KANGURU VE KESELİLER

KANGURU VE KESELİLER
Memeliler sınıfında yer alan Metatheria altsınıfını oluşturan keseliler takımı (Marstifrialta), üyelerinin morfolojik farklılıkları ve yaşadıkları ekolojik ortamların çeşitliliği açısından, çok heterojen bir grup meydana getirir. Bu grupta yer alan canlılar birçok anatomik ve fizyolojik özellikleriyle diğer memelilerden ayrılır; bu özelliklerden en önemlileri, karın bölgesinde bir kesenin ve özel bir üreme şeklinin bulunmasıdır.

Keseliler grubunun en iyi tanınan temsilcisi kangurudur.
80 milyon yıl önce, Üst Kretase Dönemi’nde, dünya yüzündeki dağılımlan bugünkünden daha geniş olan ve günümüze oranla daha çok çeşitlilik gösteren keseli hayvan türleri yaşamıştır. Kanada’da, bu dönme ait Eodelphis cinsinden keseli bir hayvanın akçene kemiği, akçene dişleri ve kafatası parçalarından oluşan fosilleri bulunmuş, bu cinsin günümüzde yaşayan sariglerle çok yakın akraba olduğu ortaya çıkarılmıştır.

Bu takımın aynı anda Avrupa ve Kuzey Amerika’da ortaya çıkan ilk temsilcileri küçük boylu hayvanlardır. Böcekçil veya hep-çil olan bu hayvanlar, günümüzde yaşayan opossumlarla (didelp-his) büyük benzerlikler gösterir. Bu benzerlikler, Cuvier’nin Monmartre’da (Paris) alçıtaşı içinde bulduğu Didelphis cuvieri fosilleriyle de kanırianmıştır.

Bu grup, Güney Amerika’da, diğer eteneli memelilerle rekabet etmelerini gerektirmeyen bir ortamda, büyük bir çeşitlilik göstermiştir; böylece, Dasyııridae familyasıyla akraba olan pek çok etçil keseli türü (bugün, yalnızca fosilleri bulunan Borhyaenidae familyası gibi) ortaya çıkmıştır. Eteneli memelilerle keselilere paralel bir evrimleşme gösteren en ilgi çekici cins olan Thylacosmi-lus atrox bu dönemde yaşamıştır; kafatası kemiği şaşırtıcı bir şekilde kılıç dişli kaplanlara benzemekle birlikte, bu iki cins arasında hiçbir akrabalık ilişkisi bulunmamaktadır. Bu benzerlik, keselilerin belirli bir ekolojik ortama uyum yeteneklerinin üstün yapılı memelilerinkine eşit olduğunu göstermektedir.

Metatheria altsınıfıyla diğer memeliler (eutheria, eteneliler) arasındaki farklılıklar, Metatheria altsınıfında yer alan türlerin etenelilerin atası olması ihtimalinin uzak olduğunu göstermektedir. Bu iki altsınıfın daha ilkel bir türden (pantotheria) geliştiği ve bu ayrılmanın yaklaşık 120 milyon yıl önce, Kretase Döne-mi’nin başında gerçekleştiği düşünülmektedir. Avustralya’daki keselilerin Antarktika yoluyla bu kıtaya gelip yerleştikleri sanılmaktadır. Kretase Dönemi’nde Güney Amerika, Antarktika ve Avustralya’nın kara bağlantılarıyla birbirine bağlı olduğu kabul edilir; buna göre, Güney Amerika’da yaşayan keselilerin Avustralya’ya geçtiği ve memelilerin bulunmadığı bu topraklarda, di-
im

ğer hayvanların rekabetinden uzak olarak büy gösterdiği düşünülmektedir. Mezozoyik Dönem ğer kıtalardan ayrılan Avustralya Kıtası «ada» ha

Günümüzde, 80 cinsi ve 250 kadar türü bulı dağılımı, Amerika, Avustralya ve çevresindeki b nırlıdır; türlerin büyük bir çoğunluğu Avustralya: familyası Amerika’da barınmaktadır.

KESELİLERE ÖZGÜ KARAK

Bu özel hayvan grubu içinde yer alan, Avustral dan Amerika opossumuna kadar bütün türler, gö: folojik çeşidiliğe rağmen, birtakım ortak özellikle

Anatomik özellikler

Keselilerin iskelet yapısı eteneli memelilerink mekle beraber, birtakım küçük değişiklikler göste lerin büyük bir bölümünde, kalça kemiği seviyes çıkıntısı bulunur. Çatının iç kenarında yer alan ve olarak bilinen bu kemiklerin, marsupium adı verile ni desteklediği ve bazı uyluk kaslarının yapışma ; şünülmektedir. Türlerin büyük bir çoğunluğunda karın kesesi bulunmaz; ancak bu kemik çıkmtılaj de vardır.

Keselilerde damak kemiği tamamen kapalı değ sı, en ilkel memeliler de dahil olmak üzere, diğe daha dardır. Beyin de, diğer eteneli memelilere gc lişmiştir; beyin kabuğu kıvrımlarının azlığından ı ceği gibi, beyin yapısı ve bölgesel özelleşmeleri ç lişmiş durumdadır. Ayrıca, beyincik çıplaktır, kok] lan çok gelişmiştir.

Keselilerdeki diş sayısı diğer memelilerden da değişme veya yenilenme özelliğinden yoksundur larda yalnızca 4. küçük azı dişi değişmektedir. Di ve dizilişine göre keseliler iki alttakıma ayrılır: dal kesici dişleri ve köpekdişleri bulunan protodontlat çene başına düşen kesici diş sayısı 3 ile sınırlı olar Daha ilkel türleri içeren polyprotondtlar alttakım dae ve Dasyuridae familyaları, genellikle otçul hay şan diprotodontlar alttakımındaysa, Macropodidc dae familyası yer alır. Bu sınıflandırma daha çok bir nitelik taşıdığı için, günümüzde yaşayan türle kim dahilinde ele almak zordur.
Dişi boz kanguru ve yavrusu.

Kangurularda yavru kendi kendine yaşamını sürdürme yeteneği kazandıktan sonra da uzun süre annesini emmek için keseye girmeye devam eder.
i
İÇİNDEKİLER

KESELİLERE özgü KARAKTERLER KESELİLER VE İNSAN

keseli türlerine

TOPLU BAKIŞ ORTAMA uyum
1 –
Keselifare, Dasyuroidae üsttamilyasında yer alan bir keseli türüdür.

grtlak doğrudan doruya iç burun deliklerine bağlı ıl^num ve sindirim yolları arasında bağlantı bulun-a meme organının en önemli özelliği iki tane döl-bunun doğal sonucu olarak erkeklerin penisi de aldır.

-£< bir bölümünde ön ayaklar beş parmaktan olu-ı ayaklar yaşama şekillerine göre büyük bir çeşit-E- az özgülleşmiş arka ayak şeklinde birbirinden r parmak ve bunlara karşı gelen bir başparmak bu-ienilen bu durum, büyük olasılıkla bu hayvanla-: ağaçlarda yaşadığının bir işaretidir. Avustralya’da —ilerdeyse (Macropodidae ve Peramelidae gibi), :~armak görülmez; buna karşılık, insanlardaki yü-karşılığı olan IV. parmak daha uzun, kısa ve in-

il parmaklarsa birbirine yapışıktır. Bu duruma da

alı bir gelişme

_v:par (doğurarak üreyen) hayvanlar olmalarına s şekilleriyle diğer etenelilerden ayrılır. Bu hayvan-

– n’.uş iki aşamada gerçekleşir, içindeki gelişim evresi. Keseliler genellikle etene-:r toplanır. Oysa, gelişimin ilk aşamalarında, emb-.s mukozasına tutunmasını ve yavrunun ana karı: sağlayan, az gelişmiş bir etene bulunur. Vitellin z=ne, diğer eteneli memelilerde bulunan etenelere iasit bir yapıdadır; damarlanması daha az geliş-_r„ dölyatağı dokusundan kaynaklanan besleyici -:ûk beslenme şekli) basit difüzyon yoluyla emb-Aynca, dölyatağı dokusuna yuvalanma, Pemmeles ‘..seusgiller türleri gibi, daha iyi gelişmiş allantoitli .Onduğu türlerde bile zayıftır (oysa, klasik meme-: ;ok benzeyen bir etene bulunur), eki gelişim evresi. Çok kısa bir gebelik döneri; süre opossumlarda 13, kangurularda 30 gün _ ‘.5 ila 3 cm arasında değişen ve iç organları he–:yîa gelişmiş olmayan bir yavru dünyaya gelir, .rnüz ilkel böbrek şeklindedir. Doğduklarında ta-: elan ve duyu organları henüz taslak halinde bu-_r. arka ayakları da güdük şekildedir. Bu nitelikle-snuş izlenimi veren yavru, gelişimini annesinin -de sürdürür. Kangurularda yavru, embriyon zar–dme yırtar ve ön ayaklarındaki pençeler yardımı kesesine ulaşır. Dişi kanguru bu sırada sırtüstü ma anasının postuna tutunup tırmanarak keseye sağlar. Diğer türlerdeyse anne, yenidoğan yavru-3iak, kese içindeki memelerden birinin hizasına

irmesine sıkıca tutunan kanguru, gelişimini kese -ye başlar. Böylece, yavrunun doğumuyla kesin-
tiye uğrayan gebeliğin ikinci devresi kese içinde tamamlanır. Bu dönemde embriyonun gelişimi gerçekleşir. Genellikle, emzirmenin ilk evresinde emme yeteneğinden yoksun olan yavrunun beslenmesi için, sütü kendiliğinden yavrunun ağzma fışkırtan bir meme kası bulunur. En büyük değişiklikler de işte bu evrede meydana gelir. Ön ve arka ayaklar gelişimim tamamlar, tüyler çıkar ve gözler açılır. Bu evre, keseli türlerinde gelişimin en uzun süren aşamasını oluşturur ve opossumlarda 2, kangurularda 8 ay sürer. Bu evrenin sonunda yavrunun ağırlığı 0,80 gramdan 4,5 kilograma ulaşır. Emzirme dönemiyse gelişim tamamlanıp, yavrular kendi kendilerine yaşamlarım sürdürebilme yeteneğini kazandıktan sonra bile devam edebilir. Bu dönem çok uzun sürdüğünde, bir sonraki gebelikten doğan yavrularla bir öncekiler aynı anda kese içinde bulunabilir.

KESELİLER VE İNSAN

İnsan dünya yüzünde var olduğundan bu yana, içinde bulunduğu doğal çevreye hükmetme eğilimi göstermiştir, içinde bulunduğumuz çağdaysa, insanoğlu, elinde bulunan teknolojik imkânları kullanarak biyotopları hızla değiştirmektedir. Pakat, günümüzde yaşayan en özgülleşmiş veya çevreye uyarlanmış hayvan türleri bile bu kadar hızlı bir değişime ayak uydurama-makta ve bunların bir kısmı yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır. Bu açıdan, evrimleşme süreci içinde ileri derecede özgülleşme, hayvanlar için yarardan çok zarar getiren bir nitelik kazanabilmektedir. Bunun nedeni; doğal ayıklanmanın karmaşık ve yavaş işleyen biyogenetik mekanizmaları sonucunda ileri derecede özgülleşerek, bulunduğu ortama uyum gösteren bir hayvanın, bu ortama sıkı bir şekilde bağımlı hale gelmesidir. Bu bağımlılık nedeniyle, iklim koşullarının değişmesi ve bunun sonucunda da, hayvanların besin kaynağım oluşturan bitki örtüsünün farklılaşması, bazı türlerin ortadan kalkmasına yol açmaktadır.

Bu bilgiler göz önünde bulundurulduğunda, keselilerde biyolojik başarıların (hayvan sayısının çokluğu ve dağılım alanlarının genişliği bakımından) sınırlı olduğu ve bu sınıfta yer alan hayvanların daha ilkel, diğer bir deyişle, fazla özgülleşmemiş türler içerdiği görülür. Bu durumun en iyi örnekleri Amerika ve Avustralya opossumlarıdır; bu hayvanlar, hepçil tipte beslenen dipro-dondardır ve ağaç üstünde yaşamaya öyle pek fazla da uyarlanmış sayılmazlar; bu nedenle, etenelilere karşı mücadelede başarılı olmuşlardır. Oysa, Üçüncü Zaman’da yaşamış ve daha üstün bir evrim düzeyine ulaşmış olan Amerika keselileri, etenelilerin rekabetine dayanamayarak ortadan yok olmuştur.

