GEMİ
(Şilep, vapur, tekne, seffne);
Alm. Sehiff, Fr. Navire, bateau, İng. Ship, vessel. Deniz, nehir ve göllerde yük ve yolcu taşımak maksadıyla kullanılan araçlar.
Suda yüzebilen teknelerin, ilk defa ne zaman yapıldığına dâir târihî araştırmalar kesin bir bilgi vermemekle berâber M.Ö. 3000 yıllarında yapıldığı sanılmaktadır. Gemi ve gemi yapımından Kur’ân-ı kerîmde de bahsedilmektedir. Mü’minûn sûresi 27’nci âyetinde: “Biz ona (hazret-i Nûh’a) şöyle vahy ettik: Bizim nezâretimiz altında ve emrimizce gemiyi yap. Sonra azap emrimiz gelip de tandırdan su kaynayıp fışkırınca (veya kazan kaynayınca) hemen ona her canlıdan birer çift erkek ve dişi, bir de üzerine azap vâcib olandan başka, âile halkını koy. Zulüm yapanlar hakkında da bana duâda bulunma, çünkü onlar boğulmuş olacaklardır.” buyrulmuştur.
Bu âyet-i kerîmede açıkça bildirildiği gibi Al-lahü teâlâ, Nûh aleyhisselâma gemi yapmasını emretmiş; ona inananları ve her hayvandan bir çift alarak meşhur Nûh tufanı esnâsında bu gemide muhâfaza etmiştir. Nûh aleyhisselâmın gemisinin ateş yanarak, kabanı kaynayarak hareket ettiğini, Kur’ân-ı kerîm açıkça bildiriyor. İslâmî kaynaklar, geminin Irak’taki Cudi Dağına oturduğunu kaydetmektedir. Bu dağın Ağrı Dağı ile herhangi bir alâkası yoktur. Gemidekilerin seksen kişi olduğu ve geminin üç katlı yapıldığı, Arâis-ül-Mecâlis adlı eserde yer almaktadır.
Nûh aleyhisselâmın gemisinden herhangi bir kalıntı bu güne kadar ele geçmemiştir. Nûh aley-hisselâmın yaşadığı zaman, târihî araştırmaların henüz ulaşamadığı kadar eskidir. Târihî belge ve bilgiler ancak M.Ö. 3000’inci yıllara âit gemi ve gemi yapımından bahsetmektedir. Bu târihî araştırmalardan çıkanlan bilgilere göre, ilk tekneler ağaç gövdelerinden oyulmak sûretiyle yapılmıştır. Daha sonralan ağaçtan yapılmış kaburgalar üzerine deriler (postlar) sarılarak veya çeşitli ağaç lifleri ile kapatılarak îmâl edilmiştir. Teknelerde hareket vâsıtası olarak kürekler kullanılmıştır. Önceleri tek olarak kullanılan kürekler, sonraları iki veya çok sayıda olmak üzere arttırılmıştır. Kürekler, rüzgârın itici güç olarak kullanılmaya başlamasından sonra da uzun zaman önemini korumuştur.
İlk yelkenlinin, Nil Nehrinde kullanıldığı söylenmektedir. Uzun zaman ticâret gemilerinde esas hareket sistemi yelken, yardımcı hareket sistemi
OsmanlIlar zamanında kullanılan bir harp gemisi
Akdeniz’de turistik gezinti maksadıyla ■ kullanılan ve her türlü konforun bulunduğu bir yolcu gemisi.
