KANSER

KANSER
Uzun yıllar tedavisiz bir hastalık sayılan kanser veya daha doğrusu kanserler, bilimsel araştırmaların durmak bilmeyen ilerlemeleri sayesinde yenilir hale geldi. Yeni tedavi şekilleri ve hastaların yaşam koşullarının düzeltilmesi, iyileşen hasta sayısının daha da artacağı umudunu vermektedir.
Kanser, hücrelerin durmadan çoğalmasından ileri gelen bir hastalıktır. Kanserli hücreler topluluğu ur veya tümör adı verilen bir kitle oluşturur, tıbbî bir müdahale olmazsa bu kitle birkaç santimetre çapında bir büyüklüğe ulaşabilir. Bütün urlar kanser veya «habis ur» yapısında değildir; çoğunluğu «selim» yapıda urlar oluşturur. Bu iyi huylu urların büyümesi bazen siğil gibi durur. Kanser her zaman bir hücre amalgamı veya katı ur şeklinde değildir; doğrudan doğruya belli hücre tipindeki bir değişikliğin sonucu olabilir: bir akyuvar hastalığı olan lösemide durum böyledir.

KANSERLERİN EPİDEMİYOLOJİSİ

Epidemiyoloji, toplumda hastalıkların görülme sıklığım, zaman içinde gösterdiği değişikleri veya cinsiyet, yaş, memleket, meslek, sosyal sınıf, yaşam şekli, çevre ve genetik faktörlerine göre gösterdiği değişiklikleri inceler. Mesela sanayileşmiş ülkelerden Fransa’da 1990’da 140 000’den fazla kişinin kanserden öldüğü kayıtlıdır, bunların 85 000’i erkek, 55 000’i kadındır. Hemen hemen Fransa’nınkine eşit bir nüfusa sahip olan Türkiye’de ise 1992’de 22 000 kişinin kanserden öldüğü kayıtlıdır; bunların 13 500’ü erkek, 8 500’ü kadındır. Her iki ülkede de kanser, ölüm nedenleri arasında, kalp-damar hastalıklarından sonra ikinci sırayı alır. 1950’li yıllardan beri, akciğer kanserinden ölümün erkeklerde giderek artması çarpıcı boyutlara ulaşmıştır; bunun nedeni erkeklerde daha yaygın olan sigara kullanımıdır; fakat kadınlarda da bu çeşit kanserden ölüm oram giderek artmaktadır. Tütün ve alkol tüketimine bağlı olarak dil, gırtlak, dudak, yutak ve yemek borusuna ait kanserlerde de, daha yavaş olmakla beraber bir artış söz konusudur. Buna karşılık, erkek ve kadında mide kanserinden ölüm oranında dikkat çekici bir azalma vardır: bu azalma beslenme alışkanlığının değişmesiyle açıklanabilir. Kadınlarda, nedeni henüz tam olarak bilinmemekle beraber, meme kanseri de giderek daha sık görülmektedir.

Meme veya rahim kanseri gibi sadece kadına özgü kanserler olduğu gibi, prostat veya erbezi kanseri gibi sadece erkeğe özgü kanserler de vardır. Kanserlere genel olarak bakıldığında, erkekler kadınlardan daha fazla kansere yakalanmaktadır. Aynı
şekilde yaşlılar gençlerden daha fazla l Bununla birlikte retina ve böbrek kanseri lerine çocuklarda veya gençlerde de rastl bağırsak kanseri gibi diğer tip kanserler: görülür.

Gırtlak veya akciğer kanserine bağlı öli ve çiftçiler arasında yüksek memurlara v hiplerine göre iki kat fazla görülür. Bu fa farklılığıyla açıklanabilir: mesela kimya fa ler kanserojen maddelerle (boyarmaddele maşta olabilirler.

Epidemiyolojik çalışmalar, kanserin olı yaşam şeklinin önemli olduğunu göste toplumların incelenmesi bu bakımdan iİ£ Mide kanseri Japonya’da daha sık görüln Havaii’de yaşayan Japonlarda mide kar bunlardaki mide kanseri sıklığı adada ya dan daha fazla değildir: bu da gösteriyo: kanseri sıklığı, oradaki yerleşik yaşam şs ya’nın başka yerlerinde nadir görülen yı lerde fazla görülmesi de bu duruma diğ< ölçüde füme balık tüketiminden ileri gel lemi sırasında kullanılan nitratların sonu tagne gibi bazı bölgelerinde fazla görüle bebiyse alkol tüketimidir.

KANSERLERİN OLUŞUI

Hücre bölünmesi sırasında (mitoz), «bii renin gelişme çevriminin birinci evresini (( nin büyümesini başlatır. Büyüme faktörle bulunan alıcılara bağlanabilirler. Alıcı ha: içine bir dizi sinyal gönderir, bunun sonuı sentezi başlar. Bölünme sırasında hücre ta lin» gibi diğer maddeler mitoz olayını baş

Hücrenin bölünerek iki ayrı hücre haliı miktarda DNA, RNA ve protein sentezle Hücre bu sentezler için gerekli elemanla edinir. Bu elemanlar yeterli miktarda değil: mak için yeteri kadar büyüme faktörü yok durumda hücreler dinlenme evresinde (G( etkenlerin etkisiyle de duraklayabilir. Bu mozomların saptanması için sitogenetikte madde olan kolşisindir.

Birçok biyolojik olayda olduğu gibi, mi rol alır. Buna göre, büyüme faktörleri oluı rir, çünkü bölünmeyi başlatır. Buna karşılı! diğer faktörler olumsuz yönde etki gösteril rur. Normal bir hücrede, bu iki tip etkinir cunda bölünme gerçekleşir.

Kanser hücrelerinin üreme ç

Kanser hücreleri sürekli bölünme halind bölünmeden sonra, oluşan hücreler dinle hemen G1 fazına girerek iki yeni hücre dal tam tükenip, temel molekül sentezi için ge kalmasa dahi, bölünmeler birbirini izler.

