PİTHEKANTHROPUSs

PİTHEKANTHROPUS

ie temas halinde olmaları gerekliliği vardır. Oysa optik ve ışınım pirometreleri uzaktan kullanılabilir. Optik pirometre, ışık saçan bir filamanınkiy le sıcak cisimden yayılan ışığın şid detini karşılaştırarak, ışınım piromeî resi ise sıcak cismin yaydığı ısı ışını mını bir ısıl eleman üzerine düşürerek çalışır. -» ISILÇİFT

PİSA KULESİ, İtalya’da Pisa kentinde bulunan eğik kulef Yapımına Bo-nanno Pisanno’nun 1174’te başladı-ğK sanılan kule, 1350’de tamamlanmıştır. Yüksekliği 54 m., çapı 16 m. dir; 8 katlı olan kulenin giriş katında 15, sonraki 6 katta 30, çanların bulunduğu son katta da 12 sütun vardır. Duvarların temeldeki kalınlığı 4 m.dir; yukarılardaysa bu kalınlık yarıya iner. Kulede 296 basamak vardır. Kule sağlam bir zemine yapılmadığından eğilmeye başlamış: 1950’lerde bu eğilme tehlikeli bir durum almışsa da yapılan takviyelerle kule sağlamlaştırılmıştır.

PİSCATOR, Erwin (1893 Ulm-1966 Berlin), Alman tiyatro yöneticisi ve yapımcısı. Münih Tiyatro Okulu’nu bitirdi. Genç yaşta oyuncu olarak tiyatroya başladı ve 22 yaşında, bir tiyatronun yöneticisi oldu. I. Dünya Savaşı’nda cephe gerisinde askerler için düzenlenen tiyatro gösterilerini yönetti. 1920’de devrimci hareketin amaçları doğrultusunda, Berlin’de “Proleter Tiyatrosu”nu kurdu; M. Gorki, R. Rolland ve E. Toller’in oyunlarını sahneledi. 1924’te ise yine politik amaçlı “Halk Tiyatrosu”nu kurdu. Bu dönemde, oyunda film kullanma, çok düzeyli sahne vb. gibi yeni sahneleme yöntemleri geliştirdi. Buna ‘Total Tiyatro” adını verdi. 1933’te Nazi Almanyası’ndan kaçarak “Dramatic Workshop”u kurduğu New York’a gitti. Öğreterek ve yöneterek Amerikan tiyatrosu üstünde çok önemli bir etki yarattı. Art-hur Miller ve Tennesse VVilliams gibi oyun yazarları, Marlon Brando ve Tony Curtis gibi oyuncular öğrencileri arasındadır. 1951’de Almanya’ya geri döndü ve burada yapımcılığa devam etti. 1962’de Batı Almanya hükümeti, Piscator’un yönetiminde “Freie Volksbühne”yi kurdu. Piscator burada Rolf Hochhnuth’un
Pisa Kulesi
“Der Stellvertreter” (Temsilci) ve Pe-ter VVeiss’ın “Die Ermittlung” (Soruşturma) gibi önemli tartışmalara yol açan oyunlarını sahneledi. Piscator en çok, sahneye koyma alanındaki yenilikleriyle tanınır.

PİSİBALIĞI, yanyüzergillerden, yassı gövdeli yaygın bir balık türü (Limanda). 20-40 cm. boyunda, sırtı pürtüklü ve esmer, alt yüzü pulsuzdur. Gözlerinin ikisi de üst yüzde bulunur. Denizlerin kumluk dip kısımlarında yaşar. Türkiye sularında çok bulunur. Eti lezzetlidir. Yaldızlı pisi (Pleuronectes platessa) denen bir diğer türüyse daha büyüktür (70 cm. kadar). Manş Denizi ve Atlas Okyanusu’nda yaşar. Akarsu ağızlarına kadar girdiği görülür. Gözlerinden göğüs yüzgecine kadar bir dizi kemik kabartı taşır. Rengi turuncu benekli, esmerdir. Eti lezzetlidir.

PİSİSTRATOS (yaklaşık olarak İ.Ö. 600, ? – 527 Atina ?), Atina tiranı. Solon’un yeğeni olduğu söylenir. İ.Ö. 561 yılında köylülere ve odunculara dayanarak Atina Akropo-lü’nü ele geçirdi. Atina soylularının
muhalefeti karşısında kenti te mek zorunda kaldıysa da ele < diği Pangaion altın madenleri sinde ücretli askerlerden bir kurdu. Eretria, Thebai, Naksos larının yardımını da sağlayaral na’ya girdi ve iktidarı ele ge Onun tiranlığı zamanında Atin parlak dönemlerinden birini ya Zenginlerin topraklarına el ko^ köylülere dağıttı. Soyluların gü ve etkinliğini kırdı. Ticaret ve z atı geliştirdi. Emlak ve toprağa duğu vergiyle Atina hâzinesi zeı leşti, bayındırlık faaliyetleri yür Atina’da ilk genel kitaplık, onur manında yapıldı. Psistratos ze nında Ege, Marmara ve Kar: niz’de pek çok koloni kuruldu. K deniz ticareti için çok önemli Çanakkale Boğazı’ndaki -Siç (Yenişehir) kenti işgal edildi. Gel lu Yarımadası’nda Filaid’ler aile den Miltiades’in bir prenslik kur sına yardım ederek burayı da dt timine almış oldu. Ölümünden s ra yerine oğlu Hipparhos geçti.