olarak da kürek kullanılmıştır. Savaş maksatlı ge- tem”i denize indirmişlerdir. Bu gemi ihtiyacın-
milerde bu durum tersine idi. Akdeniz’de ticâret dan fazla kömür taşıyabilmiş ve rastladığı gemilere
maksatlı ilk büyük yelkenli gemiler (üç direkli) 18. de kömür verebilmiştir. Fakat ekonomik olmama-
yüzyılda görülmeye başlanmıştır. Amerika’nın sı sebebiyle daha sonra Kuzey Atlantik hattına
keşfiyle, büyük gemilerin yapılması önem kazan- alınmıştır. Ayrıca 1867’de Atlantik’i aşan telefon
mış, devletler gemi inşâsını desteklemiştir. İs- kablosunun döşenmesinde kullanılmıştır, panyollar büyük ve gösterişli gemiler yaparken, İn- Motor, ilk olarak 1912’de Seelandia isimli bir
gilizler küçük gemiler inşâ etmişlerdir. Akdeniz’de Danimarka gemisinde denenmiştir. Birinci ve İkin-
denizci milletlerden bâzılan hem yük, hem de yol- ci Dünyâ savaşlarında taraflar çok sayıda gemi
cu taşıyan gemiler yapmışlardır. Bu tip gemilere o kaybetmiş, bu yüzden de savaşlar sonunda serî
zamanlar “gali” adı veriliyordu. On sekizinci yüz- halde gemi inşâ etmişlerdir, yılın ortalarına kadar kadırga denilen harp gemi- Türklerde Gemi ve Gemicilik leri varlıklarını sürdürdü. Yelkenli gemiler 19. Türklerde ilk gemi ve gemicilik faâliyetleri,
yüzyılın ortalarında en mükemmel şekline ulaştı. Anadolu’yu fetih ve yurt edinmeleriyle başlar.
Bu arada, Osmanlı Devletinin de önemli ticârî ve Anadolu Selçukluları zamâmnda Akdeniz, Ege ve
askerî gemi filosuna sâhib olduğunu belirtmek Karadeniz sâhillerine ulaşan devlet sınırları, gerek
gerekir. Bu hal, Osmanlının cihanşümül bir devlet bunların muhâfazası ve gerekse ticâret maksadıy-
olma idealine bağlanır. la denizcilik, gemi ve gemicilik faaliyetlerini de be-
On sekizinci yüzyılın sonlarma doğru James râberinde getirmiştir. Bu devirde sâhib olunan ge-
Watt tarafından buhar makinalannın’ geliştirilme- miler hakkında teferruatlı bilgiler yoktur. Bunla-
siyle, tecrübe için buharlı gemiler yapılmıştır. İlk rın çağlarına uygun yelkenli ve kürekli küçük tek-
olarak İskoçya kanallarında ve ABD’deki New Jer- neler olduğu sanılmaktadır, sey nehirlerinde bu tip gemiler çalıştırılmıştır. An- Anadolu’da muhtelif beyliklerin hükümran ol-
cak on dokuzuncu yüzyılın başlarında ticârî tatbi- duğu devirlerde, ilk defâ OsmanlIlara tâbi olan
kâta geçilebilmiştir. Düzenli seferlere çıkan ilk bu- Saruhan Beyliği ve müşterek hudutları hâvî Karesi
harlı geminin 1819 yılında Napoli donanmasından Beyliği, daha sonralan Aydın, Menteşe beylikle-
I. Ferdinando olduğu bilinmektedir (Akdeniz’de), riyle, Karadeniz kıyılarındaki Candaroğullarına
1819’da odun yakan buharlı Savannah gemisi Ame- âit ufak teknelerden müteşekkil bâzı deniz kuv-rika’dan Avrupa’ya 25 günde gelmiştir. Ancak bu gemide buhar gücü yanında yelkenler de mevcûd olup, yelken kullanılmadığı durumlarda buhar gücünden faydalanılmaktaydı. Yakıttan tasarruf sağlamak için bu şekilde hareket ediliyordu.
Gemi yapımında uzun zaman ağaç kullanıldı.
İlk sac gemi 1822’de inşâ edilen Aaron Manby’dir.