Normal bir hücrenin kanser hücresi haliı yi kontrol eden mekanizmaların bozuklu; zukluk pozitif etkilerin fazlalığından veya ğından doğabilir. Kanser hücrelerinin işleyi hücre büyümesinde rol oynayan ve onkoj verilen genlerdeki değişikliklerden ileri gel:
GOGUS KANSERİNE BAĞLI
Oran*

200 150 100
25-29 30-34 35-39 40-44 45-49 50-54 55-59 60-64 65-69

* Oranlar Avrupa standartlarına göre belirlenmiştir: 100 000 kişide ölüm sayısı.,
Kanserleşmekte olan kolon.

İşaretleme teknikleri, bir kolon polibindeki (iyi huylu ur kütlesi) hücreler tarafından bir proteinin aşın ölçüdeki üretimini, burada görüldüğü gibi açıklığa kavuşturmaktadır. Bu üretim artışı ur yok edici gende meydana gelen bir değişikliğin sonucudur.
İÇİNDEKİLER

KANSERLERİN EPÎDEMÎY OLOJÎSÎ KANSERLERİN OLUŞUMU KANSER VE BAĞIŞIKLIK RİSK FAKTÖRLERİ KORUYUCU ÖNLEMLER VE TARAMA TEDAVİ

HER YAŞTAN ERKEKLERDE KANSERE BAĞLI ÖLÜMLER
HER YAŞTAN KADINLARDA KANSERE BAĞLI ÖLÜMLER
Oran*
1950 1960 1970 1980

* Oranlar Avrupa standartlarına göre belirlenmiştir: 100 000 kişide ölüm sayısı.
Yemek borusu Lösemi Gırtlak . Yutak i Pankreas
Bağırsak ı Mide r Prostat > Akciğer
»Mide m Akciğer ıLösemi Pankreas
1960 1970 1980

2standartlarına göre belirlenmiştir: 100 000 kişide ölüm sayısı.
> Meme . Bağırsak . Rahim . Yumurtalık
kojenler

.. : öneki Yunanca ogkos, şişlik kelimesinden gelir. _3rda seksen kadar değişik onkojen bulunup ortaya çı-

• _:Jann hepsi çeşitli şekillerde hücre bölünmesinde rol

• • .renler mitozu başlatmak için çok miktarda büyüme .rîâr; büyüme faktörü alıcılarını bozar, bunun sonucun-

> “iler olmasa bile, hücre içine sürekli sinyal gider. Bu

– • .ne içinde büyüme faktörleri ile temas sonunda geli-: r_ olaylar zinciri değişikliğe uğrar. Hücre sürekli olarak

: :-Jsojenler bazı genleri aktif hale geçirmek için doğru-—.va DNA’yı etkiler. Normal bir hücreyi kanser hücresi :: -.üştürmek için bir tek tip onkojenin olaya katılması ge-değildir.

: £.ar onkojenlerin niteliğini belirlemeye, bu genlerin dı-hücreyi bozan etkenler mi, yoksa normal hücreler–;sden değişik bir şekilde bulunan genler mi olduğunu » = ;aişıyor!ar. Aslında her iki şekil de olabilir. Bazı onko-

– -:zîye bulaşan virüslerle gelir, bu durumda RNA’lı ve

• -_=!er onkojen rolü oynar. Araştırmacılar bir DNA virü-

– • ;T3Xİt B virüsünün hücrenin DNA’sı ile birleşerek hüc-

; rinde rol oynayan bazı alıcıları uyardığım göstermiş-

■ .-. :semi (kan kanseri) çeşidinde rol oynayan bir RNA vi-“1 daha değişik bir yöntem izler: önce DNA olarak •-Msıini oluşturur, sonra hücrenin DNA’sı ile birleşir ve -r ?_yüme faktörü olan interlökin 2’nin veya onun alıcı-_-i“-Jii başlatır.

r: : ->’Djenler, büyüme faktörlerinin veya onların alıcıları-n – – £:bi hücre bölünmesine normalde katılan genlerin de-t : _Jrsmış şekilleridir. Bu değişiklikler ya nokta mutas-;riiucudur (DNA’daki bir bazın yerini başka bir bazın ,. *: -sce bu değişik DNA’dan yararlanılarak üretilen pro-ır~:.~oasit dizilişinde değişiklik olması) veya kromo-genlerin yahut bazı parçaların yer değiştirmesi şek-rr.emli değişikliklerin sonucudur. Bu değişikliklere e.ıi r-iideler veya radyasyon yol açabilir.

yok edici genler

;: değişikliğe uğramadıkları veya durgun olmadıkları mz oluşumunu engelleyen genlerdir; içlerinden üç ta-‘^r^ştir. Çocuklarda, az rastlanan bir ur olan retinob–•.romozomda bulunan ur baskılayıcı RB genindeki ;: – -cu oluşur. Bir gen değişik şekillerde veya değişik ..^nabilir. Bu aleller birbirinin aynı değildir ama ho-:_n kromozomda aynı yerde (lokusda) yerleşmişlerdir :_i-ğu gibi). Genin nasıl dışa yansıyacağı, yani nasıl ana babadan her birinin tevarüs ettiği alellerin -sîzdir. Kalıtımsal durumlarda, ana babadan gelen re erinden biri, yani yumurta veya spermatazoit, de-irimş aleli taşır. Diğer alelin değişikliğe uğraması, re-ı; r~Jn gelişimi sırasında embriyonda gerçekleşir. De-rızzış RB genini tanıyabilmek için «genetik sondalar» . -.-acılan çalışmalar sayesinde, günümüzde bir ailede .= -.3 sonrakilere taşıma şüphesi olanları belirlemek _* Tersi bir yol da mümkündür: RB geninin değişikli-
ğe uğramamış şeklinin bir ur hücresine girmesi, bu hücreyi normal hücre haline dönüştürebilir.

Onkojenler ve ur yok edici genler kanser oluşumunda önemli rol oynar. Nitekim bir kalınbağırsak-rektum kanserinde, 12. kromozomda bulunan bir onkojen ile 17., 18. ve 24. kromozomlarda bulunan ur yok edici üç gen saptanmıştır.

Ur hücresinden ur oluşumuna

Kanser oluşumunda, hücre bölünmesindeki bozukluğun başlaması ile urun belirmesi arasındaki süre yıllar alır. Biyologlar, bir ur hücresinden elle hissedilebilir veya röntgende görülebilir bir urun oluşması için 5 – 8 yıl geçmesi gerektiğini belirtiyorlar.

