.-S. S.C.B. rekabeti yüzünden yarımadada üsler kurmak zorunda kalınca (1953) kısa süre içinde yeniden büyük önem kazandı. A. B.D.’nin desteğiyle önce UNESCO’ya, sonra Birleşmiş Milletler teşkilâtı ve Avrupa Ekonomik topluluğuna katıldı. Avrupa’nın kıyısında ve İktisadî bakımdan en az gelişmiş ülkeleri arasında yer alan Ispanya’nın hızla modernleştirilmesi, bazı siyasî ve sosyal meseleleri daha da güçleştirdi. Franco’nun yerine kimin geçeceği sorusu ciddî bir mesele ortaya koydu ve monarşi taraftarları arasındaki bölünmeyi açığa vurdu. Alfonso X II’nin ortanca oğlu Barcelona kontu Don Juan’m oğlu Asturias prensi Don juan Carlos, kanunî vâris olduğunu ileri sürer. Ama Fernando V lI’nin kardeşi Don Carlos’un soyundan gelenlere sadık kalan carlos’çular veya gelenekçiler bu prensi tanımamaktadır: ailenin büyük dalı 1936’da söndüğünden carlos’çuların çoğu, Felipe V’in soyundan gelen sürgündeki Bourbon-Parma prensi Xavier ile oğlu Hugo Carlos’u vâris olarak tanırlar. Navarra’da, Bask ülkesinde ve Katalonya’da çok kalabalık olan, dinî ve siyasî alanda uzun süre muhafazakâr kalan carlos’çular, 1966’da muhalefete katıldılar; sosyalistler ve hıristiyan demokratlarla sendikal ve demokratik hürriyetlerin yeniden sağlanması konusunda işbirliği yaptılar. Bu yüzden eylem hürriyetlerini hükümet giderek daha çok kısıtlamaktadır: polise rağmen, Montejurra’daki carlos’çu toplantıya 1966’da 75 000 kişi katıldı. Carlos’çuların Don Juan Carlos’un 1962’de Yunanistan prensesi Sophia ile evlenmesi üzerine azalan umutları, Bourbon – Parma prensi Carlos’un Hollanda prensesi irene ile evlenmesiyle (1964) yeniden canlandı. Kısacası, monarşinin veraset meselesi çatışmalı geçecektir. Sadece siyasî alanda, liberal muhalefetin hemen iktidara gelme şansı çok azdır. Liberal muhalefet, Münih’te Gil Robles’in de katıldığı Ispanya’da demokratik bir rejim kurulmasını isteyen konferansı toplandığı zaman (1962), bir yasa ile muhalifler rejime boyun eğmek veya sürgünü seçmek zorunda bırakıldı. Komünist ve anarşistler hâlâ sert baskı altındadır. Komünist önderlerden Julian Grimau’nun idamının bütün dünyada protestolara yolaçması üzerine, İspanyol hükümeti siyasî suçluları artık askerî mahkemelere değil kamu mahkemelerine yargılatmağa karar verdi. 1965 Ocağmda İspanyol komünistlerini bu mahkeme yargıladı: birçok hapis cezası verdi, işçilerin ve sendikaların muhalefeti sesini güçlükle duyurabilmektedir. 1962 Nisanında 200 000 emekçi Asturias’ta ve Bask ülkesinde greve gidince, olağanüstü durum ilân edildi. Bu grevlerin sebebi 1959 istikrar planı gereğince ücretlerin dondurulması ve bazı kolektif saymacaların doğurduğu eşitsizliklerdi. Grev talimatnamesi (araJuan Ramon Jimenez Gorcia Lorca Mota del Marques kasabasına hâkim iki kilise ve harap bir kale (Kuzeydoğu İspanya) lık 1965), millî güvenlikle ilgili tesislerde grev yapanları isyanla suçlar. 1966’da 8 000 metalürji işçisinin yürüyüşünü polis dağıttı: bunun üzerine hükümet, «gizli», yani resmî sendikacılık çerçevesi dışındaki sendikaları takibe başladı. Gerçekte, İktisadî gelişme işçi sınıfının sendikacılıkla ilgisini artırmaktadır. 1965’ten beri bir çeşit gayrıresmî işletme komiteleri olan işçi komisyonları (işçiler tarafından seçilir) çoğalmakta, İktisadî konjonktür hür sendikacılığı yarı-gizlilikten kurtarmaktadır, işçilerin protesto hareketini dayanışma grevleri günden güne desteklemektedir: 27 ocak 1967’- de 100 000 madridli emekçi, işçi komisyonlarının çağrısı üzerine ulaşım araçlarını boykot etti; ama yüce mahkeme işçi komitelerini kanun dışı ilân etti (mart 1967). 1967 Ekiminde buna benzer karışıklıklar, birçok sendika yöneticisinin tutuklanmasıyle sonuçlandı. Kilise ve üniversiteden bazı çevrelerin sosyal talepleri desteklemesi siyasî ve sosyal gelişmeyi niteler: bu durum birçok rahip, profesör ve öğrencinin siyasî hayatın hürleşmesini istediklerini ortaya koyar. Bu akım, zaman zaman bask ve katalan rahiplerinin seve seve desteklediği muhtariyetçi ve yarı muhtariyetçi hareketlerle karışmaktadır (1960’ta 30 bask rahibinin mitingi; 1964’te 400 katalan rahibinin ortak mektubu; 1966’- da katalan olmayan bir piskopos yardımcısının tayiniyle ilgili olarak Barcelona’da çıkan kavgalar). Hiyerarşi daha temkinli ve rejime daha çok bağlıdır. Bununla birlikte ikinci Vatikan konsilinin aldığı tedbirlerinin seve seve desteklediği muhtariyetçi ve yarı muhtariyetçi hareketlerle karışmaktadır (1960’ta 30 bask rahibinin mitingi; 1964’te Temel yasası tarafından tören ve kilise dışı gösteri yapmaları yasaklayan 32 000 protestanın ve katolik olmayan 40 000 kişinin yaşadığı ispanya, piskoposlar meclisi akımından da etkilendi. 1966 Kasımında kanunun bu maddesi katolik olmayanların artık dinlerini açıkça uygulamalarına izin verecek şekilde değiştirildi. Ispanya’da gelişmekte olan hürleşme isteğinin yeni biçimlerinden biri öğrenci hareketleridir. Üniversiteliler, üniversitelerin öğrenci ve profesörler tarafından muhtar bir şekilde yönetilmesini ve resmî sendika dışındaki sendikaların da tanınmasını istemektedir. 1966 Martındaki ciddî karışıklıkların kadrosunu Barcelona üniversitesi meydana getirdi. Franco hükümeti de liberalleşmeye yönelmiştir: 11 Kasım 1966 buyrultusuyle iç savaş sırasında siyasî suçla tutuklananlara genel af çıkarıldı; 9 nisanda basın sansürü esnekleştirilerek İspanyol gazetelerine sansür kurulundan geçmeden yayımlanma izni verildi, özellikle, Cortes tarafından 2 kasım 1966’da onaylanan Anayasa, ülkenin temel yasalarını değiştirdi: devlet başkanı çekilirse, görevlerini, hükümdar adayı olarak Cortes’e başvuracak kişiyi seçmekle görevli Naiplik konseyi yüklenecektir. Devlet başkanı beş yıl süreyle işbaşında kalan ve Cortes’lere karşı sorumlu olmayan başbakanı, o da bakanları seçer. Millî Hareket meclisi (falanj ve parti) başkanlığını başbakanın yaptığı bir yüce meclis haline gelmiştir. Anayasa kapsamına alınan iş kanunu da artık falanj’cı tipte değildir ve sendika teşkilâtının düşey özelliğini ortadan kaldırmıştır. 22 Kasım Anayasası 14 aralık 1966’da yüzde 95,9 müspet oyla kabul edilmiştir. Fas ile tartışma dışında İspanyol diplomasisinde Cebelitarık meselesi ağır basmaktadır. Portakal savaşı 1966’da Cebelitarık’ın abluka edilmesiyle hızlandı: ispanya yeniden topraklan üzerinde bir Britanya arazisi bulunmasını protesto etti. Birinci derecede bir A.B.D. üssü olmayı kabul etmekle ve arap ülkeleriyle geleneksel dostluğunu devam ettirmekle birlikte, ülke giderek batı avrupa ülkelerine (S.S.C.B., doğu avrupa ülkeleri, Küba, hattâ Çin) ilişkiler kurmaktadır. 1939’dan beri ilk defa bir komünist ülke (Romanya) diplomatının Madrid’de konsolos seviyesinde kabul edilmesi (ocak 1967) ilgi çekici bir olaydır. • Son gelişmeler. 1968’de Eğitim bakanlığına Prof. Palasa, 1970’te Bayındırlık bakanlığına Fernandez de la Mora getirildi. 1967 Sonu istatistiklerine göre nüfus 32 275 434’e ulaştı. Aynı yılın balık ürünü 1,43 Mt. Kasım 1967’de pesetanın değeri İngiliz lirası ile aynı oranda (yüzde 14,3) düşürüldü. ispanya’nın ilk atom istasyonu haziran 1968’de Zorita de los Canes’te (Guadalajara) açıldı. Ekim 1969’da Avrupa’nın en uzun köprüsü Cadiz körfezinde hizmete girdi. Jose Leon de C ur ranza adını taşıyan köprünün uzunluğu çevre yollan ile birlikte 3 400 m, su üstünde ise 1 400 m. Mayıs 1969 ve ağustos 1970’te Ispanya’daki A.B.D. askerî üslerinin kullanılma süresi uzatıldı. Ayrıca, A.B.D. ile savunma antlaşması yapıldı, ispanya bu ülkeden geniş askerî yardım aldı. Şubat 1970’te, iç savaştan beri ilk olarak ispanya dışişleri bakanı Fransa’yı ziyaret etti ve 30 tane Mirage-111 tipi askerî jet uçağı satın alma konusunda anlaşma imzaladı. Haziranda iki ülke arasında beş yıllık askerî işbirliği anlaşması yapıldı. Aralıkta, ispanya Fransa’dan iki yeni Daphne tipi denizaltı almağa karar verdi. Yine haziran 1970’te ispanya, Ortak pazar ile ticaret anlaşması yaptı. Eylülde Madrid ve Moskova’da karşılıklı basın büroları açıldı. Cebelitarık meselesi. Aralık 1966’ta Birleşmiş milletler Cebelitank’ın sömürgelikten çıkarılmasını isteyen bir kararnameyi kabul etti. Bu kararname ile bölgenin Ispanya’ya verilmesi dolaylı olarak öngörülü- İSPANYA ~ 51 Toledo’da Santa Maria la Blanca Fromista’da roman kilisesi Burgos katedrali Santiago de Compostela katedrali yordu. Birleşmiş milletler kararı İngiltere ile İspanya arasında çatışmalara yolaçtı. Nisan 1967’de İspanya, İngiltere’nin kendi semalarını askerî uçaklarla ihlâl ettiğini öne sürerek Cebelitarık çevresinde sivil ve askerî uçuşlar yapılmasını yasakladı. Bu yüzden İngiltere, Ispanya’yı Birleşmiş milletlere ve Milletlerarası Sivil Havacılık teşkilâtına şikâyet etti, eylül ayında Cebelitarık’ta bir referandum yaptı. Seçmenlerin hemen hepsi İngiltere’ye bağlı kalmak yolunda oy kullandı. Aralıkta yapılan Birleşmiş milletler toplantısında, Latin Amerika ülkelerinin öncülüğüyle referandumun geçersiz olduğu ve iki ülkenin yeniden görüşmeler yapması gerektiği kabul edildi. Mayıs 1968’de ispanya Cebelitarık ile arasında yer alan La Linea kara sınırını trafiğe kapadı, yalnız Cebelitarık’­ ta oturanların ve orada çalışan İspanyolların geçmesine izin verdi. Bunun üzerine İngiltere Cebelitarıklıların isterlerse İngiltere’ye gidebileceklerini ilân etti, ispanya aralık 1968’de karasularını 12 mile çıkardı. İngiltere bu duruma itiraz ederken, Birleşmiş milletler Cebelitarık’ın ispanya’ya verilmesi isteğini tekrarladı. Mayıs 1969’da Londra ve Cebelitarık’ta yeni Cebelitarık Anayasası yayımlandı. Buna göre bölge koloni yerine şehir olarak adlandırılıyor ve İngiliz dominyonu sayılıyordu, ispanya haziranda da Linsea sınırını kesin olarak kapattı, Cebelitarık’ta çalışan İspanyol işçilerine kendi ülkelerinde eşit şartlarla iş sağlanacağını vaat etti. Böylece işgücünün 1/3’- ünden yoksun kalan Cebelitarık için İngiltere çeşitli tedbirler aldı. İspanya ekimde Cebelitarık ile telefon bağlantısını kesti. işlem Birleşmiş Milletlerin İngiltere’ye bölgeye sömürgelikten çıkarması için tanıdığı sürenin dolduğu saatlere rastlıyordu. Ekvator Gine si meselesi. İspanya mart 1968’- de Gine’ye en kısa zamanda tam