1838’de “Great Wester” gemisi târifeli Avru-pâ-Amerika seferleri yaparak, bu yolculuğu 15 günde tamamlamıştır. 1845’de aynı firma “Great Britain” isimli zamânmm en büyük gemisini inşâ etmiştir. İngilizler Hindistan sömürgeleri için daha büyük gemilerin gerektiğine inanarak 1851’de
240 m boyundaki demirden yapılmış “Great Eas- Bir konteyner gemisi.
vetlerinin mevcûdiyetini, târihî kaynaklar yazmaktadır. İsmi geçen beyliklerin, OsmanlIların Anadolu’da birliği sağlamalarından sonra; Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz sâhillerine erişip uzayan devletin hudutlarım, Hıristiyan korsanların saldırılarından korumak için büyükçe bir donanmaya sâhib olmasının önemi ortaya çıkmıştır.
Bu sebeple, Osmanlılar o memleketlerdeki mevcut tersâne ve gemilerden istifâde etmişlerdir.
Gâzi Orhan Bey zamânmdan başlayarak OsmanlI donanması yavaş yavaş artmıştır. Bilhassa Rumeli fütühâtından îtibâren Karesi Beyliğinin deniz kuvvetlerinden istifâde edilmiştir.
Orta Asya’dan göç edip Anadolu’nun üç tarafını çeviren sâhillerine inip yayılan “Müslüman Türk boylan”, Osmanoğullarma tâbi olarak, Anadolu’nun batı kıyılanna da yerleştikten sonra, burada yaşayan deryâ işlerine vâkıf yerli halktan zamanla denizcilik mesleğini de öğrenip benimsediler. Daha sonralan Lâtin korsanlanmn ve Venediklilerin talanlanna karşı koymak için, içlerinden bâzıları Adalar Denizinde ve Akdeniz’de deryâya açılarak, onlara karşı koymaya başladılar (Aydı-noğlu Umur Bey, Menteşe reisleri gibi).
Osmanlı Beyliğinin hudutlarının genişlediği ilk zamanlarda Edincik’te ve BizanslIlardan alman İzmit ile Körfez başlangıcındaki Karamürsel’de (1328 yıllarında) şimdiki Gölcük civarında, küçük de olsa birer tersânenin mevcûd olduğu ve yeni gemilerin inşâ edildiği, kat’î olarak anlaşılmış bulunuyor. Âynca Anadolu’nun batı ve güney-batı kı-yılannda dahi tersâne veyahut kalafat ve tâmir için çekek yerlerinin de olduğu biliniyor. İzmir, Çeşme, Alanya ve Antalya bunlann en önemlileridir.
Osmanlı Devleti daha sonraki deniz faaliyetlerinde “Garp Ocaklı” denizcilerden yetişme, yâni Cezâyir’de bulunan leventlerden, bilhassa dirâ-yetli, şöhretli, üstün deniz bilgisi olan reislerden istifâde etmiştir. Bunlardan, bütün dünyânın tanıdığı
“Baden-Baden” adlı Alman buharlı gemisi 1925 yılında Atlantiği geçmişti. Motor kuvveti bacaya benzeyen iki adet Flettner-rotorlannı döndürüyordu. Hava akımı bir emme kuvveti meydanâ getiriyor bu da gemiyi ileriye hareket ettiriyordu.
“Barbaros” kardeşleri paşalık, kaptan-ı deryâlık rütbeleriyle taltif ederek hil’at giydirmişlerdir.
Osmanlılar Rumeliye devamlı olarak yerleştikten ve bu yerleşim istikrâr bulduktan sonra boğazlan ve Marmara kıyılanm Venediklilerden mu-hâfaza etmek için, münâsip bir yer olan Gelibolu’da büyük bir tersâne meydana getirmişlerdi (1390).
Beşinci pâdişâh Sultan Mehmed (Çelebi) zamanında Osmanlı donanmasında bir canlılık başlamıştır. Altıncı pâdişâh İkinci Sultan Murad za-mânındâ Karadeniz’deki Osmanlı donanmasının Trabzon İmparatorluğunu tehdid eylediği ve veliye bağladığı bilinmektedir. İstanbul’un muhasarasında Gelibolu Sancakbeyi, aynı zamanda donanma kumandanı Baltaoğlu Süleymân Bey emrinde nakliye ve hizmet tekneleriyle 350 parçalık bir donanmanın olduğunu târihçi Kritovulas nakletmektedir. İstanbul’un fethi sıralannda 12 çektiri, 80 parça iki gü-verteli, 55 adet de küçük teknelerden olmak üzere toplam 147 parça tekne vardı. Venediklilerle yaptığımız uzun süren harpler neticesi gerek Sultan Bâyezîd (Velî) ve gerek Yavuz Sultan Selim Han za-mânında donanmaya daha ziyâde önem verilmiş, faaliyet hızla devam ettirilmiştir.
Osmanlı denizciliğinin kudret ve azamet devri 16. asır ortalannda Barbaros Hayreddîn Paşanın Cezâyir Beylerbeyliği ve kaptan-ı deryâlığı sırasında olup, o devrin nevigasyon (denizcilik) bilgileriyle kendi kendini yetiştiren Kılıç Ali Paşanın (1587) vefâtı târihine kadar devâm ve muhâfaza edilmiştir. On yedinci asır başlarından îtibâren eski ehemmiyetini kaybeden yelkenli ve kürekli Osmanlı donanması, Venediklilere karşı üstünlüğünü koruyamamıştır. Denizcilerimizin iki asırdan beri galebe çaldıktan Akdeniz devletlerinin filo ve donanmalarına karşı üstünlüklerinin azalmasında karşılarına çıkan düşman kalyonlannın uzun menzilli toplan, yüksek bordalannm da tesiri olsa gerektir. Fakat o asrın sonlarından îtibâren bizde de kalyonların inşâsına, bâzı tip yelkenli teknelerin toplannın yivli yapılmasına, Mezomorta Hüseyin Paşanın gayreti ve ileri görüşüyle ehemmiyet verilmiştir. On yedinci asrın ortalarına kadar her sene 40 pâre kadırga yapılması kânun idi. Sonraki târihlerde bu kânun terk edilmiş, yerine kalyon inşâsına önem verilmiştir. 7 Ekim 1571 Lepanto ve İnebahtı mağlûbiyetlerinde Osmanlı donanmasının mahvolması üzerine, Osmanlı Devleti bir kışta, yâni beş ay içerisinde, İstanbul ve Gelibolu ter-sâneleri de dâhil olmak üzere önceki donanma kadar, belki de daha muazzam ve bütün donanım ve levâzımatıyla mücehhez bir donanma yapmaya muktedir olduğunu göstermişti. Bu donanmanın ikmâli ve yapılmasında aynca, Varna, Burgaz, İnada, Vize, Ahyolu, Süzebolu, Midye, Kefken, Si-listre, Semendre, Samsun, Sinop, Biga, İzmit, Gem-
GELİNCİK (Papaver rhoeas); Alm.
Klatschmon (m), Fr. Coquelicot (m), İng. Corn poppy, Corn rose. Familyası: Gelincikgiller (Pa-paveraceae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Hemen hemen her yerde.
Mayıs-ağustos ayları arasında, kırmızı renkli çiçekler açan, 20-30 cm boyunda bir veya bâzan çok senelik otsu ve beyaz sütlü bir bitki. Buğday tarlalarında, ekilmemiş yerlerde çok rastlanır. Gövdeleri dik ve tüylüdür. Çiçekler dalların uçlarında bulunur. Çanak yaprakları çiçek açma esnâ-sında dökülür. Çiçekleri de çabuk dökülür. Meyveleri sarımsı esmer renkli olup, deliklidir ve bu deliklerden tohumlar saçılır.
Kullanıldığı yerler: Kullanılan kısımları çiçekleridir. Çiçekler güneşte ve mümkün olduğu kadar çabuk kurutulur. Bileşiminde zamk, şeker, müsilaj ve çok az miktarda alkaloit bulunur. Hafif yumuşatıcı ve uyuşturucu bir tesiri vardır. Öksürük ve nezle gibi hastalıklarda yumuşatıcı olarak şurup hâlinde verilir. Çiçekleri su içinde şişelerde güneşte bekletilerek şerbeti çıkarılır. İçine limon tuzu konursa rengi çabuk ve daha güzel çıkar. Yazın şerbet olarak içilir.
GELİNCİK (Mustela nivalis); Alm. Wie-sel (n), Fr. Belette (f), İng. Weasel. Familyası: Sansargiller (Mustelidae). Yaşadığı yerler: Avrupa ve Kuzey Asya’da. Uzun kuyruklu gelincik, Amerika’da yaşar. Özellikleri: 15-20 cm uzunlukta, saldırgan, merhâmetsiz, avcı bir memeli. Fâre, tavşan, kuş, yılan, kümes hayvanlarını avlar. Yumurtaları çalar. Ömrü: 9-10 yıl. Çeşitleri: Uzun kuyruklu, kısa kuyruklu, kokulu, avcı, alp ve Cava gelinciği gibi çeşitleri vardır.
Sansargiller âilesinden vücudu ince uzun yapılı, atik ve cesur bir hayvan. Etçiller takımının en küçük türüdür. Aynı familyadan kakum (as) türüne çok benzerse de, ondan daha küçüktür. Sırt tüyleri kırmızı esmer veya kahverengi, karın altı beyazdır. Tarla fâresi, sıçan ve piliçlere saldıran merhametsiz, kana susamış, etçil bir memelidir.
Cüssesi çok küçük (15-20 cm uzunlukta) olduğundan her yere girip çıkabilir. Köstebek tünellerinde rahatlıkla dolaşır. Fâre inlerine girerek kalabalık fâre kolonilerini telef eder. İyi tırmanıcı ve yüzücüdür. Çoğunlukla fâre, yılan ve köstebek ile beslenir. Ağaçlara tırmanıp, kuş ve sincaplara pusu kurar. Güvercin ve tavukları parçalayarak kanını emer. Girdiği kümeslerde büyük zararlara sebeb olur. İri gelincikler, iyi tavşan avcısıdır. Anbarlar, ahırlar içinde, toprak altında veya ağaç kovuklarında öldürdüğü hayvanların ininde yaşar. İnini, avlarının post ve tüyleriyle döşer.
Av etlerini depoladığı kilerleri vardır. Çoğunlukla avlarını beyinlerinden ısırıp, felç ede-Tarla faresi ve sıçanlara saldıran, merhametsiz, çevik ve cesur bir etçil memeli olan gelincik.
rek canlı olarak kilerlerinde saklar. Güvercin ve tavuk yumurtasını çok sever. Küçük yumurtaları ağzı ile, büyüklerini çene altına kıstırarak taşır ve aşırır. Kabuğunda açtığı ufacık bir delikten yumurtanın bir damlasını bile akıtmadan hepsini emer. Kıstırıldığında insana da saldırır.
Kuzey bölgelerde yaşayanlar, sonbaharda kahverengi tüylerini dökerek beyaza bürünürler. Yazın kahverengi, kışın beyaz kürklüdürler. Kışlan karlı olmayan bölgelerde yaşayan gelincikler de sonbahar ve ilkbahar olmak üzere yılda iki defâ tüylerini değiştirirler. Fakat, bunlar kışın beyaza bürünmezler. Kürkü makbul iri gelincik türleri olduğu gibi, ehlileştirilerek tavşan ve fâre inlerini basmak için avcılıkta faydalanılan gelincikler de vardır.
Martta çiftleşir. 6 haftalık (43 gün) bir gebelikten sonra gözleri kapalı 5-7 yavru doğar. Bir günlük yavru 2-3 gr ağırlıktadır. İki hafta zarfında vücutları ipek gibi beyaz bir posta bürünür.