PİSKOPOS, papazlığın en yük aşamasına ulaşan ve belli bir böl nin ruhani yönetimiyle görevlen* len kilise adamı. Katolik piskop lar; papaz atama ve yargılama h kına sahiptir. Atama biçimleri < karmaşık olmakla birlikte son ! papanındır. Piskoposlar, papa çimlerinde önemli rol oynarlar. P testan piskoposlarının makamı, formu kabul eden kiliselerin çoğı da aynen korunmuştur.

PİSSARRO, Camille (1830 Sai Thomas/Antil adaları-1903 Pari Fransız ressamı. 1841’de öğren görmek için Paris’e gitti ve res yapmaya başladı. Ülkesine dönü ce bir süre babasının ticaret işi\ uğraştı. Sonra DanimarkalI resse Fritz Melbe ile birlikte Venez ela’ya, 1855’tede Paris’e gitti. Bur da Paul Cezanne, Claude Monet’ Auguste Renoir gibi izlenimci re min yaratıcılarıyla tanıştı. Manza resmine ilgi duydu, çalışmaların çoğu açık havada yapılmış, canlılı ları, doğallıkları, parlak renkleri, a’ dınlık atmosferleriyle dikkati çeke tablolardır. Resimlerinin en ünlüle

eyzajlar ve Paris caddelerinin gö-rünümieridir. Pissarro 1880’ierden sonra izlenimcilerden ayrılarak yeni-iztentmcilere katıldı. Aralarında Paris ve Londra müzeleri de olmak üzere birçok müzede yer alan yapıt-lanndan bazıları “Marne Kıyıları”, Tarlalar”, “Opera Caddesi”, “Tuileri-es Parkı”, “Kar Manzarası” vb.dir.

PİSTON, buhar makinesi, motor ya da pompa silindiri içinde gidip gelme hareketi yapan, genellikle dairesel kesitli, katı, dayanıklı parça. Piston ya bir akışkan tarafından hareket alır ya da kendisi akışkana hareket verir. Üzerindeki yarıklara geçirilen esnek segmanlar aracılığıyla piston, silindir içinde sızdırmaz biçimde çalışır. İçten yanmalı motorlarda gücü anamile aktarmak için pistona bir biyel kolu bağlıdır.

PİŞEKÂR, ortaoyunlarında kavukluyla karşılıklı konuşarak oyunu başlatan kimse. Oyunun bitimine kadar “orta” denilen sahneden ayrılmaz. Elinde “pastav” denilen bir “şakşak” taşır. Kendisine akıl danışılan, eğitim görmüş, ağırbaşlı, Arapça ve Farsça bilen bir tipi canlandırır. Ka-ragöz’deki Hacivat tipine benzer. Tanınmış pişakârlardan bazıları şunlardır: Terlikçi Ahmet Efendi, Abdi Efendi, Küçük İsmail Efendi, Frenk Mustafa Efendi, Tevfik İnce.

PİTAGOR -> PİTHAGORAS

PİTHAGORAS (İ.ö. 570 ?, Sisam -490 ? Metapontos ?), Antikçağ Yunan düşünürü. İ.Ö. 551 yıllarında Güney İtalya’ya gitti. Siroslu Phere-kidis’in öğrencisi olduğu ve Tiran Polikrates’in baskısından kaçtığı, İran, Babil ve Mısır’ı gezdiği söylenir. Kraton’da (Crotone) bilimsel ve dinsel konuları yorumlayan siyasal amaçlı bir birlik kurdu. Krotonlu Hekim Alkmeon, Asklepios Rahibi Kal-liphon ve oğlu Hekim Demokedes, önde gelen öğrencileriydi. Bu birlik zamanla Güney İtalya ve Yunanistan sitelerine, Sicilya kentlerine yayıldı. Pithagöras bir yarı tanrı, peygamber ve olağanüstü güçler sahibi olarak tanındı. İ.Ö. 5. yüzyılda Philolaos, 4. yüzyılda Arkhitas’ın öncülüğünde sürdürülen öğretisi, Pit-
hagorasçılık adıyla kalıcılaştı. Böyle-si bir süreçte oluşan Pithagorasçı görüşlerin hangisinin Pithagöras’ ın. hangisinin ardıllarının olduğu bilinememektedir. Pithagorasçılar ruhun bilgiyle temizleneceğine inanırlardı. Aritmetik, geometri, astronomi ve fizik alanlarında birçok araştırma yaptılar ve teoremler ortaya attılar; sayıların ve aritmetik dizilerin yapılarını incelediler. Dünya’nın, evrenin odağı olmadığı, Güneş ve tüm öteki gezegenlerle birlikte Dünya’nın da odaksal bir ateş çevresinde döndüğünü öne sürdüler. Müzik alanında “Pithagöras Gamı” olarak bilinen sistemi ortaya koydular. Felsefe alanında insandan insana, insandan hayvana ruh göçüne inanan Pithago-rasçı düşünce Rönesans ile birlikte yeni Pithagorasçılar tarafından ele alınarak, evrenin, sayıların uyumuna dayandığı kanıtlanmaya çalışıldı.

PİTHAGORAS TEOREMİ, bir dik

üçgende hipotenüsün karesinin, dik kenarların kareleri toplamına eşit olduğunu ifade eden teorem. Hipotenüsün uzunluğu a, dik kenarların uzunlukları b ve c ise a2=b2+c2 dir. Örneğin, dik kenarları 3 ve 4 cm. olan bir dik üçgenin hipotenü-

sü /– /—>

y32+42 = y 25=5 cm.dir.

PİTHEKANTHROPUS, hem insan, hem maymun karakteri gösteren fosil yaratık; Cava insanı. HollandalI bir hekim olan Dubois, 1889’da Ca-va’da bir ırmak kıyısında alt pleistosende bir kafatası kubbesi, iki diş ve bir uylukkemiği buldu. 1894’te, yaptığı incelemeleri yayımladı; hem maymunsu, hem insansı karakterini, insan gibi dik ama yarım dik duruşunu belirtmek üzere fosile “Pithe-canthropus erectus” adını verdi. Fosildeki alın dar, kaş kemerleri çok kalın, yüz ileriye çıkık, çene çekikti ve bunlar maymun karakteriydi. Buna karşılık 9.000 cm.3 büyüklüğündeki kafatası, dik yürüyüş ve diş yapısıysa insana özgü karakterlerdi. Günümüzde pithekanthropus terimi yerine, Cava insanı ve Pekin insanını içeren “Homo erektus” terimi kullanılmaktadır. -* İNSAN
PİTON, boagillerden çok büyük ve zehirsiz yılan cinsi (Python). Afrika ve Asya’da yaşarlar. Kimilerinin boyu 10 m.yi ve kalınlığı 80 cm.yi bulur. Bu nedenle, zehirli olmadıktan halde tehlikelidirler. Avlarını vücutlarıyla sarıp sıkarak öldürür. Bol bitki örtüsüyle kaplı, ormanlık ve bataklık yerlerde yaşar, geceleri avlanırlar. Karada ve suda hızla hareke* ederler. Dişi yılan yılda 4-100 yumurta yumurtlar ve yığın haline getirdiği yumurtalarının çevresinde 80-120 gün süreyle kuluçkaya yatar. Bu süre içinde yerinden kalkıp’ beslenmez. Başlıca türleri kafesli piton (P. reticulatus), kaya pitonu (P. se-bae), elmas pitonu (P. spilotes), kaplan pitonu (P. molurus) vb.dir.

PİTORESK, resim gibi olan, resimsi. Anlatımda, özellikle betimlemelerde resim etkisi uyandıran renklilik, canlılık için kullanılır.

PİTTSBURGH, ABD’de Pennsylva-nia eyaletinde, Ohio’yu oluşturan Al-legheny ve Monongahela ırmakları kavşağında büyük sanayi, ticaret, kültür merkezi, eyaletin ikinci büyük kenti. Birçok ağır sanayiler içinde en önemlisi demir-çeliktir. Bu bakımdan, yalnız ABD’nin değil, dünyanın en önemli merkezlerinden biridir. Asıl kentin nüfusu 500.000 kadardır. Fakat çevresindeki fabrikaların meydana getirdiği kentleşme alanının nüfusu 2.500.000’i bulur. Üniversiteleri ve yükseköğretim kurum-larıyla da dikkati çeker. Etkin bir havalimanı vardır ve ABD’nin en önemli ırmak limanı bu kenttedir.

PİYALE, Ahmet Haşim’in şiir kitabı (1926). Şairin I. Dünya Savaşı’ndan sonra daha yalın bir dille yazdığı şiirlerini kapsar. Simgecilik akımını benimseyen Ahmet Haşim, kitabına önsöz olarak aldığı “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar” adlı yazısında şiirde güzelliğin kapalılıktan doğduğunu savunur. Kitaptaki şiirler iki bölüme ayrılmıştır: Piyale ve Şi’r-i Kamer. Piyale bölümü on beş, Şi’r-i Kamer bölümü de on iki şiirden oluşur. Kitap 1928’de ikinci kez basıldı.