bağımsızlık tanınacağını açıkladı. Bu konudaki anlaşma ekimde yürürlüğe girdi, İspanyol askerî kuvvetleri ülkeden çekildi, yalnız 260 kişilik bir sivil muhafız gücü bırakıldı. Şubat 1969’da Gine devlet başkanı Macias İspanyol elçisinin ve konsolosunun İspanyol kapitalistleriyle işbirliği yaparak Gine’nin İktisadî bağımsızlığını engellediğini söyledi, ikisini de istenmeyen adam ilân etti; ayrıca, sivil muhafızların ve 7 000 ispanyolun ülkeden çıkmasını istedi. Gine’de olaylar çıktı. Macias U-Thant’a mesaj göndererek Birleşmiş milletlerden Barış gücü istedi. Buna karşılık Franco, Gine’deki İspanyolların güvenliği sağlandığı takdirde sivil muhafızların çekileceğini söyledi. Martta bu teşkilâtın yerini Gine Millî Muhafız gücü aldı. AvrupalIlar ülkeyi terk etmeğe başladı. Macias’a karşı bir hükümet darbesi teşebbüsü oldu. AvrupalIların Gine’den topluca gitmesi karşısında teknik eleman bulunamayacağı, işsizlik çıkacağı ve İktisadî hayatın yıkılacağı anlaşıldı. Franco bu konudaki istekleri kabul etmedi ve İspanyolların Gine’den ayrılmağa devam edeceğini söyledi. Gine Birleşmiş milletlerden hekim ve uzman istedi. Dünya Sağlık teşkilâtı istekleri karşıladı. Mayısta ilişkiler yumuşadı, ispanya ile Gine arasında İktisadî ve ticarî işbirliği, teknik ve kültürel yardım anlaşmaları imzalandı. tfni ve İspanyol Sahrası. Ocak 1969’da ifni eyaletinin Fas’a verilmesi kararlaştırıldı, Rabat’ta bu konuda anlaşma imzalandı (mayıs). Bölgenin resmen Fas’a geçtiği tarihte (30 haziran) Fas kralı Haşan II, Madrid’e giderek Franco’yu ziyaret etti. Aralıkta, Birleşmiş milletler, İspanyol Sahrası nın kendi kaderini tayin etmesine karar verdi ve Ispanya’yı bölgede referandum yapmağa çağırdı. iç meseleler, ispanya şubat 1967’de katolik olmayan azınlıklara tam bir din hürriyeti tanıdı. Bundan 30 000 protestan, 5 000 musevî ve 1 000 müslüman yararlandı. Aralık 1968’de adalet bakanının imzaladığı bir kararname ile, 1492’de kral ve kraliçenin verdiği buyruk feshedildi. Bu buyruğa göre yahudiler ülkeden çıkartılmıştı. Kararnamenin imzalandığı gün Madrid’de altı yüzyıldır inşa edilen ilk sinagog açıldı, törende katolik başpiskoposu da bulundu. Aynı ay içinde, İspanya tahtında hak iddia eden Bourbon-Parma ailesinden prens Carlos Hugo ve prens Xavier sınır dışı edildi. Mart 1969’da Franco iç savaşla ilgili suçları da kapsayan genel af kararnamesini imzaladı. Temmuz 1969’da ise 31 yaşındaki prens Juan Carlos de Bourbon’u kendi yerine geçecek devlet başkanı ve geleceğin İspanya kralı ilân etti. Prens, hüküm süren son ispanya kralı Alfonso X III’ün torunudur ve sürgündeki yunan kralı Konstantinos’un kardeşi Sophia ile evlidir. 1968’de bir polisi öldürmekten ve terör hareketlerinden sanık olan 16 bask ayrılık taraflısı, aralık 1970’te askerî mahkemede Burgos’ta yargılandı. Mahkeme içte ve dışta tepkiyle karşılandı. Sanıklar Bask Millet ve Hürriyet teşkilâtı (ETA) üyesiydi. Bu teşkilât sol eğilimdir. Yargılama sırasında bask bölgelerinde grevler, gösteriler yapıldı; halk polisle çatıştı. Sanıklardan altısının idamı istendi. Tepkiler üzerine kabine Haklar kanununda değişiklik yaptı ve bir tutuklunun yargılanmaksızın altı aya kadar alakonabileceği hükmünü getirdi. Tepkiler büsbütün arttı, buna karşılık Franco lehinde gösteriler düzenlendi. Devlet başkanı 6 bask milliyetçisinin idam cezasını 30 yıl hapse indirdi. Bu kararda papanın af isteği de rol oynadı. Bask milliyetçileri 1 aralık 1970’te Batı Almanya’nın San Sebastian fahrî konsolosunu kaçırarak Burgos mahkemesi kararlarına karşılık bir süre rehin tuttu, ancak konsolos karardan önce serbest bırakıldı. (Bk EK CİLT». A n a y a s a Yürütme gücü silâhlı kuvvetlerin baş kumandanı olan devlet başkanmdadır (caudillo). Devlet başkanı aynı zamanda başbakan ve Falanj partisi başkamdir. Yasama gücü Cortes’lerdedir. Cortesler 441 kişidir. Bakanlar, Millî Falanj konseyi üyeleri, Devlet konseyi başkanı, Yüksek Adalet divanı Vallodolid’de başkanı, Yüksek Askerî Adlî Şura başkanı, meslek topluluklarının seçtiği millî sendikaların temsilcileri, alcades’ler (il idare merkezlerinin belediye reisleri), her ilden bir temsilci (idare merkezleri dışındaki belediyeleri temsil eder), üniversite rektörleri, ispanya enstitüsü ve çeşitli akademilerin başkanları, liberal mesleklerin çeşitli temsilcileri, devlet reisinin tayin ettiği üyeler. Sendika temsilcilerinin sayısı Cortes üyelerinin üçte birini aşamaz ve Caudillo elliden fazla üye tayin edemez. 6 Temmuz 1947 referandumuyle bir veraset kanunu onaylanmıştır (seçmenlerin yüzde 87’si); bu kanuna göre, ispanya’da yeniden bir monarşi yönetimi kurulacak, bir naiplik konseyi konacak, Caudillo devlet başkanı olacaktır. Devlet başkanmın ehliyetsizliği veya ölümü gibi durumlarda naipliği Cortes başkanı, başkardinal ve silâhlı kuvvetler kumandanından meydana gelecek bir konsey yüklenecek, Cortes’lerin en az üçte ikisi tarafından kabul edilmesi gereken kraliyet ailesinden birini, yoksa da «kişiliği, itibarı, yetenekleri ve milletin desteği» bakımından naiplik görevlerine en uygun kimseyi bulacaktır, ü lkede 54 il, 12 istinaf mahkemesi 11 üniversite ve akademi vardır. San Pablo’nun ön yüzü Askerî tarih • Ordu, ispanya’yı istilâ eden çeşitli akınGranado Aziz Bruno manastırı Alcantara’da köprü, roma devri Zamora’da San Pedro de la Nave kilisesi Granada Elhamra sarayında aslanlı avlu Foto. N . – D . – G iraudon, K in d e l, Y u rizm Genel m üdürlüğü (P a r is ), M a s, G ara letta, A vola, Pcneau, C orrea, X (L A R O U S S E ) İSPANYA 52 Burgos dolayı Miraflores’te Aziz Bruno manastırı Aziz Bruno Montanes’in eseri Santiago de Compostela katedralinde Aziz Paulus ve Aziz Jacobus heykelleri Jaca’da katedral sütun başlığı lar ülkede daimi ordular kurulmasını geciktirdi. Derebeylik tipinde ilk ordular ancak XI. yy.da ilk bağımsız hıristiyan devletler (Asturias, Leon, Castilla, Aragon, Navarra) kurulduktan sonra ortaya çıktı; o tarihte askerlik hizmeti yalnız savaş sırasında yapılıyordu; soylular ve papazlar için mecburî idi. Hizmetlerindeki piyadelerle savaşa katılan şövalyelerin yanı sıra, komün milisleri de vardı. Ayrıca paralı askerlerden kurulu birlikler (Magrıp’lılar, Yahudiler v.b.) savaşanlara kiralık kuvvetler olarak katılıyorlardı. Ispanya’da, askeri tarikatların kurduğu nizamî birlikler de vardı; şövalye-papazlardan kurulu bir çeşit gönüllü milis olan bu birlikler (Calatrava, Santiago, Alcantara, Merced ve Montesa birlikleri v.b.) üstün nitelikte bir askerî kuvvet meydana getiriyordu. 1469’da Castilla ve Aragon’un birleşmesi ilk askerî reforma yolaçtı: asker toplama usulü değiştirildi (yirmi ile kırk yaş arasında olan her 12 kişiden l*i için mecburî askerlik); «Tercio» adı verilen tek tip daimî birlikler teşkilâtlandı; topçu kıtaları kuruldu. Gonzalve ve Cordoba, yeni krallık ordusunu büyük ölçüde yenileştirdi; «Müthiş piyade» adiyle tanınan İspanyol ordusu onun zamanında doğdu. Bu ordunun mükemmelliği Ispanya krallarının üç yüzyıl boyunca Avrupa’nın her yerinde, Güney Amerika’da ve Kuzey Afrika’da savaşmasına imkân verdi. Ancak Carlos III (1759-1788) zamanında orduda yen! bir değişiklik zorunlu oldu. Gönüllü askerlerin azalması, kura usulünün (5 kişiden l ’i) konmasına yolaçtı. Bu alanda birçok yenilik öngörülmüştü. Bu sebeple «mükellefiyet» sistemiyle asker toplamağa, serserilerin zorla silâh altına alınmasına, Isviçre’lilerden ve Vallonlardan paralı askerler kiralamağa devam edildi. Bu ordu 1796’ya kadar Fransa’ya karşı yapılan savaşlara katıldı; sonra ioseph Bonaparte’ın Carlos IV’ten boşalan tahta oturmasıyle fiilen dağıldı. Napolyon ordusunda hizmet eden İspanyol askerleri, İngiltere’ye geçtiler ve Ispanya’yı işgal eden Fransızlara karşı savaşan millî kuvvetler gerilla çeteleri (guerilleros) kurarak, Ispanya’yı, Napolyon kıtaları için çok kanlı bir harekât alanı haline getirdiler. 1815’- ten sonra yeniden kurulan İspanyol ordusu, Güney Amerika sömürgelerinde patlak veren isyanı bastıramayınca siyasete karıştı; Riego’dan (1820) Franco’ya kadar (1936) Ispanya’da rejimin şekli meselesiyle uğraşan bütün pronunciamento’laza. katıldı. Bu arada en ilgi çekici olay general Millan Astray’ın 1920’de Fas’ta eski «Tercio»nun adını alan bir yabancı lejyonu kurmasıdır. Gerçekten böylece İspanyol askerî geleneği Fas’ta yeniden güçlendi: Anual’de Abdülkerim’in Rif’li birliklerine yenilen (1921) Primo de Rivera kumandasındaki İspanyol birlikleri, Rif bölgesine kesinlikle boyun eğdirmeğe uğraşan Petain kumandasındaki fransız birlikleriyle birleşti (1925-1926). 1925’te yeniden teşkilâtlandırılan İspanyol ordusu, Alfonso X III’ün devrilmesi sırasında (1931), muvazzaflardan (640 000 kişi) ve yedeklerden (300 000 kişi) kurulu bir milyon kişilik kuvvetli bir kadroyu (20 000 muvazzaf subay) seferber edebilecek duruma gelmişti. Barış zamanında bu ordu, ülkedeki sekiz askerî bölgeye ve Afrika’daki arazilere dağıtılmış 140 000 kişiyi kapsıyordu (1936). 1936-1939 iç savaşında Franco’nun Fas kıtalarına (25 000 kişi) dayanarak kurduğu yeni ordu, 1939’- da askerî özellikte sivil kuruluşların desteklediği (Falanj, Carlos taraftarı gönüllüler v.b.) bir milyona yakın kişiden meydana geliyordu (18 kolordu yani 57 tümen). [Bk İspanya iç savaşi.] iç savaşta çok yıpranan ordu, 1940’tan sonra büyük ölçüde yenilenmeğe başladı. Franco, 1942-1945 arasında sovyet cephesinde alman ordusu saflarında savaşmak üzere gönüllülerden kurulan bir tümeni (Azul tümeni) savaşa soktu. 1950’de modası geçmiş ve yıpranmış araç ve gereçlere sahip bulunan İspanyol ordusunun yenileştirilmesi, ancak 26 eylül 1953’te ispanyol-amerikan antlaşması (1%3’te beş yıl için yenilendi) ile gerçekleştirilebildi. Antlaşmaya göre ispanya dış siparişlerden (1953’ten 1958’e kadar 366 milyon dolar) yararlandı, buna karşılık amerikan kuvvetlerinin emrine önemli deniz ve hava üsleri verdi. O tarihten beri mevcudu 350 000 kişiye ulaşan İspanyol ordusu, başkumandan general Munez Grandes’in çabasıyle büyük ölçüde güçlendi, ü ç tümen, «Pentomik» adlı amerikan tümenleri tipinde teşkilâtlandırıldı. 1962’de toplam savunma bütçesi, devletin genel bütçesinin yüzde 23’ünü kapsıyordu. • Hava kuvvetleri. 