Bu grupta yer alan hayvanlar, özellikle, Avustralya Kıtası’nda büyük bir çeşitlilik gösterir. Bu durum, Avustralya’mn, keselilerin buraya yerleşmelerinden sonra diğer kıtalardan ayrılmasına bağlıdır. Bu kıta üzerinde evrimleşme baskısı çok zayıf kaldığı için, burada bulunan keselilerin çoğu yaşayan fosil niteliğindedir. Yaşadıkları ortamdaki en küçük değişimlere bile çok duyarlı olan bu hayvanların sayısı, AvrupalIların gelip yerleşmelerinden sonra giderek azalmıştır. Kuskusgiller familyasından keselilerin ağaçlarda yaşayan türlerinin de doğal ortamları gittikçe daralmaktadır. Koalaların bir bölümü, okaliptüs ormanlarını yok etmek için çıkarılan yangınlarda ölmüştür. Kanguru farelerinin birçok türü, insanların etkisiyle bitki örtüsünün değişmesi sonucunda ortadan kalkmıştır. Hayvancılık için kıtaya getirilen ko-yunlara ayrılan topraklarda otladıkları için otçul keseli türleri avlanarak yok edilmiştir; bu nedenle, öldürülen büyük kanguruların sayısı milyonları aşmaktadır. Kümeslere saldıran tasmanya-şeytam ve keselikediyle koyun sürülerine saldıran keselikurt gibi etçil keseliler de avlanarak öldürülmüştür. Kıtaya insanlar tarafından getirilen dingo, tilki ve tavşan gibi yeni türler de, keseliler altsınıfına dahil hayvanlar için bir başka tehdit unsuru oluşturmuştur. Dasyuridae familyasıyla rekabete giren bu türler, küçük keselileri ve numbadarı avlayarak sayılarının azalmasına yol açmıştır. Keseli yuvalarımn giderek azalmasından da tilkilerin sorumlu olduğu düşünülmektedir. Ayrıca, bandikut gibi kazıcı hayvanlar ürünlere zarar verdikleri için, koala gibi bazı türler de kürkleri için öldürülmüştür.

Günümüzde, uluslararası kamuoyunun baskısı sayesinde, yok olma tehdidiyle karşı karşıya bulunan keseli türleri sıkı bir şekilde koruma altına alınmıştır. Avustralya Hükümeti, bu doğal mirası koruyabilmek için gerekli önlemleri almış durumdadır; ancak günümüzde soyu tükenmiş olan birçok keseli türü için artık çok geçtir.
KESELİKURDUN YAŞAMAKTA OLDUĞU VARSAYIMI

Kayıtlara göre en son keselikurt, 1936 yılında, Hobart Hayvanat Bahçesi’nde (Tasmanya) ölmüştür. Bununla birlikte, o tarihten bu yana, keselikurtla-rın varlığını sürdürdüğüne dair birtakım ipuçları ele geçmiştir. Bunların arasında izler, dışkılar, şüpheli fotoğraflar ve bazı tanıklıklar bulunmaktadır; bir arabanın farları ışığında karşıdan karşıya geçen veya kümeslere saldıran keselikurtların varlığından söz edilmektedir. Bu ipuçlan, keselikurtların yalnızca Tasmanya’da değil, Avustralya Kıtasında da yaşadıklarını düşündürmektedir. Bu türün Avustralya topraklarında 2 000 yıldır var olmadığı kabul edildiğinden, bu olasılık daha da ilgi çekici bir boyut kazanmış durumdadır.

Keselikurtların varlığının ortaya çıkarılması amacıyla pek çok keşif seferi düzenlenmiştir. En s-on seferlerden biri, 1990’da, Fransızlar tarafından gerçekleştirilmiş, ancak kullanılan gelişmiş imkânlara rağmen (fotoğraflı tuzaklar gibi), hiçbir somut delil ele geçirilememiştir. Bununla beraber, Tasmanya Adası’mn maskotu haline gelen bu «Tasmanya kaplanı»nın varlığını sürdürdüğüne dair az da olsa bir umut vardır.
Tasmanyaşeytanı geceleri avlanan bir hayvandır. Boyu 80 cm, ağırlığı 9 kg kadardır.
Didelphis cinsinden opossumlar.

Fotoğrafta erişkin ve yavru opossum görülüyor.

KESELİ TÜRLERİNE TOPLU BAKIŞ

Sistematik ölçütlere göre keseliler dokuz familyaya ayrılır: Di-delphidae (opossumlar), Dasyuridae (keselikurt, tasmanyaşeyta-m), Myrmecobidae, Notoryctidae, Peramelidae, Coenolesttdae, Macro-podidae (kanguru), Phalangeridae (koala) ve Phascolomidae. Bu familyalar beş üstfamilyada toplanır.

Didelphoidae üstfamilyası

Zoologlar tarafından incelenen ilk keseli türleri, Didelphidae grubunda yer alır. Bunlar, ayaklarında 5 parmak bulunan ve çok dişli olmalarından dolayı poliprotidontlar grubunda yer alan küçük hayvanlardır (boyları Marmosa cinsinde 7 cm’den 50 cm’ye kadar değişir). Çoğu hepçildir. Bu grupta yer alan türlerde karm kesesinin tamamen ortadan kalkmasından, ileri derecede gelişmiş şekillerine kadar bütün ara evreler gözlenebilir. Kuyruk uzun ve sarılgandır. Didelphis cinsine dahil opossumlarla sarigleri içeren bu familya, kuzey yarıkürede yaşayan yegâne keseli grubunu oluşturur. Bu türler yalnızca Amerika Kıtası’nda yaşamaktadır.
Sarılgan kuyruklu opossum, Avustralya’da yaşayan keselilerin tersine, Didelphidae famil-Phalangeridae familyasının yasındaki türlerin dağılım alanları sürekli genişlemektedir; mese-Pseudocheirus cinsine dahildir. la, opossumlar Kanada’ya kadar yayılmıştır. Bu grupta yer alan keseliler, böcekçiller takımının temsilcilerinin hemen hemen hiç bulunmadığı Güney Amerika’da biyotopun uygun olmasından yararlanmıştır. Zorluklara, salgınlara ve değişken iklim koşullarına uyum sağlayabilmeleri (opossum yaşamsal işlevlerini yavaşlatma yeteneğine sahiptir) ve çabuk üreyebilmeleri bu hayvanların hayatta kalmasını kolaylaştıran diğer etkenlerdir. Bu hayvanlar bir refleks mekanizması sayesinde ölmüş taklidi yapabilirler. Böylelikle düşmanlarının dikkatinin dağılmasından yararlanarak kaçar ve av olmaktan kurtulurlar.

Didelphidae familyasında yer alan hayvanların büyük bir çoğunluğu ağaçlarda yaşar. «Keseli su samuru» adıyla da bilinen su opossumu (Chironectes minimus) gibi bazı türler ise yarı sucul bir yaşam sürer. Bu türlerde su ortamında yaşamaya uyum mekanizması olarak ayak parmakları arasında perdeler, dibe dalma sırasında kapanma işlevine sahip kulaklar ve keseyi kapama yeteneğine sahip güçlü bir büzgen kas bulunmaktadır.

Dasyuroidae üstfamilyası

Üçüncü Zaman’da Güney Amerika’da çok yaygın bir alana dağılmış bulunan Dasyuridae familyası, günümüzde Avustralya ve çevresindeki birkaç adayla sınırlı kalan yaşam alanında yok olma tehdidiyle karşı karşıya bulunmaktadır. Bu familyada küçük boy etçil veya böcekçil türler yer alır. Familyanın günümüzde yaşayan en iri temsilcisi bir metre uzunluğundaki keselikurt-tur (Thylacinus cynocephalus). Tasmanyakaplanı olarak da adlan-
dırılan bu hayvanın, arka bölümünde koyu pas renginde bir postu vardır. İnsanlar tara] kurdun Yeni Gine’den Güney Avustralya’} şam alanı artık Tasmanya’yla sınırlıdır. Ha-son temsilcisi 1936 yılında ölen keselikurtlaı ği sanılmaktadır. Yırtıcı etobur özelliğine olan bu hayvan, aynı zamanda Metatheria arasındaki evrimsel ortaklıkların bir gösterg sil niteliği de taşımaktadır. Geceleri avlanar tasmanyaşeytam (Sarcophilus harrisiı) küçük ] leşleriyle beslenir. Erişkin bir tasmanyaşeyt ve yaklaşık 9 kg ağırlığındadır. Bu hayvanın, şekli porsukla benzerlik gösterir. Dişilerde meme bulunduğu için, bir batında doğurulaı geçmez. Yavruların kese içinde kalma süresi kiden bütün Avustralya’da yaygın olarak b> yaşam alanı günümüzde Tasmanya ile siniri cinsinden keseli kedi veya diğer adıyla kesel tehlikesi altında bulunan küçük bir etçil k Çağ’da yaşayan ilk memelilere çok yakın b olan phascogale de burada sayılabilir.

Bu üstfamilyadaki ikinci familyanın (Myrı silcisi, numbat da denilen keseli karmcayi; fasciatus). Heri derecede özgülleşmiş bir ha} boyu 30 cm, ağırlığıysa 500 g kadardır. Türı rıncayiyen gibi uzun bir dili bulunan bu ha; ve termitleri yakalamak için kullanır. Numt bulunmadığı için, yavrular, memeler etrafınd sında korunur. Ayrıca, bu hayvan, gündüzle selilerdendir.

Bu üstfamilyada son olarak, Notoryctida Familyanın üyeleri arasında bulunan keselik typhlops), etenelilerle keseliler arasındaki ort dan, en ilgi çekici hayvanlardan biridir. Ke: gövdesi, kapalı gözleri, dışkulak yapısından; postu ve kazmak için özgülleşmiş ön ayaklaı cı hayvanların morfolojik yapı özelliklerine s daki pençeler palet şeklini almıştır. Ayrıca, boynuz gibi sert bir kalkan bulunur. Bu tür, zeydoğusunda ve güneyinde yaşar.

Perameloidae üstfamilyası

Poliprotodontlar grubunda yer alan bu üçi görünüşleriyle tavşanı andıran küçük hayvan rameloidae familyasını içerir. Bunlar, geceler: lerle beslenen kazıcı hayvanlardır. Sekiz cins kadar tür içeren bu familyanın üyelerinden 1 gunni), Yeni Gine’den, Avustralya’ya ve bazı larma kadar uzanan geniş bir alana dağılmış boyu, kuyruk da dahil olmak üzere, 28-76 c Bunlarda uzun ve sivri bir yüz, ön ayaklara ( lişmiş arka ayaklar bulunur. Karın kesesinin a ya bakan dişi bandikut, bir batında 2 ila 6 ya^ Bu grupta yer alan türlerde etene, eteneli mer bi allantoit içerir.

Coenolestoidae üstfamilyası

Amerika’da yaşayan ikinci keseli familyası; Coenolestoidae familyasıyla birlikte küçük b şayan etçil hayvanlar bulunur. Bu hayvanlar c lı fosil niteliği taşır. Yaşama alanı Güney Am lan ile sınırlı olan bu grubun içerdiği beş türe rastlanmaz. Dış görünüşleri ve yaşama şek benzer.

Phalangeroidae üstfamilyası

Kanguru ve valabi gibi hayvanları içeren M yası bu üstfamilyada yer alır. 1770’te, Kaptar rafından keşfedilen bu hayvanlar, o güne kad ka Kıtası’nda yaşayan keselileri tanıyan bilim lığa uğratmıştır. Didelphidae ve Coenolesti karşılaştırıldığında, Macropodidae familyası! daha uzak olduğu görülür; ayak kemikleri be gösterir: I. parmak kaybolmuştur, ince ve biri II. ve III. parmaklar postun temizlenmesinde mak da sıçramalar için gereken desteği sağla ralya’nın yarı çöl bölgelerinde yaşar. Dağ vala cillatd), 4 metrelik sıçrayışlar yapabilen tırmar

Yeni Gine’de ağaçlık alanlarda yaşayan Den

KANGURU VE KESELİLER
)KEMMEL BİR UYUM: KOALA

etişen 600 okaliptüs türünden yalnızca otuz kadarıyla ar, kendileri için en uygun olan türleri, hatta, aynı tür-jazılarını seçebilme yeteneğine sahiptir. Bu seçimde idarinin zehirlilik derecesinin yanı sıra, su ve amino-: etkili olmaktadır.

praklan diğer bütün memeliler için çok zehirlidir. Bulların sindirim sistemi yapraklardaki yağın özümlen-zenlenmesinde kullanılmasını sağlar. Koaialar, yaprak-le yararlanabilen ender hayvan türlerinden birim oluş-ı çok otçul hayvan gibi, koaialar da, bağırsaklarında jkterilerı aracılığıyla selülozu sindirebilirler. Sindirim, pbi mideden sonra gelen ve bir mayalanma fıçısı gibi n körbağırsakta gerçekleştirilir. Şeker gereksinimi bu b karşılanabilir. Ancak, okaliptüs yapraklan az mik-ıdde içerdiği için, protein gereksinimini karşılamaya Bu nedenle, koaialar, azot dengesini koruyabilmek iktardâ besin tüketmek zorundadır. Kuraklık dörıem-rdakı aminoasit oranının daha da azalması, hayvanın (bilmektedir

ynağmın bol sulu olması, yapraklar üzerindeki çiğ besinlerle birlikte alınması ve organizmanır. su Kaynı koruma yeteneği sayesinde, koaialar, ru dengele yuyabilirler. KoabLar, kurak dönemlerde havayla te-yüzeyini azaltmak için top şeklini alırlar. Kuraklık ışkılardık. in uulovıiı da azalr ,su ıtaur.bûgiıSaUar-

> gen emilir) ve daha az idrar çıkarılır Nemli feesin-örbağırsak su deposu işlevi götür. Bu mekanizmalar I ortdiulanndd va;a>aı ırnaidlar hemen hemen n ı
ıpsar. Yaşadıkları doğal ortamda ileri derecede ağından yoksun kalan bu hayvanlar, gerçek kan-ızerler ve ağaçlardaki yaşama uyum sağlamak maharetleri de yoktur. Keselilerin Okyanusya’da dıkları zayıf doğal ayıklanma baskısı, bu hay-göstermiştir; beslenme kaynaklarının değişimi-Üm değişiklikleri sonucunda, yeni bir yaşam tar-:rme gerekliliği doğmuş, fakat kendilerine düş-layvanın bulunmaması ve yeni yiyecek kaynak-aha üstün nitelik edinme mekanizmalarını (do-ıvaşlatmıştır. Diğer bir deyişle, daha üstün nite-aları, ortama uyumları açısından fazla bir yarar ir., evrim geçirerek yeni özellikler kazanmaları-ı^tır. Yakın geçmişte yeni bir ağaç kangurusu

amilyasıysa, Hypsip’rymtıodon cinsinden misksı-. küçük kanguru türlerini içerir, görünümü Afrika antiloplarına veya adara pek vnıstralya faunası içinde kangurular, diğer kıta-:elilerle aynı yere sahiptir. Kanguruların çok iyi sindirim sisteminde uzun bir körbağırsak ve serle mayalanıp sindirilmesi için elverişli bir mide ‘.erçek kangurular, Avustralya ve Tasmanya’da s cinsine dahil elli kadar türde toplanır. Dev :r) ve erkeklerinin boyu 2 metreyi bulan boz , gibi en iri keseli türleri bu grubun üyesidir. Bu ;etreyi bulan sıçramalar yapabilir ve kısa mesa-Iık bir hıza ulaşabilirler.

Kuskusgiller) familyasını oluşturan türler çok < gösterir. Familyanın üyeleri, dallara tutunma-
larını kolaylaştıran parmaklara sahiptir. Ağaçlarda yaşayan ve doğal olarak Avustralya, Yeni Gine, Solomon Adaları’ndan başka, Endonezya’nın bazı bölgelerinde de bulunan bu hayvanlar, insanlar tarafından Yeni Zelanda’ya da götürülmüştür. 17 cins ve yaklaşık 42 türden oluşan familyanın pek çok üyesi, günümüzde yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Sadece, fazla özgülleşmemiş bir yapıya sahip fırça kuyruklu kuskuslar (Trichosurus cinsi) büyük bir yayılım göstermektedir.

En iyi tanınan keselilerden biri de, hiç kuşkusuz, koaladır (Phascolarctos cinmus). Koala, tüylü kulakları ve yünsü postuyla pelüş oyuncak ayıları andırır. Erişkin bir koalanın boyu 80 cm, ağırlığıysa 14 kg olabilir. Ağaçlarda yaşayan ve genellikle yalnız bir yaşam süren koaialar, bazen bir erkeğin önderliğinde küçük haremler de kurabilirler. Dişiler, otuz günlük bir gebelikten sonra tek bir yavru doğurur; ancak nadiren ikiz yavrular da dünyaya gelebilir. Yenidoğan yavrular 5 g ağırlığındadır ve altı ay süresince annelerinin kesesinde kalırlar. Sütten kesme zamanı geldiğinde, anne yavruyu, kendi sindirim sisteminden geçmiş ve sindirilmiş okaliptüs yapraklarıyla beslemeye başlar. Diğer Phalangeridae türlerinin tersine, koalaların keseleri arkaya doğru açılır; böylece, keseden başını uzatan yavru, yüzünü annesinin anüsüne daldırarak bu sindirilmiş yaprak bulamacını emebilir. Hareketlerinin yavaşlığı, ağaçlarda yaşaması ve bitkilerle beslenmesi gibi özellikleri, koalaları Güney Amerika’da yaşayan tembel hayvanlara yakınlaştırmaktadır.

Avustralya ve Yeni Gine’de yaşayan kuskuslar (Phalanger cinsi), Madagaskar makilerine (lemur) çok benzeyen hayvanlardır. Kuskusun boyu 30-60 cm, ağırlığı 7-15 kg arasında değişir. Kuyruğu sarılgan ve postu renklidir. Bu familyanın bazı cinslerinde (.Petaurus, Acrobates) olduğu gibi, uçan kuskusta da (Schoinobates volans) ön ve arka bacaklar arasında bir deri kıvnmı bulunur. Hayvan, yatagıum (uçma derisi) adı verilen bu zar sayesinde, ağaçlar arasında 100 metreye varan planör uçuşları gerçekleştirebilir. Uçuş sırasında dümen işlevi gören kuyruksa anî yön değişikliklerini mümkün kılar.

Phascolomyidae familyasını oluşturan ağır ve iri yapılı hayvanlar, Avustralya’nın güneyindeki dağlık alanlarda ve Tasmanya’da yaşar. Bu grupta yer alan türlerde kesici dişler, kemiricilerde olduğu gibi sürekli olarak uzar. Beslenme rejimi ot, kök ve meyve gibi bitkisel besinlere dayalı olan bu hayvanlar, geniş toprakaltı inleri kazarak düşmanlarından korunurlar. Mesela, vombat (Wombatus ursinus), kendini korumak için yuvasına girenleri tekmeler ve arka ayaklarındaki pençeleri kullanarak düşmanını yuvanın tavanında ezer. Erişkin bir vombat, 27 kg ağırlığına ve 90 cm boya ulaşabilir. Karın kesesi arkaya doğru açılır. Bu grupta yer alan diğer cinsler, yumuşak posta ve tüylerle kaplı bir yüze sahip olduğu halde, vombatların sık tüyleri ve çıplak bir yüzü vardır.

ORTAMA UYUM

Keseli türleri kısaca gözden geçirilecek olursa, bu hayvanların çok çeşitli ortamlarda üredikleri ve eteneli memeliler gibi belirli biyotoplara gerektiği şekilde uyum sağlayabildikleri görülür. Doğal ayıklanma baskısı altında kalan keseliler, belirli bir ekolojik ortama uyum sağlayabilmek için etenelilerle aynı evrim süreçlerinden geçmişlerdir. Bu paralel evrim olayı, zoologlar tarafından yöneşme olarak adlandırılmaktadır. Bu olayın birçok örneği bulunmaktadır. Bu noktadan yola çıkarak, morfolojik bakımdan, birbirine çok benzeyen türlerin sınıflandırmada akraba olmaları gerektiği kanısının her zaman doğru olmadığını söylemek mümkündür. Doğal ayıklanma süreci içinde ve türlerin rekabetine dayalı genetik ve biyolojik mekanizmalar aracılığıyla, birbirine benzeyen türler ortaya çıkmaktadır. Diğer bir deyişle ,benzer doğal baskıların etkisi altında kalan hayvanlar, belirli bir iklim, beslenme ve yaşam şekline (ağaçlarda veya suda yaşam gibi) uyum gösterecek şekilde gelişmişlerdir.

Keseliler grubunda çok çeşidi ortamlara uyum göstermiş türler bulunur; mesela, su opossumu (Chinorectes minimus) ve kalın kuyruklu opossum, su ortamına; uçma derisine sahip kuskus türleri hava ortamına; bazı-kanguru ve kuskus türleri,-ağaçlar üzerindeki yaşama; keseliköstebek, vombat ve perameles türleriyse kazıcılığa uyum göstermiştir. Ayrıca, keseliler grubunda, otçullardan (kanguru, vqmbat, bandikut) yırtıcı etçillere (keselikurt, keselisansar; tasmanyaşeytam) kadar zoolojik piramidin bütün temsilcileri bulunur. Yapılan bilimsel araştırmalar, eteneli memelilerin bolluğuna karşı, bu grupta yer alan hayvanların sayıca azlığını açıklamaya yeterli olmamaktadır. □
Hayvanat bahçesinde bir dendrolagus. Bu hayvanlar ağaçlarda yaşayan kangurulardır.
AYRICA BAKINIZ

—MısU Avustralya —*• W gebelik (hayvanlarda) —ikmal hayvanlarda gelişme —*■ Ib-hsU memeliler

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*