PİYALE PAŞA (1515 Toina/Maca-ristan-1578 İstanbul), Osmanlı dev-
let adamı ve ristanlı olan feri’nden so derun’da y< şı, 1554’te kaptanıdery kaleleri ele Cezayir be^ manlıların 1 dan sonra, Papalık, Ce maları birle deki ve Akc ma sahip C ler (1560). parçalık bi açılarak ac nüşünde i evlenerek 1564’te İs[ Penon de di. 1565’te ta Seferi’ r ancak kuş landı. Turı Paşa bac; Sakız Adc nında ka üçüncü \ Seferi’ne etti. 1571’

PİYANO,

veren kla yunca biı le karışt edilmiştir sa’da Ba dan yapı 1794’te 1796’da no”yu ç tuşları fi verir. Ki: yarım se yaylarla rekete ç çekiçler rur, böy nı sağle birine b ne bas Piyanoı rinçten tahtası, cins ça neme,

peyzajlar ve Paris caddelerinin görünümleridir. Pissarro 1880’lerden sonra izlenimcierden ayrılarak yeni-izlenkncdere katıldı. Aralarında Paris ve Londra müzeleri de olmak üzere birçok müzede yer alan yapıt-lanndan bazıları “Marne Kıyıları”, Tarlalar”, “Opera Caddesi”, ‘Tuileri-es Parkı”, “Kar Manzarası” vb.dir.

PİSTON, buhar makinesi, motor ya da pompa silindiri içinde gidip gelme hareketi yapan, genellikle dairesel kesitli, katı, dayanıklı parça. Piston ya bir akışkan tarafından hareket alır ya da kendisi akışkana hareket verir. Üzerindeki yarıklara geçirilen esnek segmanlar aracılığıyla piston, silindir içinde sızdırmaz biçimde çalışır. İçten yanmalı motorlarda gücü anamile aktarmak için pistona bir biyel kolu bağlıdır.

PİŞEKÂR, ortaoyunlarında kavukluyla karşılıklı konuşarak oyunu başlatan kimse. Oyunun bitimine kadar “orta” denilen sahneden ayrılmaz. Elinde “pastav” denilen bir “şakşak” taşır. Kendisine akıl danışılan, eğitim görmüş, ağırbaşlı, Arapça ve Farsça bilen bir tipi canlandırır. Ka-ragöz’deki Hacivat tipine benzer. Tanınmış pişakârlardan bazıları şunlardır: Terlikçi Ahmet Efendi, Abdi Efendi, Küçük İsmail Efendi, Frenk Mustafa Efendi, Tevfik İnce.

PİTAGOR -> PİTHAGORAS

PİTHAGORAS (İ.ö. 570 ?, Sisam -490 ? Metapontos ?), Antikçağ Yunan düşünürü. İ.Ö. 551 yıllarında Güney İtalya’ya gitti. Siroslu Phere-kidis’in öğrencisi olduğu ve Tiran Polikrates’in baskısından kaçtığı, İran, Babil ve Mısır’ı gezdiği söylenir. Kraton’da (Crotone) bilimsel ve dinsel konuları yorumlayan siyasal amaçlı bir birlik kurdu. Krotonlu Hekim Alkmeon, Asklepios Rahibi Kal-liphon ve oğlu Hekim Demokedes, önde gelen öğrencileriydi. Bu birlik zamanla Güney İtalya ve Yunanistan sitelerine, Sicilya kentlerine yayıldı. Pithagöras bir yarı tanrı, peygamber ve olağanüstü güçler sahibi olarak tanındı. İ.Ö. 5. yüzyılda Philolaos, 4. yüzyılda Arkhitas’ın öncülüğünde sürdürülen öğretisi, Pit-
hagorasçılık adıyla kalıcılaştı. Böyle-si bir süreçte oluşan Pithagorasçı görüşlerin hangisinin Pithagöras’ın. hangisinin ardıllarının olduğu bilinememektedir. Pithagorasçılar ruhun bilgiyle temizleneceğine inanırlardı. Aritmetik, geometri, astronomi ve fizik alanlarında birçok araştırma yaptılar ve teoremler ortaya attılar; sayıların ve aritmetik dizilerin yapılarını incelediler. Dünya’nın, evrenin odağı olmadığı, Güneş ve tüm öteki gezegenlerle birlikte Dünya’nın da odaksal bir ateş çevresinde döndüğünü öne sürdüler. Müzik alanında “Pithagöras Gamı” olarak bilinen sistemi ortaya koydular. Felsefe alanında insandan insana, insandan hayvana ruh göçüne inanan Pithago-rasçı düşünce Rönesans ile birlikte yeni Pithagorasçılar tarafından ele alınarak, evrenin, sayıların uyumuna dayandığı kanıtlanmaya çalışıldı.