1936’da 200 uçağı olan Hava ordusu, 1956’da çoğu alman tipinde, demode olmuş 800 uçakla 40 000 kişiden meydana geliyordu. Bu malzeme, millî havacılık sanayii (Sevilla fabrikaları) ve özellikle amerikan askerî yardımı sayesinde giderek değiştirilmektedir. 1954’ten beri Ispanya’da A.B.D. Hava kuvvetlerine beş modern üs açılmıştır: Torrejon (Madrid), Valenzuela (Zaragoza), San Pablo ve Moron (Sevilla), Rota (Cadiz). Bu üsler 1958’de 800 km’lik bir petrol borusuyle Zaragoza’- dan Cadiz’e bağlandı. • Deniz kuvvetleri. XII. yy.da kurulmağa başlanan İspanyol donanması, iria’da tersaneler kurduran Diego Gelmirez tarafından teşkilâtlandırıldı. Fernando I, krallık donanmasını ve ona bağlı olarak Sevilla’- daki tersaneyi kurdu. Amerika’nın keşfinden sonra Avrupa’nın en büyük donanmalarından biri olan İspanyol deniz kuvvetleri, «Yenilmez Armada»nın bozgunuyle (1588) kısmen ortadan kalktı. XVIII. yy. başında iyice azalan deniz kuvvetlerini, kısa süre sonra Ensenada markisi yeniden güçlü bir donanma haline getirdi; bu donanma, Trafalgar deniz savaşından (1805) sonra geriledi. XIX. yy.da yeniden kurulan İspanyol deniz kuvvetleri, 1898’de Amerikalılar tarafından imha edildi ve Filipinler ile Küba bozgunlarından sonra bir daha toparlanamadı. O tarihten beri sadece savunma gücüne sahip olan ve «Ispanya senin kudretin, denizlere hakim olmandan ileri gelir, unutma!» vecizesine sadık kalan İspanyol donanması, 1964’te Ferrol, Cadiz, Carthagene, Mahon ve Palma deniz üslerini A.B.D.’ye açtı. 1962’de Deniz Kuvvetleri bütçesi, savunma masrafları toplamının yüzde 22’sini kapsıyordu. 1953’te imzalanan İspanyol – amerikan anlaşmalarından sonra, Batı dünyasının, özellikle Avrupa’nın savunulması konusun» da amerikan görüşüne uyan bir askerî siyaseti benimseyen Ispanya, 26 eylül 1%3’te bu anlaşmayı beş yıl için yeniledi. Böylece Washinton ile Madrid arasında, bir saldırı ihtimali karşısında Ispanya’nın bütünlüğünü garanti eden gerçek bir ittifak meydana getirildi. A.B.D. böylece Ispanya’ya ve Ispanya’da nükleer denizaltıları için kurduğu üslere (özellikle Rota’da) verdiği önemi onaylamış oluyordu. Karşılık olarak da ordularının yenileştirilmesi için gerekli askerî yardımı sağlayarak Ispanya’nın savunma güçlerini destekliyordu. Ayrıca her iki ülkeyi de ilgilendiren askerî meseleleri incelemek için, merkezi Madrid’de olan bir ispanyol-Amerikan Danışma komitesi kuruldu. 1966’da İspanyol Kara ordusu (yaklş. 200 000 kişi), anavatanda onbeş kadar tümeni, denizaşırı bölgede 3 tümeni ve genel ihtiyatları kapsıyordu. Yeniden teşkilâtlandırılması amerikan yardımı sayesinde gerçekleştirilen bu birlikler, iki kuvvet gurubu meydana getirir: güçlü, modern, hareket kabiliyeti yüksek, yurt içinde olduğu kadar yurt dışında da etkin olabilecek dört tümen (zırhlı, mekanik, motorlu birlikler; paraşüt ve havadan indirme birlikleri); ülke içinde çıkabilecek bir silahlı çatışmaya karşı mücadele etmekle görevli yurt içi savunma kuvvetleri. Bazı birliklerin eğitimi çok ilerlemiş ve müdahale kuvvetinin kurulması gerçekleşmiş olmakla birlikte, İspanyol ordusunda kadro fazlalığı, modern malzeme eksikliği ve nükleer silâh yokluğu gibi meseleler henüz çözümlenememiştir. Deniz kuvvetleri (yaklş. 45 000 kişi), iki eski kruvazör, bir helikopter gemisi, kırk kadar muhrip, refakat gemisi ve;? avizo, on bir denizaltı ve elli kadar çeşitli gemiden meydana gelir. Hava kuvvetleri (yaklş. 40 000 kişi), özellikle hava savunmasını ve müdahale kuvvetinin taşınmasını sağlamağa ayrılmış beş yüz kadar uçağı kapsar. DİL VE E D E B İY A T ib e rik yarım adasının dil oluşum u Tarihöncesi devirde, biri kuzeyde Cantabria ve Pirene bölgesinde, öteki güneydoğuda bulunan iki medeniyet merkezinde başlangıçta Basklar ve iberlerin oturduğu sanılır. Güneybatıda Tartessos medeniyeti yer alıyordu. Yarımadanın kıyılarında Fenike (daha sonra Cadiz adını alan Gadir), Kartaca (Cartagena), yunan (Ampurias ve Levante kıyısı) yerleşme merkezleri görülür. İç kısımlara Ligur’ların sızdığı kabul edilir (bu durum yer isimleriyle tanıtlanır). M. ö . VII. yy.a kadar Keltler yarımadanın batısını istilâ etti ve «Keltiberler» adı verilen merkezdeki halkı oluşturdu. Latinlerin gelişinden (M.ö. 218) önce konuşulan dillerden yalnız Baskça yerel bir dil olarak yaşadı. Bununla birlikte birçok yer ismi ve kelimeler (msl. vega «ova», manteca «yağ» veya paramo «geniş fundalıklar») Latince öncesi ağızlara bağlanır. Latin fetihleri iki yüzyıl sürdü ve romalılaştırma çok köklü olarak gerçekleşti. Yarımadada konuşulan Latincenin Galya’da konuşulan Latinceden farklı birçok özelliği vardır; meselâ kelime hâzinesinde portekizce falar, İspanyolca hablar, fransızca parler (konuşmak); portekizce ve İspanyolca casa, fransızca maison (ev); portekizce perna, İspanyolca pierna, fransızca jambe (bacak); portekizce çabeça, İspanyolca cabeza fransızca tete (baş) v.b. 409’da Alanlar, Vandallar ve Süevler, iberia’ya geldi, ama bundan önemli sonuçlar doğmadı. Buna karşılık 414’te, Gotlar Ispanya Latinlerini yendi ve kendilerininkinden çok üstün olan latin kültürünü benimsedi. 711’de, Araplar Ispanya’nın güney kıyılarına çıktı ve 718’de Gaskonya körfezi yakınma ulaştı. Bu tarihten itibaren güneye doğru inen hıristiyan fetihleri ve buna bağlı olan hıristiyan halkın yeni bölgelerde yerleşmeleri roman dili lehçelerini de kuzey – güney yönünde çekilen bir çizgi doğrultusunda ilerletti; bu lehçeler, Arapların fethedemediği dağlık kütlelerde konuşulan çeşitli Halk Latincelerinden doğdu; bunlar, batıdan doğuya doğru gelişen galicia lehçesi (Portekizceyi verdi), leon lehçesi, castilla dili, navarra ve aragon öbeği ve Cacatalan lehçesinin doğmasına yolaçan dil adacıklarıdır. Edebiyat ispanya’nın millî dili castilla dili olduğunV a tn X . An.flp.rxnn – f iir a n d a n ( L A R O T I R N E ) I ♦ İSPANYA Velasquez: «Olivcıres dükü Don Gaspar de Guzman’ın portresi» Murillo: «Meryemana’nın Gebeliği» dan, İspanyol edebiyatının incelenmesi aslında bu dilde yazılmış eserleri incelemektir. Ama, iberik yarımadasında, gelişmeleri resmî edebiyat dili tarafından önlenemeyen yerel edebiyatlar da vardır: bunlardan en önemlisi katalan edebiyatıdır; katalan edebiyatı bazı dönemlerde büyük canlılık kazandı; bu durum Katalonya’ya kültürü sayesinde Madrid’in merkezleştirici etkisiyle mücadele etme gücünü verdi. Buna karşılık castilla dilindeki edebiyatın yayılma alanı ispanya dışına taştı; çünkü katalan dili, latin amerika ülkelerinin büyük bir kısmının dilidir. Bk. İspanyolca ve Orta ve Güney Amerika ülkeleriyle ilgili maddeler. • Ortaçağ. İspanyol edebiyatı Cantar de Mio Cid ile XII. yy.da başlar. 3 750 Mısralık yazarı belirsiz bu manzume Cid’in olgunluk çağını anlatır; manzume, 1150’ye doğru yazılmıştır ve fransız destanının etkisindedir. Rahip Gonzalo de Berceo (XIII. yy.) ismi bilinen ilk yazardır: yürek temizliği, düşünce canlılığı, aziz hayatlarından hoşlanan castilla şiirinin temsilcisi olan bu patriğin başlıca özelliğidir. Ortaçağ İspanyasının bu şiiri, ister azizlerle ilgili, ister epik veya öğretici olsun, çoğunlukla fransızca eserlerden, bazen de arap temalarından ilham alır. Çoğunlukla Oc şiirinin etkisinde kalan lirik şiire gelince, bu tür şiir, castilla dilinde değil galicia lehçesinde yazılmıştır. Kral Akıllı Alfonso X (1221 – 1284) gerçek edebiyat nesrini kurmuştur; bu bilgin kral her konuda yazdı: tarih, bilimler ve astronomi. Yüksek rütbeli papaz Juan Ruiz de H ita’- nın Libro de Buen Amor (iyi Aşk Kitabı) adlı eseri XIV. yy.ın şaheseridir. Halk ve bilgin zevkine uygun bu geniş manzum eser La Celestina ve pikaresk romana temalar verdi. Kral Juan II (1406-1454) devrinde, büyük soylu edebiyatçılar (Villena [1384 – 1434], Santillana [1398- 1458], Juan de Mena [1411 – 1456] İtalya’nın etkisinde kaldılar. Alain Chartier’in etkisi yavaş yavaş yerini Dante etkisine bıraktı. XV. yy. sonunda şövalyelik romanlarının ilk örneği olan Amadis de Gaula yazıldı. Yazar Rodriguez de Montalvo daha eski bir Amadis*in düzelticisi olarak ortaya çıkar. Bu roman temelinden İspanyol değildir, ama edebiyat tarihinde büyük önemi vardır; eserin bütün Avrupa’da kazandığı büyük başarı, elden düşmeyen bir şövalyelik kitabı haline gelmesine yolaçtı. Ortaçağın sonunda sekiz heceli, yazarı belirsiz şiirler olan romans’lar ortaya çıktı; bu lirik, epiklirik veya tasvir edici şiir her çeşit konuyu işlerdi. Victor Hugo’nun dediği gibi Romans’lar Ispanya’nın tlyada’siydi. Bu manzumelerin bütünü İspanyol edebiyatının en orjinal anıtlarından birini meydana getirir: Romancero. 1499’da daha çok Celestina adiyle bilinen Tragicomedia de Calixto y Melibea yazıldı. Diyaloglu biçimine rağmen Fernando de Rojas’ın bu trajikomedisi temsil için elverişsizdi; ama başkahramanı Celestina, edebî bir tip haline geldi. • Altın çağ. XVI. veya XII. yy. ispanya edebiyatının en büyük dönemidir. Garcilaso de la Vega’nın (1501-1536) pastoral şiiriyle başlayan ve Calderon de la Barca’nın (1600-1681) son eserlerine kadar süren bu döneme «Altın çağ» ismi verilir. Lirik şiir Luis de Leon (1528-1591) sayesinde ün kazandı, Montemayor (1520-1561) Diana adında pastoral bir roman yazdı (fransız yazarı Honore d’Urfe, Astree adlı eserinde bu romanı örneksemiştir). Altın çağın en canlı döneminde San Juan de la Cruz’un (1542-1591) pikaresk romanı, Gongora’cılık ve mistik şiiri, Santa Teresa de Avila’nın (1515-1582) nesri, Lope de Vega’nın (1562- 1635) piyesleri ve Cervantes’in (1547-1616) eserleri yer alır. Pikaresk roman, Ispanya’da doğan bir edebiyat türüdür: daha önce bu türde eser veren yazarlar bulmak mümkünse de (Petronio, Apuleius), İspanyol pikaresk romanının güçlü bir orijinalliği ve çok yaygın etkisi oldu. Yazarı belirsiz Lazarillo de Tormes pikaresk romanların en eskisidir. Çapkın (veya picaro) bu şövalyelik romanının sevimli kahramanıdır. Zavallı fakir adam ve dilencüer otobiyografi biçiminde sahneye konmuştur. Bu tür zamanla gelişerek karmaşıklaştı; Lazarillo’dan Matco Aleman’- ın (1547-1614) Guzman de Alfarache (1599) adlı eserine kadar, tür büyük değişikliklere uğradı. Quevedo (1580-1645) bu türün bir örneği olan El Buscon’u (Usta Hırsız) yazdı. Pikaresk roman Fransa, İspanya ve İngiltere’de birçok yazar (Scarron, Lesage, Grimmellshausen, Fielding) tarafından işlendi. Luis de Gongora (1561-1627) iki tarzda şür yazdı. Bu tarzların İkincisine «Gongora’cılık» ismi verildi ve culteranismo’nun (kültçülük) doğmasına yolaçtı: bu mitoloji, bilgince telmih, antitez ve eğretilemenin zaferidir. O çağda sanatı şüpheyle karşılanan şaire bugün öncü gözüyle bakılmaktadır. Duis de Gongora’nm şiiri birçok incelemeye konu oldu ve barok mimarî üslûbuyle karşılaştırıldı. Don Juan de la Cruz’un mistik şiiri (Ruhsal İlahî, Ruhun Karanlık Gecesi) daha klâsiktir ve Kutsal Kitap’tan ühamlıdır. Santa Teresa de Arila İç Şato adlı nesir eserinde ruhî hayatını ortaya koyar. Lope de Vega (1562-1635) devrinin en verimli dramaturgudur; konularını mitoloji, İncil, millî veya yabancı tarihten seçer ve aristoteles’çi kurallara uyma kaygısı gütmez. Capa y espada komedileri (Bahçıvanın Köpeği, Kim Olduğunu Bilmeden Sevmek), tarihî dramları (Fuenteovejuna, Peribanez) herkesin hoşuna gider. Çizdiği karakterlerde derinlik a- ————— ramamak gerekir, ama eserlerinde bütün comedias’ı kurtaran bir lirizm, tabiat duygusu ve olay hızlılığı vardır. Calderon de la Barca’nm eserini anlamak daha güçtür: Hayat Bir Rüya’thv adlı felsefî dramı özellikle alman tenkitçileri tarafından övülmüştür. 