İSLÂM DİNİ :
İslâm kelimesinin anlamının en güzel izahını Falıreddin Razî’de görmek- Medine-i Münevvere’de vefat eden peygamberlerin sonuncusu Hazret-i Mu- hammed Mustafa (S.A.V.) tarafından tebliğ olunan, ilâhî vahye dayanan dinlerin sonuncusudur. Bu dine, bizzat Allah Teâlâ tarafından Kur’an-ı Kerîm’de;
«Sîze din olarak İslâm’ı kabul e t t i m . (15) buyurulmak suretiyle Islâm adı verilmiştir. sllâm kelimesinin anlamının en güzel izahını Fahreddin Razî’de görmekteyiz. Razî hazretleri: «İslâm kelimesi, lisan bakımından üç türlü izah olunur. Birincisi: (slâm, «silm» e yâni itaat ve inkıyada girmektedir. İkincisi: İslam olmak, yâni «silm» e girmek, yâni selâmete kavuşmak. Üçüncüsü: İslâm olmak, yâni ibâdette tam ihlâs île hareket etmek. Onun için İslamın manası, din ba* kımından Allah Teâlâya karşı tam ıhlâs ve îman üzere olmaktır. Bu son söz İbn’ül Anbarî’nin sözüdür.» (16) der. Ragıb Isfehânî, Müfredatında; Islâmın silâm ve selim kelimelerinden geldiğini, sert taşlara bu adın verildiğini, bundan dolayı dine Islâm denmesinin gevşeklikten salim olmayı hedef edinmesi bakımından olduğunu kaydeder. Lisancılar, Islâm kelimesinin selm ve silm kelimesinden geldiğini, mânasının barış anlamında olduğunu söylerler. Ayrıca, «selâm» yani selamlaşmak ve dua etmek mânasını, bütün kötülüklerden ve âyetlerden salim olmak, te- cerrüt etmek manasına geldiğini de belirtirler. Lügatçılara göre Islâm, selem, selm ve silm, teslim olmak, inkıyâd etmek, îtâat etmek manasına gelmektedir. Islâm lâfzı, Esleme fiilinin mesdarıdır. Bu, fiilin lâzım ve müteaddi hallerindeki bütün mânalarına delâlet eder. (17). Kur’an-ı eKrîm’de Islâm lâfzı şer’î manada kullanılmıştır ki bundan şu maksatlar çıkar:
1 — Islâm’dan maksad îman, yâni tasdikdir. 2 — Şeriatte iman veya imandan daha umumî olarak kullanmak. 3 — İslâm, ya lisan veya âza ile teslim olmak, ya kalb, kavil ve amel teslim olmak veya bütün iç ve dış ile teslim olmak anlamında kullanılmıştır. (18) İslâm mezhepleri tedkik edildiğinde yukarıda zikredilen hususlar açıkça görülür. Bu hususlar hakkında ileride geniş izahat verilecektir. Allah Teâlâ’nın hiçbir değişikliğe uğramayan dini, Kur’an-ı Kerîm’in İslâm kelimesi ile ifade ettiği dindir. Bu hususta Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerîm’de :
«Allah indinde din, sİlâm dinidir…» (19) buyurarak bunu açıkça belirtmektedir. Bu âyet-i kerîmeye göre İslâm denilen din, îtikadların temellerini ve şeriatlerin eaaslarırfı bildirir. Bu itibarla İslâm dini tevhid dinidir ve bütün varlıkların Allah’a teslimiyetini ifade eder.
İslâm dini, beşeriyete hitap eden bir din olduğu için umumîdir. Bu itibarla zaman ve mekân gözetmeksizin bütün milletlerin ihtiyaçlarına cevap verebilecek durumdadır. Kendisi, dinlerin en mütekâmili olduğu için kendisinden evvel gelen bütün dinlerin hükümlerini neshetmiştir.
Islâm dini, bütün hükümlerini müsbet ilimlere ve asrî fikirlere asla taarruz etmeden akla uygun şekilde vaz’etmiştir. Zira İslâm dini, akla, ilme ve hikmete çok büyük değer verir. Hürriyetin ve hukukta eşitliğin esaslarını sağlam bir şekilde tesbit eder. Beşerin günlük hayatını dahi intizama sokmak i- çin gerekli hükümleri geniş olarak vaz’etmiştir. İnsanların adalet, ilim, irfan ve hüner sahibi olmalarını ister. Ferdi, gerek bu düyada ve gerekse ölümünden sonraki berzahî âlemde saadete erişmeyi başlıca gaye edinmiştir. Bu gayeye varmak için üç esas (temel) üzerine hükümlerini vaz’eder ki bunlar:
1 — İtikadî hükümler (İman esasları)
2 -— Amelî hükümler (ibadet ve muamelâta ait esaslar)
3 — Ahlâkî esaslar’dır.
Bu üç esas birbiri ile sıkı temas halindedir. Bir insanın iyi bir müslüman olabilmesi için bu üç esası bihakkın tatbik etmesi lâzımdır.
İtkadî hükümler: «Allah Teâlâ hazretleri vardır, birdir, şeriki ve benzeri yoktur; Muhammed (S.A.V.) O’nun kulu ve resûlüdür, Allah Teâlâ târafın
(
dan tebliğ etmiş olduğu kat’î olan hüküm ve haberlerin hepsi de doğrudur» gibi varlığına kalben ve fikren karar verilen dinî mes’elelerdir. Bu mes’elele- rin hepsine birden îtikad mes’eleleri denir ki konumuzu teşkil den bu mes’- eleleri ileride geniş bir surette göreceğiz.
Amelî hükümler: İnsanların Allah Teâlâ’ya, kâinata, mahlûkata ve kendilerine karşı olan işlerine denir. Dinin bu kısmı Şeriat adını alır. Ahlâkî hükümlere gelince, vicdanın terbiyesine ve ahlâkın güzelleşmesine ait hükümlere denir