PİTHAGORAS TEOREMİ, bir dik

üçgende hipotenüsün karesinin, dik kenarların kareleri toplamına eşit olduğunu ifade eden teorem. Hipotenüsün uzunluğu a, dik kenarların uzunlukları b ve c ise a2 = b2 + c2 dir. Örneğin, dik kenarları 3 ve 4 cm. olan bir dik üçgenin hipotenü-

sü /– /—>

</32+42 = y25=5 cm.dir.

PİTHEKANTHROPUS, hem insan, hem maymun karakteri gösteren fosil yaratık; Cava insanı. HollandalI bir hekim olan Dubois, 1889’da Ca-va’da bir ırmak kıyısında alt pleistosende bir kafatası kubbesi, iki diş ve bir uylukkemiği buldu. 1894’te, yaptığı incelemeleri yayımladı; hem maymunsu, hem insansı karakterini, insan gibi dik ama yarım dik duruşunu belirtmek üzere fosile “Pithe-canthropus erectus” adını verdi. Fosildeki alın dar, kaş kemerleri çok kalın, yüz ileriye çıkık, çene çekikti ve bunlar maymun karakteriydi. Buna karşılık 9.000 cm.3 büyüklüğündeki kafatası, dik yürüyüş ve diş yapısıysa insana özgü karakterlerdi. Günümüzde pithekanthropus terimi yerine, Cava insanı ve Pekin insanını içeren “Homo erektus” terimi kullanılmaktadır. İNSAN
PİTON, boagillerden çok büyük ve zehirsiz yılan cinsi (Python). Afrika ve Asya’da yaşarlar. Kimilerinin boyu 10 m.yi ve kalınlığı 80 cm.yi bulur. Bu nedenle, zehirli olmadıktan halde tehlikelidirler. Avlarını vücuHarıyla sarıp sıkarak öldürür. Bol bitki örtüsüyle kaplı, ormanlık ve bataklık yerlerde yaşar, geceleri avlanr-lar. Karada ve suda hızla hareket ederler. Dişi yılan yılda 4-l00yuB«*-ta yumurtlar ve yığın hahne < yumurtalarının çevresinde gün süreyle kuluçkaya yatar. Bu: re içinde yerinden kartap’ mez. Başlıca türleri kafesli pAon F-reticulatus), kaya pitonu (P- »e-bae), elmas pitonu (P. spaate*), kaplan pitonu (P. molurııs) vto dr-
PİTORESK, resim gibi olan, si. Anlatımda, özellikle betimlerne-lerde resim etkisi uyandıran rertf-lik, canlılık için kullanılır.

PİTTSBURGH, ABD’de Pennsyfca-

nia eyaletinde, Ohio’yu oluşturan Al-legheny ve Monongahela ırmaktan kavşağında büyük sanayi, ticaret kültür merkezi, eyaletin ikinci büyük kenti. Birçok ağır sanayiler içinde en önemlisi demir-çeliktir. Bu bakımdan, yalnız ABD’nin değil, dünyanın en önemli merkezlerinden biridir. Asıl kentin nüfusu 500.000 kadardır. Fakat çevresindeki fabrikaların meydana getirdiği kentleşme alanının nüfusu 2.500.000’i bulur. Üniversiteleri ve yükseköğretim kurum-larıyla da dikkati çeker. Etkin bir havalimanı vardır ve ABD’nin en önemli ırmak limanı bu kenttedir.

PİYALE, Ahmet Haşim’in şiir kitabı (1926). Şairin I. Dünya Savaşı’ndan sonra daha yalın bir dille yazdığı şiirlerini kapsar. Simgecilik akımını benimseyen Ahmet Haşim, kitabına önsöz olarak aldığı “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar” adlı yazısında şiirde güzelliğin kapalılıktan doğduğunu savunur. Kitaptaki şiirler iki bölüme ayrılmıştır: Piyale ve Şi’r-i Kamer. Piyale bölümü on beş, Şi’r-i Kamer bölümü de on iki şiirden oluşur. Kitap 1928’de ikinci kez basıldı.

PİYALE PAŞA (1515 Tolna/Maca-ristan-1578 İstanbul), Osmanlı dev-
let adamı ve ristanlı olan feri’nden so derun’da y< şı, 1554’te kaptanıdery kaleleri ele Cezayir be\ mantıların / dan sonra, Papalık, Ce maları birle: deki ve Akc ma sahip C ler (1560). parçalık biı açılarak ac nüşünde ‘ evlenerek 1564’te İsf Penon de di. 1565’te ta Seferi’r ancak kuş landı. Tur< Paşa bac£ Sakız Ade randa ka üçüncü \ Seferi’ne etti. 1571’

PİYANO,

veren kla yunca bir le karışt edilmiştir sa’da Ba dan yapı 1794’te 1796’da no”yu ç tuşları fi verir. Kıs yarım se yaylarla, rekete g çekiçler rur, böy nı sağlc birine b ne bası Piyanor rinçten tahtası, cins ça neme,

let adamı ve denizcisi. Aslen Maca-ristanlı olan Piyale Paşa, Mohaç Seferi’nden sonra saraya alındı ve Enderun’da yetişti. 1547’de kapıcıbar şı, 1554’te Gelibolu sancakbeyi ve kaptanıderya oldu. Akdeniz’de bazı kaleleri ele geçirdiğinden kendisine Cezayir beylerbeyliği de verildi. OsmanlIların Akdeniz’deki başarılarından sonra, İspanya, Malta, Napoli,’ Papalık, Cenova ve Floransa donanmaları birleşerek Turgut Reis’in elindeki ve Akdeniz’de önemli bir konuma sahip Cerbe Adası’nı ele geçirdiler (1560). Ancak Piyale Paşa 120 parçalık bir donanmayla Akdeniz’e açılarak adayı geri aldı (1560); dönüşünde Şehzade Selim’in kızıyla evlenerek saraya damat oldu. 1564’te İspanya’nın elinde bulunan Penon de Velez Adası’nı ele geçirdi. 1565’te kaptanıderya olarak Malta Seferi’ne katıldı. Malta kuşatıldı; ancak kuşatma başarısızlıkla sonuçlandı. Turgut Reis öldürüldü. Piyale Paşa bacağından yaralandı. 1565’te Sakız Adası’nı aldı. II. Selim zamanında kaptanıderyalıktan ayrılarak üçüncü vezir oldu. 1570’te Kıbrıs Seferi’ne katıldı. Yeni başarılar elde etti. 1571’de de ikinci vezir oldu.

PİYANO, telleri vurma yoluyla ses veren klavyeli müzik aleti. Tarih boyunca birçok müzik aletinin birbiriy-le karıştırılıp geliştirilmesiyle elde edilmiştir. Piyano 1709’larda Floran-sa’da Bartolomeo Cristofori tarafından yapıldı. İlk altı oktavlı piyanoyu 1794’te John Broadvvood yaptı. 1796’da Erard ilk “kuyruklu piya-no”yu geliştirdi. Piyanonun uzun tuşları fildişi kaplıdır, doğal sesleri verir. Kısa tuşlar abanozdan yapılır, yarım sesleri verir. Tuşlara basılınca yaylarla, karşı ağırlık sistemiyle harekete geçen, üzeri aba kaplı küçük çekiçler yan yana gerili tellere vurur, böylece istenilen sesin çıkmasını sağlar. Piyanonun pedallarından birine basınca ses şiddetlenir, ötekine basınca kuvvetinden kaybeder. Piyanonun telleri çelikten ya da pirinçten yapılır. İyi cins piyanoların tahtası, Macaristan’da yetişen bir cins çam ağacından yapılır. Piyano, neme, sıcaklık ve soğukluk farkları-
na karşı çok duyarlıdır. Sık sık akort edilmesi gerekir. Evlerde, piyanoyu, sıcaklığı sabit olan yerlere koymak gerekir. Evlerde kullanılan piyanolar düz piyanolar, büyük konser salonlarında çalınan piyanolar “kuyruklu piyanolardır. Ayrıca yapılış ve büyüklük biçimine göre piyanolar “yarı kuyruklu”, “çapraz” gibi adlar alırlar.

PİYES -» OYUN

PİZARRO, Francisco (1475 Trujil-lo/İspanya-1541 Lima/Peru), İspanyol fetihçisi (conquistador). Oku-ma-yazması yoktu. 1509’da Alfonso de Ojeda ile birlikte Amerika’ya gitti ve Kolombiya kıyılarını dolaştı. 1513’te Balboa ile birlikte Panama’yı geçerek Pasifik Okyanusu’na ulaştı. İnka İmparatorluğu’nun zenginliği üzerine dinlediği öyküler Piz-zaro’yu, Peru’yu istila düşüncesine yöneltti. Kendisi gibi maceracı olan iki arkadaşı Diego de Almagro ve Papaz Fernando de Luque ile birlikte 1524’te San Juan Irmağı’nın ağzına kadar ulaşabildikleri birinci seferi düzenledi. 1526-1527 yıllarında tek başına ikinci sefere çıktı, fakat kıyı bölgesinden ileriye gidemedi. Dönüşünde Panama’daki İspanyol yöneticileri kendisini desteklemeyi, kabul etmeyince Avrupa’ya döndü. Şura-
da Peru’yu fethedip idaresi altına almak için krallığın iznini sağladı. 1531’de istila kampanyasını başlattı. Bu sırada İnka İmparatorluğu taht kavgaları yüzünden karışıklık içindeydi. Pizarro küçük bir kuvvetle Cajamarca’ya vardı. İmparatorluğun içinde bulunduğu karıştıklardan ve İnkaların daha önce hiç görmedikleri, İspanyolların atlarından ve ateşli silahlarından ürkmelerinden yararlanarak kısa zamanda onları yendi. Bir hileyle İnka İmparatoru Atahualpa’yı pusuya düşürerek öldürdü (1533). Ülkenin hâzinesini ele geçirdi, zenginliklerini de sistemli bir biçimde yağma etmeye koyuldu. Ardından kendisine başkent olacak Lima kentini kurmaya girişti (1535). Bir süre sonra arkadaşı Almagro ile çatıştı ve 1538’de onu öldürdü. Üç yıl sonra da Almagro’ nun yandaşları tarafından öldürüldü. -* İNKALAR

PLAJİYOKLAZ, çoğunlukla mag-matik kayaçlarda bulunan, beyaz, kimi zaman pembe, yeşilimsi ve kahverengimtırak dilinimleri birbirine göre eğik bir durumda olan saydam ya da yarı saydam feldispat.

PLANCK, Max (Kari Ernst Lud-wig) (1858 Kiel-1947 Göttingen), Alman fizikçisi. Münih Üniversitesi’n-

de okudu ve doktorasını verdi (1879). Berlin’de fizikçi Hermann von Helmhöltz ve G. R. Kirchhoff’ un öğrencisi oldu. Münih (1880-1885) ve Kiel (1885-1889) üniversitelerinde profesörlük yaptı. 1889’da Berlin Üniversitesi’nde Kirchhoff’tan boşalan Teorik Fizik Kürsüsü başkanlığına getirildi ve 1928’e dek bu görevde kaldı. 1900’de, enerjinin süreksizliğiyle ilgili varsayımını ortaya attı ve Einstein’in görelilik kuramıyla birlikte bütün modern fiziğin temelini oluşturan kuvantum kuramını geliştirdi. Başlangıçta Clausius’tan etkilenen Planck, kara cisim ışınımını incelemeden önce termodinamikle ilgili önemli araştırmalar yaptı. Kara cismin yaydığı elektromanyetik ışınımı tanımlayan formüle (Planck ışınım formülü), Planck sabitine ve Planck yasasına adını verdi. Bu açıklamalarıyla 1918’de Nobel Fizik Ödülü’nü kazandı.

PLANCK SABİTİ, değeri 6,626196 x 10~34 joule – saniye olan evrensel bir sabit (simgesi h).

PLANCK YASASI, kuvantum kuramının temelini oluşturan yasa. Bu yasaya göre, elektromanyetik ışınım enerjisi, foton adı verilen küçük ve bölünmez bütünler halindedir. Her fotonun enerjisi (E), ışınımın frekansı (v) ile Planck sabitinin (h) çarpımına (E = hv) eşittir.

PLANKTON, denizlerde yaşayan mikroskobik, çoğu saydam organizmaların oluşturduğu topluluk. Planktonlar birhücreli hayvanlardan, kimi deniz canlılarının kurtçuklarından, küçük kabuklulardan, balık yavrularından ve algler, diyatomeler gibi birhücreli bitkilerden oluşurlar. Hayvanlardan oluşanlara zooplankton, bitkilerden oluşanlara fitoplankton denir. Planktonu meydana getiren birçok canlının serbestle yüzebilmesine ve geceleri deniz yüzeyine doğru hareket etmesine karşın planktonun okyanuslar çapındaki hareketi, akıntılarla sürüklenerek olur. Fitoplankton denizlerdeki besin dolaşımında en alt basamağı oluşturur; zooplanktonlar fitoplank-tonları, daha büyük deniz canlıları da zooplanktonları yerler. Ölen
plankton canlılarıysa dibe çöker ve derin deniz hayvanlarına besin olur ya da deniz yatağında dip çamuru olarak toplanırlar.

PLANÖR, hava akımlarından yararlanarak uçan motorsuz hava taşıtı. Planörler eskiden yüksek bir yerden itilerek boşluğa atılır ve hava akımlarına kaptırılarak bir süre uçu-lurdu. Günümüzde bir uçak tarafından çekilerek havalandırılır ve uygun bir yerde bırakılır. Planörcü, hava akımlarından ve yükselen havanın yarattığı “hava bacalan”ndan yararlanarak ve dolana dolana planörünü çok yükseklere çıkarabilir, sonra süzüle süzüle yere indirebilir. Motorsuz uçma, tarihin eski çağlarından beri denenmiştir. Ancak, çağdaş planörün ilk örneği 1891’de Alman Lilienthal tarafından yapılmıştır. Planörcülük, günümüzde yaygın bir spor dalı olarak birçok ülkede benimsenmiştir. Ayrıca planörler ordularda da askeri amaçlarla kullanılmaktadır. Dünya planörle yükselme rekoru 14.000 metredir. Türkiye’de planörcülük Türkkuşu’nun önderliğinde 1936’da Eskişehir’de başlamıştır.