1600’e doğru, Guilen de Castro (1569-1631) Comeille’in Cid’i yazmak için * ilham aldığı Mocedales de Cid (Cid’in Çocukluğu) adlı eserini yazdı. Alarcon (1581- 1639) karakter tiyatrosuna yurttaşlarmdan çok daha yakındır: Corneille, Menteur’ün (Yalancı) konusunu Şüpheli Gerçek’ten örneksedi. Tirso de Molina (1571’e doğr. – 1648) Burlador de Sevilla’ nııı (Sevilla’lı Çapkın) yazarıdır; bu eserde, bütün büyük, edebiyatlara giren bir kahraman olan Don Juan tipini yaratmıştır. Hıristiyan imanının sırları İspanyol tiyatrosunda sürekli olarak işlendi: keşiş Tirso de Molina, iman E ksikliğinden Cehennemlik’i de yazdı; bu eser, devrin en iyi dinî dramlarından (autos sacramentales) biridir. Cervantes modern romanın yaratıcısıdır. Don Kişot adlı eseri daima birçok bilginin araştırma ve düşünme konusu oldu. XVIII. yy. bu eserden yalnız duvar kartonlarına konu bulmada .,, . yararlandı; ama XIX. yy. onda Altın Çağ ,saac Albenız ispanyası âdetlerinin bir tablosunu aradı; XX. yy., Montaigne ve Shakespeare’in çağdaşı olan Cervantes’in eserini avrupa düşünce akımı içindeki yerine yerleştirmeyi denedi (Erasmus’çuluk ve Karşı Reform). Don Kişot’un konusu herkesçe bilinir: bir İspanyol asilzadesi şövalyelik romanları okumaktan çıldırır ve gezgin şövalye olmayı ister. Hizmetine bir uşak (Sanşo Pança) alır ve birlikte ispanya yollarını aşarlar. Cervantes aynı zamanda örnek Alınacak Hikâyeler’in de (Novelas Exemplares) yazarıdır (1613); bu hikâyelerin ilk sırasında hem hikâye, hem kısa pitoresk roman ve hem de yergili bir diyalog olan Köpeklerin Konuşması konabilir; bütün Altın Çağ ispanyası bu edebiyat fantezisi içinde yaşar. Cervantes’in tiyatro eserleri de ününün artmasına katkıda bulundu. Numancia halk arasında tutuldu; ama, bu trajedi komik piyeslerini unutturmamalıdır (İhtiyar Kıskanç). Cervantes bütün edebî türleri denedi; ama evrensel etkisi ve ünü, bütün tenkitçiler tarafından İspanyol edebiyatının en büyük eseri olarak kabul edilen Don K işof tur. İspanya edebiyatının altın çağına cizvit Baltasar Gracian’m (1601-1658) eserleri de girer. Felsefî roman El Criticon Baltasar’ın Enrique Granados en büyük eseridir; fransız Rochefoucauld’- dan sonra Schopenhauer bu «kavramcı» yazarın çalışkanca düşünülmüş ve yazılmış eserlerine hayran kaldı. • X V III. ve X IX . yy. Fransız okuluna ve yeni – klasisizme kendini uyduran XVIII. yy. uzun süre İspanyol edebiyatının gerileme dönemi olarak kabul edildi; ama bugün bu bilginler yüzyılı daha insaflı olarak yargılanmaktadır. Y’üzyılın ilk yarısındaki büyük isim benediktin Jeronimo Feijoo’dur (1676-1764). Yüzyılın ikinci bölümü avukat, bakan, tarihçi, yazar ve şair olan Gaspar Melchor de Jovellanos’un (1744-1811) devridir. Bu adam, o sıralarda fransız ve İngiliz etkisine açılan aydın Ispanya’yı en iyi temsil eden yazar Gaspar Melchor de Jovellanos’- tur. Bu yüzden Gaspar Melchor’a ünlü fabl yazarı Felix Maria de Samaniego (1745 – 1801) ve La Fontaine’in usta örnekseyicisi Tomas de iriarte’den (1750-1791) üstün tutmak gerekir. Tiyatro o sıralarda fransız klasisizmiyle İspanyol geleneğini bağdaştırmağa çalışıyordu Leandro Fernandez de Moratin (1760-1820) El Si de las Ninas (Genç Kızların Eveti) adlı eserini üç birim kuralına uygun olarak yazdı. XVIII. yy.da Ispanya’da yazılan bütün e- Manuel de Falla serleri yabancı eserlerin örneksenmesi olarak nitelemek haksızlık olur. Bazı yazarlar, Juan Pabîo Forner’in (1756-1797) Exequias de la Lengia Castellana (Castilla Dilinin ölümü) adlı eserinde olduğu gibi fransız düşünce ve biçimlerine karşı savaşma ihtiyacını duyarken diğerleri örncksedikleri unsurları ispanyollaştırmayı denediler.

Bu sonuncuların en büyüğü Cartas Marruecas (Fas Mektupları) adlı eserinde Montesquieu’yü örnekseyen Jose de CaFoto. Encyclopcdia Amcricam; Faucher, Manuel (LAROUSSE) İSPANYA 54 ‘ i* general Jose Miaja albay Vicenre Rojo general Mo|a general Queipo de Llano dalso’dur (1741-1782); bu yazar, nesirde ve nazımda, taklit ederken bile orijinal olmayı bilmiştir. Şiire az yer veren bu yüzyıl, bununla birlikte, sonraki nesillere bazen Anakreon bazen preromantik tarzda yazan gerçek bir şairin eserini bıraktı: Melendez Valdes (1754-1817). Napolyon’a karşı yapılan savaşlara rağmen XIX. yy.da İspanyol edebiyatı Fransız okuluna bağlı kaldı, ispanya ortaçağ eserlerini ve millî efsanelerini bulmada güçlük çekmedi ve İspanyol – magrıp doğubilimi romantik duygulara karıştı ve bunun sonucunda Avrupa’daki romantizm olayına özel bir ayrıntı getirdi. Jose Zorilla (1817 – 1893), Rivas dükü (1719-1865) ün kazandılar. Bu yazarların lirik eserleri yavaş yavaş unutuldu, ama çoğunlukla Musset ve Henri Heine ile karşılaştırılan Gustavo Adolfo Becquer (1836-1970) gibi romantizm sonrası bir yazara gösterilen ilgi daha da arttı. XIX. yy. şairlerinin hemen hepsi dramaturgdur: yüzyılın en büyük başarısını kazanan eser hâlâ tiyatro repertuvarlarında yer alan Jose Zorilla’nın Don Juan Tenoio (1844) adlı eseridir. Costumbrismo (millî örf ve âdetlerin anlatımı ve incelenmesi) edebî bir tür oldu. Ramon de Mesonero y Romanos (1803- 1882) ve Mariano Jose de Lara (1809-1837) basma kalıp bir Ispanya’nın anlatımından kaçınarak yurtlarından bir görüntü ve yurttaşlarından tenkitli bir portre çizmeğe çalıştılar. Yüzyılın sonunda yetişen en ünlü şair Nicaragua’dan gelen Ruben Dario’dur (1867 – 1916); bu büyük şair, İspanyol lirik şiirini büyük ölçüde etkiledi. Yeni ürpertilerin öncüsü, parnas’çılarıh, sembolistlerin ve Victor Hugo’nun hayranı olan İspanyol medeniyetini dile getiren Ruben Dario, Ramon de Campoamor (1817-1901) ve Gaspar Nunez de Arce (1834-1903) gibi şairleri gölgede bıraktı. Edebî tenkidin en büyük temsilcisi yorulmaz ve özenli bilgin Marcelino Menendez y Pelayo’dur (1856-1912) daha sonraki bütün tenkitçiler ona çok şeyler borçludur. En yetenekli romancılar Juan Valera (1824-1905) ve XIX. yy.’ın bütün tarihini dile getiren Episodios Nacionales’in (Millî Hikâyeler) yazarı Perez Galdos’tur (1843-1920). • X X . Yüzyıl. XIX. yy.ın sonundan itibaren, ülkelerinde ortaya çıkan siyasî ve toplumsal meselelerin bilincine varan bazı aydınlar 1898’den önce bu meseleler üstünde düşündüler. Angel Ganivet (1865- 1898) ve özellikle Miguel de Unamuno (1864-1936) çağdaşlarının düşüncelerini yönetmeğe çalıştı. Unamuno’nun ünü büyüdü ve ispanya sınırlarını aştı: tedirgin, sıkıntılı ruhlu şair, Ispanya’nın uğradığı felâketlerden ötürü acı çekti; varoluşçuluğun öncüsü Aziz Augustin, Pascal, Kierkegaard’ı okuyan yazar, En Torno al Casticismo (Ispanya’nın özü) ve Del Sentimiento Tragico de la Vida (Hayatın Acı Duygusu [1913]) adlı eserlerinde vatanın ruhunu aradı. Bütün yazarlar (hiç değilse «98 nesli»nde yetişenler) geçmişte, sade Castilla’nın manzarasında, Berceo’dan San Juan de la Cruz’- a kadar eski şairlerin eserlerinde aradıkları ideal bir Ispanya’yı hayal ederler. Ama hepsi de hatip üslûbunda ve yüzeysel buldukları XIX. yy. İspanyol edebiyatına sırt çevirirler. Fransız etkilerine alman düşünürlerinin, rus ve anglosakson romancılarının tesirleri eklenir. Pio Baroja (1872- 1956), Azorin (doğ. 1874), Perez de Ayala (doğ. 1880), Valle inclan (1869-1936) İspanyol nesrini gençleştirdiler. Jose Ortega j Gasset (1883-1955) 1925’e doğru düşünce evriminde büyük rol oynayan Batı Dergisi’- ni yönetti. Bu yazar, XX. yy. İspanyol yazarlarının üstünlük kurduğu deneme türünü denedi; bu türü, ispanya dışında da ün kazanan Vicente Blasco ibanez (1867-1928) gibi birçok yazar tezli romana dönüştürdü. XX. yy., ünleri ülke sınırlarını aşan bir şairler topluluğu tarafından yüceltilen büyük şiir yüzyılıdır. Antonio Machado (1875 – 1939) Campos de Castilla (Castilla Tarlaları) adlı eserinde 1898 neslinin en büyük temalarını ve Yalnızlıklar adlı eserinde de belâgat ve anlaşılmazlıktan kaçınarak fizikötesi kaygılarını dile getirdi. Federico G arda Lorca (1899-1936) XX. yy. şairlerinin en ünlüsüdür hem bilimsel hem fıalk tarafından sevilen Romancero Gitam (Çingene Romansları) [1928] adlı eseri ustaca ve göz kamaştırıcı bir imgeler selidir; Poeta en Nueva York (Şair New York’- ta) şiiri ve gerçeküstücü Odlar’ı daha az başarılıdır. Şiirinin nitelikleri, çok değişik tiyatro eserlerinde de (Yerma, Kanlı Düğün, [Bodos de Songre], Bernarda Alba’nın Evı [La Carsa <1e Bernardo Alba] görünür; bu eserlerinde Lope de Vega’da da olduğu gibi lirik unsurlar dramatik unsurlarla kaynaşır. Juan Ramon Jimenez (1881-1958) 1956 Nobel ödülünü almış büyük bir sembolist şairdir. Pedro Salinas (1892-1951), Rafael Alberti (doğ. 1902) anlaşılması daha güç şairlerdir; Rafael Alberti, Marinero en Tierra (Karadaki Denizci) [1924] adlı eserinde deniz şairi olarak ortaya çıkar. Hepsinden daha anlıkçı olan