Kur’ân-ı Kerim; bütün insanlar için hidâyet kaynağı, doğru yol rehberi, hakkı bâtıldan ayıran (11), her şeyi açıklayan (12) hikmetle dolu
(12), İslâm dininin kaynağı ve dayanağı İlâhî Kitab olduğundan, Peygamberimiz, Sahâbüerini dâiamâ, Kur’ân-ı Kerim’i öğrenmeğe ve öğretmeğe teşvik eder :
«Sizin hayırlınız, en üstününüz, Kur’ân-ı öğrenen ve onu öğretendir.»
(13).
«Ehl-i Kur’ân olanların şu şu âyeti unuttum! demeleri ne fenâdır! Belki unutuldu, denilebilir.
Kur’ân’ı, dâima müzâkere ve muhafaza ediniz.
Varlığım, kudret elinde bulunan Allâha yemîn ederim ki, Kur’ân’m hafızadan, gönüllerden çıkıp kaçması, bağlı devenin boşanıp kaçmasmdan daha hızlıdır!» (14).
«Kur’ân okuyan ve gereğince hareket eden Mü’min, tadı güzel ve kokusu güzel olan turunca benzer.
Kur’ân okumayan ve fakat, gereğince hareket eden Mü’min de, tadı güzel, fakat kokusu olmayan hurmaya benzer.
Kur’ân okuyan Münâfıkm hâli, kokusu güzel, lâkin acı olan reyhana benzer.
Kur’ân okumayan Münâfıkm hâli ise, tadı acı ve kötü, kokusu da, acı olan Ebû Cehil karpuzuna benzer!» buyururdu. (15)
Ebû Saîd-4 Hudrî der ki : «Mescidde oturuyor ve Resûlullâhm gelmesini bekliyorduk.
ResûluUâh, kadınlarından birisinin odasından çıkıp yanımıza geldi ve oturdu.
Sonra, ayağa kalktı. Biz de, kalktık. Ayakkabısı söküldü.
AU, onu dikmek için geri kaldı.
ResûluUâh, yürüdü. Biz de, kendisiyle birlikte yürüdük. Sonra, durdu ve Aü’yi bekledi Biz de, durduk.
Başımıza, kuş konmuş gibi hiç birimiz konuşmuyor, susuyorduk.
ResûluUâh : (Benim, şu Kuriân-ı telâkki ve size tebliğdeki savaşırca-sma çabam gibi, hanginiz, onu halka tefsir etmekte de, savaşırcasına çaba gösterir?) diye sordu.