ITRİ
ITRİ
Günümüze kalan eserlerinin sayısı az olmakla birlikte Itrî, klasik Türk müziğinin en büyük bestecilerinden biri sayılır. Eserlerinin bir kısmı cami müziğine girer ve bunlann Bayram Tekbiri gibi birkaç tanesi bütün İslam âlemine yayılmıştır. Dindışı eserleri arasında da bugün zevkle çalınıp söylenenleri vardır.
Itrî’nin yaşadığı dönem, yani XVII. yy’ın ikinci yarısı Os-manlı İmparatorluğu’nun yükselme döneminin sonlarına düşer. İmparatorluğun parlak dönemi siyasî alanda sona ererken müzik alanında yeni yeni parlamaktadır ve onu parlatanlardan biri de Itrî’dir.
KİMLİK
Itrî’nin asıl adı Mustafa, daha doğrusu Buhurîzade Mustafa Çelebi’dir. Dedesi veya babasının buhurculuk yaptığı, «Buhurîzade» lakabının buradan kaynaklandığı sanılmaktadır. İstanbul’da doğduğuna kesin gözüyle bakılırsa da, doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ölüm tarihi hakkında da kesin bir bilgi yoktur. Birtakım ipuçlarından hareketle, 1638’de veya 1640’ta doğduğu tahmin edilmektedir. Müzikte başlıca öğretmeninin Hafız Post olduğu söylenirse de kesin değildir. Ye-nikapı Mevlevihanesi şeyhi Cami Ahmed Dede Efendi’ye (öl. 1671) bağlanan Itrî, IV. Mehmed döneminde, 1680’lerde hanende olarak saraydaki fasıl heyetine alındı, ayrıca Sarayı Hümayun cariyelerine musiki hocası tayin olundu. Besteci olarak, gittikçe genişleyen bir ün kazandı. Müziksever padişahlardan büyük ihsanlar aldı; padişah musahipliğine kadar yükseldi. Kırım hanı I. Selim Giray da onun hayranlarındandı. It-rî’ye, oldukça kazançlı bir iş olan esirciler kethüdalığı verildi. Bu işi, dünyanın dört bir köşesinden getirilmiş esirlerden, çeşitli ülkelerin geleneksel müziklerini dinleyip tanımak için istemiş olduğu rivayet edilir. Uzun yıllar Enderun’da ders veren Itrî, 1690’a, doğru saraydan ayrıldı. Hayatının bundan sonrası karanlıktır. 1711 veya 1712 yılında İstanbul’da öldüğü sanılmaktadır.
Itrî mahlasıyla hem divan şiiri, hem de âşık tarzında şii zan Mustafa Efendi, döneminin belli başlı şairleri arasına yi başardı. Şiirlerinden, çeşitli şuara tezkirelerinde ve mı larda dağınık olarak yer alanlar günümüze kadar ulaştı, olup olmadığı bilinmemektedir. Itrî, Siyasî Ahmed Efeı meşk ederek hat sanatım da öğrenmiş, talik yazıda başarı miştir. Hafız Post Mecmua’sına eklediği güfteler, Itrî’nin bir hattat olduğunu gösterir. Itrî’nin bir başka ilgi alanı d ve ağaçları ve çiçekçilikti. Ünlü «Mustabey armudu»nu, i yoluyla ilkin onun yetiştirdiği söylenir.
ESERLER
Itrî, birçok müzik tarihçisince, klasik Türk müziğinde kadir Meragî’yle birlikte en büyük iki besteciden biri 1000’i aşkın beste yaptığını yazan kaynaklar varsa da, gı ze iki kâr, on üç beste, sekiz ağırsemai, beş yürüksemai, rev, bir sazsemaîsi ve on dinî eser olmak üzere, toplam -ulaşabilmiştir. Bunların her biri, türlerinin en mükemmel lerindendir. Cami müziğinin en parlak iki eseri olan Bayrı biri ve Salâtı Ütnmiye bütün İslam dünyasına yayılmıştı Mevtana’sı Mevlevî ayinlerinin başında günümüzde de maktadır. Itrî’nin Mevlevî müziğinin şaheserlerinden c başka bestesi de Segâh Mevlevîayini’dir. Dinî eserlerinde Cuma Salâtı ve Dilkeşhaveran Gece Salâtı da önemlidir.
Dindışı eserlerinin en büyüğü, Türk müziği repertuv£ en sanatlı ve en ince eser olan Neva Kâr’dıı. Dindışı eseri «Cam lâlindir senin, âyine rûyi enverin» (hisar beste), «Gel e saba, hatt-ı yardan ne haber» (ısfahan beste), «Dili pür-, mevcei seylâbdtr sensiz» (hisar ağırsemaî), «Hem sohbeti c, mesrur idik ol dem» (pençgâh beste), «Nevruz erişti bağa, şa mez misin?» (ırak ağırsemaî) anılmalıdır. «Tuti-i mûcize-g desem laf değil» mısraıyla başlayan segâh yürüksemaî ise en ünlü eseridir.
Naati Mevlana
Celaleddin Rumî’nin Farsça bir naati üzerine, rast m ak bestelenmiştir. Suphi Ezgi gibi bazı uzmanlar, eserin darl adlı usulle ölçüldüğünü iddia ederken, Sadettin Heper, B kı Sezgin gibi müzisyenler, eserin usulsüz olduğunu, doj gibi okunması gerektiğini savunur. Yalnız Mevlevî müziğ ğil, bütün dinî-tasavvufî Türk müziğinin en büyük birkaç den biri olan Naati Mevlana’nın ilk beyti tamamen ras mmdadır. Sonraki beyitlerin ilk mısraları farklı makam.1 Ama her beytin ikinci mısraı, rast makamındaki aym na le sona erer.
Bayram Tekbiri
«Teşrik tekbiri» denilen Arapça dua (Allahü ekber, Allaı lâ itâhe ili’Allahü vAltahü ekber, Allahü ekber ve lillahil ham
SÖZLÜK
Ağırsemaî. Genellikle dört mısralı bir güfte üzerie bestelf çoğunlukla aksaksemaî, bazen de sengisemaî usulüyle ölçüle eser türü. İkinci ve dördüncü mısraı da birinci mısramın mel< okunan ağırsemaîlerin yanı sıra, ilk iki mısraı ayrı melodiyle ağırsemaîler de vardır. Bu sonuncularda terennüm, ikinci ve dc mısralardan sonra olmak üzere, eser boyunca iki kere okunur ra «nakış ağırsemaî» denir. Nakış ağırsemaîlerde ikinci ve dc mısraiarın melodisi aynıdır. Nakış olmayan ağırsemaîlerde, te: her mısradan sonra tekrarlanır.
Beste. Fasılda, kârdan (varsa) sonra seslendirilen, dört misi güftesinin birinci, ikinci ve dördüncü mısraları aym melodiy nan, her mısradan sonra terennümü tekrarlanan, oldukça sana lü eser. Her fasılda iki beste yer alır. «Birinci beste» diye adla ilki, genellikle zencir adlı çok uzun bir usulle ölçülür, «ikinci be daha kısa bir usulle ölçülür ve birinci besteye oranla daha haf Fasıl. Aynı makamdan peşrev, kâr, iki beste, ağırsemaî, birçc yürüksemaî ve sazsemaîsinin art arda seslendirilmesiyle oluşar Peşrev (Farsça’da «önden giden»): faslın başında çalgılar taı seslendirilen eser. Genellikle dört bölümden {hane) oluşur. H< den sonra teslim veya mülazime denilen nakarat bölümü tekrar Yürüksemaî. Dört mısralı bir güfte üzerine bestelenen v< yürüksemaî usulüyle ölçülen sözlü eser türü, ikinci ve dördür rai da birine imısraımn melodisiyle okunan yürüksemaîlerin y ilk iki mısraı ayrı melodiyle okunanlar da vardır. Bu sononcui rennüm, ikinci ve dördüncü mısralardan sonra olmak üzere, yunca iki kere okunur. Bunlara «nakış yürüksemaî» denir. N rüksemaîlerde ikinci ve dördüncü mısraiarın melodisi aynıdı olmayan yürüksemaîlerde, terennüm her mısradan sonra teki
ı
i —
GAZEL
Tuti-i mucize-gûvem ne desem lâf değil ■ Çerh ile söyleşemem ayinesi saf değil
Geçti der-i genc-i meani elime Âleme bezl-i güher evlesem itlaf değil
Bugünkü Türkçeyle:
Olağanüstü şeyler söyleyen bir papağanım ne desem boş söz değil Felekle tartışamam aynası duru değil
Anlam hâzinesinin anahtan elime geçti
Söz cevherlerini herkese dağıtsam zarar sayılmaz.
(Itrî’nin segah yürüksemaî olarak bestelediği Nef’î’nin bu şiiri onun en ünlü bestesi sayılır.)
uludur, Tanrı’dan başka yoktur tapacak, Tanrı ulusudur, hamd ona mahsustur]) üzerine segâh maka-slenmiştir. Itrî’den önce değişmez bir bestesi bulun-::r. camilerde bir ağızdan söylendiğinde kulağa hoş iznaz, semavî bir koro oluşturur; Itrî’nin, her yaştaki alanına ve gırtlağına uygun, son derece yalm, ama o .svici bestesiyle, bir ağızdan, müzikal olarak söylen-ioğmuştur. daha Itrî yaşarken bütün İslam dünyasın-nen Bayram Tekbiri, dinî Türk müziği repertuvarının eseridir.
Ümmiye
rammed’i, ailesini ve sahabeyi öven Arapça bir du-~:e salli alâ seyyidina Muhammedin tıebiyyin ümmiyyin r ve sahbihî ve sellim [Tanrım, efendimiz ümmî pey-luhammed’e, onun ailesine ve sahabilerine salât ve _n/ üzerine, segâh makamında bestelenmiştir. Bay-ile birlikte dinî Türk müziğinin en parlak iki esendir. XVIII. yy’dan sonra bütün İslam dünyasına yarın hangi usulle ölçüldüğü konusunda görüş birliği
Kâr
slan güftesi Hafız’m bir gazelinden alınmış dört be-.. ‘i’in-i tyş mîdemed, sâki-i gül’izar ku» mısraıyla başla-: ilk bölümü nim sakîl usulüyle ölçülmüş, daha son-usul ve makam geçkileri yapılmıştır. Hafız’m mısra-r.a uzun terennümler serpiştirilmiş, bu terennümlerin nen, yen tir lâ, dir ten, dir ten nen ni gibi anlamsız wl!amlmıştır. Eksiksiz olarak seslendirildiğinde süre-:tkayı aşan Neva Kâr, dindışı klasik Türk müziğinin n uzun değil, aynı zamanda sanat değeri en yüksek îvılır.
Irak Ağırsemaî Itrî’nin yaşadığı dönemin
Şairi bilinmeyen iki beyit üzerine, ırak makamında ve aksak- ^Sür^dam ^ ret,a^’ semaî usulünün yürük mertebesiyle bestelenmiştir. Güftesi şöy- ’
ledir: «Nevruz erişti bağa, şarab istemez misin? / Saki bu bezme mest ü harab istemez misin? / Sadpâre eyle sinemi, hûn eyle bağrımı, /
Bezm-i şaraba kanlı kebab istemez misin?»
Eserde, birkaç küçük motifteki onaltılıklar sayılmazsa, sadece dörtlük ve sekizlik notalar kullanılmıştır. Çok az hecede vokaliz vardır, yani güftenin hemen her hecesine bir nota düşer. Eserde Türk müziği dinleyicisinin hâlâ alışamadığı aralıklar vardır.
Özellikle meyandan sonraki terennümde yapılan makam geçkileri, Itrî’nin, sesler dünyasına olan hâkimiyetinin erişilmez büyüklüğünü gösterir. □
GAZEL
Sâyesi düşmez yere bir böyle nahl-i Tûr’sun Mikr-i âlem-girsiıt başdan ayağa nûrsun
Târik-ı gülzâr-ı âlem mâlik-i müik-i adem Münkirine mahz-ı matem mü’mmine sûrsun
Semin al şâh kim Siileymanlar kapımda mûrdur On sekiz bin âleme hükmetmeğe mc’mûrsun
El benim dânıetı senin ey rahmetenli’l’âlemm Şöhretini isyân benim sen afv ile meşkûrsun
Pâdişâh-ı evvelin ü kthiegfih-t âhirin Bvvel ü âhir imâmü’l-enbiyâ mezkûrstm
Yâ Resûkllak umarım diyesin rûz-i ceza Gerçi cürmüm çoktur ammâ, Itrî’ya mağfursun!..
Bugünkü Türkçeyle:
Gölgesi yere düşmeyen bir Tur arışısın Evreni aydınlatan güneşsin baştan ayağa nursun
Dünya bahçesinin yolcusu, insanlık yurdunun sahibisin İnkâr edenlere üzüntü kaynağı, inananlara müjdesin
Sen öyle bir şahsın ki Süleymanlar kapında karıncadır On sekiz bin âleme hükmetmekle görevlisin
El benim etek senin ey âlemlerin rahmeti Ben isyankâr olabilirim ama sen afla ünlüsün
Eskilerin padişahı sonrakilerin kıblegâhısm Baştan sona bütün peygamberlerin imamısın
Ya Resulaifah umarım diyesin ruz-i ceza
Her ne kadar suçum çoksa da sen Itrî’yi bağışlayansın.
(Itrî bu gayelini mhük makamında ve ağır düyek usulünde «tevşih» olarak bestelemiştir.)
Itrî zamanında kullanılan miizık aletlerinden bazılan ve bunlan çalanları gösteren minyatür (Levnî).
AYRICA BAKINIZ
• SÜS! Müzik
• ibIanIli Osmanlı
imparatorluğu – IB-Ml Selim III