Jorge Guillien’in (doğ. 1893), Cantico (İlâhi) [1928] derlemesinde Gongora’nın etkisine Paul Valery’ninki de katılır, iç savaş (1936-1939) bir döneme son verdi ve birçok yazar sürüldü. Bir durgunluk devresinden sonra edebiyatta yeni bir atılım görülür. Camilo Jose Cela (doğ. 1916) kısa süre içinde birçok dile tercüme edilen La Familia de Pascual D ııar t e (Pascal Duarte’nin Ailesi) [1943] adlı romanıyle hemen başarı kazandı. Nada’nın yazarı Carmen Laforet (doğ. 1921) ve Juegos de Manos’un (El Oyunları) yazarı Jose Agustin Goytisolo (doğ. 1928) değerli romanlar yazdılar. Vicente Alexandre (doğ. 1900), Jose Maria Peman (doğ. 1898) ve Dionisio Ridruejo (doğ. 1912) ile şiir canlılığını devam ettirdi. İspanyol edebiyatının birkaç büyük ismi daha sayılabilir: İspanyol edebiyatının bilgin tarihçisi ve akademi başkanı Roman Menendez Pidal (doğ. 1869); Cervantes’in eserlerini yeniden inceleyen Americo Castro (doğ. 1885); barok sanat nazariyecisi filozof Eugenio D ’ors y Rovira (1882-1954); Salvador de Madariaga (doğ. 1886). Bu düşünürlerin avrupa kültürü almış olmaları geçen yüzyılın sonunda çok bencil olan İspanyol edebiyatını yeniledi. Çağdaş İspanyol edebiyatı büyük ölçüde toplumsal ve İnsanî uğraşların etkisi altındadır: şu halde gerçekçilik, bu edebiyatın hâkim özelliğidir. Ama iç savaşın henüz canlılığını kaybetmemiş hatırası, yazarları ülkenin kaderi üstünde durmağa iter. Şiir. Gerardo Diego (doğ. 1896) ve Damaso Aloıiso (doğ! 1898) klasik geleneğe bağlı kalırken Vicente Aleixandre (doğ. 1898) hayatın temel değerlerini dile getiren şairdi; savaş öncesi şiirin iki büyük siması köklü etkilerini devam ettirirler: daha duygulu olan ve bilgince bir biçim işleyen Jorge Guillen (doğ. 1893) ve daha tutkulu olan Rafael Alberti (doğ. 1902). Migel Hernandez (1910-1942) gibi hapishanede veya sürgünde susturulan başka sesler, Emilio Prados (1899-1962), Luis Cernuda (1904-1963), Manuel Altolaguirre (1905-1959) ile bugün gerçek yankılarını yapmaktadır. Ama yeni haberleşme ihtiyacı ve insan sempatisi Blas de Otero’nun (doğ. 1916) kısa mısralarında, Gabriel Celagya’nın (doğ. 1911) verimli sanatında, Eugenio de Nora’nın (doğ. 1923) aşırı gayretinde, Victoriano Cremer’in (doğ. 1906) şiddetinde ortaya çıkar. Her ne kadar Ramon de Garciasol (doğ. 1913) Antonio Machado’nun izinde yürür ve Jose Garcia Nieto (doğ. 1914) yeni klasik bir ilham bulursa da genç şairler tutkulu yurt sevgilerine büyük bir biçim kaygusu da kattılar: Jose Hierro (doğ. 1922), idealist geleneğe bağlı Carlos Bousono (doğ. 1923), Jose Manuel Caballero Bonald (doğ. 1926), doğum yeri Mancha’yı öven Angel Crespo (doğ. 1926) ve Barcelona’lı şairler Jose Agustin Goytisolo (doğ. 1928), Carlos Barral (doğ. 1929), Jaima Gil de Biedma (doğ. 1929), Jose Angel Valente (doğ. 1929), Eladio Cabanero (doğ. 1930), Jesus Lopez Pacheco (doğ. 1930), Carlos Alvarez (doğ. 1934). Roman. Roman türünü gerçekçiliğe yönelten yazarlar arasında Arturo Barea (1886- 1957), Bilbao ve Madrid’i anlatan Juan Antonio de Zunzunegui (doğ. 1901), bugün A.B.D.’ye yerleşmiş olan Ramon J. Sender (doğ. 1902), Meksika’ya sürülen Max Aub (doğ. 1903) en önemli yeri tutar. Camilo Jose Cela (doğ. 1916), en çok iç savaş ve toplumsal sonuçlarını eserlerinde işleyen bir nesli etkiledi: Ricardo Fernandez de la Reguera (doğ. 1916), Jose Maria Giroııella (doğ. 1917), Miguel Delibes (doğ. 1920), Carmen Laforet (doğ. 1921). Daha sonraki nesil kan ve şiddet imgelerini ancak belli belirsiz hatırlayan yazarlardan meydana gelir; aynı zamanda, savaşı konu alan çocuksu hatıralar da yeni İspanyol romanını besler. Ama, İtalyan veya amerikan yeni gerçekçilik akımlarının etkisini güçlü bir nesnellikle ortaya koyan hücum özellikle çağdaş toplumdan geldi; Elana Quiroga (doğ. 1919), ignacio Aldecoa (doğ. 1925), Jesus Fernandez Santos (doğ. 1926), Ana Maria Matute (doğ. 1926). Juan Goytisolo (doğ. 1931) bu neslin en ünlü yazarıdır. Tiyatro. Halk, Alejandro Casona’nın (1903 -1965) büyük kısmı Arjantin’de yazılan eserlerini ve Miguel Mihura’nm (doğ. 1909) nükteli piyeslerini ilgiyle karşılamaktadır. Ama, toplumsal uğraşlar Antonio Buero Vallejo (doğ. 1916), Alfonso Paso (doğ. 1926) ve Alfonso Sastre’nin (doğ. 1926) eserlerine canlılık verirken Fernando Arrabal (doğ. 1932) gerçek dışı bir dünyadan hoşlanır. Tenkid, deneme. Jose Bergamin (doğ. 1897) Unamuno geleneğini sürdürürken edebî tenkit Federico de Onis (1885 – 1966), Guillermo de Torre (doğ. 1900), Antonio Torrerıte Ballester (doğ. 1910), Jose Maria Castellet (doğ. 1926) tarafından işlendi. Antonio Tovar (doğ. 1911) bilgin bir filologdur. Oysa Gregorio Maranon (1887- 1960) ve Pedro Lain Entralgo (doğ. 1908) adlı iki hekim devrimizin insan ve sanat meseleleri üstünde durdular. Xavier Zubiri (doğ. 1898), Jose Ferrater Mora (doğ. 1909), Jose Luis Aranguren (doğ. 1909), Julian Marias (doğ. 1914) felsefenin parlak temsilcileridir. (Bk. EK CİLT). G Ü Z E L S A N A T L A R M i m a r l ı k Ispanya’daki en eski mimarî kalıntılar tarihöncesine dayanır: Menga mağarası dolmenleri, Katalonya menhirleri, Balear adaları talayots, taulas ve navetas’ları, Galicia costros’ları, Tarragona’dakiler gibi surlar v.b. Fenike ve Phokaia’lıların (Foça) İspanyol topraklarında hâkim oldukları süreden pek az eser kalmıştır. Buna karşılık Roma (Sagonte ve Acinipio tiyatroları, İtalica amfiteatr’ı, Bara ve Medinaceli kemerleri, Alcantala köprüsü, Tarragona, Segovia su kemerleri v.b.) mimarîsinin birçok örneği bulunmaktadır, ilk hıristiyan sanatının eserleri ise sayılıdır: Tarragona yakınında Centellas yıkıntıları, Manacor’- da bir vaftiz yapısı ve birkaç mezar. Vizigot anıtları ise önemli bir bütün teşkil eder: San Juan de Banos (Palencia), Santa Comba de Bande (Galicia), San Pedro de la Nave (Zamora), Quintanilla de las Vinas (Burgos) kiliseleri. Arap istilâsı Ispanya’da, gelişmesi Ortaçağa kadar süren ve Fas ve Magrıp’ın batısına yayılan islâm veya İspanyol – magrıp sanatının yerleşmesine yolaçtı. Cordoba camii (VIII. – X. yy.), Medinet-üzZehra sarayı (X. yy.), Toledo Santo Cristo de la Luz küçük kilisesi (X. yy. sonul gibi temel eserlerin kalmasına rağmen bu devre yapılarının çoğu yıkılmıştır. Murabıtlar ve Muvahhitler yönetimi sırasında pek azı bugüne kalan özgün ve verimli sanat eserleri yaratılmıştır: Sevilla Giraldası (XII. yy.), Sevilla Alkazarı (XIV. yy.) ve Toledo’da Santa Maria la Blanca havrası. İslâm medeniyeti X III. ve XIV. yy.larda gerilerken üstün yeteneklerine ve dehanın eseri olan Elhamra sarayı (XIII., XIV., XV. yy.) ve Granada Generalifesi (XIV. yy.) gibi anıtları inşa etmiştir. (Bk. İslâm [Güzel sanatlar bölümü].) İslâm ispanyası’nda Avrupa’nın öteki bölgelerine göre daha parlak bir sanat geli şirken, Ispanya’nın kuzeyindeki hıristiyaı devletler bütün IX. yy. boyunca vizigoı geleneğine bağlı kaldılar (Asturia mima rîsi). Bu devrin anıtları çok güzeldir: San tullano de los Prados, Santa Cristina d< Lena, San Miguel de Lino, Santa Mariî de Naranco ve San Salvador de Valdedios Foto. LAROUSSt p*<> n 6t i >uw vu^povy ‘ m& v *QsmQ: o sç ıo » * \P^% Brnı n u : V â D ü ^ m%pumj V # lA $ Q U f I, • A y n o h , Ne*?o*»t»İ f a lle r y , i m â n G t E C O , £ K G ö a * ^ ; ? < d e $ ö v « ! y * » P r a â& m v ı «■ û, M O d ‘ ^SÛU’/ ; * *> ty<\. ‘i ,’ ‘ f*o f i<>y Pf*rr İSPANYA X. yy.da kaşkemer, yongalı pervaz desteği, mihraba benzeyen absid ve sunak nişleri ve nervürlü tonozun kullanımıyle endülüs islâm sanatının etkisinde bir mimarînin geliştiği görülür. Bu mimarîye örnek olarak San Miguel de Escalada, Santiago de Penalba, San Miguel de Celanova, San Millan de la Cogolla, San Baudillo de Berlanga de Duero kiliseleri verilebilir. Cluny tarikatı papazları ve Saint-Augustin Piskoposluk meclisi üyeleri roman sanatının Fransa’dakiyle benzerlik göstererek Kuzey Ispanya’ya yayılmasını ve arap sanatının etkilerinin bu bölgede azalmasını sağladılar. XI. yy.ın sonu ve XII. yy.ın başına doğru Santiago-de-Compostela’nın haçlı seferi yolu Cluny’li manastırlarından geçen yer yer bölgesel özellikler göstermesine rağmen yeni bir millî sanatın doğmasına sebep oldu. Kuzeydoğuda, haçlılar tarafından geçilen yollarda Jaca katedrali, San Juan de la Pena, Leyre, Hirache, Arlanza, Fromista, San Pedro de las Duenas, San isidoro de Leon ve özellikle büyük kiliselerin en güzeli olan 1074-1128 yıllarında inşa olunan Santiago katedrali görülür. Aynı zamanlarda Katalonya ve kuzeybatıda Provence ve Kuzey İtalya roman sanatının bir benzeri gelişiyordu. Katalonya’da önce Doğu Bizans’tan ilhamlı mimarlık ve süslemeye dikkati çekmek gerekir: Ripoll* Roda, Cardona, Ovarra ve Vich ve Gerone eski katedrallerinin çan kuleleri. Sonra da bu sanat gelişti ve daha verimli oldu: San Cugat del Valles, Agramunt, Urgel, Ripoll, G6rone ve Tarragona’daki revaklı güzel bahçeler. Bir süre sonra roman sanatı bütün Ispanya’ya İspanyol, mozarap ve magrıp unsurlarıyle zenginleşerek yayıldı. Santo Domingo de Silos revaklı bahçesi, Zamora ve Salamanca katedralleri, Toro piskoposluğu ve özellikle de San Vicente manastırı. Castilla’da roman sanatının İspanyol etkilerinde kalması Ortaçağın sonuna kadar islâm ve hıristiyan yapı tekniklerini kaynaştıran «mudejar» üslûbun doğarak gelişmesine sebep oldu. Magrıp etkisinde süslemeli tuğla kiliseler (msl. Toledo’da Cristo de la Luz ve Sahagun’da birçok kilise). Ispanya’da sivri tonoz önce roman anıtlarında belirdi: Zamora ve Salamanca katedralleri, Toro piskoposluğu. Bazılarında fransız etkileri islâmın etkilerine karışmaktadır. Bu gelişmenin en önemli etkenlerinden biri Moreruela, Poblet, Veruçja, Fitero, Santa Creus, La Oliva, Las Huelgas, Santa Maria de Huerta’da büyük manastırlar inşa eden Cisteaux tarikatından papazlardır. Fransız etkisi kendini en çok Toledo, Burgos ve Leon katedrallerinde hissettirir. Yarımadanın kuzeyinde ise gotik sanat, önceleri Burgos’ta Burgo de Osma katedrali, sonraları Pirenelerin güneyinin en önemli gotik sanat merkezlerinden biri olan Pampaluna’da, XIV. ve XV. yy.larda yerleşti. XIV. ve XV. yy.’larda, Aragon, Katalonya, Valencia ve Balear adaları krallıklarında «oc» dili fransız eyaletlerinin gotik mimarîsiyle yakınlıkları olan Barcelona, Gerone, Manresa, Tortosa, Palma de Mallorca katedralleri, Mallorca’- da Bellver şatosu, Tortosa, Palma de Mallorca, Barcelona ve Valencia locaları anıtları görülür. XV. yy.dan sonra gotik sanat yerleşerek millî nitelikler kazandı. En iyi örnekler, Sevilla katedrali, Miraflores Foto, ispanya Büyükelçiliği (Paris) [L’AROUSSE] şartröz manastırı, Segovia «Parral»ı ve Toledo San Juan de los Reyes’tir. Alevli, ışıltılı biçimler ispanya’da «mudejar» ustalarla birlikte çalışan yabancı ustalar tarafından hıristiyan mimarîsinde kullanıldı. Bu şaheserler arasında kiliseler ve havralar bulunur. «Mudejar» sanatının anıtlar^ Aragon, Castilla, Extremadura Guadalupe büyük manastırında görülmektedir. Bu sanat İspanya ile o derecede bütünlenmişti ki, Amerika’nın fatihleri onu Yeni Dünya’ya taşıdılar. Katolik krallarla gücünün doruğuna ulaşan ispanya’da, kiliseler, okullar, hastahaneler, saraylar, halka açık veya kapalı yapılar inşa edildi. Yarımadaya hiç bir zaman bu kadar yabancı sanatçı gelmediği gibi, bu yabancı sanatçılar da hiç bir zaman bu kadar İspanyol etkisinde kalmadılar. Guadalajara’da İnfantado’nun sarayı, Santiago-de-Compostela ve Toledo hastahaneleri, Salamanca’daki hastahane ve San Gregorio okulu «isabel», «Jimenez», veya «Plateresco» diye adlandırılan ve batı biçimlerini doğu teknikleriyle kullanan, «İtalyan» sanatının unsurlarını kullanan bu sanatın örneklerindendir. Kari V ile birlikte İtalyan rönesansı İspanya’da zafere ulaştı. 1526’da Pedro Machuca tarafından Elhamra’nın üzerine inşa edilen krallık sarayı ile Siloe’nin Endülüs’te yeni bir üslûp yaratan (Jaen, Malağa v.b.) Granada’daki katedrali anılmağa değer. Karşı Reform’un ağırbaşlı ve saf üslûbu 1567’ye doğru yapılan Escorial manastırı ile Ispanya’ya yayıldı. Herrera’nın öğrencileri, XVII. yy.ın ortasında Ispanya’ya giren ve XVIII. yy.ın ilk yarısında bölgesel üslûplar şeklinde hâkim olan barok sanatın gelişimine kadar klasik mimarî üslûpta kiliseler ve manastırlar inşa ettiler. Bölgesel üslûplar arasında en ünlüleri Salamanca (Churriguera’lar), Madrid (Pedro Ribera ve Narciso Tome), Galicia (Andrade ve Casas Novoa), Sevilla (Figueroa’- lar), Granada (Hurtado İzqulerdo), Valencia, Katalonya, Zaragoza, Bask ülkesindekilerdir. Bourbonlar barok sanatının aksi yönde, Versailles üslûbunda çalışan fransız mimarlarına çağrı yapmışlardır (Granja şatosu). XVIII. yy.ın ikinci yarısında 1752’de Fernando VI tarafından kurulan San Fernando Güzel Sanatlar akademisi yeni – klasik üslûbu hâkim kıldı. Bu üslûbun büyük anıtları Madrid’deki San Francisco el Grande kilisesi, yunan-roma saf üslûbuna bir dönüş sayılabilen ve Prado müzesindeki Juan de Vilianueva’nın (1739-1810) eserinde iyice beliren Pampaluna katedralinin cephesidir. XIX. yy. özellikle dermeciliği ile belirlenir. En önemli eser yeni-gotik üslûbun uygulayıcısı, olağan dışı binaların yapımcısı ve güçlü bir özgünlüğe sahip olan Katalonyalı Gaudi (1852-1926) tarafından verilmiştir. XX. yy.ın ikinci yarısında mizaç taşkınlığı ve aşkınlık yerini ağırbaşlı bir sadeliğe ve daha makûl bir mimarîye bırakacaktır (Madrid Edebiyat fakültesi). Heykelcilik Mallorca adası Costitx’te bulunan tunçtan boğa başları ege sanatını hatırlatır. Ampurias’taki yunan şehri Emporion’da mermerden heykel kalıntıları bulunmuştur. Akdeniz’in değişik medeniyetlerinin etkisin55 A L E N C t^?^ » ” “#! T <-° A K D E \ t Z t ocak 1939’da hükûmetçilerin toprakları de gerçek İber yarımadası sanatı doğmuş- iç savaş (1936-1939) tur (Eiche’li Kadiri). Roma ve İlk hıristiyan sanatından sonra (Ampurias, Gerone, Valencia, Toledo, Astorga beşiktaş’ları

[sarkofaj]

), süsleyici özellikleri güçlü olan, insan, hayvan ve geometrik şekillerin birbirine karıştığı vizigot sanatı geldi. Arap istilâsından sonra vizigot sanatının etkileri Asturias bölgesinde, burma saçak, kayıtlarla (entrelacs) süslü süs kuşakları (friz) ve madalyonlarda, yapraklarla süslü gül- . bezeklerde (rosaces) ve Roma ve Bizansı İSPANYA Meclis başkanı, iturmendi general Franco’nun huzurunda Kuruluş kanununu okurken hatırlatan hayvan resimlerinde belirir. Roman İspanyol heykelciliğinin hangi ölçülerde islâm sanatından etkilendiği, fransız etkilerinin var olup olmadığını bilmek zordur. Endülüs Araplarının hâkimiyeti altında bulunan hıristiiyan (mozarap) kiliselerinde heykelde yüz resimleri yoktu. Heykel süsleyici amaçlara hizmet ediyordu. özellikle Endülüs Araplarının hâkimiyeti altında bulunan hıristiyan atelyelerinde revaçta olan fildişi kuyumculuğu ve heykelciliğinin roman İspanyol ve XI. yy. roman fransız heykelciliğine belirleyici etkilerde bulunduğu düşünülmektedir. (San isidoro de Leon’un gümüşten kutsal kacente de Avila’nın ana kapısı, Compostela Şan’ının kapı sundurması [Mathieu usta], Katalonya’da Santa Maria de Ripoll’- un cephesi). XIII. yy. İspanyol gotik heykelciliği (Burgos, Leon) önemli ölçüde aynı çağın fransız heykelciliğinden yararlanır. Katalonya’da XIV. yy.da anıtlar ve çok renkli süslü mihrap arkalarının özgün nitelikleri vardır. Castilla’da XVI. yy. özellikle alman ve flaman ustalarının etkisinde millî bir özle sayısız cephe, mihrap arkası ve sandalye arkalığında taş ahşapla çalışan heykelcilerin sayısı çığ gibi çoğaldı. Katolik krallarının yönetimi altında Gil de Siloe Ispanya’ya çok zengin eserler bıraktı (mihrap arkaları, Burgos yakınında Miraflores’te mezar anıtları). Kimin yaptığı bilinmeyen Doncel de Sigüenza mezar anıtı çağın en duygulandırıcı eserlerinden biridir. İtalyan rönesansı Ordonez’i, Diego de Silo6 veya İForment’i etkilemiştir. Berruguete ile birlikte fransız Juan de juni XVII. yy.da Eski Castilla’da hüküm süren üslûbun yaratıcısı oldular. Valladolid’- de yeni bir üslûp ortaya koyan Gregorio Fernandez âyin alaylarında kullanılacak olan canlı renkleri ve gerçeklikleri kitleleri heyecanlandıran ahşap heykeller yaptı. Çok renkli heykel aynı anda Endülüs’te Martinez Montanes, Juan de Mesa, Alonso Cano, Pedro de Mena’nın hem gerçekçi hem yunan prensesi Sophia ile İspanyol prensi Don Juan Carlos’un evlenme töreni Rusya’dan dönen İkinci Dünya savaşı esirleri general Franco kral Faysal’ı karşılıyor (1967) lıntı mahfazası, Oviedo katedralinin fildişinden Arca Santa’sı, Fernando I tarafından ısmarlanan ve bugün Madrid Arkeoloji müzesinde bulunan fildişinden isa’lı haç, San Millan de la Cogolla’nın kutsal kalıntı sandukası.) Mozarap Ayazmalarındaki minyatürlerin «oc» dili heykelciliğini ve ispanya’da yontulan bazı eserleri etkilediği söylenebilir. Roman sanatının yaratılmasının en önemli sebeplerinden biri de, Santiago-de-Compostela’nın haçlı seferi oldu (jaca sütun başlıkları, XII. yy.ın şaheserlerinden biri olan Santo Domingo de Silos revaklı bahçesi, Santiago-de-Compostela Platerias’larının cephesi). Son devrinde roman sanatı çok zarif eserler yarattı (Santa d’Oviedo Camara’sının havarileri, San VinM adrid’de öğrencilerin gösterisi (30 ocak 1967) de simgeli (mistik) çalışmalarıyle gelişti. İspanyol geleneğinin zayıfladığı baroktan sonra Bourbonlar çağının heykelciliği, Francisco de Salzillo hariç, krallık bahçe ve saraylarını süslemeğe gelen fransız heykelcilerinden ilham alır. XIX. yy.daki gerilemeden sonra yeni – klasik üslûptan geçerek Mariano Benlliure ve Miguel Blay’ın sanatına ulaşan heykelcilik, XX. yy.’da Julio Antonio’nun eserinde Ispanya’nın en eski gerçekçi kaynaklarına ulaştı. Manolo, Gargollo ve julio Gonzalez Picasso’nun etkisi altında kalarak kübizmle, gerçek dışıcılığa meylettiler. Mateo Hernandez hayvan heykelciliğinde başarı gösterdi. Victorio Macho ve Enrique Monjo ortaçağ ve rönesans geleneğiyle bağ kurdular. 1950’den itibaren ispanya’da, kuzey mimarlarının, özellikle Alvar Ailto’nun etkisi ağırlığını duyurdu. (Madrid ve Barcelona Üniversiteleri, Hava ve Tanıtma bakanlıkları, Malağa ve Kosta Brava otelleri, 1950-1967). Bu yeni eğilimin temsilcileri arasında şunlar vardır: Mitjons (1908’de doğdu), Bose Aymerich (1912’de doğdu), Perfina (1925’- te doğdu), Baldrich (1909’da doğdu) ve Sagazza (191 lMe doğdu). Geleneksel heykelciliğin modernleşmiş şekli aynı sıralarda, Llimma, Ynueria, Clara ve Capuz’un eserlerinde, 1942’den sonra da Enrique Monjo’nun eserlerinde görülür. Enrique Monjo, Tarrasa’da, Vitoria’da, Montserrot’da ve Amerika Birleşik devletlerinde anıtsal eserler meydana getirmiştir, ispanya’da 1940’tan sonra görülen soyut sanatta, Subirachs, Aulesia, Montafia ve Rubio eserler vermişlerdir. Donayre Samueli ve Serrano gibi heykelciler bir dereceye kadar figüratif kalmışlardır. Meslek hayatı Fransa’da geçen Apelles Fenosa (Oradour-sur-Glane ölülerine A nıt, 1945) ve Eduardo Chillida (Saint – Sebastien’de Alexander Fleming anıtı, 1955) için de aynı şey söylenebilir. Resim Tarihöncesi resminde iki grup dikkati çeker: «fransız – İspanyol» grup (Altamira, Candamo, Puente Viesgo) ve «levanten» doğulu grup (Alpeıra, Cogull, Calapata). Altamira daki tabiî’lik «levanten» grubunun şemacılığı iberya yarımadası vazolarının kaynaklarıdır. Roma çağından kalanlar Merida’daki mezar ve piskoposluktaki süslemeler, Santa Eulalia de Bovedo’daki (Lugo) kayıtlardaki kuşlu süslemelerdir. IX ve X. yy.lardaki asturias resmi Roma etkisindedir: Santullano de los Prados (Oviedo), San Salvador de Valdedios. Endülüs Emevîlerinin hâkimiyetindeki hıristiyan sanatı (mozarap sanat) çok güzel elyazmaları bırakmıştır. Segovia’da San Baudelio de Berlanga’da (Maderuelo). Eserlerinin çoğu Barcelona müzesinde bulunan Katalonya grubunda, San isidoro de Leon’da önemli roman sanatı etkileri görülmektedir. Gotik devirde Fransa ile sıkı bağlar kuran minyatürler giderek ispanyollaştı (Aziz Fernando çağı ispanyası’nın tam bir görünümünü veren Alfonso X’un Cantigas adlı eserindeki minyatürler). XIV. yy.dan itibaren Sienna etkisi ispanya’- ya Katalonya ve Levant kanalıyle yayılmağa başladı. Aynı çağın sonlarına doğru Castilla’da Floransa etkisi, Katalonya’da fransız etkisi hüküm sürüyordu. XV. yy.­ dan XVI. yy.