İslam

AKAİDİN KONUSU, GAYESİ VE METODU

AKAİDE GİRİŞ
Akaid kelimesi akide kelimesinin çoğuludur. Akide kelimesi de «Ukde» kelimesinden gelip manası «düğüm» anlamınadır. Akide kelimesinin ıstılâhî mânası, imanın rükünlerini (esaslarını), kuvvetle bağlı bulunduğu düsturları ifade eden bir kelimedir. Bu itibarla akaidin tarifi yapılırken ibâdetten ziyade îtikad nazar-ı dikkate alınır. Hakikatte akaid, dinin aslî kaidelerini yâni usûllerini az çok veciz cümleler ile ifade eden düsturlardır. Bu izahtan anlaşılacağı veçhile akaid ile usûlü birbirinden ayırmak lâzımdır. Usûl, kendileri başka bir nesneye muhtaç olmayan ve başkaları kendilerine muhtaç bulunan şeylerdin. Bu nokta-i nazar, dikkate alınarak diyebiliriz ki, bir usûl ilmi olabilir. Fakat, akaid bir takım düsturların meydana gelmesiyle teşekkül ettiği için tam mânasiyle bir ilim olamaz.
Yukarıda zikredilen hususlar gözönünde tutulmak şartiyle İslâm akaidinin tarifini şöyle yapabiliriz. Akaid, İslâm dininin iman esaslarından (itikad köklerinden) Kur’an-ı Kerîm ve Hadîs-i şeriflere göre düzenli bir şekilde bahseden bir düsturlar manzumesidir.
İslâmiyette, pek tabiî olarak, dinî itikadlar hiç bir vakit resmî denilebilecek bir surette yani, İslâm, devletlerinden herhangi birinin reisinin emri veya isteği ile bir alime veya bir İlmî heyete yazdırtıpda resmi bir akaid kitabı o- larak tesbit ettirilmemiştir. Fakat, birçok din âlimleri akideleri esaslı bir surette tesbit ve ifade etmeğe teşebbüs etmişlerdir. Meydana getirdikleri eserlerde akaidin açık bir şekilde tarifine lüzum hissetmemişlerdir. Buna sebep belki de, akaidin bir ilim olmayışı noktasını, nazar-ı dikkate almalarıdır. (1)
AKAİDİN KONUSU, GAYESİ VE METODU :
Akaidin konusu, tarifinden de anlaşılacağı veçhile İslâm îtikadından, i- nanç esaslarından ve imanın şartlarından bahsetmektedir. Akaidin konuları yani, İslâm itikadının esasları «âmentü» cümlesinde toplanır. Buna göre akaid, konu olarak Allah Teâl’ânın varlığına ve birliğine, meleklere, kitaplara, pey
(1) Islâm Ansiklopedisi, Akide kelimesi.
28
gamberlere, ahiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah Teâlâ’dan olduğuna inanmayı ele alır. Bunlara imanın nasıl ve ne şekilde olacağını Kur’an-ı Kerîm ve Hadîs-i şeriflerden deliller getirerek gösterir.
Akaidin gayesi, konusundan da anlaşılacağı üzere insanları hidâyete e- riştirmektir. Bunun için bütün insanlar arasında anlaşmayı sağlıyacak en sağlam temel olan Tevhid itikadını arzu edilen şekilde işler. Ve ruhanî hakikatleri kavrayışın esas temelini insanlara öğretir. Ahlâkî faziletin ve yararlı faaliyetlerin yollarını göstererek insanları irşad eder.
Akaid ruhen çöken insanlara taze ruh, dimaen yıpranan insanlara yeni bir; şuur vererek onları insan ve insanlık için faydalı hale getirir. İnsanlar arasında hakikî dayanışma ve tesanüdü ihya eder]. Allah Teâlâ’ya şirk ve or- tak koşmayı yıkarak, tevhid itikadını bütün haşmet ve olgunluğu ile yaşatır. Bunu yaparken bir doğma olarak değil, konularını ispat eden delilleri ortaya koyarak insanın akıl ve muhakemesine, iz’an ve vicdanına hitap eder. Akaid, yukarıda zikredilen gayesine varmak için metod olarak Kur’an-ı Kerîm ve Hadîs-i şeıiflere başvurur. Buradan aldığı iman esaslarını akıl ve mantığa uygun şekilde işleyerek ortaya koyar.

AKAİDİN YAZILIŞI :
Asr-ı Saadette, iman ve itikad çok kuvvetliydi. Hiç kimsenin itikadında en küçük bir şüphe bile olmadığından vicdanlar temiz, ruhlar asude idi. Ashap, dinî hükümleri Resûlûllah’tan nasıl işittiyse öyjece kabul ve iman edip üzerinde hiç bir fikir yürütmeden tatbik ederdi. Anlamadıkları bir husus o- lunca sorup öğrenirlerdi. Aldıkları cevaplar, tatmin edici olciuğu için ayrıca başka bir araştırmaya veya fikir beyan etmeğe kalkışılmazdı.
Sahabelerden sonraki devir yâni, tâbiin devri de hemen hemen aynı şekilde geçti. Tâbiin, zihninde takılı kalan hususlar hakkında sahabelere müracaat edip tatmin edici cevaplar alırdı. Sahabelerin kalmadığı zamanlarda ise din ulularına gidilip mes’eleler sorulur ve müşkiller öğrenilip halledilirdi. Bütün bunlar, dinî mes’eleleri bir kitap halinde toplamayı intaç ettirmezdi.
Fakat, zaman ilerleyip İslâmiyet, dinlerini terkeden birçok milletleri sinesinde barındırmaya kalktığı vakit şartlar da değişti. Bir takım bozuk ve bâtıl inanışlara ait fikirler, doğru itikatların arasına kasden veya bilmeyerek sokulmağa başlandı. Itikadlardaki temizlik ve berraklık fikirlerdeki sağlamlık yavaş yavaş gevşeyip bozulmağa başladı. Bunu gören ve ileride daha da bozulac3
29
% Qinı tahmin eden din âlimleri, bir taraftan bâtıl ve bozuk fikirleri ayırt etmek, diğer taraftan sahih ve doğru olan itikad ve hükümleri toplu olarak bir arada bulundurmak çabasiyle akaid kitapları yazmağa başladılar. Aklî ve nak- lî delillerle dinin esaslarını ortaya koydular^ Bozuk itikadların hepsinin bâtıl ve bid’at olduklarını delilleri ile açıkladılar. Böylece esaslarını İslâm itikadından alan ve ilm-i tevhid adını taşıyan eserler meydana çıktı. Zaman ilerledikçe, ilimden daha da çok istifade edilmeğe başlandı. Bilhassa, Akaid konularının aklî delillerle ispatında, felsefeden büyük faydalar sağlandı. Böylece dinî inanışlar, bir bütün halinde zamanımıza kadar intikal etti.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir