İSRAİL, israiloğulları peygamberi Yakub’- un lâkabı; Kur’an’da yalnız bir yerde adı geçer: «Tevrat indirilmezden önce İsrail’in kendisine haram kıldığı şeylerden başka, yiyeceğin her türlüsü israiloğulları için helâl idi.» (Âliimran, 93). [Bk. y a k u b .] (m ) İSRAİL, Yakındoğu’da devlet, Akdeniz kıyısında; 20 850 km2; 4 563 000 nüf. Başkenti, Kudiis ( 457.700 nüf). Başlıca şehirleri: Tel-Aviv ( 325 800 nüf.); Hayfa (TR7İRÛÖÖ. nüf); Ramat Gan (12Ü3Ü0 nüf). [1990] COĞRAFYA İsrail devleti britanya mandası altındaki eski Filistin’in batı kısmını içine alır, ingi1 izlerin ülkeyi terketmesinden vfe İsrail ile Arap lejyonu arasındaki savaştan sonra (1947), 1949’da Birleşmiş Milletler Teşkilâtı Karma Mütareke komisyonu tarafından geçici bir sınır çizildi. Bu sınır Şeria ırmağı ötesinden batıya doğru Ürdün lehine iyice içeri girer ve Kudüs’ü ikiye böler. Güneye doğru İsrail toprakları bir üçgen şeklinde Akabe körfezinde Eilat’a sokulur; güneybatıda mütareke çizgisi Gazze’yi Mısır’a bırakır. • Fizikî coğrafya. Kuzeydoğuda, Yizreel Esdraelon çöküntüsüyle Şeria hendeğine açılan ülke, güneydoğuda sarp fay bayırlarıyle Lût gölü kenarında yükselir. Batıda ise tersine kalkerli, taşlı ve kuru yaylalar basamaklar halinde Akdeniz’e doğru alçalır. Güneyde Necef çölü, volkanik en- v , gebeler ve kırıklarla sınırlanmış billûrlu Kudus te Çar§’ kütleler taşıyan bir ovadır. Necef’te yağmurların azlığı (yılda 200 – 500 mm arasında), hiç bir mevsimde düzenli olmayışı ve Akdeniz yazlarının kuraklığı, tarımı sulama^ imkânlarına bağlı kılar. Tevrat1 ın yazıldığı yıllarda birçok sulama kanalı ve kuyusu bulunan Filistin, Doğu’da dillere destan olmuştur. Birbirini takip eden istilâcılar ve göçebe bedeviler tarafından tah- Tel-Aviv İSRAİL 66 İSRAİL ekonomi haritası rip edilen bu sulama şebekeleri, Siyon hareketinin öncüleri tarafından onarıldı, yeni su yolları da yapıldı. (Yarkon’un Necef’e doğru akıtılması.) • İktisadî ve beşerî coğrafya. Yahudilerin İsrail’e göçü, 1882’de Rusya’daki pogromlardan sonra başladı. Ama kesin göç hareketine gazeteci Theodor Herzl önayak oldu. Dünyanın her tarafındaki yahudi topluluklarının ve zenginlerinin bol yardımı, bir Millî Yahudi fonunun doğmasını sağladı; bu fon, göçlerin ve Filistin’de satın alman toprakların masrafını karşılıyordu. 1918’de Filistin’de 60 000’i bulan yahudî sayısı, 1940’ta 90 000 kişiye ulaştı. Bu sayı o tarihten bu yana dört kat arttı; artışın sebebi, Orta ve Doğu Avrupa’daki yahudi topluluklarının, daha yakın tarihlerde de Doğu ve Kuzey Afrika Yahudüerinin ülkeye taşınmasıdır. Araplar ülkeyi topluca terkettikleri için bugün İsrail devleti nüfusunun yüzde 89’u musevî, yüzde 7’si müslüman, yüzde 3’ü ise hıristiyandır. Bu yeni nüfus, bilginler, teknisyenler, özellikle de eski yerlilerinden çok daha gelişmiş köylü ve işçilerden meydana gelir. Tarım metotları değiştirilmiştir: eküi alanların genişletilmesi ve toprak veriminin arttırılması kolektivist işletmeler tarafından yürütülür. Kıyı ovaları yeniden çok geniş bir meyve bahçesi halini almıştır; bu ovalarda turunçgiller, hurma ağaçları, meyve ağaçları, bağlar, arpa ve buğday tarlaları birbirine karışır; yaylalarda tahıl tarımı ağır basar; bir yeniden ağaçlandırma planı da gerçekleştirilme yolundadır. Sermaye bolluğıı ülkenin sanayileştirilmesini sağlamışt ı ^ ömür ve demir yoktur, ama Lût gölünden 7çıkarılan kükürt, nitrat ve fosfatlar, kimya sanayiinin hammadde ihtiyacını karşılar. İsrailli uzman işçilerin bir kısmı, çeşitli sanayi tesislerinde çalıştırılır; bu tesislerde (ecza laboratuvarları, gözlük camı fabrikaları, elmas yontma yerleri, elektrik malzemesi ve plastik madde fabrikaları) yüksek fiyatlı malzemeler imal edilir. Fakat, bu ürünlerin ihracı, açık veren ticarî bilancovu denkleştirmeğe yetmez. flBk. EK CÎLT). H A Y A T SE VİYE Sİ VE İK T İSA D İ GELİŞME Yerleşmenin başlangıcında, ilk siyon’cu toplulukların hayat seviyesi çok düşüktü. Yarı feodal bir tarım ekonomisinin hüküm sürdüğü ülkenin kuzeyi, bulaşıcı hastalıklarla dolu bir bataklık haline gelmişti; bunun sebebi Beyrut ve İskenderiye’de oturan mülk sahiplerinin toprağın değerlendirilmesini umursamamalarıydı. Güney kısım, sulama yokluğu yüzünden çöle dönmüştü; ormanların ortadan kalkması, tepelerin aşınmasına sebep oluyordu. Sanayi ise kurulmamıştı. Bu yüzden Filistin’in bu geri ekonomisi, yeni yapısal kurumların (ilk öncülerin kurduğu kolektivist çiftilikler) yerleşmesini engelleyecek durumda değildi. Bu ilk öncülerden sonra birçok göçmen dalgasıyle ülkede daha değişik İktisadî teşkilâtlanmalar ortaya çıktı. Başlangıçta kibbuzt’larm somutlaştırdığı «işçi ekonomisi»ne yeni gelenlerin yerleşmesini sağlamlaştıracak en uygun formül gözüyle bakıldı; İktisadî gelişme arttıkça, kapitalist formüller ortaya çıktı, ama bu formüller komün ve kooperatif tipindeki kesimi zayıflatmadan uygulandı. İsrail ekonomisinin en orijinal yanı kibbutz’- tur; kibbutz’larda kolektivist ilkeler yalnız üretim metotlarına değil, beslenmeye ve ev hizmetlerine de uygulanır. Bu kolektif ekonomi biçimi çeşitli sebeplerden ötürü zorunluydu: tarım bilgileri hayli az olan göçmenlerin yardımlaşma zorunluğundan doğan teknik sebepler; yabancı sermayenin çöle yatırım yapmak istememesinden doğan İktisadî sebepler; kendi başlarına bırakılan kişilerin yağmacı akınları karşısında savunucusuz kalmalarından ileri gelen stratejik sebepler; özel teşebbüs için çalıştıkları duygusuna kapılan insanlarda, sadece kazanç hırsının bu derece sert bir hayata katlanmağa yetmemesine bağlı olan psikolojik sebepler. Bununla birlikte, İsrail ekonomisi kibbutz’luk sayesinde sağlamlaştıkça, yeni gelen göçmenler daha geleneksel formülleri benimsediler. Böylece daha ferdiyetçi başka kooperatif tipleri gelişti: aile işletmeleri (aile tarım araçlarının sahibidir ve toprağını istediği biçimde işler) olan moşav ovdim; kibbutz ve moşav ovdim arasında bir geçiş olan moşav şitufi; küçük mülk sahipleri köyü moşav; özel mülkiyete dayanan moşeva. Ama bütün bu işletmelerin kibbutz ile ortak yanları vardır: toprak İsrail Millî fonu’nundur (Keren Kayemet Leisrael); alım satım sendika merkezindeki kooperatifler aracılığıyle yapılır; özel ticaret yoktur. Kibbutz’çuluk ve moşav’cılık Histadruth’ta toplanmıştır; Histadruth işçilerin yüzde 75’ini toplayan, tarım üretiminin yüzde 73’ünün ticaretini yapan ve hemen bütün besin işletmeleri, yapı işletmeleri ve karayolu ulaşımını elinde tutan sendika merkezidir. Bu İktisadî gücün karşısında kapitalist blok vardır (Sanayiciler birliği; Tarım Mülk Sahipleri birliği; Turunçgil Üreticileri ye İhracatçıları sendikası). Bu blok İktisadî bakımdan daha güçlü (millî üretimin yüzde 75’i), ama siyasî açıdan daha güçsüzdür; çünkü gfeniş bir sınaî işletmeye dayanmaz ve tarımın kolektivist veya kooperatif kesimini kontrol edemez. Bu iki kesim İsrail ekonomisinin, halkın hayat seviyesinin yükselmesine katkıda bulunan dinamik unsurunu meydana getirir. Ama bunların yanı sıra frenleyici unsurlar da gelişmektedir: küçük ticaret ve el sanatları aşırı hızlı ve kontrolsuz göçler yüzünden yayılmıştır. Bunun sonucu olarak İsrail halkının meslekî yapısında bir dengesizlik görülür: birinci kesim (tarım) yüzde 18; ikinci kesim yüzde 20-30; üçüncü kesim yüzde 50-60. Üçüncü kesimin bu irileşmesi, İsrail gibi kuruluş halindeki bir ekonomide anormal bir olay dır. İsrail’in kalkınma seviyesi yüksektir. Düzenli olarak yükselen kişi başına gerçek gelir miktarı 580 A.B.D. dolarına eş değere ulaşmıştır, öğretim ve sağlık dereceleri yüksektir. Gelirlerin dağılımı da oldukça eşitçedir: ne aşırı bir yoksulluk vardır, ne de aşırı bir zenginlik. Bununla birlikte genç devlet azgelişmiş ülkelerin bütün sıkıntılarını çeker: üretim halkın ihtiyaçlarına oranla geridir; bu geriliğin başlıca sebebi ticaret dengesinin açık vermesi ve nüfusun aşırı bir hızla artmasıdır. Göçmen akını üretimin çok çabuk artırılmasını gerektirir. Devlet büyük yatırımlar yapmak zorundadır; üstelik göçmenlerin birçoğu teknik bilgilerden ve gerekli meslekî bilgi ve tecrübeden yoksun olduğundan, ülke şartlarını benimsemeleri de ağır olmaktadır. Bu benimsemeyi hızlandırmak için devlet, yatırımların payını önemli ölçüde yükseltmek zorunda kalmış, bu da tabiî enfasyon eğilimlerine yolaçmıştır. 1950’den beri gayrısafi yatırım miktarı ülke millî gelirinin yaklaşık olarak yüzde 35’ini çeker. İç tasarruf da^ böyle bir yatırım programını karşılamağa yetmez. Yabancı sermaye ithali kaçınılmaz bir hale gelmiştir. Üstelik İsrail’in İktisadî kalkınması, elde yatırıma ayrılmış yeterli hacimde sermaye bulundurmağa değil, yatırımların isabet derecesine bağlıdır. Bu öncelikler yalnız kullanılabilir sermaye hacminin sınırlanması açısından değil, ödemeler dengesinin açığı bakımından da zorunludur; her yatırım projesini dış hesaplar dengesindeki yansımaları açısından incelemek gerekmiş, eldeki kaynakların daha iyi kullanılmasını sağlamak için (üstelik eldeki sermayenin bir kısmı askerî amaçlara harcandığından) bir kontrol sistemi kurulmuştur. 1955’ten beri devlet hem yüksek bir kalkınma yüzdesini tutturmak, hem de paranın istikrarını sağlamak için bir para siyasetine (bankaların hisse senetleri) başvurarak bir yatırımlar merkezi kurdu. Bu merkezin faaliyeti iki zorunluğu karşılar; ihracatı geliştirerek ticareti dengelemek ve gereksiz ithalâtı frenlemek; iç tasarrufun ve milletlerarası özel sermayenin, birtakım istisnaî gelir ve bağışların (sermayelerin ülkeye geri çekilmesi; alman tazminatları; dışta ve A.B.D.’- deki yahudi teşkilâtlarının bağışları; milletlerarası teşkilâtların verdiği borçlar v.b.) yerini almasını desteklemek. Bununla birlikte mahallî tasarruf da yabancı sermayeler gibi, ülke için hayatî olmayan yatırımlara yönelmeğe devam eder; iç tasarruf, lüks apartmanlar, toprak, altın satın almağa, yabancı sermaye ise hemen kâr sağlayan tüketim sanayiine yönelmiştir. Ülkenin kuruluşundan beri güçlükle önlenen enflasyon da yatırımın bu verimsiz yönelişini artırır. İktisadî gelişme, son on yıldır hiç değilse 1965’e kadar hızlı bir ritimle devam etti; birçok yardım arasında, Batı Almanya’ nın savaş tazminatı olarak verdiği paralardan yararlanıldı. 1958-1965 (dahil) arasında sabit fiyatlı gayrısafi iç hasıla yüzde 93 arttı, böylece yeni yıllık artış yüzde 10’u buldu; nüfusun hızlı çoğalışı yüzünden kişi başına gayrısafi hasıla ancak yüzde 50 artabildi (yılda yüzde 5’ten fazla), 1965’ten sonra ortaya çıkan enflasyon eğilimlerine karşı (1965’te fiyatlarda yüzde 5 yükselme), krediler azaltılarak, ücret artışları sınırlanarak mücadele edildi. Ama bu tedbirler İktisadî gelişmenin yavaşlamasına sebep oldu, özellikle yıllardan beri his- solda, Eriha ile Amman arasında Ördün nehri; sağda, ölü deniz sedilen yabancı yatırım azalmasını kısmen karşılaması beklenen kamu yatırımlarını artırarak (1967) kalkınmayı yeniden hızlandırma yolları araştırıldı. 1958’den beri nüfus üçte bir çoğaldı. Bugün tabiî fazlalık göç dengesinin pozitif bakiyesini çok aşmıştır. 1965’te doğum oranı binde 25’in üstündeydi; ölüm yiizdesi dünyanın en düşüklerindendir (binde 6,5). Aynı yıl ülkeye göçenlerin sayısı 25 000’i aşmadı. Arap asıllı halk, yahudilerden daha hızlı çoğalarak, 1966’da toplam nüfusun yüzde 12’sini buldu. Genel nüfusun yüzde 80’ini barındıran şehirlerin bazılarında nüfus (özellikle Beerşeba), 1958-1965 arasında yüzde 70’ten çok arttı. Aynı dönem içinde sanayi üretimi yüzde 142, yani eşine ancak Japonya’da rastlanan yılda yüzde 15 oranında bir hızla çoğaldı. Gelişme, özellikle maden çıkarma (Sedom’da potas üretimi 1958’den beri üç kat çoğaldı; petrol üretimi iki kat arttı ama henüz azdır; Eilat yakınında Timma’da 1960’ta başlanan bakır üretimi 10 000 t’u aşar), dokuma (pamuk ipliği üretimi 1958-1964 arası iki kattan çok arttı), kimya (toplam üretimin değeri altı yılda yüzde 150 arttı) ve makine yapımında hızlı oldu. Elmas sanayii bugün genel ihracatın üçte birinden çoğunu sağlar. Sınaî kalkınma yoğunluğunu ortaya koyan elektrik üretimi, 1958-1965 arası (bu son yılda 4 tW /saat’ten fazla) yüzde 135 çoğalmıştır. Fransız yardımıyle Beerşeba yakınında, Dimona’da kurulan nükleer’ reaktör, özellikle askerî amaçlarla kullanıldığından ürettiği elektrik termik asıllıdır. Tarım üretimi de bugün 400 000 hektardan çok toprağı besleyen sulama sisteminin geliştirilmesi sayesinde hızla arttı (1958-1964 arası toplam üretim değerinin yüzde 50’sinden çoğu), özellikle tahıldan çok (buğday ve arpa), ticarî değeri yüksek ürünler gelişti: turunçgiller (portakal), şarap ve şeker pancarı üretimi 1958’den beri iki kattan çok arttı. Faal nüfusun yüzde 15’ini çalıştıran tarımın gelişmesine rağmen, faal nüfusun yüzde 30’unun millî hasıladaki payı giderek azalmaktadır (1965’te yüzde9). Ticaret dengesi, öteden beri geniş ölçüde açık verir; ama 1955’te yüzde 35’ten az olan ithalât kefaleti oranı 1963 ve 1965’- te yüzde 50’yi aşmıştır. Gelişmesine rağmen meyve tarımının ihracattaki payı azalmaktadır (1958’de yüzde 40, 1964’te ancak yüzde 20); buna karşılık elmasınki yüzde 20’den yüzde 35’e yükselmiştir, ithalâtta ise mamûl eşya (hayat seviyesinin yükseldiğini gösterir) ve sanayide kullanılan hammaddelerin (petrol ve özellikle elmas) payı çoğalmıştır. İsrail’in alışveriş yaptığı başlıca devletler A.B.D. ve Büyük Britanya’ dır. Bugün Hayfa (1965’te Tel-Aviv’in yerini aldı) ve Eilat (yeni bir petrol rafinerisinin merkezi) limanlarından geçen ticaretin yarısından çoğunu millî filo sağlar. Hayat seviyesi oldukça yüksektir. Kişi başına ortalama gelir 1965’te 1 000 doları aşmıştır; ama aşırı sosyal farklılıklar (nüfusun yüzde 10’u mülî hasılanın yüzde 50’sini alır) devam etmektedir. Genişlemenin sürdürülmesinde bugün çeşitli meselelerle karşılaşılmıştır: kalkınma ritminin hızı, sosyal farkları artıran bir enflasyon doğurdu; satın alma gücünün yükselmesi, kalkınmakta olan turizmin gelirleriyle (1960’- ta 180 000; 1965’te 300 000 turist), azalmakta olan dış sermaye akınının kapatamaVoto. Viollct, Weiss-Rapho (LAROUSSE) dığı önemli ticaret dengesi açığını devam ettirerek ithajâtı büyük ölçüde artırdı; hızlı nüfus çoğalması, iş yaratma meseleleri doğurdu (1967’de 100 000 kadar, yani faal nüfusun onda biri kadar işsiz vardı), üstelik arap azınlığın benimsenmesi de gerçekleştirilemedi. Tarımın kalkınmada karşılaştığı bugünkü zorluk (en başta su kıtlığı) hesaba katılırsa, gelişmenin devamı için sanayileşmenin daha büyük hacimli olması gerektiği anlaşılır; ama bu, millî yatırımların artırılmasına, yani bir üretici yatırım siyasetine ve tüketim maddeleri ithalinin kısılmasına bağlıdır. 1967 Kasımında sterlinin devalüasyonuna bağlı olarak para değerinin yüzde 14,3 düşürülmesinin amacı, İngiliz pazarını (1965’te İsrail ihracatının yüzde 12’si) elde tutmaktır. Devalüasyon, gerekli sertlik siyasetinin yürütülmesini de kolaylaştıracaktır. (Bk. EK CİLT). TARtH İsrail’in bağımsızlığı (14 mayıs 1948) kaynağını, siyon’cuların XIX. yy. sonundan bu yana harcadıkları çabadan alır. Bu çabanın amacı 1880’den itibaren özellikle Almanya ve Rusya’da yahudi aleyhtarlığının gittikçe artışı karşısında, Diaspora (Filistin dışı) Yahudilerine yeniden bir vatan yaratmaktı. M.S. 132-135 sıralarındaki dağılıştan sonra (bk. İbkanîler) birkaç yahudi topluluğunun kaldığı Filistin bu iş için biçilmiş kaftandı. Evrensel Yahudi birliği («Siyon âşıkları») yeniden bir yahudi köylü sınıfı yaratabilmek amacıyle burada tarım kolonileri kurdu (1870’ten 1896’ya kadar 17 tane) ve baron Edmond von Rötschild, Ekron (Mazkoret Batya) ile Rişon-el-Zion kolonilerinin kurulmasını destekledi. Siyon’cu hareketin kurucusu Theodor Herzl, I. Siyon kongresinde (3 eylül 1897) elli yıl geçmeden yahudi devletinin kurulacağını bildirdi; yahudi Millî bankası ve Yahudi Millî fonu bu amaçla kuruldu, ilk öncüler Filistin’de «bulundukları ülkede yaşayamayan veya yaşamak istemeyen yahudiler» için yeni bir vatan kurmak istiyorlârdı; bu yüzden başlangıçta yalnız OsmanlIların kabul ettiği Orta veya Doğu Avrupa Yahudileri iki milletlerarası karar sonunda Filistin’e daha kalabalık bir grjıpla geldiler; Hayim Vayzman’ın yönettiği müzakereler sonucunda alınan birinci kararda (Balfour bildirisi, 2 kasım 1917), Adanmış Topraklar üzerinde yahudi halkının millî bir devlet kurması kabul edildi; ikinci kararda Mületler cemiyeti bu amaçla Büyük Britanya’ya Filistin mandasını verdi. O tarihten sonra Yahudi bürosu, Büyük Britanya nezdinde yahudi halkının çıkarlarım temsil etmeğe başladı (1922). Naziliğin iktidarı ele geçirmesi, Almanya ve bazı batı avrupa ülkelerindeki yahudilerin Filistin’e gitmesini sağladı; ama Araplar bu göçe zaman zaman silâhla karşı koyduklarından Büyük Britanya, göçü durdurdu (mart 1940). Nazüerin zulümleri (Avrupa’da yaşayan 9 500 000 yahudinin 6 000 000’dan çoğu Hitler’in emriyle yok edildi) Yahudileri, kuvvete bile başvurarak Filistin’e göç etme yönünde sınırsız hakkı istemeğe zorladı. 1943’ten itibaren Haganah (Siyon teşkilâtına bağlı savunma gücü) ingilizlere karşı tehlikeli bir gerilla hareketine girişti, sonra bir gizli göç şebekesi düzenledi; bu şebeke, Exodus olayıyle (1947 yazı) dünyaca tanındı; tedhişçi teşkilâtların eylemi de (irgun Zwai leumi ve Stern grubu) meselesine siyasî bir çözüm yolu bulunmasını kaçınılmaz kılıyordu. Yahudilerle Arapları uzlaştıramayan Büyük Britanya, Birleşmiş Milletler teşkilâtına başvurdu; teşkilât kutsal toprakların bir yahudi devleti ve bir arap devleti arasında bölüşülmesine karar verdi (kasım 1947). Kudüs şehri ise, Birleşmiş milletlerin kontrolunda milletlerarası bir bölge olacaktı. Araplar bu* tasarıyı reddedince hemen iç savaş patlak verdi. Yahudilerin kurduğu 13 üyeli yürütme komitesinin (nisan 1948) başkanı David Ben Gurion, Britanya mandasının sona ermesinden az önce (15 mayıs saat 24 00) İsrail devletinin bağımsızlığını ilân etti (14 mayıs). Dünyanın başlıca devletleri tarafından (A.B.D., S.S.C.B. v.b.) tanınan 65 000 kişilik bu küçük devlet arap ülkelerinin hücumuna karşı koydu (bk. İsraİl-arap savaşi); ama Birleşmiş Milletler teşkilâtının müdahalesine rağmen (Kudüs’te arabulucu kont Folke Bernadotte’un öldürülmesi, 17 eylül 1948), 1949 ateşkesine (şubat-temmuz) kadar savaş devam etti. Ateşkes ile, İsrail’e 1 000 km’den çok sınır tanınıyor ve Kudüs ikiye bölünüyordu: kutsal bölgeler Ürdün’e; yeni şehir (başkent oldu) genç devlete verildi. İsrail 1958’- de Birleşmiş Milletler teşkilâtına alındı. Sürekli sınır çatışmalarına ve Arap birliğinin uyguladığı ablukaya rağmen İsrail devleti bir yandan ordusunu güçlendirir ve ekonomisini geliştirirken, bir yandan da birçok meselesini halletme yolunu tuttu, ilk iş olarak önce, geçici (Millî meclisin kabul ettiği temel yasalar, 19 mayıs 1948) sonra kesin (Anayasa ve kanun yapıcı bir Knesset’in mutlak çoğunlukla seçilmesi, 25 kasım 1949; ilk cumhurbaşkanı Hayim Vayzman’ın beş yıl süreyle seçilmesi, 17 şubat; anayasa değerinde ‘•temel yasaların kabulü) kurumlar yarattı. Bu demokratik kurumlarm yolaçtığı yoğun siyasî çalışmalarda, 1949-1951, 1955 ve 1959 seçimlerini kazanan ve güçlü işçi merkezi Histadasoult tarafından desteklenen Mapai (İsrail Sosyalist partisi) ağır bastı. Partinin önderleri Moşe Şaret (1953-1955) ve özellikle David Ben Gurion (1948-1953 ve 1955-1961) bazen merkez sağ (ilericiler) ve sağ grupların, merkez sol sosyalist toplulukların (Ahdort Ayoda ve Mapai) ve hemen her zaman dinî milliyetçi (Mizrahi), hattâ Ortodoks partilerin (Paole Agudath Yisrael) desteğiyle koalisyon kabineleri kurarak hükümete 1948’den beri başkanlık yaptılar» Hayim Vayzman ölünce, Mapai, cumhurbaşkanlığına kendi adayı Ben Zvi’yi seçtirdi (1952); o sırada başlıca muhalefet gücü, Menahem Begin’in Herouth (Hürriyet hareketi) partisiydi. Begin, irgun’un eski önderidir ve İsrail’i eski Şeria ırmağı sınırına kavuşturmak istemektedir, özellikle evlenme ve boşanma alanında bir yandan modern bir devletin gerekleri ile Musa kanunlarınınkileri (özellikle karma evlenmelerin yasaklanması, aynı zamanda da kadının erkekle eşit kılınması [1951]) bağdaştırma, bir yandan da hıristiyan ve müslüman halkların haklarını koruma zorunluğu ikinci derecede güçlüklere yolaçtı. Bu durum, dinî partilerle işbirliği yapmayı ve millî hayatta bütünleşme (iki resmî dilden biri Arapçadır) siyasetinin hazırlanmasını gerektirdi. Ayrıca Filistin’in hemen bütün dünya yahudilerine açılmasıyle (15 mayıs İSRAİL devletinin kurulusu Y /y \ Arap devleti □ Yahudi KUOUS PLANI B.M.T. 1947 İngiliz mandası altında Filistin’in sınırı SONRA İSRAİL İSRAİL 68 Vayzman Ben Gurion general Dayan kibbutz 1948) üçüncü bir güçlük ortaya çıktı. Bu kararı tamamlayan 1 Ağustos 1952 yasası, İsrail’e gelen her yahudiye İsrail vatandaşı olma hakkını tanımakta, ama bu vatandaşlığı dinî bir ölçüye göre tanımlamamaktadır. İsrail, on yılda en aşağı 74 ayrı ülkeden gelen (toplama kamplarından kurtulanlar, uçakla taşman Irak ve Yemen Yahudileri) 950 000 yahudi göçmeni kabul etmiştir. Çoğunlukla parasız pulsuz olan, hattâ ibranîce bile bilmeyen bu göçmenlerin millî birlikte kaynaşması 1960’ta tamamlandı. Bu iş, büyük çabalar gerektirdi (başlangıçta besin maddelerinin kısıtlanması; ilköğretim [5-14 yaş arası çocuklara mecburî öğretim]; ortaöğretim, meslekî ve yüksek öğretim kurumlarının [İsrail İbranî üniversitesi, Hayfa Politeknik okulu, Rehosot’ta Waynan Bilim enstitüsü] kurulması v.b.). Bu çabaların başarıya ulaşması ile israü ihtiyacı olan kadrolara kavuştu ve bugün İktisadî hayatlarını değiştirmek isteyen afrika ve asya ülkelerine teknik yardım yapacak hale geldi; ayrıca afrikalı-asyalı stajyerler için enstitüler de kuruldu. Böylece İsrail, Yakındoğu’nun en dinamik ülkelerinden biri haline geldi. Buna karşılık, bir katılmama siyaseti uygulamak istemesine ve hiç bir bloka katılmamış olmasına rağmen İsrail, ideoloji bakımından Siyon’culuğa karşı olan doğu ülkeleriyle batı ülkeleri kadar iyi ilişkiler kuramadı, özellikle Arap birliğinin ablukasını kaldırtamadı: 1949 ateşkesi henüz barış antlaşmasına dönüşememiş, Şeria ırmağı sularından ortaklaşa yararlanma planı uygulanamamıştır; Moşe Dayan’ın başarılı Sina seferine rağmen (1956), Mısır Süveyş kanalını İsrail gemilerine kapatmağa devam etmektedir. Komşularıyle ilişki kuramayan İsrail, başlıca çabalarını topraklarının değerlendirilmesine harcamakta ve bu yoldan en büyük meselesinin (arap ülkeleriyle barış) çözülmesine yardımcı olacağını düşünmektedir. Bk. İBRANÎLER, YAHUDİ, SİYON’CULUK. Ancak 6 haziran 1967 savaşından sonra İsrail kuvvetleri Süveyş’in doğu yakasına yejleştiler. B.A.C. bunun üzerine kanalı trafiğe kapattı. Rogers planının kabulünden, arabulucu iarring’in çabalarından ve A.B.D. dışişleri bakanı William Rogers’ın Kahire’yi de içine alan gezisinden sonra kanalın açılması yolunda harcanan çabalar arttı. A s k e r î t a r i h İsrail ordusu veya Zahal, yeni İsrail devleti kurulur kurulmaz (1947) ülkenin bağımsızlığını komşu arap devletlerine karşı savunmak zorunda kaldı. Başarı ile sonuçlanan 1948-1949 çarpışmaları sırasında güç kazandı. Bu savaşlardan Haganah’ın düzenli bir ordu haline sokulan kuvvetlerinden (60 000 kişi) ve Haganah dışı gruplardan (irgun, Stern v.b.) yararlanıldı. Bunlar iki dünya savaşı sırasında kurulan siyonist askerî kuruluşların geleneğini sürdürüyordu. Çanakkale’de çarpışan siyonist katırcı birliği (1915), sonradan İsrail cumhurbaşkanı olan Ben Zvi ve Trumpeldor’un Filistin’ deki Allenby harekâtı (1917-1918) için topladıkları Royal Fusilier’nin Yahudi lejyonu, 1942-1945 arası İtalya, Suriye ve Afrika’da çarpışan VII. İngiliz ordusunun yahudi tugayı İsviçre sistemine dayanan 14- 18 yaş arası bir mecburî askerî hazırlık dönemiyle başlayan öğretim, ordulara göre değişik süreli aylara bölünmektedir. Dördüncü aydan sonra birlikler sıra ile karayollarında veya tarım işletmelerinde (daha çok sınır kibbutzimlerinde) kullanılırlar, sınırdaki kibbutzimlerde sürekli olarak silâh altında tutulan bir öncü karakol dizisi meydana getirirler. İsrail kadın kuvvetleri (Chen), barış zamanında, 18 yaşına giren kadınları yirmi dört aylık bir süre için askere alır. AUe anaları dışında, askere alınan kadınlar otuz altı yaşına kadar yılda otuz gün yedek askerlik yaparlar. Savaş gönüllüleri dışında kadınlar yeteneklerine uygun» işlerde (ulaşım, muhabere, levazım, sağlık, kurmay v.b.) kullanılırlar. 1960’ta silâh altında 80 000 erkek vardı. Bunlar 4’ü motorlu olmak üzere 9 piyade tugayı halinde gruplaşmışlardı. Yedeklerde 30 tugay meydana getirecek durumdadırlar. Buna göre 900 000 savaşçı silâh altına çağrılabilir demektir. İsrail kuvvetlerini 27 filoluk (400 uçak) bir hava kuvveti ile 30 birimlik bir savaş donanması tamamlar. 1960’ta askerî bütçe, İsrail millî bütçesinin yüzde 40’ına ulaşıyordu. (Bk. EK CİLT). KURUMLAR İsrail bir cumhuriyettir. Cumhurbaşkanı meclis tarafından beş yıl için seçilir. Bu meclisin (Knesset, 120 üyesi vardır. Üyeler gizli ve genel oy ile dört yıl için seçilirler. Hükümet, meclise karşı sorumludur ve kanunları yürütme yetkisini meclisle birlikte elinde toplar. Büyük millî bir toplumsal kuruluşlar arasında şunları sayabiliriz: Yahudi ajansı, 1922’de S.D.N. tarafından tanındı, Füistin’e yahudi göçünü teşvik etmek amacıyle kurulmuştu; Keren Kay eme t Leisrael veya Yahudi Millî fonu (190Tde kuruldu), yahudi halkı için toprak7 satın aldı ve değerlendirilmesini sağladı; Keren Hayessod veya Yatırım ve Yeniden İmar fonu (1920’- de kuruldu) yatırım teşkilâtı, ülkenin İktisadî kalkınmasını paraca sağlar; Histadrouth (1920’de kuruldu), sendika merkezi, ücretlilerin yüzde 70’ini kapsar. • Siyasî buhranlar, iç planda cumhurbaşkanı Ben Gurion’un (1955-1963) tutumu siyasî bir buhrana yolaçtı. Gerçekten, Ben Gurion, partisinin üyeleriyle üç defa anlaşmazlığa düştü. 1959’da bakanlarının dördü tarafından istifaya zorlandı. Bu buhran 3 kasım 1959 seçimlerinde Mapai milletvekili sayısının 40’tan 47’ye yükselmesiyle atlatıldı. 1960’ta, Mapai partisinin «eskileri», Moşe Dayan, Abba Eban ve Eşimon Peres’in temsil ettiği yeni nesilden siyasetçilerin hükümete alınmasına karşı çıktılar. 1960 Eylülünde Lavon olayının patlak vermesi, Ben Gurion’un yeniden istifa etmesine (31 ocak 1961) yolaçtı. Üç partinin hemen koalisyon hükümetinden çekilmesine, 15 ağustos 1961 seçimlerinde 5 milletvekilliği kaybeden Mapai’nin zayıflamasına rağmen, Ben Gurion, hükümeti iki kere daha kurmayı ve maliye bakanı Levi Eşkol lehine, kendi isteğiyle, başbakanlıktan ve savunma bakanlığından ayrılıncaya kadar (1963), iktidarda kalmayı başardı. Ben Gurion’un Mapai partisinin genç unsurlarıyle birlikte (Moşe Dayan ve Eşimon Peres) yürüttüğü ve Mapai ile Anduth Avoda (mayıs 1965) partilerinin siyasî ittifak yaparak yeni bir parti (Rafi partisi) kurmalarıyle (mayıs 1965) sonuçlanan kişisel çabası, İsrail’in iç siyasetini karıştırdı. O tarihten sonra iki rakip partiye bölünen İsrail işçi birliği, iki sağcı partinin (Heruth ve Liberal parti) birleşmesi ve büyük bir muhafazakâr parti kurması ile buhrandan daha da zayıflamış olarak çıktı. Bununla birlikte Mapai ile koalisyon yapmadan hiç bir parti çoğunluğu sağlayamadığı için Levi Eşkol iktidarı elinde tuttu. • Irk ve din ile ilgili meseleler. Bir başka sıkıntı kaynağı da devlet ve idarede yüksek mevkilerin avrupalı yahudilerin elinde olması, buna karşılık nüfusun yüzde 75’ini meydana getiren ve yeterli bir kültüre ulaşamamış olan afrika ve asya kaynaklı unsurların sorumluluklar yüklenmek istemeleridir. Ayrıca, hahamların desteği ve kontrolü altında Musevî yasasının hükümlerine tam olarak uyulmasını isteyen aşırı dinci yahudilerin (nüfusun sadece yüzde 20’- si) tutumuna gittikçe laikleşen ve İktisadî meselelerin çözümü ile ilgilenen halk, güçlükle katlanmaktadır. Aslında bu iç buhranların etkilemediği hükümet, 8 kasım 1966’da Arapların çoğunlukta olduğu bölgelerde (290 000 kişi, yani ülke nüfusunun yüzde 12’si) askerî yönetimi kaldırdı. • «Eichmann olayı». İsrail devleti, ikinci Dünya savaşında Yahudilere karşı işlenen suçların cezasını, hâlâ serbest kalan bazı sorumlulara çektirecek kadar kendini güçlü hissetmektedir. İsrail ajanları, yahudi katliamının sorumlusu olan S.S. şefi Adolf Eichmann’ı Arjantin’den kaçırdılar. Eichmann yargılandı (nisan-aralık 1961) ve idam edildi (mayıs 1962). • İsrail ve Üçüncü dünya. 1960’tan itibaren İsrailliler Üçüncü dünyada, özellikle Zenci Afrika’da, Brazzaville topluluğu içinde ve hattâ Uzakdoğu’da (Abba Eban’ın nisan 1967 yolculuğu), teknik yardımlar yaparak, müttefikler kazanma çabasına yöneldiler. Dışişleri bakanı Golda Meir’in, sonra da yerine geçen Abba Eban’ın düzenlediği bu diplomatik ve teknik çalışma Üçüncü dünyada İsrail’in itibarını yükseltti. Öte yandan İsrail, Avrupa Ortak pazarına adaylığını koymayarak, batı avrupa ülkelerinin taahhütlerini artırmak ve İktisadî durumunu güçlendirmek amacını güttü. • İsrail ve arap dünyası. İsrail, her şeyden önce arap komşularına karşı güvenliğini sağlama bağlamak çabası içindedir. Onun için 1966’daki ikinci İsrail-Arap savaşından hemen sonra, Birleşmiş milletlere bağlı kuvvetlerin (ateşkes ve Süveyş kanalının kapanması üzerine [mart 1957] Akabe körfezinde serbest geçişi korumak amacıyle) 1949 ateşkes hattı boyunca ve Şarm el-Şeyh’e yerleşmelerinden önce, Sina’yı boşaltmayı reddetti. İki yıl sükûnetten sonra, ilk olaylar patlak verdi: İsrail’e gelen ve giden gemilerin kanalda M ısırlılar tarafından inceden inceye kontrol edilmesi; suriyeli veya filistinli komandoların ülkenin kuzey sınırı boyunca sık sık tekrarlanan saldırıları. 1964 Ocağında Şam ve Kahire hükümetleri Ürdün nehrinin yatağını değiştirmek için (arap devletleri lehine, İsrail’in aleyhine) bir plan hazırlatarak uygulamağa karar verince durum daha kötüleşti. Levi Eşkol bu kararın uygulanmasını hükümetinin bir «casus belli» (savaş sebebi) olarak kabul edeceğini bildirdi. 1964 Ocağında Kahire’de birleşik bir askerî kumandanlığın kurulması ve 1964 eylülünde Filistin’i Kurtarma teşkilâtının (F. K.T.) kurulmasıyle Arap-israil gerginliği daha da arttı. Bu kuruluş üe, kuruluşa bağlı ordu (Filistin Kurtuluş ordusu [F.K.O.]), Ahmed Şukayri’nin emrine verildi ve Mısırlılar tarafından Ürdün topraklarına yerleştirildi; taraftarlarını, o bölgede ve Gazze’de, İsrail parlamentosunun 1961’de Filistin’e dönmelerini kesinlikle yasakladığı arap mülteciler arasından topladı. F.K.O., Sina’daki mısırlı fedailer ile Suriye’nin desteklediği ve bu ülkeyle Ürdün’de üslenen El-Fetih teşkilâtı komandolarının, İsrail topraklarına silâhlı saldırıları sıklaştırmaları, İsrail ordusunun Ürdün (1965 ve 1966), Lübnan (1965) ve Suriye’ye (1962 ve 1966) 2. İsrail-Arap savaşı Foto. Associated-Press, A.F.P., Keystone, İsrail Turizm bürosu (LAROUSSE) eski cumhurbaşkanı Ben Gurion (soldaki) Batı Almanya başbakanı Adenauer ve İsrailli bakan Abba Eban’ın 5 Mayıs 1966’daki buluşmaları misilleme hareketleri yapmasına yolaçtı. • Üçüncü İsrail-Arap savası (haziran 1967). Başkan Nâsır’ın isteği üzerine, Birleşmiş milletler genel sekreteri U-Thant’ın, Necef’in girişinde İsrail ile M ısır’ı ayıran ve Şarm-el-Şeyh’te Tiran körfezindeki seyrüseferi koruyan Birleşmiş Milletler kuvvetlerini derhal geri çekmeyi kabul etmesi üzerine (19 mayıs 1967) gerginlik çatışmaya dönüştü. Bu çekilişten sonra başkan Nâsır, Akabe körfezinin İsrail gemilerine kapatıldığını ilân etti (22 mayıs). Bir savaş sebebi olarak kabul ettiği bu karar karşısında başkan Eşkol, hükümetini savunma bakanı olarak Rafi üyesi general Moşe Dayan’ın ve Menahem Begin’in katıldığı bir «millî birlik» kabinesi haline getirdi. N âsır’ın siyasetine Ürdün kralı Hüseyin’in de katılmasından sonra (31 mayıs), Mısır ile İsrail çarpışmaları başlatma (5 haziran 1967) sorumluluğunu karşılıklı birbirlerine yüklerken, Üçüncü İsrail-Arap savaşı başladı. Çarpışmada İsrail, arap ülkelerinin hepsine karşı savaştı. General Rabin kumandasındaki İsrail orduları, hava üstünlüğünden yararlanarak, üç cephede birden (Sina, Ürdün ve Suriye) altı gün içinde kesin başarı sağladı. • Son savasın sonuçları. Süveyş kanaiının doğu kıyılarını, Ürdün’ün bütün batı bölgelerini ve o zamana kadar Suriyelilerin ateşi altında bulunan, Hulek gölü ovasına hâkim Suriye dağları hattını ele geçiren İsrail, sağlam kozlar kazandı. Kısa süre sonra Eşkol hükümeti, dünyayı bir oldu bitti karşısında bırakarak Kudüs’ün Ürdün kısmını ilhak ettiğini açıkladı. Yahudi devletinin parlak askerî durumuna karşılık, diplomatik alandaki durumu pek o kadar iyi değildir. İsrail, çarpışmaya katılan ülkelere yollanan silâhlara ambargo ilân eden (gerçekte sadece İsrail’e zarar veren tedbir) Fransa’nın desteğini kaybetti. S.S.C.B.’nin isteği üzerine toplanan Birleşmiş Milletler Genel kurulu, A.B.D.’nin hoşgörülü tarafsızlığı sayesinde İsrail’i saldırgan olarak suçlamayı reddetti (temmuz 1967) ise de Kudüs’ün Ürdün kesiminin ilhakını suçladı. Arap ülkelerini malî ve askerî bakımdan destekleyen S.S.C’B.’nin tutumu daha ağırdır. İsrail’in hükümran ve bağımsız bir devlet olarak tanınmasını sağlamak amacıyle, ikili görüşmeler çerçevesi içinde komşularına kabul ettirmek istediği barışın gerçekleşmesi şu sebeplerden güçtür; Ürdün topraklarına sığınan arapların geri verilmesinde İsrail’in çıkardığı güçlükler; arap komandolarının yeniden eyleme geçmesi; 1967 ekiminde ciddî israilMısır olaylarının İsrail destroyeri Eilat’ın torpillenmesi ve Süveyş’teki M ısır’a ait rafinerilerin tahribi gibi israil-Mısır olayları (ekim 1967) işgal edilen Ürdün ve Suriye topraklarında İsrail kibbutz’larının kurulması (kasım 1967). Bu sebepten, İsrail bütünlüğü (Mapai’nin Rafi, Ahduth ve hattâ Mapai ile birleşmesini amaçlayan görüşmeler) sağlama ve nüfusunu artırma (1967 kasımındaki doğumu teşvik siyaseti) gereğini duymaktadır. Yine aynı sebepten, işgal altındaki topraklarda, hiç değilse İktisadî yönden İsrail’e bağlı bir Filistin devletinin kurulmasına taraftar bir arap hareketinin yaratılmasını desteklemektedir. Buna karşılık Hartum’da toplanan Arap Ülkeleri arası konferansı İsrail tarafından işgal edilen arap topraklarının boşaltılmasını istemektedir (29 ağustos – 1 eylül 1967). öte yandan 23 temmuz 1970’te B.A.C. başkanı Nâsır, kasım 1967 Güvenlik konseyi kararına dayanan ve taraflar arasında görüşmeleri sağlamak amacını güden «Rogers planını» kabul etti. Daha sonra yapılan diplomatik temaslar İsrail’in taıınm ası ve Süveyş kanalının yeniden trafiğe açılması meseleleri üzerinde yoğunlaştı. B.A.C., Libya ve Suriye arasında kurulması düşünülen üçlü federasyon fikrinin bu üç ülkece benimsenmesinden ve buna B.A.C. de karşı çıkan grubun temizlenmesinden sonra İsrail ve Arap ülkelerinin tutumlarında gözle görülür bir yumuşama oldu. • Son gelişmeler. İsrail, 16 nisan 1967’de Romanya ile ticarî, İktisadî ve teknik işbirliği anlaşması yaptı. 17 Ağustos 1969’da ise iki ülke diplomatik ilişkiler kurdu ve karşılıklı elçilik açtı. Haziran 1967 savaşı sırasında İsrail ile ilişkilerini kesmeyen tek Varşova paktı üyesi ve İsrail ile ilişkilerini sürdürmekte olan tek komünist ülke Romanya’dır. Üç buçuk yıl süren görüşmelerden sonra haziran 1970’te Ortak pazar, israille beş yıllık ticaret anlaşması yaptı. 1 Ekim 1970’ten itibaren Ortak pazar ile İsrail karşılıklı gümrük indirimi uygulamağa başladılar. Ocak 1969’da Mapai partisi ile İsrail Çalışma partisi parlamentoda ve belediye meclislerinde tek bir cephe olarak birleşmeğe karar verdiler. 26 Şubat 1969’da başbakan Levi Eşkol öldü, yerine 17 martta eski dışişleri bakanı Bn. Golda Meir İsrail’in dördüncü başbakanı olarak seçildi. Kabine değişmedi. 1967’de İsrail kuvvetlerinin saldırısına uğrayan Liberty adlı amerikan gemisinin mürettebatına verilen zararlar karşılığında İsrail nisan 1969’da A.B.D.’ye 3 566 457 dolar ödedi. Haziran 1969’da yapılan bir açıklamaya göre, İsrail devletinin kuruluşundan beri 1 316 327 yahudinin İsrail’e göçtüğü anlaşılıyor. Göçmenler arasında, İsrail’e savaş açan arap ülkelerindeki yahudilerin yüzde 97’si ve S.S.C.B. dışındaki komünist ülkelerde yaşayan yahudilerin çoğu yer alıyor. 21 Ağustos 1969’da Eski Kudüs’teki ElAksa’da yangın çıktı. İslâm dininin en önemli üçüncü tapınağı sayılan cami büyük zarar gördü. Yangını 28 yaşındaki hıristiyan avustralyalı Deniş Michael Rohan’- ın çıkardığı anlaşıldı. Akıl hastası olduğu sonucuna varılan Rohan 30 aralıkta beraat etti. 28 Ekim 1969’da genel seçimler yapıldı. Hiç bir parti salt çoğunluk sağlayamadı, zorunlu olarak koalisyona gidildi. Başkan Şazar yeni kabineyi kurmak görevini Meir’e verdi. Golda Meir 15 aralıkta İsrail tarihinin en geniş kabinesini kurdu. Golda Meir 15 aralıkta İsrail tarihinin en geniş kabinesini kurdu. 24 üye içinde dışişleri bakanı Abba Eban ile savunma bakanı Moşe Dayan eski görevlerini korudular. 15 Şubat 1970’te Akabe körfezindeki Eilat ile Akdeniz kıyısındaki Aşkelon’u birbirine bağlayan 165 millik bir petrol boru hattı açıldı. Bu hattın boruları 1 m çapındadır. Başlangıç kapasitesi yılda 15-20 milyon ton ham petroldü, 1971’de takılan pompalarla bu miktarın 60 milyon tona ulaşacağı hesaplandı. Petrolün kaynağı belirtilmedi, yalnız Süveyş’in doğusunda olduğu söylendi. Hattın sahibi olan şirket kısmen İsrail hükümetine aittir. İsrail devletinin kuruluşundan beri parlamento üyesi olan 83 yaşındaki eski başbakan David Ben Gurion 18 mayıs 1970’te parlamentodan istifa etti. Seylan hükümetinin 29 haziranda yürürlüğe giren bir kararıyle, bu ülkenin İsrail ile diplomatik ilişkileri kesildi. Gerekçe olarak İsrail’in B.M. Güvenlik konseyi kararlarına uymaması gösterildi. Rogers barış planının kabulü üzerine, işgal dilen topraklardan çekilmeyi doğru bulmayan İsrail Gahal partisi Meir kabinesinden çekildi. Bu parti sağcı Herut ile Liberallerin birleşmesinden meydana lir. 26 Milletvekili vardır. Gahal’ın kabineden çekilmesi bu partiden olan altı bakanın istifasına yolaçtı. Eylül 1970’te çıkan iç savaştan sonra Ürdün’e gönderilen yiyecek ve sağlık maddeleri yardımına İsrail de katıldı. E D EBİYAT İsrail edebiyatının bugünkü gelişmesini anlamak için, Ortaçağın sonundan beri unutulmuş olan eski İbranî edebiyatının (bk. İbranîce) yeni bir atılım yaptığı ve böylece yeni bir yahudi devleti düşüncesini doğuran fikir akımlarının yaratılmasına yarFoto. Agip, A.F.P., İsrail Turizm bürosu (LAROUSSE) Necef çölünde üzüm bağı Eilat limanı petrol boru-hattı dımcı olduğu günlere kadar uzanmak gerekir. Modern ibranîcenin edebiyat tarihi üç döneme ayrılır: 1. Haskala dönemi. XVIII. yy. ortalarından 1880’e kadar uzanır. Bu dönemi İbranîce haskala («öğrenim») terimiyle adlandırmanın sebebi, bu çağda yetişen yazarların, orta avrupa ve^ rusya yahudi ghettosunda oturanlar arasında batı kültürünü yaymak istemeleriydi. İsrail edebiyatında başgösteren bu ilk uyanış, Fransız devrimi ve filozofları tarafından Avrupa’ya yayılan düşüncelerin etkisiyle oldu. Yazarların doğrudan doğruya yazılı kaynaklardan ilham almaları Haskala döneminin başlıca özelliğidir; çünkü o dönemde yahudiler artık ibranîce konuşmuyorlardı. Bu dönemin, romancı Mapou (1807-1867), şair İ. L. Gordon (1829-1892), filozof Krochmahl (1785-1840), gazeteci Smolenskin (1840- 1885) ve tarihli S. D. Luzatto (1800-1865) gibi en ünlü yazarları bile Tevrat’ın üslûbundan kurtulamadılar; bu yazarların eserleri çoğunlukla, eski metinleri kendi düşüncelerine uydurarak aktaran derlemeler olmaktan öteye gidemedi. Bu dönem, eski çağların millî yaşayışına duyulan özlemden ilham alır; ibranîcenin yeniden doğuşunu incelerken bu dönemin bilinmesi zorunludur; fakat bu dönemden kalma eserlerin okunması bugünkü okurlar için güçtür. 2. Millî Uyanış dönemi. 1880’den Birinci Dünya savaşının sonuna kadar uzanır. Bu dönem, hem ibranîcenin hem yahudi milletinin yeniden doğuşu dönemidir. Millî uyanış dönemi edebiyatı, siyasî ifadesini doğmakta olan siyon’cu harekette bulan millî özlemlerle doludur. H. N. B ialik. (1873- 1934) gibi şairler Rusya ve Polonya’da yahudi köylerini ortadan kaldıran pogrom’- lara karşı acı acı seslerini yükseltirler. Mendele-Moşer-Sefarim (Abramoviç) [1836-1917] gibi romancılar, orta avrupa yahudi topluluklarının çöküşünü anlatıyor ve dünyanın bu kesiminde yirmi-otuz yıl sonra yahudilere hayat hakkı tanımayacak olan büyük felâketi önceden hissediyorlardı. Ah ad Haam (Ginzberg) [1856-1927] gibi düşünürler Siyon’culuğun tarihî gerekliliğini tanıtlamayı görev edindiler. Yahudilerin Filistin’e yerleşmeleri 1882 yıllarında başladığından, ilk göçmenlerin yaşadıkları yeni hayatın yankısı bu dönemin nesir ve şiiri ile dile getirildi. Bu, başkaldırma, cesaret ve umut edebiyatı, başlıcaları Mendele-Moşer-Sefarim, Bialik ve İbranîce Lügati adİı eserin yazarı Eliezer Ben Yehuda (Parlman) [1859- İSRAİL Golda Meir Levi Eşkol solda, arap birliklerinin Gazze ile Süveyş arasında ♦erk ettiği vasıta ve malzeme; sağda, sivil ve asker İsrailliler «Ağlama Duvarı» önünde 1923] olan birkaç yazarın çabaları ile yenilenen ve modern hayatın ifadesine tam anlamıyle uyarlanan bir ibranîce kullanılıyordu. Kelime hâzinesi ve üslûptaki gelişme, özellikle yaşadığı çağı aşarak daha o dönemde yaşını dile getiren şair Çernikovski’- nin (1875-1943) eserlerinde kendini hissettirir. Bu edebiyat, modern İbranî edebiyatının klasik dönemi olarak kabul edilir. 3. İsrail devletindeki çağdaş ibranîce edebiyat. Bu edebiyat, halkın konuştuğu ibranîce yazılan canlı bir edebiyattır. Ülkede doğmadıkları halde, gençliklerinden beri burada yaşayan ama halâ yakın’ geçmişlerindeki hatıralardan (yabancı ülkelerde geçirdikleri gençlik yılları veya İsrail devletinin ilk döneminde ülkede sürdükleri hayatla ilgili hatıralar) ilham alan bazı yazarların yanı sıra, İsrail Bağımsızlık savaşından (1948) bu yana ülkede doğan ve genç cumhuriyetteki hayatın en gerçek şekilde yorumunu yapan yeni yazarların geliştirdiği bir edebiyatın doğduğu görülmektedir. Eski hatıralara bağlı yazarların başında ünlü romancı i . S. Agnon (doğ. 1888) gelir, i. S. Agnon yahudi geleneğinin kaynaklarından alman konulardan yararlanarak kendisini XX. yy.ın batılı yazarlarına yakınlaştıran bir üslûp ve kelime hâzinesi yarattı. Shlonsky (doğ. 1900) ve Altermann (doğ. 1910) İsrail şiirinin ustalarıdır. Bu şairler bir yandan İbranî şiirinin en eski kaynağına eğilirken, öte yandan Baudelaire’- den Eluard’a kadar batı şiirinin bütün estetik değerlerini benimsediler. Genç nesil yazarları arasında Yizhar (doğ. 1918), Meged (doğ. 1920), Samir (doğ. 1921) gibi nesirciler, Guilboa (doğ. 1917). Gouri (doğ. 1923) veya Carmi (doğ. 1925) gibi şairler İsrail gençliğinin düşüncelerini dile getirmektedirler. Büyük çapta şiir, hikâye, roman ve tiyatro eseri eski İbranî kültürüyle, çağdaş batı medeniyeti arasında yer alan bir sentez edebiyatını meydana getirmektedir. Dinamizm ve «gerçekçilik» ‘ang losakson etkilerine olduğu kadar fransız etkilerine de açık olan bu edebiyatın başlıca özelliğidir. On yıla yakın bir zamandır, genç yazarlar tarihten ilhamlanan eserlerle İsrail devletinin anlamı üstünde durmaktadırlar: meselâ, Moşe Şamir (doğ. 1921) bugünün siyasetini kral Davud peygamberin iktidara gelişi ile ilgili hikâye açısından incelemekte, Nissim Aloni ise oyunlarının konusunu Yeroboam zamanından almaktadır. Gerşom Şofman (doğ. 1880), Yehuda Boirlo (doğ. 1887X Hayim Hazaz (doğ. 1897). Ever Hadoni (doğ. 1899), Şâlom Şapiro (doğ. 1905), Josef Arikha (doğ. 1907), Nathan Altermann (doğ. 1910), Y. Bar Yosef (doğ. 1911), Yizhor (doğ. 1916) ve Aharon Meged’in (doğ. 1920) eserlerinin başlıca teması; öncülerin hayatı ve memleketin değerlendirilmesidir. Fakat Penh<î>s Sodde, Bünyamin Tamuz’un romanlarında, Avrahan B. Yehoşona, Aaron Appelfeld, Yigel Mosenson (doğ. 1919), Efraim Kişon (doğ. 1924) ve Natan Şaham’m (doğ. 1925) oyunlarında basmakalıp değerlere cephe alındığı ve kişisel meselelerin üstünde durulduğu görülür. (Bk. EK CİLT). GÜZEL SA K A T L A R • Resim ve heykel, İsrail sanatının tarihi, 1906’da heykeltıraş Boris Şatz’ın Kudüs’te Betzabel Sanat okulunu kurmasıyle başlar, ilk öğretmenleri «Art nouveaux» tarzıyle Yakındoğu’nun el işçiliği geleneğini birleştirerek bir yahudi sanatı yaratmayı denediler, fakat çoğu zaman basmakalıp ölçülerin ötesine gidemediler. Millî modern sanatın gerçek öncüleri, İsrail’e genç yaşta gelerek bu toprakların manzaralarını, özellikle fransız resminin etkisi altında çizen öğrencileridir: İsrail Paidi (doğ. Rusya 1892), Reuven Rubin (doğ. Romanya 1893), Nahum Gutman (doğ. Besarabya 1898), kadın ressam Anna Tişo (doğ. Moravya 1894). 1930 Yıllarında sanatçıların sosyal durumu daha güçlendi, Tel-Aviv müzesinin kuruluşu, onlara tek tek serdiler açma imkânını sağladı. Orta ve dogu avrupa anlatımcılığı ile beslenen, çoğu zaman koFoto. Camera-Press, Caron-Gamma (LAROUSSE) yut sanatçıların (çoğu zaman «lirik» eğilimli) pek çoğunun katıldığı «Yeni Ufuklar» topluluğunun (özellikle Yosef Zaritzki) kurucularından biridir. Yanco da, Zvi Mariyoviç (doğ. Polonya 1909); Ah ar on Kahana (doğ. Almanya 1Ş05) ve suluboya ressamı Luise Şatz (doğ. A.B.D.) gibi dış görüntülerden alınan verileri üslûplaştıran bir yarı soyutlama :1e yetinir. Yaklaşık olarak 1950’den beri genellikle Betzabel okulunun öğretisini sürdüren genç sanatçılar, gezilere çıkarak milletlerarası büyük akımları yakından tanıdılar ve onlara katılmağa çalıştılar. Mordekay Ardon’un Paris’te bulunan veya hâlâ orada yaşamakta olan iki öğrencisi (Moşe Tamir [doğ. 1924] ile Avigdor Ariha [doğ. Bukovina 1929]) bu durumdadırlar. Sinetik sanat çalışmalarıyle kendini tanıtan Yakov Agam da (doğ. 1928) Paris’te çalışmaktadır. Ygael Tumarkin (doğ. Almanya 1933) ise milletlerarası «Yeni Dada’cılık»m temsilcisidir. İsraillilerin yaşantısına resimden sonra katılan ve önceleri son derece klasik olan heykelcilik, kübizmin etkisinden Zeev BenZvi’nin (Polonya 1904 -İsrail 1952) kişiliğinde ük modern ustasını buldu. Moşe Şernşus (doğ. Polonya 1903) taş ve tahta oymacılığında soyut akımına geçti; eşi Rukth Tsarfati (doğ. İsrail 1926) çocuk yüzlerinde mizahla karışık bir gerçekçiliği uyguladı, itshak Danziger (doğ. Almanya 1916) ile Yehiel Şemi (doğ. 1922) soyut bir anlatımcılık doğrultusunda kaynakla çalışılmış demir lehimli madeni kullandılar. En sonunda, Paris’te çalışan Ahiam (doğ. 1916) ile Hava Mehuttan (doğ. A.B. D. 1925) yalın hacimli biçimlerinde bir çeşit ilkelliğe yöneldiler. BİLİMLER Belki de başka hiç bir devlette, bilimsel araştırma ve uygulamalar israü’de olduğu kadar ülkenin fizik varlığını bu derece geliştirerek güven altına almış değildir. Düşmanlarla çevrili olması, İsrail’i savunmasını bilimsel araçlarla sağlamağa zorlamış, nüfusunun hayat düzeyi komşularının hayat düzeyine oranla ileri bir teknikle düzenlenmiştir. Fakat bu ülkede tatlı su ile ekilebilen toprağın bile neredeyse yeniden yaraArdon’un «Kudüs Kapıları» adlı triptiğinden parça Foto. İsrail Büyükelçiliği (Paris), Zafrir, Agam, Kudüs müzesi (LAROUSSE) tılması, enerji kaynaklarının yoktan elde edilmesi gereklidir. Bu yüzden «fütürist» projeler için bilim seferber edilmiştir. Atom enerjisi, güneş enerjisi, deniz suyunun tuzdan arınması v.b. Temel araştırma, özel kuruluşlarda yapıldığı gibi, üniversitelerin ve yüksek okulların laboratuvarlarında da yapılır. En önemli özel kuruluş, 250 araştırıcı ve 160 doktora öğrencisini bir araya getiren Vayzmari enstitüsüdür. Yunan – Latin kültürü ve Bilimler akademisinin 44 üyesi vardır ve bilim alanında izlenecek siyaset konusunda (1964) hükümete tavsiyelerde bulunur. Araştırma ve Geliştirme millî meclisi bilimsel çalışmalarla, Necef Araştırma enstitüsü (Beerşeba), Millî Fizik laboratuvarı (Kudüs), Biyolojik Araştırma enstitüsü (Rişon-Zion yakınında; Ness Ziona), Sınaî Araştırma merkezi (Feknion, Hayfa) gibi çeşitli kuruluşlar arasında işbirliği sağlar. Doğrudan doğruya hükümete bağlı olan Nükleer Bilim enstitüsünün emrinde, bir tanesi 20 MW olan birçok reaktör vardır. (-> Bibliyo.) [l] İsrail-Arap savaşları. 1. 1947-1949 Çatışması. Birleşmiş milletlerin 1947 kasımında Filistin’in paylaşılması yolunda aldığı kararı Arap birliğinin reddetmesiyle başladı. Savaşın ilk evresi, İngiliz kuvvetlerinin ülkeden ayrılması sırasında tarafların karşılıklı suikast ve ataklarıyle geçti; bu sırada Yahudiler ve Araplar ingüiz savaş gereçlerini ele geçirmeğe, böylece birliklerine silâh sağlamağa çalıştılar, ingilizler 1948 mayısında gidince, genç İsrail devleti Mısır (40 000), Irak (21 000), Suriye (8 000 kişi), Ürdün ve Lübnan ordularından meydana gelen aşağı yukarı 80 000 kişilik bir kuvvetin düzenli saldırılarına uğramağa başladı. İsrail ordusu 60 000 kişi kadardı. Buna rağmen bu ordu yalnız sınırlarda değil, ülkenin ortasında Kudüs müftüsünün kurduğu 50 000 kişüik Arap Millî Muhafız birliğinin girişimlerine karşı da başarılı oldu. 11 Haziranda arap ülkeleri dört haftalık bir mütareke teklif ettiler. Sürenin bitiminde İsrailliler «Ongün saldırısı» diye anılan bir saldırıyle (9-19 temmuz) düşmanlarını bütün cephelerde, Suriye, Celile ve Kudüs yönünde püskürttüler. Ekime kadar süren yeni mütareke sırasında 500 000 kadar arap Maverai Ürdün, Lübnan ve Suriye’ye sığındı. 180 000 kadarı da büyük imkânlardan yoksun bir durumda Filistin’de kaldı. 15 Ekimde yeniden saldırıya geçen İsrailliler M ısırlıları püskürttüler ve Necef’in kuzeyini işgal ederek öbür arap ülkelerinin M ısır’ın yardımına koşmasına lüzum kalmadan Celile’yi kurtardılar. Kısa bir süre sonra tehlikeli bir duruma düşen mısır kuvvetleri son bir saldırıyle El-Ariş’e kadar sürüldü. Böylece Necef’in tamamı israü’in eline geçmiş oldu (aralık 1948- ocak 1949). Bunun üzerine Mısır mütareke istedi, anlaşma 24 şubatta, Rodos’ta imzalandı. Ardından, 23 martta Lübnanın istekleri üzerine bu ülkelerle İsrail arasında mütareke yapıldı 2. M ısır ile 1956 çatışması. Süveyş kanalının M ısır tarafından millîleştirilmesinden sonra, İsrail devleti, S.S.C.B.’nin gittikçe artan desteğiyle Ortadoğudaki arap ülkelerinin birçoğunu Tel-Aviv’e karşı bir sefere sürükleyen Nâsır’m siyasî ve askerî girişimlerini endişeyle izliyordu. 1956 Ekiminde Mısır, Suudî Arabistan, Ürdün ve Suriye arasında ortak bir saldırı amacıyle askerî antlaşmalar yapılmağa başlanması İsrail hükümetini daha önce davranarak Mısır’a saldırıya geçmeğe yöneltti. 29 Ekim günü, İsrail birliklerinin başkumandanı general Moşe Dayan, üç zırhlı birliğini Sina çölünde hücuma geçirerek, gafil avlanan M ısır birliklerini bozguna uğrattı ve mısır kuvvetlerinin 120 km kadar geri çekilmesini sağladı. 31 Ekimde İsrail öncü birlikleri Süveyş kanalının 30 km kadar yakınına gelmişlerdi. Bu arada, güneye yönelmiş olan dördüncü bir zırhlı birliği 3 kasımda Şarm el Şeyh’i, 4 kasımda Akabe körfezinin ağzındaki Tiran ve Sanapir adalarını ele geçirerek İsrail’in Eliath limanının önünü açıyordu. 30 Ekimde Fransa ile İngiltere, taraflara bir ültimatom vererek birliklerini on iki saat içinde Süveyş kanalının iki yanından on altışar km geriye çekmelerini istedi. İsrail bunu kabul etti; ama Kahire’nin ültimatomu red- «Altın Balıklar» di, Kıbrıs’ta İngiliz generali sir Charles Rubin’in eseri Keightley’nin kumandasında yığınak yapİSRAİL B.L.A. v ı — 31-A yu renkli bir resim tarzı ortaya çıktı. Bu akım İsrail’e, İslav ülkeleri ve Almanya’ dan yeni göçmenlerle geldi ve onların Paris’teki yahudi sanatçılarla (Soutine, Kremegne v.b.) devam ettirdikleri ilişkiler ölçüsünde gelişti. Bu eğüimin belli başlı temsilcileri, İkinci Dünya savaşından sonra, İsrail Paldi gibi soyut sanata katılan Moşe Mokadi (doğ. Polonya 1902), Mordekay Levanon (doğ. Macaristan 1901), Yakov Staynhardt (doğ. Almanya 1887); gravürcü Miron Sima’dır (doğ. Rusya 1902). öteki önemli sanatçılar, gerçeğin bir şiir havası içinde şemalaştırılmasını Paul Klee ve Mose Ernst’ten alan Mordekay Aram (doğ. Polonya 1896); ince renk ustası Yosef Zaritzki (doğ. Rusya 1891); soyut sanata geçen Avigdor Stematsky (doğ. Rusya 1908). 1940’ta, genç sanatçılar üstünde büyük etkisi olan eski dada’cı Marsel Yanco (doğ. Romanya 1895) İsrail’e geldi. 1948’de so71 İsrail edebiyatı Yehuda Boirlo Hayim Hazaz güzel sanatlar İSRAİL 72 «Boru Çalan Çoban» Ahiam’ın eseri, 1964) İSRAİL: güzel sanatlar İsrail müzesi, Kudüs (kubbe); mimarları: Mansfeld ve Ged mış olan fransız – İngiliz kuvvetlerinin müdahalesine yolaçtı. 5 ve 6 kasımda bu kuvvetler Port-Fuat ve Port-Said’e çıkarak kanal bölgesini El-Kantara dolaylarına kadar işgal ettiler. Ama bu harekât Amerikan ve Sovyet hükümetlerinin karşıt bir tutum benimsemesi sonucunda durduruldu ve 15 kasımda Süveyş’e Birleşmiş milletlerin güvenlik kuvvetleri geldi. Bunlar 23 aralıkta M ısır’ı terketmeğe başlamış olan fransızingiliz kuvvetlerinin yerini aldıktan sonra, Sina yarımadasını işgal ettiler ve İsrail ile Mısır arasında 1949 tarihli ateşkes hattını yeniden kurdular. İsrail kuvvetleri Gazze ve Şarm el Şeyh’i 1957 martında tahliye etti. 3. 1967 Çatışması. 1967 Nisanında, özellikle Suriye – İsrail sınırında, sabotaj hareketleri arttı ve mayısta, bazı askerî tedbirler alan İsrail, Birleşmiş Milletler teşkilâtına bir saldırı karşısında hareketsiz kalmayacağını bildirdi. Birleşik Arap cumhuriyeti, Suriye, Ürdün, Irak ve Kuveyt ise ordularını alarm durumuna geçirdiler. 21 Mayısta Birleşik Arap cumhuriyeti topraklarında Birleşmiş Milletler kuvvetlerinin yerini alan mısır ordusu Sina yarımadasında toplanarak özellikle Şarm-el-Şeyh’i işgal etti. 5 Haziran sabahı Kahire ve Tel-Aviv radyoları savaşın başladığını bildirdi. İsrail Hava kuvvetleri özellikle M ısır’daki arap hava üslerine baskın yaptı. Birkaç saat içinde, Mısır, Suriye, Ürdün ve Irak uçaklarının hemen tamamı, genellikle daha yerde iken tahrip edildi. İsrail ordusu kurmay başkanı general Rabin, hava hâkimiyetini ele geçirince zırhlı kuvvetlerini ileri sürdü ve beş gün içinde kesin bir zafer sağladı. En ince ayrıntısına kadar hazırlanmış olan, baskın şeklinde ve hızla yürütülen harekât 5-8 haziran arası 1956’da olduğu gibi önce Gazze cebinde ve Sina yarımadasında yapıldı. Buralarda toplanmış olan mısır kolordularının çevrilmesi ve imhası, Şarm-elŞeyh’in silah atılmadan ele geçirilmesine yolaçtı. Sonra, Ürdün ve Suriye sınırları boyunca savunmada kalan İsrail kuvvetleri, yedeklerini savaşa sürüp hücuma geçtiler. Ürdün’de (6-8 haziran) kral Hüseyin’in arap lejyonunu ağır kayıplara uğratarak Amman’ı korumak için Ürdün’ün doğusuna çekilmek zorunda bıraktılar. Suriye’de (9- 10 haziran), Şam yolu üzerinde ateşkesle durdurulmadan önce kanlı çarpışmalar yaptılar. Gazze cebi, Süveyş kanalına kadar (Port Fuat dışında) Sina yarımadası, Eski Maverai Ürdün toprakları, Kudüs şehrinin tamamı ve Suriye’nin güneybatısındaki Taberiye gölühe hâkim yayla işgal edildi. Harekât sırasında, New York’ta toplanan Birleşmiş Milletler Güvenlik konseyi 7 haziranda, derhal ateş kesilmesi kararını aldı; bu kararı hemen Ürdün, sonra Mısır (8 haziran), sonunda da Suriye (9 haziran) kabul etti; bunun üstüne İsrail de ateşkese uymak zorunda kaldı. • Son çatışmalar. 29 Mart 1968’de Ürdün vâdisinde yeniden çarpışmalar başladı. 8 Nisanda Lût gölünün 40 mil güneyinde bulunan bir El-Fetih .gerilla birliği, helikoptere binmiş küçük bir İsrail paraşütçü müfrezesi tarafından Ürdün toprağına çekilmeğe zorlandı. 8 Temmuzda bir süre sakin kalan Süveyş kanalı bölgesinde karşılıklı top ve tanksavar ateşi başladı. 4 Ağustosta Ürdün’ de El-Salt kasabası yakınında bulunan iki gerilla kampı İsrail uçaklarının saldırısına uğradı. 30 Eylülde İsrail komandoları Kahire’nin 280 mil güneyinde, Nil nehri boylarında bulunan üç ayrı hedefe saldırdı. Bu arada Assuan barajından Kahire’ye giden yüksek gerilimli elektrik hattının transformatör istasyonu uçuruldu. İsrail, bu harekâtın amacının Mısır saldırısı karşısında İsrail gücünü göstermek olduğunu açıkladı. 9 Ekimde Hebron’da İbrahim, ishak, Yakup peygamberlerin mezarı olan ve müslümanlarca da kutsal sayılan bir yerde ibadet eden 48 musevî, 17 yaşında bir arabın attığı el bombasıyle yaralandı. 26 Ekimde Süveyş kanalı boylarında haziran 1967 savaşından beri görülen en büyük topçu çatışması başladı, İsrail büyük kayıplar verdi. Birleşmiş milletler gözlemcileri çatışmayı ateşkese ulaştırdı. 23 Temmuz 1968’de El Al İsrail havayollarına ait sivil bir uçak filistinli araplar tarafından kaçırılarak Cezayir’e indirildi. Filistin gerilla teşkilâtlarına bağlı altı delege, Cezayir hükümetinden uçağın mürettebatını ve İsrailli yolcuları rehin tutmalarını, bunların ancak israü’de tutuklu bulunan binden fazla arap gerillası salıverildiği takdirde serbest bırakılmasını istedi. Cezayir 1 eylülde uçağı ve rehin tutulan kimseleri serbest bıraktı, buna karşılık İsrail de 16 arabın hürriyetini tanıdı. 26 Aralıkta ise başka bir sivil İsrail uçağı Atina havaalanında silâhlı iki arabın saldırısına uğradı, bir yolcu öldü. 28 Aralıkta israü komandoları denizden iki helikopterle Beyrut havaalanına indiler ve 13 lübnan uçağını havaya uçurdular. A.B.D., S.S.C.B., İngiltere ve Fransa İsrail’in bu davranışını şiddetle kınadı. Lübnan ve İsrail’in çağrısı üzerine Birleşmiş Milletler Güvenlik konseyi 29 aralıkta toplandı ve Beyrut havaalanı saldırısında İsrail’in suçlu olduğuna oybirliğiyle karar verdi. 27 Aralıkta A.B.D. İsrail’e 50 tane Phantom jet uçağı satmak için anlaşmaya vardı. A. B.D. böylece İsrail ile Arap devletleri arasında askerî dengeyi sağlamayı amaçladığını öne sürdü. Yine aralık 1968’de S.S.C.B. dışişleri bakanı Gromiko Kahire’ye giderek başkan Nâsır ile görüştü. Ortak bildiride İsrail’in güttüğü yayılma ve işgal siyaseti kınandı. S.S.C.B. arap ülkelerinin haklı savaşını vargücüyle destekleyeceğini açıkladı. Ocak 1969’da S.S.C.B. ve Fransa’nın teklifiyle A.B.D., İngiltere, S.S.C.B. ve Fransa’yı içine alan Dört Büyüklerin Birleşmiş Milletler genel sekreteriyle işbirliği yaparak Ortadoğu’da barışı sağlamaları istendi. Bu arada Fransa’nın İsrail’e silâh satışını durdurduğu ve peşin ödenen tutarları da İsrail’e geri vermeyeceği açıklandı. Açıklama gerek Fransa, gerek İsrail’de büyük tepkilerle karşılaştı. Birleşmiş milletler arabulucusu Gunnar Jarring mart ayında ilgili ülkelere giderek yetkililerle görüştü. 30 M artta İsrail kabinesi Dört Büyüklerin müdahalesini reddetti. 8-10 Nisan tarihlerince Ürdün kralı Hüseyin başkan Nixon’ın davetlisi olarak Washington’a gitti ve altı maddelik bir barış teklifi sundu. Bu teklifte İsrail’in haziran 1967’de işgal ettiği topraklardan kuvvetlerini çekmesi isteniyordu. 12 Nisanda Golda Meir Ortadoğuda barışın İsrail ile arap ülkeleri arasında yapılacak direkt görüşmelerle sağlanması gerektiğini söyledi. 18 Şubatta Zürich havaalanında bir israjl uçağı Filistin Halk Kurtuluş cephesine bağlı altı arap gerillasının saldırısına uğradı. Gerillalardan biri derhal, pilot yardımcısı ise hastahanede öldüler. İsviçre, tarafsızlığının ihlâl edildiğini ileri sürerek Suriye, Lübnan ve Ürdün’ü protesto etti. 16-17 Mart 1969’da ürdün, suriye ve ırak kuvvetleri İsrail’in Doğu cephesini denetleyen Arap Doğu Askerî kumandanlığını kurdular. 25 Mayısta Sudan’da yapılan hükümet darbesinden sonra bu ülkenin Filistin konusunda Arapların yanında yer alacağı açıklandı. Mayıs-ekim 1969 ayları arasında, Süveyş kanalında ve İsrail-Ürdün sınırında hemen her gün çarpışmalar oldu. 29 Ağustosta bir amerikan TWA uçağı Güney İtalya üzerinde uçarken Filistin Halk Kurtuluş cephesinin «Che Guevara Komando birliği» tarafından kaçırılarak Şam’a indirildi, yolcular indirildikten sonra uçak bomba ile uçuruldu. Bunun A.B.D.’nin İsrail’e 50 jet uçağı satmasını protesto amacıyle yapıldığı açıklandı. Uçağı kaçıranlar «dişi komando» Leyla Halıd ile Selim Asavi’ydi. 16 Eylülde Birleşmiş Milletler toplandı, son altı ayın olayları 1967’den sonra görülen en aşırı savaş durumu olarak nitelendi. U-Thant, Birleşmiş Milletler arabulucusu Jarring’in bu görevinde destek bulamadığını söyledi. 25-26 Eylülde Golda Meir Washington’u resmen ziyaret etti, Nixon, William Rogers ve U-Thant ile görüştü. 28 Ekimde Rogers, Arapların sürekli bir barış anlaşmasını kabul etmesini, İsrail’in de toprak bütünlüğü garanti altına alınınca işgal ettiği topraklardan çekilmesini istedi. Amerikan teklifleri hem Araplar, hem de İsrail tarafından reddedildi. Kasım 1969-ocak 1970 arasında Ortadoğu çatışmaları bütün cephelerde devam etti. İsrail kuvvetleri Mısırlıların elinde bulunan sovyet yapısı, 7 tonluk komple bir radar üssünü hiç bozmadan ele geçirerek İsrail’e taşıdılar. 27 Kasımda bir arap komandosu Atina’daki İsrail Havayolları bürosuna kalabalık saatte bomba attı. 15 Kişi yaralandı, 2 yaşında yunanlı bir çocuk öldü. Olayın sorumluluğunu Filistin Halk Kurtuluş cephesi yüklendi. Yunanistan dışişleri bakanı Pipinellis arap diplomatlarıyle görüşerek, hükümetlerinin terörcü örgütlere engel olmasını istedi. 9-12 Aralıkta N âsır’m temsilcisi Enver Sedat’ın başkanlığındaki Birleşik Arap cumhuriyeti heyeti Brejnev, Kosigin ve başkan Podgorni ile görüşmek üzere Moskova’ya gitti. 10 Aralıkta Kosigin, İsrail istilâsı devam ettiği sürece S.S.C.B.’- nin Birleşik Arap cumhuriyeti’nin ve diğer arap ülkelerinin savunma imkânlarını güçlendirecek tedbirler alacağını söyledi. 24-25 Aralık 1969 gecesi İsrail hükümeti için yapılan beş küçük savaş gemisi Fransa’nın Cherbourg limanından gizlice hareket etti. Aynı tip gemilerden yedisi, ocak 1969’da İsrail’e teslim edilmiş, kalan beşi ise 6 ocak 1969’da De Gaulle’ün ilân ettiği ambargo ile alakonmuştu. Kaçak gemiler 31 aralık 1969’da Hayfa’ya vardı. 12 Ocak 1970’te S.S.C.B., Rogers’ın Ortadoğu barış teklifini toptan reddetti. 10 Şubatta Münih havaalanında Filistin’in Kurtuluşu için Hareket »teşkilâtına bağlı araplar bir İsrail uçağının yolcularına saldırdı, bir kişi öldü, on bir kişi ağır yaralandı. 21 Şubatta Zürich’ten Tel-Aviv’e giden bir İsviçre Swissair uçağında patlama oldu, 9 kişilik mürettebat ile 38 yolcunun hepsi öldü. Şubat-nisan 1970 arasında Ortadoğu çatışmaları devam etti. 23-26 Martta Cidde’ de toplanan İslâm ülkeleri konferansında üye ülkeler Filistin Araplarına siyasî, maddî ve manevî destek sağlamağa, Filistin Kurtuluş teşkilâtının kendi topraklarında temsil edilmesini kolaylaştırmağa davet edildi. Filistin meselesinde, Kudüs’ün statüsünü haziran 1967’den önceki durumuna getirmeyen bir çözüm yolunun reddedilmesi kararlaştırıldı. Türkiye önemli kayıtlar öne sürdü, Türk hükümetinin bu kararları ancak B.M. Foto. Chapiu8-Atla8-Photo, Amiguet (LAROUSSE) ve Güvenlik konseyi kararlarına, ayrıca Türk dış siyasetinin temel ilkelerine uygun düştüğü takdirde kabul edeceğini belirtti. 29 Nisanda İsrail hükümeti sovyet pilotlarının Mısır hava hareketlerine katıldığını açıkladı. Nisan-mayıs 1970’te Süveyş kanalı cephesinde Mısır askerî faaliyeti büyük ölçüde arttı, mayıs ayında İsrail haziran 1967’den beri en büyük kayıpları verdi: 42 ölü, 106 yaralı. İsrail’in M ısır’a karşı hava saldırıları da aralıksız devam etti. 12 Mayısta Lübnan’ın isteğiyle toplanan Güvenlik kon-’ şeyi Ispanya’nın teklifine uyarak İsrail’in Lübnan topraklarından derhal çekilmesini onayladı. İsrail konsey kararlarını uygulamadığı takdirde sert tedbirler alınacağı belirtildi. Oylamada A.B.D. çekimser kaldı, sonradan A.B.D. ve İsrail’in B.M. temsilcileri konsey kararını kınadılar. 10 Temmuzda Ürdün başbakanı Abdülmuneym Rifai ile Yasir Arafat Amman’da anlaşma imzaladılar. Buna göre Ürdün hükümetinin gerillaları bütünüyle desteklemesi, eylemlerinde serbest bırakması; gerillaların da Ürdün’ün iç güvenliğine saygı göstermeleri gerekiyordu. İsrail hava kuvvetlerinin Süveyş kanalından M ısır’a saldırısı, temmuz boyunca ve ağustosun ilk haftasında aralıksız devam etti. 7 Ağustos 1970’te William Rogers’ın barış teklifi kabul edilerek İsrail’in M ısır ve Ürdün sınırlarında doksan günlük bir ateşkesi konusunda bir antlaşma imzalandı. Ancak Suriye, Irak ve Filistin gerilla teşkilâtları bu ateşkes teklifini reddetti. Ateşkesten sonra ilk önemli olay 31 ağusto s /1 eylül gecesi çıktı, İsrail kuvvetleri Lübnan sınırından 2 mil içerde bulunan Beyt Lif köyünde bazı binaları havaya uçurdu. 5 Eylülde ise İsrail yeniden Lübnan’daki gerilla mevzilerine saldırdı. Lübnan’ın isteğiyle toplanan B.M. Güvenlik konseyi İsrail kuvvetlerinin Lübnan topraklarından derhal ve tam olarak çekilmesini istedi. 6 Eylül 1970’te sivil havacılık tarihinde eşi görülmemiş bir uçak kaçırma olayı meydana geldi. Birkaç saat ara ile iki amerikan ve bir İsviçre uçağı Filistin Halk Kurtuluş cephesi gerillaları tarafından kaçırıldı, bunlardan Pan Amerikan jumbo jet tipinde bir uçak Kahire’ye indirildikten sonra boşaltıldı ve uçuruldu, öteki iki uçak Ürdün’de çöle indirildi. Aynı gün İngiltere üstünde uçan bir İsrail El-Al uçağı kaçırılmak istendiyse de, aracı tehdit eden iki gerilladan erkek olanı öldürüldü, Leyla Halid adındaki kadın gerilla ise tutuklandı, uçak Londra’ya indi. 9 Eylülde ise bir İngiliz BOAC uçağı kaçırılarak Ürdün’e, diğer iki uçağın yanına indirildi. 14 Eylülde U-Thant uçak kaçırma davaları için milletlerarası mahkeme kurulmasını teklif etti. 4 Kasım 1970’te B.M. Genel kurulu ateşkesin üç ay daha uzatılmasına ve Jarring yönetimindeki barış görüşmelerine tekrar başlamasına karar verdi,
İSRAİL
09
Eki