ın başına kadar flaman ve İtalyan sanatlarından her iki üslûp da ilham almıştır (Barcelona’da Dalmau, Castilla’da Jorge ingles ve Fernando Gallegos). Endülüs’te Alejo Fernandez venedik resmine yaklaşırken, Pedro Berruguete güçlü İspanyol özellikler taşır. XVI. yy.’da flaman tesirleri azalır: Yanez de Almedina ve Fernando Llanos, Leonardo da Vinci’nin öğrencileridir; Luis de Vargas, Correggio’nun inceliğini Sevilla’ya taşır; Morales le Divin ise halkın yaratıcı gücünü İtalyan ve flaman öğretileri ile tamamlar. Titiano, Kari V’in ressamıdır ve Felipe IPden sipariş alır. Escorial’in süslemesinde çalışmak için İtalya’dan ressamlar gelir. İspanyol Navarrete el Mudo ise bu yapıda aldığı görevi çok genç yaşta öldüğünden tamamlayamamıştır. Kral flaman resimleri sipariş etmeğe devam etmektedir ve hollandalı Antonio Moro’nun etkisinde kalan Sanchez Coello saray portrecilerinin ustası olur. XVII. yy. şanlı İspanyol resminin asıl özgürlüğünün öncüsü olan El Greco’yu Felipe II tanımamıştır. Karanlık üslûbun ve Ribera’nın ilk ustası olan Ribalta, kutsal konuları insancıllaştırır. İtalya’ya giderek üne kavuşan Ribera resimlediği dilencilerin, yoksulların ve dramatik kurbanların gerçekliği ile duygulandırır. Ciddî, ateşli ve mistik renkleri bütün zenginlikleriyle kullanan ve «İspanyol Caravaggio»’su diye adlandırılan Zurbaran, bu ustayı Ribera’nın resimlerinden tanıyabilmiştir. Velasquez çağdaş resmin ilk öncülerinden biridir. Gerek portrelerinde gerek büyük tablolarında olsun, hissettirdiği doğrudan etkilenme (Breda’nın Teslim Olması; Las Meninas) izlenimciliğin öncülerinden biri olduğu kanısını uyandırır. Granada katedralinde bulunan Meryemana’nın Yedi Sevinci adlı eserin yaratıcısı olan Alonso Cano, Guido Reni ve Murillo ile yakınlık gösterir. Murillo halk gerçekçiliğini Picardie hayatından sahnelerde, Sevilla kadınlarında ve Meryemana resimlerinde uygular. Barok ve dinamik bir üslûba sahip olan Valdes Leal, renkleri ve ışığı ölüm tadı veren garip bir coşkunlukla kullanmıştır. Velasquez’den sonra sarayın ressamı olan ve Ispanya’nın Van Dyck’i diye anılan Juan Carreno de Miranda dinî ressam ve süslemeci olarak tanınır. Fakat en etkili eserleri «büyülenmiş» soluk Foto. Dalmas, Agip (LAROUSSE) ; Hürriyet arşivi (MEYDAN) İSPANYA kral Karlos II ve rahibe elbiseleri giymiş karasevdaya tutkun, narin kraliçe Dona Mariana’nın portreleridir. Yaratıcı mizaç taşkınlığı ve renklerin canlılığı Claudio Coello’nun eserlerinde göze çarpar (Escorial’da bulunan Kutsal Biçime Tapınma). Bourbon’lar XVIII. yy.da fransız sanatçıları Ispanyollara tercih ettiler: Tiepolo ve Mengs yüzyılın ortasına doğru Madrid’de çalıştı. 1746’da Goya doğdu. İspanyol sanatı ve milletlerarası sanatın en güçlü ustalarından ve çağdaş resmin öncülerinden biri oldu. Ondan sonra Rosales, Fortuny ve izlenimci Sorolla geldiler. Dario de Regoyos eski zaman hayatını incelikle resimledi. XX. yy.- ın önemli ressamları arasında Paris okulundan Picasso, juan Gris, Maria Blanchard, Miro, Dali ve V_azquez, Diaz, İturino, Jose Maria Sert, Zuloaga ve özellikle jose Gutierrez Solona’yı anmak gerekir. Dünyanın öteki memleketlerinde olduğu gibi, yeni nesil ressamları, bellibaşlı iki gruba ayrılırlar. Bazıları Goya’yı üstat kabul ederler ve bazen şiddetli olan bir anlatımcılığa başvururlar, öbürleri ise, gerçeği bireysel açıdan görmekten doğan özgünlüğü soyut sanatta ifade etmek çabasına düşerler. Antonio Tapies (Barcelona, 1923), 1959 yılında ilk Carnegie ödülünü kazandı: Antonio Tapies, çeşitli maddeler üstüne yaptığı araştırmalar sonucunda, ince gri renkte tonların ahengini sağlamak için, tablolarını, yapışık mermerden yapılmış kalın bir tabaka ile örttü. Ün kazanmış sanatçılar arasında şunlar da vardır: jose Luis Garcia (Barcelona 1936), juan Genoves (Valencia, 1930), jose Guevara (Huelva 1928), Manuel Mendez (Salamanca 1930), joaquin Pacheco (Madrid 1934), joan Rabascal (Barcelona 1935). Milletlerarası Tiyatro enstitüsünün Madrid’de bulunan Ispanyol merkezinde bir dekor ve kostüm bölümü de vardır. Bu bölümde, özellikle Wolfgang Burman (Eugene ienesco’nun Gergedanlardı, 1961) ve töse Antonio Alvares (Federico Garcia Lorca’nın Kanlı Diiğün’ü, 1965) başarı kazandılar. S ü s l e m e s a n a t l a r ı Plinius, Romalıların Ispanya’ya hâkim oldukları devirde Sagonte’de gelişen cam işleri sanatını övmüştür. Altın ve gümüş madenlerinin bolluğu kuyumculara günlük işlerde kullanılabilen vazolar yapma imkânları sağladı. Demir işçiliği aynı sebeplerden önemli bir gelişme gösterdi ve silâh yapı- .mında Bilbilis şehrine ün kazandırdı. Av üstüne yazdığı şiirlerde A. Gratius Faliscus, toledo bıçaklarını övmektedir. Vizigotlar döneminde XI. yy.ın sonuna kadar, Bizans’ınkini hatırlatan, fakat ondan daha yumuşak bir üslûp hâkim olacaktır. (Bükreş müzesinde bulunan Petrossa hâzinesi, Armeria de Madrid’de bulunan Guarrazar hâzinesi.) Araplar zamanındaki mobilyacılıkta (değerli madenî levhalarla süslü değerli ve kokulu ahşaplar), geometrik süsleme motiflerinde, yontulmuş fildişi ve oymalı demirlerde, telkâri kakmacılıkta, savatlarda, telkari işlerde, baskılı derilerde (Cordoba), silâhlarda (Zaragoza, Toledo, Granada), altın sarılı magrıp-ispanyol fayanslarda (çiniler) doğu etkileri görülür. X III. ve XIV. yy.larda mihrap arkalarındaki hıristiyan sahneler islâm motifleriyle çevrelenmiştir. Rönesans’ta flaman etkileri Araplarınkilerle özdeşleşir. (Granada’da bu gelenek yaşatılmaktadır.) özellikle demir işlemeciliğinde şaheserler ortaya çıkar (Toledo katedrali korkuluğu). Sivil ve dinî kuyumculuk Önemli biı gelişme gösterir, önemli merkezler, Barcelona, Burgos, Cordoba, Toledo, Talavera (beyaz çiniler ve ünlü kırmızı çömlekler) ve Almeria’dır (cam işleri). XVII. yy.da şatafat çok artmıştı, günlük işlerde kullanılan vazolar gümüşten işleniyordu. Vargas tahta oymacılığının önemli merkezlerinden biri durumuna geldi. Krallığın ince marangozluk işlerini yapanlar ahşap ve fildişi oymalarla süslü boyalı ve altın işlemeli ahşap yazı odaları yapmağa başlarlar. Talavera seramikleri, Valdemaque’da cam işleri ve bütün Avrupa’da ün kazanmış danteller dikkate değerdir. Giderek şurrigeresk üslûp, fantazi ve barokluğuyle doruğuna ulaşır. Sonra fransız üslûbu gelişmeyi şekillendirir, Versailles’a göre yapılmış La Granja sarayı, «İspanyol Sevre’i» denilen Buen Retiro manifaktürii. 1748’de Lyon’lu Jean Rouliere Krallık ipek işleme atelyesinin müdürü tayin edilir. XIX. yy.da çelik ve gümüş iplikli kese cevahirciliği ve hasır işleri sanayi önemli gelişmeler gösterir. XX. yy.da bütün milletlerarası sergilerde ispanya geleneksel ateş ve maden sanatlarında kendini gösterir. MÜZİK Ispanya’nın ilk çağlardaki müziği ancak tarihçilerin ve yazarların ahlattıklarından veya mağara resimleriyle vazo süslerinden bilinir. Hıristiyan şarkılarının ilk yüzyıllarında ispanya’da bazı ilgi çekici müzik merkezleri bulunuyordu: Toledo, Sevilla, Zaragoza. Vizigotlar çağının dinî şarkıları VI. ve VII. yy. hıristiyan ispanyası’nın hayranlık yaratan bir buluşudur. Müslüman istilâsından sonra bu ezgiler «mozarap şarkıları» adını aldı (VIII. yüzyıl). Lirik gösteriler önce latince, daha sonra halk dilinde yazılan Kâhin Kadının Şarkısı ile, tiyatro gösterileri, autos sacramentales ile, dinî konulu tiyatrolar ise her yıl ağustos ayında temsil*edilen ve kalan tek örnek olan d’Elche mister’i ile ifade edilir. XII. yy.’dan sonra saz şairi trovadores’ler ve onlara çalgı ile eşlik eden «jongleur»lerin yayılmağa başladığı görülür. XIII. yy.da Salamanca üniversitesinde bir müzik kürsüsü kuruldu. Bu sanatın XIV. yy.da geliştirildiği, şair juan Ruiz’in organografik notlarından ve saray buyrultularından anlaşılmaktadır. XV. yy.da bestecilerin polifoniyi millî bir ruhla işledikleri inkâr edilemeyecek bir gerçektir, bunu, Palaccio, Kolombina ve Uppsala şarkıcıları da ispat eder. XIV. yy. Rönesansın ışığında çalışan besteci, yorumcu ve öğretici yazarlarla İspanyol müziğinin altın çağı olmuştur. Bunların içinden Antonio de Cabezon ve Thomas Luis de Victoria’yı saymak gerekir. Bu çağda büyük org ustası Cabezon ve İspanyol meslektaşları tiento ve diferencias’nın tohumlarını atma çabasını sürdürüyorlardı. XVII. yy.da sanat hayatı, özellikle İtalyan etkisi altında eşlik edilen tek ses müziğine yöneldi. Lope ve Calderon İspanyol operasının ilk mısralarını yazmağa başladı. Calderon aynı zamanda içinde birçok şarkı bulunan iki perdelik zarzuela’ların ilk metin yazarıdır. Dinî müziğin de ilgi çekici ustaları meydana çıktı: Mateo Romero, Pontac; aynı müzik büyük orgcular yetiştirdi: Clavijo’lar, juan Cabanilles. XVIII. yy. içinde İtalyan etkisi daha çok yayıldı. İtalyan biçimi zarzuela’lar yazılmağa başlandı. İki üç kişilik müzikli komediler çoğaldı ve yüzyılın başında bir çeşit küçük opera-komik olan sahne tonadilla’\an görülmeğe başlandı. Yüzyılın sonunda iriarte ile müzikli konuşmalar ortaya çıktı. Dinî nv’lzik her yere girmeğe başladı; bu türün en ileri gelen temsilcisi F .j. Garcia olacaktır. Domenico Scarlatti’nin klavsen müziği üstündeki etkisi, özellikle rahip Antonio Soler’in çalgılı parçalarında kuvvetle hissedilir. XIX. yy. opera müziğinde çok ilgi çekici değişikliklere sahne oldu, Rossini’nin etkisi 1820 yıllarına doğru ezici bir şekilde kendini hissettirdi, İtalyan operası ise eski zarzuela’yı unutturdu. Carnicer, Eslava v.b.nin bestelediği İspanyol operaları, bu yabancı tesirler altında doğacaktır. XIX. yy’ın ikinci yarısı ispanyası’nda, birçok millî müzik üstadının operası temsil edildi. 1851’de zarzuela grande’nin (büyük zarzuela) üç veya daha çok perdeli temsillerle sahne hayatına gösterişli bir şekilde döndüğü görülecek ve bunu sağlayan Barbieri’- nin yolu derhal izlenmeğe başlanacaktır. Dinî müzik bu ara tam bir çöküntü içindedir. Org müziğinde fransız ve belçika etkilerini belirtmek gerekir. Senfonik müzik, kurulan konser dernekleri tarafından teşvik edilmektedir; derneğin merkezi Madrid’de sırasıyle Barbieri, Gaztambide, Monasterio, Breton ve Vasquez’in yönetmenlikleri altında faaliyet göstermektedir. Oda müziği de özellikle 1863’te Monasterio tarafından kurulan Socedad de Cuartos (Dörtlü derneği) sayesinde aynı yolu izlemektedir. XX. yy.da önemli kişiler belirdi, bunların çoğu daha XIX. yy.ın sonlarında değerlerini kabul ettirmeğe başlamışlardı. Sanat eserleri yaratma bakımından, isaac Albeniz, Enrique Granados, Manuel de Falla ve joaquin Turina dünya çapında sağlam bir üne sahip oldular. Genero chico düşmeğe yüz tutuyor, genero infimo (varyete şarkıları) geçici bir rağbete kavuşuyordu; operetler de az çok ilgi çekerken, büyük zarzuela’lar da yerlerini korumaktaydı. Madrid’de birçok orkestra birbiriyle yarış halinde bulunuyordu; iç savaştan sonra bir millî orkestra kuruldu ve başına Argenta geçti. Katalonya ve Ispanya’nın kuzeyinde koro müziği göz kamaştırıcı bir çıkış yaptı. Bu en derin müzik türünde eserler arasında Nicolaus’un koro besteleri benzerlerine kıyasla en millî bir anlam taşıyanıdır. XIX. yy.da özellikle Barbieri ve Perdelli’nin çabaları ile kişisel olarak başlayan müzikolojik araştırmalar bugün olağanüstü bir gelişme düzeyine yükselmiştir. Çalışmalarının genişliği ve hacmi bakımından Angles, müzik bilginlerinin en ön sırasında yer almıştır. Onun yönettiği Müzikoloji enstitüsü tarihî ve folklorik müzik bakımından büyük ilerlemeler kaydetti. Geçen yüzyıl içinde başlayan folklor üretimi XX.yy. içinde gittikçe artmaktadır. İspanyol halk müziği, zenginliğini kaynaklarını besleyen zengin ve çeşitli hammaddelerin karmaşıklığına Uforçludur; sözlü olarak nesilden nesle geçen bu canlı belgelerin yanında hissedilen kalıntılar da titizlikle muhafaza edilmektedir. Bu folklor gösterilerinin ortaya attığı başka bir nokta organografik konularla ilintilidir, ispanyada çok çeşitli halk çalgıları vardır. Gitar bunların içinde en bilinenidir, fakat bunun yanında bir sürü telli ve nefesli çalemın da bulunduğunu unutmamak gerekir. (Bk. EK CtUD. S İ N E M A İspanya’da filim yapımı 1945’te 32, 1950’- 57 Anna Maria Matute R. Sanchez Ferlosio Juan Goytisolo Alfonso Sastre mimarı: solda, Barcelona, sağda, Madrid Üniversite siteleri Foto. Ed. ben fino, X, Domin yv ez-Ra m oh (LAROUSSE) İSPANYA “58 İspanyol sineması: solda, El Cochecito (1960); sağda, Placido (1961); altta» Lazarillo de Tormes (1960) filimlerinden sahneler de 49, 1955’te 56, 1962’de 62, 1966’da 160’- tır. 1960-1966 Yıllarının gösterişli hamlesi özellikle İtalya’da çevrilen önemli sayıdaki ortak yapımdan ileri gelmiştir. İspanyol filim piyasası adam başına düşen koltuk sayısı ve hasılatın toplamıyle Batı Avrupa’da en başta gelenlerden biridir. 1945’- ten 1953’e kadar eski nesil yönetmenleri (Florian Rey, Jose Buchs, Benito Perejo) bir yana bırakılırsa halk tarafından sevilen, beğenilen yönetmenler şunlardır: Saenz de Heredia; Mariona Rebull (1947); Don Juan (1950); Rafael Gil: Don Quijote de la Mancha (1947); Antonio Roman: Los Ultimos de Filipinas (1946); Juan de Orduna: Locura de Amor (1948) ve Manuel Mur Oti: Un Hombre Va Por El y ^m ıno (1949). Bu yönetmenler çeşitli türlerde filimler yaptılar, dinî konuları, tarihi dramları, duygulu komedileri beyazperdeye aktararak büyük ticarî başarılar kazandılar. 1953 Yılı İspanyol sineması için önemli bir tarih sayılır, iki sanatçı L.G. B e r la n g a ve J.A. Bardem, Bienvenido Mr. Marshall (Hoşgeldin Mr. Marshall) filmiyle Cannes festivalinde başarı kazandılar, ilki filmi yönetti, öteki ise senaryoyu birlikte yazdı. Filim geniş yankılar yarattı. Bardem ye Berlanga milletlerarası düzeyde birer değer olarak kendilerini kabul ettirdiler. Bardem, Comicos (Komikler) [1954]; Muerte de un Ciclista (Bir Bisikletçinin Ölümü) [1955]; Calle Mayor (Büyük Cadde) [1956]; A Las Cinco de La Tarde (Akşamın Saat Beşiydi) [1960] filimlerini çevirdi. Berlanga ise, Calabuch (1956); Los Jueves Milagro (1957); Placido (1961) filimlerinde yergi gücünü gösterdi. Bu iki sinema sanatçısının ünü yenilikçi bir akımı yaratmağa yetmedi. Sanat sineması birçok engelle karşılaştı, ancak Marco Ferrari adlı bir İtalyan art arda şu filimleri çevirerek engelleri yenmeyi bildi: El Pisito (1958); El Cochecito (Küçük Araba) [1960]. Sonra Ladislas Vajcla, Marcelino, Pan y Vino (Marcelino, Ekmek ve Şarap) [1955] ile başarı kazandı, iki harika çocuğun ortaya çıkarılışı (Josclito, daha sonra da Marisol) çocukların başrolü oynadığı filimlerin başarısını zirveye çıkardı. Ortak yapımların parlak başarıları (kovboy ve casuslnk filimleri) 1960 yılları İspanyol filim yapımının başlıca özellikleridir. Bu tarihten sonra yeni bir sinema nesli, resmî sinemacılık okulunu vSinemacılık Deneyleri ve Araştırmaları enstitüsünün yerini bu okul almıştı) bitirenler milletlerarası festivallerde dikkati çeken, yalnız yabancı ülkelerde değil ispanya’da bile dağıtım zorlukları yaratan birçok özentili filim çevirdiler. Yapımcı-yönetmenler arasında başlıcaları şunlardır: Carlos Saura: Los Golfos (Serseriler) [1960]; Llanto Por Un Bandito (Bir Haydut İçin Türkü) [1964]; La Caza (Ev); Francisco Reguerio: El Buen Amor (Temiz Aşk) [1962]; Amador (1965); Mario Camus: Young Sanchez (Genç Sanchez) [1963]; Con El Viento Solano (1946); Julio Diamante: Tiempo de Amor (Aşk Zamanı) [1964]; Angelino Fons: La Basça [1966]; Manuel Summers: Del Rosa A l Amarillo (Sarı Gül) [1963]; La Nina de Luto (1964); El Juego de la Oca (Kaz Oyunu) [1965]; Miguel Picazo: La Tia T ula (1963); Jorge Grau: Noche de Verano (Verona Gecesi) [1963]; Acteon (1964); Antonio Eceiza: Du Cuerpo Presente (1965) dikkati çektiler. Sinema dünyasında ün kazanmış sanatçılardan Ardarin Lazarillo de Tormes (1960) L.G. Berlanga El Verdugo (Cellât) [1964]; J.A. Bardem Nunca Pasa Nada (Bir Kadın Öldü) [1964] ve Aşka Doymayanlar (Los Pianos Mecanicos) [1965] gibi yeni yapımlar ortaya sürdüler, fakat ilk Alimlerindeki başarıyı unutturmadılar. Luis Bunuel 1961’de ispanya’ya gelerek en önemli eserlerinden biri olan Viridiana’yı çevirdi. Birçok yabancı filim yapımcısı elverişli şartlardan yararlandılar, ispanya’ya gelerek üstünyapım eserleri çevirdiler: R. Rossen, Alexandre le Grmnd (Büyük İskender) [1955]; A. Mann, El Cid (1951); J. Mankiewicz, Kleopatra (1964); D. Lean Dr. Jivago (1965) gibi… 1965’te Ispanya’daki sayısı 8 000’i aşan sinemalarda Vesilen bilet sayısı 425 milyonu bulmuştu. (Bk. EK CtLT). ö Ö R E T t M İspanya’da kamu öğretimi merkezî bir teşkilâtla yürütülür. Genellikle katolik olan özel öğretim birçok ilkokulu ve ortaöğretim yapan öğrencilerin yüzde 50’sini kapsar. ilköğretim 1857’de mecburî oldu; ama çocukların düzenli bir şekilde okula devamı uzun süre sağlanamadı. Yapılan büyük mücadeleye rağmen ülkenin güneyinde (Andalucia) hâlâ okur-yazar olmayanların sayısı çoktur. 1931 Cumhuriyeti, okulları laikleştirmeyi denedi; ama millî hareketin iç savaşı kazannlasından sonra yeniden dinî öğretime dönüldü. Ortaöğretim altı yıldır ve bakalorya ile sona erer. Her büyük şehirde bir lise (instituto), bunun yanı sıra da «kolej» veya «akademi» adı verilen birçok özel okul vardır. Yüksek öğretim on iki üniversitede yapılır. Salamanca üniversitesi hümanist geleneği sayesinde itibarını devam ettirirse de, modern bir üniversite sitesi kurulan Madrid’de bugün 20 000’den çok öğrencisi vardır, öbür on üniversite Barcelona, Granada, Murcia, Oviedo, Zaragoza, Sevilla, Valencia, Valladolid, Santiago ve Kanarya adalarında La Laguna’dadır. Varlıklı çevrelerden gelen öğrencileri edebiyat ve fen fakülteleri pek çekmediğinden, hukuk ve tıp fakültelerinin öğrencisi öteden beri çoktur. Ispanya’nın teknik alandaki geri kalmışlığını gidermek için birçok defa büyük çabalar harcanmıştır. ispanya, ülkedeki yabancı mühendisleri günden güne azaltmak istediğinden, teknik okıfl ve üniversiteler çoğaltılmaktadır. Aynı sebepler yüzünden bugün Yüksek Bilimsel Araştırma kurulu büyük itibar kazanmıştır. ispanya eskiden beri kendj kendini yetiştiren insanlar ülkesi olduğundan, halk üniversiteleri ve bir işçi üniversitesi (Üniversidad laboral) açılmıştır, ispanya’da kamu eğitiminin gelişmesini birçok güçlüğün geciktirmesine karşılık, üniversteden tanınmış edebiyatçılar yetişmiştir: Ortega y Gasset ve Unamuno üniversite profesörü, şair Antonio Machado lise öğretmeni idiler. HABERLEŞME • Basın. İspanyol basınının başlıca özelliği, ender birkaç hürriyet dönemi dışında, hemen hemen devamlı br şekilde resmî sansüre tabi olmasıdır, ülkede büyük tirajlı hiç bir gazete yoktur. Günlük gazetelerin en eskisi (1792’de kuruldu) Katalonya’da yayımlanan Diario de Barcelona’Ğır. Madrid’de yayımlanan monarşi eğilimli A.B.C. (1905’te kuruldu) ile katolik eğilimli yarı resmî Ya (1935’te kuruldu), 1958’de en yüksek tirajlı günlük gazetelerdi. Gene 1935’- te kurulan falanjist partisinin resmî organı Arriba gazetesi, taşranın hemen bütün büyük şehirlerinde en az bir günlük gazetenin sahibi olan Prensa Y Radio Espanola zincirine bağlıdır. Madrid’de çıkan bağımsız günlük akşam gazetesi tnformaciones, 1922’- den beri yayımlanmaktadır, ülkede toplam olarak yüz kadar günlük gazete yayımlanır. • Basın ajansları. 1867’de, gazeteci Nilo Fabra’nın kurduğu ilk İspanyol ajansı, 1879’da Havas ajansının kontrolü altına girdi. Çeşitli değişikliklerden sonra yeniden tamamıyle İspanyol ajansı oldu; 1938*de Franco hükümeti tarafından dağıtıldı. İspanya’da bugün dört basın ajansı vardır. 1822’de Madrid’de kurulan Mencheta bunların en eskisidir ve bir aile işletmesidir; özellikle spor haberlerinde uzmanlaşmıştır. 1928’de El Debate gazetesinin bir şubesi şeklinde kurulan Logos, bugün katolik bir yayın şirketine bağlıdır. Başlıca İspanyol ajansı olan Efe, 1938 ekiminde Bugos’ta kurulmuş ve 1939’da Madrid’e nakledilmiş bir şirkettir; hemen bütün İspanyol gazetelerine haber ulaştırır. «Prensa y Radio Espanola» (PYRESA) teşkilâtı da 1940’ta kurulmuş bir anonim şirkettir, sadece kendisine ait organlara (kırk kadar günlük, yirmi kadar haftalık gazete ve birkaç radyo istasyonu) haber sağlar. • Radyo, ispanya’da devletin on beş kadar radyo istasyonu vardır; 80’den çok istasyon da özel teşebbüsündür. Ama hepsi, Haberleşme ve Turizm bakanlığına bağlı Foto LAROUSSE bir fiesta’da danseden millî kıyafetli ispanyollar mahallî kıyafetli bir genç kız halı -dokumacısı olan Radyo Yayınları Genel müdürlüğünün yetkisi altındadır,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir