wiki

İSTANBUL boğazı

esk. Posporos*, Karadeniz’i Marmara denizine bağlayan boğaz; Asya ve Avrupa toprakları arasında; İstanbul boğazının iki kıyısına birden Boğaziçi* adı verilir. Boğaz kuzey ve güney kesimlerinde, kuzeydoğu-güneybatı doğrultusundadır; bu iki kesim ortada birbirine oldukça sert dirseklerle birleşen kuzeybatıgüneydoğu ve kuzey-güney doğrultulu iki parça ile birleşir. Kuzeyde Anadolu ve Ru­ m eli fenerleri ile güneyde Sarayburnu-Kızkulesi arasında uzunluğu, boğazın tam ortasından geçen bir çizgi boyunda 29,9 km ise de kıyılardaki girinti ve çıkıntılar ölçülecek olursa, Anadolu kıyısı (Kızkulesi’nden Anadolu fenerine) 35 km, Rumeli kıyısı (Sarayburnu’ndan Rumeli fenerine; Haliç kıyılarıyle birlikte) 55 km’dir. Boğazın genişliği yer yer değişir; kuzeyde Fener’ler arasında 3 600 m olan açıklık, Yenimahalle-Sütlüce arasında 1 km’nin altına iner. Büyükdere-Paşabahçe arasında doğrultu değiştiren kesimde yeniden genişleyerek 2 km’yi aşar; fakat aşağı yukarı kuzeygüney doğrultusunu aldığı orta kesimde yeniden darlaşarak Emirgân-Kanlıca arasında 790 m’ye, en dar yeri olan Anadolu ve Rumeli hisarları arasında 698 m’ye, Kandilli burnu ve Bebek arasında 720 m’ye iner; bundan sonra, güney kesiminde yeniden genişler; Beylerbeyi-Ortaköy arasında 1 km’- ye, Şemsipaşa-Salıpazarı arasında 1 700 m’ye yaklaşır ve sonunda güneye dönerek Marmara’ya açılır. Boğaz kıyılarının dikkat çeken bir özelliği, karşılıklı kıyıların gidişinde birbirine uyan paralelliktir: Üsküdar çıkıntısı Dolmabahçe girintisini, Ortaköy çıkıntısı Çengelköy girintisini, Kandilli burnu Bebek koyunu, Yeniköy çıkıntısı Paşabahçe koyunu, Serviburnu çıkıntısı Büyükdere koyunu karşılar. Boğazın başka bir özelliği, kıyılarının dik yamaçlı olmasıdır; bu yamaçlar yalnız boğaza kavuşan vâdi ağızlarında kesintiye uğrar. Sözü geçen yamaçların üstünde, boğazın her iki tarafında, kuzeyden güneye eğimli dalgalı düzlükler uzanır. Boğazın Karadeniz ağzı yakınında İkinci zamanın sonunda oluşmuş volkanik kayaçlar (yeşilimsi veya kızıl koyu renkli andezit lav ve tüfleri), geri kalan kesimlerde de Birinci zamanın Silür-Devon devirlerine ait çeşitli kayaçlar (killi şistler, mavi kireçtaşları, kumtaşı v.b.) yer alır. Sözü geçen yüksek düzlükler üstünde, Anadolu yakasında, zemini sert kumtaşından oluşmuş bazı tepeler görülür (Çamlıca’lar). Boğazın denizaltı topografyasında dikkat çeken özellik, bazen ortada, bazen bir kıyıya daha yakın olmak üzere, boydan boya —50’den derin bir olukla geçilmesi, bu oluk içinde yer yer daha derin çukurların bulunması, en fazla derinliklerin dar kesimlere rastlamasıdır. En derin çukurlar, kuzey Poyraz burnu ile Garipçe arasında —90 m, Kandilli burnuyle Bebek arasında —120 m, Vaniköy ile Arnavutköy arasında —106 m’ye inmektedir. Boğazın denizaltı topografyasında kaya döküntüleri ve kum sığlıkları çok az yer tutmakta, su altındaki zemin hemen her yerde kum, çakıl ve kavkı türünden birikim maddelerinden oluşmakta ve yerli kayaya rastlanmamaktadır. Tuzluluk dereceleri ve seviyeleri bakımından birbirinden farklı olan iki denizi birleştiren İstanbul boğazında bir akıntı sistemi vardır. Karadeniz’in az tuzlu (tuzluluk oranı binde 17-18) ve daha hafif olan suları yüzeyden akarak Marmara’ya geçmekte, Akdeniz asıllı çok tuzlu (binde 35’ten fazla) ve ağır sular da alttan kuzeye doğru gitmektedir, iki akıntıyı birbirinden ayıran düzey güneyde yüze yakın (Üsküdar önlerinde —20 m) iken kuzeye doğru gitgide derinleşerek orta kesimde — 30-35 m ve boğazın Karadeniz ağzı yakınlarında —45 m’ye varmaktadır. üst akıntı kuzeyden güneye her iki kıyının çıkıntılarını boylar ve burunlar önünde hızlanır: Rumelihisarı önündeki Şeytan akıntısı, Vaniköy önündeki Maskara akıntısı gibi. Üst akıntının hızı ortalama saniyede 0,90 m ise de Kandilli önlerinde 1,45 m’ye varır ve sert kuzey rüzgârları eserken daha da artar. Buna karşılık büyük koylar içinde ters yönde akan anaforlar görülür, bu anaforlardan en önemli olanı Sarayburnu’nda başlayıp Tophane-Beşiktaş önünden Arnavutköy’e kadar izlenir. Bebek, istinye, Beykoz ve Büyükdere koylarında da böyle ters akıntılar görülür. Üst akıntı güney rüzgârları estiği sırada hızını kaybeder, hattâ bu rüzgârlar sert ve sürekli bir hal alınca yüzey suları güneyden kuzeye doğru akmağa başlar; buna Orkoz adı verilmektedir. Boğazın alt akıntısına gelince, eskilerin Kanal adını verdikleri bu akıntı üst akıntıya göre daha yavaştır; hızı Kuzguncuk önlerinde saniyede 1,22 m’ye varır. Sert ve sürekli kuzey rüzgârları estiği sırada kuvvetlenen üst akıntı yüzünden vakit vakit alt akıntının Karadeniz’e ulaşması önlendiği tahmin edilir. İstanbul boğazının oluşu üzerinde, geçen yüzyıldan beri çeşitli düşünceler ileri sürülmüştür; bugün boğaz oluğunun eski bir vâdiden türediği ve bu vâdinin bugünkünden en az 100 m daha alçak bir deniz seviyesine göre kazıldıktan sonra, Dördüncü zaman ortalarına doğru yükselen deniz suları tarafından kaplandrğı kabul edilmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir