ÖRNEĞİ OLMAYAN BELDE
Bağdad… Devrimizde bile ata sözlerinde zikredilen, misli görülmemiş zengin şehir. Kızgın çöllerden sonra, insanın birden ortasına düştüğü cennetten bir köşe… Dicle’nin münbit kıldığı, narenciye ve hurmalarla çeşit çeşit, rengârenk çiçeklerle, kışlan bahar olan şehir.
Geçmişine şahit harabeleri, düşünen insanlar için birer ibret vesilesi!…
Hârûn ur-Reşît zamanında, Bağdad’ın nüfusu 2,5 milyonu geçmişti. Bu devrin özelliği şöyle anlatılmaktadır:
Servet, insanlann değer ölçüsü olmuştu. Bağdad’da: “Mal, mal, gayrisi muhal” sözü darb-ı mesel olmuştur. Şair Ebû Nuvâs da bunu bir beytinde şöyle ifade ediyor:
“Ben, ya Halîfenin etrafında
Onunla oturup, O gelince kalkarak,
Veya yol kesip, insanlan korkutarak
Zenginlik arardım.”
Abdullah b. Mübârek de bu hususa işaret ediyor. Bir beytinde:
“Ey sûf giyinen, sonra zâhidlere karışan Kârî! Hudud kalelerini ve oradaki ibadeti tercih et!”
“Bağdad, Meliklerin oturma yeridir ve ava kârilerin (insan n avlamak için Kur’ân okuyanlann) devesini çöktürdüğü yerdi diyerek, zâhidleri Bağdad’dan sakındınyordu.