PLANYÂ, talaş kaldırarak düzgün yüzey elde etmeye yarayan tezgâh. Marangoz planyası, çevresine kesici bıçaklar takılmış döner bir silindirin, üzerine sürülen ağacı yontmasıyla çalışır. Mekanik atölyelerinde kullanılan planyalar ise, gidip gelme hareketi yapan bir kafaya bağlı kes-. me kaleminin, kendisine dik bir doğrultuda çok küçük “paso”larla hareket eden tablaya bağlı metal parçadan talaş kaldırmasıyla çalışır. Her iki planya da elektrik motoruyla işler. Mekanik planyada hareket eksantrik ya da hidrolik yolla sağlanır.
i ETENE PLASTİKLER
PLASTİK AMELİYAT, dış görünüşteki biçim bozukluklarını, kaza vb. durumlardan doğan özürleri gidermek için yapılan ameliyat. Plastik ameliyatın tarihi, Hindistan’da bulunan belgelerle İ.Ö. 1000 yılına dek iner.'”Plastik cerrahi” deyimi ilk olarak 1838 yılında Eduard Zeiss tara-
fından kullanıldı. Gerek iki dünya savaşındaki yaralanmalar, gerekse artan trafik kazaları, plastik ameliyat tekniklerinin gelişmesinde etken oldu. Günümüzde deri, kemik ve yumuşak doku zedelenmelerinde çeşitli malzeme ve teknikler kullanılmaktadır. Zedelenmiş bir parçanın aynı kişinin vücudunun bir başka yerinden alınan parçayla onarılmasına “otoplasti” adı verilir. Başka bir insan ya da canlıdan da deri ve kimi organ aktarımı yapılabilmektedir. Güzelleşmek amacıyla yapılan plastik ameliyatlara “estetik ameliyat” adı verilir.

PLASTİK SANATLAR, resim, heykel, mimarlık gibi şekle ve hacme dayanan, üç boyutlu sanatlara verilen ad. Plastik sanatlarda, kompozisyon, ifade ve dekorasyon gibi estetik özelliklerin; pratiğe ve kullanıma yönelik özelliklere ağır bastığı düşünülür. Plastik sanatların estetik boyutu, uygulamalı sanatlardan daha az kısıtlıdır.

PLASTİKLER, istenilen kalıba dökü-lebilen ya da en azından istenilen biçimde üretilebilen maddeler. Bitüm, reçine ve kauçuk gibi birkaç doğal plastik varsa da plastikler esas olarak yapay maddelerdir. Hemen tümü petrokimya ürünleri olup son derece yararlı özellikler gösterirler. Sertlik, esneklik, saydamlık, hafiflik, yalıtkanlık, kimyaca aktif olmama ve korozyona dayanıklılık, bunlardan başlıcalarıdır. Hepsi de karbon iskeletti yüksek polimerler olup molekülleri binlerce hatta milyonlarca atomdan oluşur. Plastikler, “termop-lastikler” ve “termosetting plastikleri” olmak üzere iki gruba ayrılır. Ter-moplastikler ısıtıldıklarında yumuşar ya da ergir. Selüloit ve öteki selüloz plastikleri, lusit, naylon, polietilen, stiren polimerleri, vinil polimerleri, poliformaldehit ve polikarbonatlar birer termoplastiktir, Termosetting plastikleri, basit polimerler gibi, üretildiklerinde kalıba dökülebilmekle birlikte ısı ve basınç uygulanarak ve kimi zaman da sertlik verici bir katkı maddesiyle ergimeyen bir malzeme haline gelirler. Bunlar arasında bakalit ve öteki fenol reçineleri, epoksi
reçineleri, üre-formal( min-formal poliüretanl; de içlerine dolgu ma plastikler I sında çe; Merdanelf ce tabaka ri gibi dc döküm, e temlerle ç tilebilirler. Rİ, FEN< NESİ, M LEN, PC ÜRE-FOI NİL REÇ

PLATE0

rasında’

da me’

479). Tl

Atina’ya

ladıktan

Pers K

na’nın I

mesi ü

AtinalıU

ler. Sp;

tasınde

mına <

şaltara

dugâh

leşik c

Savaş

Spartî

Mordı

vaş s

tan’ı

Sava:

na eı

için t

sanic

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*