Ur hücresi önce «birincil» bir ur oluşturur ve bu urun içinde değişikliğe uğramış milyarlarca hücre bulunur. Yıllar süren yavaş bir büyüme döneminden sonra, hücre bölünmeleri hızlanır ve ur hızla büyür. Bu evrede ur, hücre çoğalması için gerekli besin elemanlarını taşıyan kanın bulunduğu damarları kendine çeker ve giderek şişer. Daha sonra büyüme yine yavaşlar, çünkü yeni hücrelerin sentezi için gerekli elemanlar giderek yetersiz kalır. Ur sonunda hastanın vücudunda metastaz oluşturarak yayılır.

Metastaz

Metastaz vücuttaki «ikincil» ur odağı, yani birincil ur hücrelerinin yayılmasıyla ondan daha uzakta oluşan ur demektir. Ur hücreleri birincil uru besleyen kan ve lenf damarlarına geçerek diğer organlara taşınırlar. Sonra gittikleri yerlerde çoğalarak yeni bir ur oluştururlar, ikincil odakların büyüme özellikleri birincil odağmkiyle aynıdır; bu ikincil odaklar da daha sonra birer metastaz kaynağı olur.

İnsan vücudunda değişik organlan oluşturan oldukça çok sayı-
Kanserin yayılması. Kanser ya doğrudan doğruya komşu dokulann istila edilmesi (A) veya urdan kopan kanser hücrelerinin (B) uzakta metastaz yapmasıyla meydana gelir. Lenf sistemine (1) giren bu hücreler, en önemli taşınma biçimi olan bu yolla diğer organlarda bir kanser odağı oluştururlar. Bağ dokusu, sindirim sistemi ve cinsel organ kanserleri kan dolaşımı yoluyla (2) yayılır.

Kanser hücreleri insan vücudundaki boşluklar (mide, barsak…) [3] aracılığıyla da yayılabilir.
mrı

AİOS VE KANSER

AtDS, yani edinsel bağışıklık yetersizliği hastalığı vücudun HlV (Human îmmunodefici-ency Virüs) adı verilen bir virüsü almasından ileri gelir. Bu virüs lenfositlerin bir grubuna saldırarak onları öldürür. Bunun sonucunda bağışıklık sisteminin çalışması bozulur veya bağışıklık sistemi yetmezliği ortaya çıkar. AÎDS’li hastaların üçte birinde kanser görülür. Bu kanser daha çok lenfoma veya Kaposi sarkomu tipindedir (bacaklarda ödemle başlayıp, ül-serleşme eğilimi gösteren ura dönüşen bir enfeksiyon). Bu hastaların büyük bir kısmında kanser görülmesi, ura karşı mücadelede bağışıklık sisteminin rolünü açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Diğer bağışıklık sistemi bozukluktan olan hastalarda da kansere aynı şekilde rastlanır. Böylesi kanserlilerde bağışıklık sistemi bozukluğu ya doğuştandır veya bağışıklık sistemini baskılayıcı tedavilerden ve radyasyonlardan ileri gelir.
Bir kanser erken aranıp bulunduğu, henüz yaygınlaşmadığı ve henüz belirti vermedföi dönemde ele alınırsa iyileşme olasılığı daha yüksektir. Uygulanan yöntemler arasında, mikroskobik inceleme rahimden (A), idrar yolundan (B) veya tükürükten (C) alınan kanser hücrelerinin tanınmasına imkân sağlar; radyografik bir yöntem olan mamografi, meme kanseri (D) taramasında kullanılmaktadır. Belirtilerin devam etmesi (E) hekim için bir uyandır; bu aşamada kanser önlenebilir.
da değişik hücre tipleri vardır. Bunların her biri kendi içinde kanserleşme özelliği göstererek değişik kanser tipleri oluşturabilir: günümüzde 300 değişik kanser tipi vardır. Bazıları kitlesel lokal urlar oluştururken, lösemiler ve lenfomalar gibi diğerleri vücutta sürekli dolaşır ve böylece dalakta veya lenf bezlerinde yerleşebilir.

KANSER VE BAĞIŞIKLIK

Bağışıklık sisteminin başlıca rolü organizmaya yabancı olan her şeyi (virüs, bakteri, hücreler) tanımak ve onu vücuttan atmaktır. Değişik etkiler (virüs, kimyasal maddeler, radyasyon vb…) altında gelişen ur hücreleri zarlarının üzerinde organizmaya yabancı sayılan yeni yapılar, yani ur etkenleri taşırlar. Değişik gözlemler urlara karşı savunmada, bağışıklık sisteminin önemli rol oynadığını ortaya koymuştur: bu sistemin zayıflığı hastalarda kanser sayısının çoğalmasıyla ve belli bir yaştan sonra görülme sıklığının artmasıyla yakından ilişkilidir. Radyoterapi gibi bağışıklık sistemini baskılayıcı bazı tedavi şekilleri veya bazı ke-moterapiler (ilaç tedaviler) bağışıklık sisteminin zayıflamasına yol açar. Bununla birlikte kanserlerin ilerlemesi her zaman doğrusal bir çizgi izlemez, bazı duraklama dönemleri de geçirir. Bu durum özellikle melanom gibi deri urlarında ve Afrika’da sık görülen habis bir ur olan Burkitt lenfomasmda gözlenir.

Ur antijenleri

Antijenler organizmadaki hücreler üzerinde sürekli olarak bulunur ve çeşitli fonksiyonları yerine getirir. Bir ur antijeni ur hücresi üzerinde bulunur, türediği normal hücre üzerinde bulunmaz. Urlarla ilişkili antijenlerden bahsetmek belki daha doğrudur, çünkü bu antijenler ur hücreleri dışındaki hücreler üzerinde bulunan, ama sayıları ve görülmeleri belli kanser türüne özgü olan yapılardır. Bu antijenler ya Burkit lenfomasının oluşumunda rol oynayan Epstein-Barr virüsü gibi onkojen virüsler tarafından meydana getirilirler veya bazı melanomlarda olduğu gibi bir onkojenin büyüme faktörü alıcılarındaki yapısal değişiklik sonucu oluşurlar. Bu değişikliklerden biri de normalde dölüt zamanında bulunan bazı antijenlerin erişkinde tekrar belirmesidir; sindirim sistemi urlarında rastlanan alfafötoprotein ve kalınbağırsak ur hücrelerinde rastlanan karsinoembriyojenik antijen bunlara örnektir. Bu değişiklikler, mesela nöroblastom denilen sinir sistemine ait bir ur hücresinin antijenlerinin kaybolması sonucu da oluşabilir. Zaten bir ur hücresinin birçok antijenik farklılıklar sunması sık görülen bir durumdur.

Ur karşıtı bağışıklık tepkileri

Bağışıklık sistemindeki hücreler, ur antijenleriyle karşılaşınca birçok tepki meydana gelir ve organizmanın bu yabancı maddelere karşı savaşmasını sağlar. Lenfositlerin bir grubu «antikor» oluşturur, antikorlar ur hücreleriyle birleşir ve onları öldürür. Lenfositlerin diğer bir grubu, yani «öldürücü lenfositler», ur hücrelerini veya virüs bulaşmış normal hücreleri doğrudan doğruya öldürmek için çoğalır. Bunlar normal hücrelere saldırmazlar. Bu farklı tepkiler oldukça karışıktır ve bağışıklık sisteminin çeşitli
MESLEKÎ ORTAMLARDA KJ KANSER YAPICI MAD
Etken İşler
arsenik bağcılık (böcek öldürücü ilaçlar) metalürji (bakır dökümcülüğü)
radon maden işçileri (uranyum madeni
madenler (amyant üretimi)
amyant yapılar (izolasyon, dam ustaları, gemi şantiye işçileri, dokuma işç:
krom metalürji (krom üretimi)
nikel arıtma
benzopiren çelik üretimi asfalt, kokkömürü ve havagazı iş<
sanayi (lastik fabrikaları)
benzen vınılklorür kauçuk yapımı sentetik lateks frezeciler, kanştıncılar moromer üretimi anjiyosarkomu
aromatik aminler frezeciler, karıştırıcılar kablo yapımı
odun tozları marangozlar ve mobilyacılar

hücre tiplerinin olaya katılmasını ve birbirlej masını gerektirir. İlişkiyi sitokin adı verilen maddeler sağlar ve gerekli iletişimi kurar. Sil «interlökin» adını alır; bunlardan biri olan it mayan T lenfositlerini yabancı maddeleri v elemanlar haline dönüştürür.

G. Klein’ın 1965 ve 1966’da yürüttüğü ça ilk kez Burkitt lenfomasmda Epstein-Barr vir gibi, bağışıklık tepkilerinin insan kanserinde ı ispatlandı. Hastaların kanında, ur hücrelerinir jenlere karşı antikorlar bulunduğu gibi viri oluşmuş antikorlar da vardı. Ayrıca hastalanr rüs kapmış hücrelere karşı bir uyanıklık da sa

Melonom, deride bulunan ve melanin sent hücrelerinin kanseridir. Bu hastalığa yakalarım kanında, tüm melanomlarda bulunan ve ur hüc: sında yer alan bir maddeye karşı antikorlar me> zı hastalar ur hücrelerinin zarlarına karşı tepki; da yapar. Aynca laboratuvar deneyleri gösterm dileri de ur hücrelerini yok eden öldürücü lenfe

Urlarla birleşik antijenlerin ve ur karşıtı bağ varlığına rağmen, kanserler artmaktadır. Bu açıklanabilir: urlar az antijeniktir, yani ur antije relerdeki antijenlerden çok az farklılık gösterir; rücü hücrelerin bağışıklık sistemi tarafından yi zor girebildiği yerlerdedir; ya da kanserin ken temini zayıflatmakta veya bağışıklığı bastırma

RİSK FAKTÖRLERİ

Toplulukların tamamında veya onlan tem; üzerinde yapılan epidemiyolojik incelemeler he türüne maruz kalan veya kalmayan kişilerde sıklığını kıyaslama olanağı sağlamıştır. Risk fakı mevcuttur veya bireyde, ana babadan aldığı ge baştan beri vardır.

Kimyasal çevre faktörleri

Bir kanserin oluşumu ile dış kaynaklı riskle arasındaki ilişkiyi ilk defa Pervival Pott ortaya yayımladığı bildirisinde, Galler Ülkesi’nde Inj kurumla (is birikintisi) temas olan genç baca te sonraki yıllarda erbezi torbası, penis veya kasıl lerinin görüldüğüne işaret etti. XVIII. yy’dan itib den olan maddelerin listesi belirgin şekilde uzac

Tütün. Akciğer kanserinden ölümlerin belirgi sı üzerine 1950’li yılların başından itibaren tütü. rindeki rolü üzerinde duruldu. Daha sonra, yap epidemiyolojik çalışma ile tütünün solunum yo. kesin ve önemli bir rol oynadığı, ayrıca mesane v serlerinin oluşumunda da etkili olduğu gösterildi rinden ölenlerin sayısı sigara içenlerde içmeyeni
inatçı öksürük veya sürekli ses kısıklığı idrarda kan veya irin bulunması E / / göğüste şişlik
iyileşmeyen yara
siğil Veya bende dışkılama bozuklukları

değişiklik

I^nde 10 sigara içmek yaşamı 2-3 yıl kısaltmaktadır.

– övenler tütün dumanının yaklaşık yüzde 10’unu solur-

rzrakıldığında, kanser 5 yıl sonra, önemli bir düşüş : ■ Aanser riski azalmaktadır.

• i-~am yüzlerce bileşenden oluşur. Esas kanser yapıcı _ ra~da bulunmaktadır. Katran içeriği az olan «hafif» si-_• î^ser riski az olmakla beraber, kalp-damar sistemi azalma olmamaktadır. Pipo veya puro içerek : = .■ sğer kanser riski azaltılabilir, ama bu sefer de dudak artar.

l -.£z, yutak, gırtlak ve yemek borusu kanseri riskim ar-ie kullamlıyorsa, alkolün bu etkileri daha da artar: _::nın yüzde 90’ı bu yüzdendir. Aşırı alkol kullanımı

• î^ser riskini 10 kat artırır. Henüz alkollerin bazıları-: r:r»e göre daha tehlikeli olduğunu belirtmek mümkün

-ine. Hayvansal veya bitkisel katı yağların kullanımı

■ ^seri riskini artırır: bunların günlük beslenmedeki

30’u geçmemelidir. Yeşil sebzelerde ve meyvelerde _iri kanser açısından koruyucudur. Karoten, A, C, D ve /.irsin de koruyucu bir rolü olduğu sanılmaktadır. ad çevre. Birçok sanayi kolunda işçiler kanser yapıcı : – ; .ster istemez temas etmektedir. Hastalık yapıcı mad-:: _■ dündeki zorluklardan biri, ilk temas ile kanserin ırasında geçen süredir: XVIII. yy’daki baca temizleyi–iienin bulunması için 20 yıl geçmesi gerekti. Kanser-: -z -t-3’inde mesleklerin niteliklerinin etkili olduğu sanıl-: .537 ‘de yapılan bir çalışmada insan için 17 kimyasal .vesin kanser yapıcı, 133’ünün de kanser yapma özel-, .^iuğu bildirilmiştir.

r likiden gebe kadınlara verilen bir hormon (distilben) : kızlarında vajen (dölyolu) kanserine neden oluyor-: —onun gebelik sırasında kullanılması günümüzde ya-,_ır Hormon yapısında olan ve ağızdan alınan gebeliği

■ =p»ların kanser oluşumunu kolaylaştırmadığı sanıl-: Tsmoterapide kullamlan ilaçlar, mesane kanseri veya

– -. bazı kanserlerin riskini artırmaktadır. Bazı güneş

içinde bulunan ve bazı deri hastalıklarının tedavisin-ışığa duyarlılığı artırıcı psoralenler, güneşin etki-

– * şişerine neden olabilirler. Özbağışıklık hastalıkların-; nakli durumlarında kullanılan ve vücut savunma-ur. sdavi şekilleri de kansere yol açabilir. Kimyasal kö-.v yapıcı maddelerin çoğu, normal bir geni onkojene

veya bir antionkojeni eylemsiz hale getirerek etki .: _;::’.ot türevleri psoralen gibi kanser yapıcıdır, çünkü : ışınların etkisi altında DNA ile birleşirler.
İlil
Fiziksel çevre faktörleri

Işınlar DNA’yı değiştirdikleri için normal hücrelerin kanser hücrelerine dönüşmesini kolaylaştırırlar. DNA zincirinde kopmalara neden olurlar, yapı öğelerinde, yani bazlarda değişiklik yaparak DNA’nın iki kıymığı arasında köprü kurarlar. Hücre bölünmesiyle ilgili genleri etkilediklerinde, bu değişiklikler kanser oluşumuna zemin hazırlar. Hücreler normalde güneş ışığıyla DNA’larında meydana gelen kopmaları onarma yöntemleri geliştirmişlerdir: bu işi yapabilecek enzimler oluştururlar. Bu arada, bu yöntemlerde bir bozukluk olursa, kanserlere eşlik eden hastalıklar ortaya çıkar. Fankoni anemisi (kemik iliğinde alyuvar yapımında bozukluk) veya deride lekeler şeklinde beliren ve sonra kansere dönüşen pigmentli deri sertleşmesi (Xeroderma yigmento-sum) bu çeşit hastalıklardandır.

İyonlaştırıcı ışınlar. Bu ışınlar radyum ve polonyum gibi radyoaktif cisimler tarafından, onların parçalanması sırasında yayımlanır. Japonya’da Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine atılan atom bombalarının ve Ukrayna’da Çemobil Nükleer Santral’m-da 1986’da meydana gelen kazanın sonuçlan kanser oluşumunda radyasyonun rolünü ortaya koymuştur. Japonya’da bombanın padamasından 5 yıl sonra, yaşayanlarda yüksek oranda lösemi görülmüş, 15 yıl sonra da tiroit, mide, göğüs ve akciğer kanserleri ortaya çıkmıştır. Diğer çarpıcı bir ömek de radyoaktivitenin keşfinin öncülerinden Marie Curie ve Jean Frederic Joliot-Curie’nin kanser sonucu ölmeleridir. O dönemde, bilginler henüz radyasyonun tehlikelerini bilmiyorlardı ve radyumla hiçbir önlem almaksızın uğraşıyorlardı.

Morötesi ışınlar. Güneş ışınlarına özellikle ultraviyole B ışınlarına (UVB) uzun süre maruz kalma, deri kanseri sıklığım artırmaktadır (epitelyoma veya melanom). Bu nedenle, özellikle az bronzlaştıkları için kötü korunan beyaz tenli kişilerin koruyucu kremler kullanması önerilmektedir. Eğer özgül normlara uygun değilse, aynı tehlike bronzlaştırıcı lambalarda da mevcuttur.

Virüsler

Bazı virüsler, ışınlar gibi, doğrudan doğruya hücre çekirdeğinin makromoleküllerini etkiler. Bunlar kanserlerin yüzde 15’inin oluşumunda rol oynar. Bunu ya doğrudan doğruya onkojen rolü oynayarak ya da dolaylı olarak onkojenleri harekete geçirerek veya hücre büyümesini etkileyen genetik değişiklikler yaratarak yaparlar.

DNA’lı virüsler (Epstein-Barr virüsü gibi) DNA parçalarının yerlerini değiştirerek etki ederler. Uganda’da yaşayan Ingiliz cerrah doktor Deniş Burkitt, gözlemlediği habis urların gelişiminde bir virüs enfeksiyonun rol oynadığını ortaya çıkardı. EB virüsü, kan hücrelerinde kansere yol açarak, sıklıkla Burkitt lenfomasmda yer alır; diğer taraftan ağız-yutak kanserindeki rolü ise kesindir.

Bir karaciğer hastalığı olan hepatit B’ye sebep olan virüs bu organda birincil bir kanserin oluşmasında rol oynar. Bunda beslenme ile ilgili diğer faktörler de önemlidir. Aspergillııs flavus türü bir mantarın bulaştığı yerfıstığında bulunan aflatoksin B1 bu çeşit faktörlerden biridir.

60 türü bilinen papillomavirüslerin çoğunluğu, siğil gibi önemli özelliği olmayan oluşumlara yol açar. Bununla birlikte bazı papillomavirüsler rahim kanserlerinin ve diğer cinsel organ kanserlerinin yüzde 90’mda bulunmuştur. Sigara kullanımı ve temizlik koşullarına uyulmaması da bu olayı kolaylaştırıcı faktörlerdir.

RNA’h virüsler, hücrelerin RNA zincirine girerler. Bir retrovirus olan HTLV (Human T-cell Ieukemia virüs) lösemilerin bir çeşidinden sorumludur; bu kanserde onkojen rolü oynar. Bu kanser tipine Japonya’da, Karayibler’de ve Afrika’da çok sık rastlanır.

Genetik faktörler

Bazı genetik hastalıklar kanser oluşumuna zemin hazırlar. DNA onarım sistemini tutan hastalıklar bunlardandır. Olguların büyük çoğunluğunda, kansere yol açan DNA değişiklikleri üreme ile ilgili hücrelerde (yumurta veya spermatozoit) değil,-somatik hücrelerde (diğer tüm hücreler) olur. Halbuki sadece üreme ile ilgili hücreler, yumurtanın oluşumu sırasında bir sonraki döle aktarılır. Bundan dolayı kanserlerin sadece yüzde 5’i ailevî kökenlidir.

Retinoblastom, neden olan iki alel genden birinin ana babadan biriyle geçmesi yüzünden kalıtsaldır. Bağırsakta poliplerin ortaya çıkmasıyla belirgin ailevî rektokolik polipoz çoğu zaman kolon kanserinin oluşumunda rol oynar. Meme kanserindeyse, annesi veya kızkardeşi daha önce bu kansere yakalanan kişiler meme kanserine daha yatkındır.
Tütün akciğer kanserine yol açan en önemli etkendir.
Riskli meslekler. Bazı meslekler kanser oluşumunda risk yaratan iyonlaştıncı ışınlarla teması kolaylaştıncıdır. Bu riski ölçen alete Geiger sayacı denir.

Radyoterapi
Kemoterapi
■W

J\jJ
Tedavi teknikleri. Radyoterapide ışınlar, hücre bölünmesiyle ilgili elemanları bozarak hücreleri tahrip eder. Cerrahî müdahale urun ve yakın dokulann kesilip çıkanlmasını öngörür kemoterapide DNA (1) üzerinde etki gösteren maddeler kullanılır, ama DNA’yı RNA’ya (2) bağlayan antibiyotiklerden, hücre bölünmesini engelleyen alkaloitlerden (3), lenfosit (4) bölünmesini önleyen kartikosteoritlerden de yararlanır. Diğer çalışmalar immünoterapiye (5) yöneliktir.
KANSERE KARŞI TAVSİYELER

Sigara içmeyin. Tiryakiler bir an ön* ce sigarayı bırakın ve başkalarını da dumanda bırakmayın. Alkollü içki (bira, şarap veya damıtık içki) tüketiminizi azaltın. Güneşte uzun süre kalmaktan sakının. Kanser yapıcı maddelerin kullanımı veya üretimi sırasında mesleğin gerektirdiği güvenlik önlemlerine uyun.

Sık sık bol meyve, taze sebze ve lifçe zengin yiyecekler yiyin. Aşırı kilodan sakının ve bol katı yağlı yemekleri azaltın.

Yüzdeki bir bende şekil değişikliği oluşursa, vücutta herhangi bir şişlik veya anormal bir kanama görülürse hemen bir doktora başvurun; aynı şekilde uzun süre devam eden öksürük, ses kısılması, bağırsak bozuklukları, nedenini açıklayamadığınız kilo kayıpları olduğunda da doktora gidin.

Bayanlar için son önemli tavsiye: düzenli olarak vajina frottisi yaptırın, belli aralarla göğüslerinizi muayene edin ve 50 yaşından sonra da düzenli aralıklarla mamografi yaptırın.
Cerrahî
KORUYUCU ÖNLEMLER VE TARAMA

Kanser olgularını azaltmanın bir yolu, epidemiyolojik çalışmalarla belirlenmiş olan kimyasal, fiziksel veya virüslü maddelerle teması önlemek veya azaltmaktır. Tarama teknikleri kanamaların veya değişikliğe uğramış benlerin basit bir şekilde gözlenmesinden başlayarak karmaşık tıbbî görüntüleme yöntemlerin kullanılmasına kadar gider. Kanser ne kadar erken saptanırsa, iyileşme şansı da o kadar fazladır. Erken tam az sayıda kanser hücresinin saptanmasına olanak tanıyan tıbbî görüntüleme sayesinde mümkündür. Biyokimya sayesinde de monok-lonal antikorlar kullanılarak çok az miktardaki ur göstergeleri ölçülebilir.

Yüzdeki benler deri kanserine dönüşebilir (melanom). Berilerde herhangi bir büyüme, kenarların düzensizleşmesi, görüntünün değişmesi, rengin koyulaşması veya kaşınma hemen bir doktora gidilmesini gerektirir. Dölyolundan alınan frottislerle rahim kanserinden ölüm oranı önemli ölçüde azaltılabilir. Memelerin herkesin kendisi tarafından zaman zaman elle muayene edilmesi ve bir şişlik belirdiğinde doktora gidilmesi tavsiye edilir. 50 yaşından sonra, kadınların her üç senede bir göğüs radyografisi veya mamografi çektirmesi gerekir.

Bu konudaki bilgiler düzenli olarak basın, televizyon, radyo aracılığıyla ve hekimler tarafından yayılmaktadır. Avrupa’da Avrupa Topluluğu bir «Kansere Karşı Avrupa» programı hazırlamayı kararlaştırdı. Uzmanlar, on kural içeren bir «Kansere Karşı Avrupa Yasası» hazırladılar. Eğer bu kurallara uyulursa, 2000’li yılların başında kanserden ölümlerde yüzde 15’lik bir azalma olması gerektiği tahmin edilmektedir. Günümüzde her beş kişiden biri kanserden ölmektedir ve herhangi bir girişimde bulunulmazsa, XXI. yy’ın başında her üç kişiden biri kanserden ölecektir.

TEDAVİ

Kanser tedavisinin amacı uru ve olası metastazları ortadan kaldırmaktır. Uygulanacak tedavi yöntemi kanserin vücuttaki gelişim durumuna ve kanserin tipine göre değişir. Belli bir noktadaki ur ameliyatla alınabileceği gibi, radyoterapiyle de yok edilebilir. Bu iki tedavi şekli çoğu zaman birlikte uygulanır, ameliyattan sonra, hâlâ kanser hücreleri kalabilir ki bunların ortadan kaldırılması da sadece ışın tedavisiyle mümkündür. Belli bir noktada olmayan urlarda kemoterapi gibi tüm vücuda etki eden tedavi şekli gerekir. Vücudun doğal savunma sistemim kullanan yeni bir tedavi şekli de uygulanabilir: çoğu zaman cerrahî müdahale ile radyoterapinin birlikte kullanıldığı immünoterapi.
Cerrahî tedavi

Urların ve ur hücresi içerebilecek rılması demektir. Anestezi, yoğun ilerlemeler sayesinde hayatî önem uzun süren ameliyat yapılması müır ameliyatla zedelenen veya şakadana modern teknikler, özellikle memeniı ameliyat sonrası yaşamlarını daha iyi

Radyoterapi (ışın tedavi:

Bu teknik, dokuları geçerken, iye ışınlardan yararlanır. Işının ulaştığı dır. Röntgenterapi ve küriterapi uyg keleri farklı olan iki radyoterapi tel ışınları üreten aletler kullanılır: tanec ton) hızlandırıcıları; küriterapide ise fından yayılan gama ışınları kullanı. ya vücudun doğal boşluklarına (ekzc leştirilir (endoterapi).

Kullanılan ilk radyoaktif madde, P: lışmaları sonucu elde edilen radyun yerine kobalt 60, iridyum 192 veya ij Enerjileri farklı olan elektron hızlandı line göre ayarlanmıştır: 50-60 kV ene ne karşı kullanılır, 70-120 kV enerjis sağlar, ancak 200 kV’dan fazla enerj ğunca derinlere, 25 cm’ye kadar iner ı hassasiyetle hedefini bulur. En fazla e: Keest tarafından bulunan ve 3 000 k\ hızlandırıcıdır.

İyonlaştırıcı ışınlar doğrudan veya değindeki DNA’yı keser, böylece hücı hücre ölür. Ama radyoterapide ur hüc ler de zarar görür, bu nedenle ışınlanan de belirlenmesi gerekir. Işın yayan ale (lazer) ve tıbbî görüntülemedeki geli: ışınlanacak urun yerini ve çevresini bei ler kaydedilmiştir. Buna rağmen ışınla nık ve nekroz yaparak daima sakıncalı

Kemoterapi (ilaç tedavisi)

ilaçla tedavide çoğunlukla damar yo yasal maddeler verilir. Bu yöntem daha veya akyuvar kanserleri gibi belli bir y rinde kullanılır. Verilen ilaçlar DNA’yı, inlerini etkileyerek hücre bölünmesinir rur ve böylece kanserli hücreleri öldürü gösteren ilaçlar, DNA’nın bazlarına bağ sına girer ve böylece sarmalı açar veya ı tarak DNA’nın kırılmasına neden olurla: yapısındaki makromoleküllerin senteziı rı da DNA kırılmalarını onaran enzimle

Kemoterapi vücutta bölünmekte ok
Radyoterapide kullanılan aletler. Radyoterapide hızlandıncılannın (burada Moskova’daki Herzen A ışınlama makinesi görülüyor) son derece hassas

;llikle, normal hücrelere göre daha hızlı bölünen kan-:rini etkiler. Ancak bu sırada normal hücreler de zarar unun sonucunda yan etkiler oluşur: tedavi başın saçlı t hücreleri öldürdüğünde saçlar dökülür, sindirim sis-bazı hücreleri öldürdüğünde ishal ve kusmalar olur, itkiler tedavi kesildiğinde ortadan kalkar, îücreleri kemoterapiye karşı savunma mekanizmala-bilir ve kullanılan tedaviye direnç kazanabilir. Bu di-■ı hücreleri tarafından özel proteinlerin yapılmasıyla îöylece ya ilaçların hücreden çıkması hızlandırılır, nn işlevine engel olunur. Ur hücreleri normalde kul-dde ile artık hiç etkilenmediğinde, doktor tedaviyi

an tedavi maddelerinin zararlı etkilerini azaltmak ddelerin «pompa»lar veya küçük haznelerle vücuda olarak dağılmasını sağlayıcı yöntemler geliştirilmiş-taşıyan hastalar, iğne olmak için hastanaye gitmek tjnaz ve tedavi süresince de normal yaşamlarını sür-

azı urlar tedaviye direnç gösterdiğinde, doktorlar ilaç rtırmak zorunda kalırlar. Bu ilaçlar kemik iliğindeki •:ze zarar verdiğinden (bu ana hücreler dokulara oksi-;Sinı sağlayan alyuvarları hücre öncülerini ve enfeksi-ş: vücudun savunmasından sorumlu akyuvarları üre-: için çok tehlikelidir. Doktorlar bu sorunu, tedaviden : iliğini tamamen boşaltıp dondurarak saklamak şek-’.er. Hastaya yüksek dozda ilaç verildikten ve kan zalmaya başladıktan sonra, hastanın dondurulmuş kemik iliği çözündürülerek yeniden kendisine verilir: ilardan beri uygulanmakta olan bu tekniğe kemik ili-

ıoterapi

;ierini öldürebilen bağışıklık sistemi hücrelerinin anser karşıtı savunmayı artırıcı ve bazen de ur hüc-jrücü nitelikte interlökin veya sitokin gibi molekül-rtası, immünoterapi denilen yeni bir kanser tedavi doğmasını sağlamıştır. Kanserli hastalarda vücu-l:k sistemini uyarmak için yapılan ilk girişimler ■deri ile olmuştur (BCG, Coryneabacterium parvum). günümüzde de bazen mesane kanseri gibi bazı kullanılmaktadır. Bağışıklık sisteminin işleyişi ve 2_ennin yapısıyla ilgili bilgilerin artması sayesinde, •rz: ortasından beri immünoterapi daha fazla ümit

7 lenfositlerinin büyüme faktörü olarak tanımlanan kullanımı günümüzde daha bir önem taşımakta-.;rin bu alt grubu organizma dışında uzun süre yarak muntazam olarak interlökin 2’nin eklenmesi ile =ayssız çoğalması ve olgunlaşması sağlanır. Bu şekilce Activated Killer (LAK) haline dönüşebilen lenfo-.vjcrelerini öldürebilir.

jnda interlökin 2, T lenfositlerinden diğer sitokinle–^asım da sağlar. Günümüzde klasik tedavilerin etki-prülen ve değişik evrelerde ilerlemiş metastazları . lıastalarda onlarla çok sayıda tedavi şekilleri denen-. tedavi şekillerinden bazılarında interlökin 2 veya :zzz (interlökin 2 ve g interferon) damar yolundan :niîda ise, hastalara interlökin 2 ve in vitro (vücut dı-.lî üretilmiş LAK hücreleri damar yolundan verilir.

< giderilmesi

rok hastalığın son döneminde ortaya çıkar. Ya doğ-a kanserin sonucu (basınç, gerilme, veya organlara ‘.arlara yayılma) veya tedavi sonucu oluşur. Ağrı söz zz. onun bulunduğu yere, hastalığın evresine bağlı r.astalık sonucu oluşmuş duygusal faktörlere ve ai-.jdara da bağlıdır. Ağrı kontrol altına alınamazsa r^eme ve nüks kaygısını artırır. Hastaların ağrı duru-:ikat eden tıbbî ekipler ve doktorlar bu konuda _ oynarlar. Hastanelerde ve kanserle savaş merkez-nliklinikleri vardır. Kullanılan ilaçlar morfin ve ya-raijeziklerdir. Bunlar kanserli hastaların yaşam ko-.rgm bir düzelme sağlar.

î aşamasındaki yeni tedaviler

Lrrimakta olan tedavilerin daha iyi hale getirilmesi ize karşı yeni tedavilerin hücresel biyolojide ve ba-ı^ıde elde edilecek ilerlemelerden doğacağı anlaşıl-
maktadır. Herhangi bir kanserin kökenini ve işleyiş şeklini ve organizmanın ona karşı savunma yöntemini bilmek daha şimdiden yeni yöntemlerin gelişmesini sağlamıştır. Bu yöntemler hayvanlarda kanıtlanmış, insanlarda ise henüz tedavi denemeleri aşamasındadır.

Bağışıklık sistemi sitokinleri yapar. Araştırmacılar bu sitokin-leri interlökin 4 gibi diğer sitokinlerle tamamlamaya veya hemo-terapi ile birlikte kullanmaya çalışmaktadırlar. Melanomlarda ve böbrek kanserlerinde kullanılan interlökin 2 dışında, g interferon da lösemilerde ve yumurtalık kanserinde kullanılmaktadır. Co-lony Stimulating Factors (CSF), gibi diğer birtakım sitokinler yüksek dozlu radyoterapi veya kemoterapi sonrasında gerçekleştirilen kemik iliği nakillerinde kullanılmaktadır: akyuvar kökenli hücrelerdeki büyüme faktörleri, hastalarda bu hücrelerin çok kısa sürede oluşmasına olanak verir.

Henüz oluşum safhasında olan diğer bir tedavi yöntemi de urun kendisini çıkarıp, Tumor Infiltrating Lymphocytes (TIL) denen öldürücü hücreleri ayırmak, interlökin 2 ile bunların çoğalmalarını sağlamak ve daha sonra da bunları tekrar hastaya damardan vermektir. Bunlar hızla tümör bölgesine giderler.

Yeni bir tedavi şekli de gen tedavisidir. Günümüzde ur karşıtı maddeleri (Tumor Necrosis Factor, TNF gibi) veya ur karşıtı savunmayı artırıcı maddeleri (interlökin 2 gibi) öldürücü hücrelerde (TIL) veya ur hücrelerinin kendisinde kodlayacak olan genleri hücrelere sokabilecek teknikler bulunmuştur. Böylece değişikliğe uğrayan hücreler daha sonra hastaya verilir, bunlar urun bulunduğu yere giderler ve ürünlerini orada açığa çıkarırlar.

Bağışıklık sistemi, kanser hücrelerini tanıyan antikorlar yapabilir. Ur karşıtı momoklonal antikorlar ile birçok immünoterapi deneyleri yapılmıştır. Bu antikorların damardan hastaya verilmesiyle, lösemilerde olduğu gibi özel olarak,’ bazı kan kanseri hücrelerinin yüzeylerinde bulunan maddelere karşı yönlenen bu antikorlar o urun gerilemesine neden olur.

Bir diğer tedavi yöntemi monoklonal antikoru bir toksinle (bir hücreyi öldürme yeteneğinde olan) veya kemoterapide kullanılan bir ilaçla birleştirmektir. Böylece antikorlar toksin veya ilacı kanser hücreleriyle temas ettirip, onların ölmesini sağlar.

Radyoaktif elementleri monoklonal antikorlarla birleştirmek de mümkündür. Radyoaktif madde ile işaretli monoklonal antikor kanserli hücrelere yapışarak, ur bölgesinde ışın yayacak ve böylece kanser hücrelerini öldürecektir. Araştırmacılar ve doktorlar büyüme faktörlerinin alıcılarına karşı da monoklonal antikorları kullanmayı denemektedirler. Bu antikorların vücuda verilmesiyle ilk önce urun büyümesi önlenir, sonra da kanser hücrelerin sürekli ölmesi sağlanır. □

İmmünoterapi, vücudun normal lenfositlerini, “öldürücü” hücreler haline dönüştürerek bağışıklık sisteminin savunmasını pekiştirmeyi amaçlar.
Radyoterapide, radyoaktif madde içeren iğneler doğrudan doğruya tedavi edilecek kanserli dokuyla temas edecek şekilde vücuda sokulabilir.
AYRICA BAKINIZ

– EBsil ağrı

► KfflB büyüme

– EM görüntüleme (tıbbî)

– HSD hücre

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*