Gelincikler 9-10 yıl kadar yaşar. En büyük düşmanlan; baykuş, atmaca ve evcil kedilerdir. Tabiatta kemiricilerin nüfus artışını kontrol ettiğinden, za-rarlanndan daha çok faydalı bir hayvandır. 6-7 kişilik gelincik âilesi karanlık basınca, grup hâlinde avlanmaya çıkar. Yalnız avlananlan da vardır. Yurdumuzun hemen hemen her bölgesinde bulunur.
(1) Üst güverte, (2) Topların bulunduğu üst güverte, (3) Topların bulunduğu alt güverte, (4) En alt güverte (su seviyesinin altında), (5) Ambar, (6) Gemi omurgası, (7) Çıvadra, (8) Baş modeli.
lik, Yalova, Rodos, Antalya tersâneleri de devreye sokulup programlanmış, lâzım olan yelken kürek, halat, lenger, zift, katran, kıtık, yağ, çivi, kereste gibi malzemeler zamanında temin edilmiştir.
Modern Gemiler
On dokuzuncu yüzyılda gemilerin çelik malzemeden yapılmaya başlanmasıyla gemi inşâ sa-ııâyiinde büyük ilerlemeler olmuştur. Sevk vâsıtası olarak buhar makinalan, türbinler kullanılarak gemiler güçlü hâle getirilmiştir. Bu sâyede çok büyük tonajlara gidilmiş ve yüksek hızlara ulaşılmıştır.
Yine 19. yüzyılda kaynak tekniğinin gelişmesi ile gemi inşâsı çok kolaylaşmış ve çok hızlı bir şekilde gemi yapmak mümkün olabilmiştir. Dünyâ ticâretinin süratli bir şekilde gelişmesi ile çok sayıda gemiye ihtiyaç duyulmuş ve değişik maksatlara göre değişik gemiler dizayn edilmiştir. Dizel motorlarının gemilerde kullanılmaya başlanılmasıyla bugünün modem gemilerine gelinmiştir. Yirminci yüzyılın ikinci yarısından îtibâren petrol taşımacılığı fevkalâde boyutlara erişmiş ve süper tankerlerin yapımına ihtiyaç duyulmuştur. Tonajlar 100.000 tonlardan 500.000 tonlara çıkmış, hattâ Japonya’da bâzı tersâneler 1.000.000 tonluk tankerlerin dizaynını yapmış ve îmalât hazırlıklarına girmiştir. Ancak petrol krizinin doğması sonucu bu büyük projelerden vazgeçildiği gibi tonajlar da 100.000 ton civârına düşmüştür.
Yirminci yüzyılın başlarında yolcu uçakları hepüz tam anlamıyla gelişmemişken, Avrupa-Amerika arasında yolcu naklini gerçekleştirmek Üzere çok büyük ve konforlu, yüksek hızlı transatlantikler yapılmıştır. Bir şehir görünümü arz
eden ve her türlü lüksün bulunduğu bu gemiler, çok yüksek hızlara ulaşılmasına rağmen uçakların devreye girmesiyle karakter değiştirerek yolcu nakli yerine turistik maksatlı gezinti gemileri hâline gelmiştir. Böylece seyir hatları değişmiş, bunun ya-nısıra boyutları küçülerek hızları da düşmüştür.
Değişik yüklerin taşınması için özel gemi tipleri geliştirilmiştir. Bunlardan bâzılarınm isimleri ve maksatları aşağıda verilmiştir:
Tankerler: Petrol taşımak maksadıyla geliştirilmiş gemilerdir. Bunlar ham petrol, benzin, mazot, gazyağı, fuel oil (ağır yakıt) taşımalarına göre değişiklik arz ederler.
Su tankerleri: Su taşımacılığında kullanılmak üzere yapılmışlardır.
LPG ve LNG tankerleri: Bunlar sıvılaştırılmış petrol gazı.(LPG) ile sıvılaştırılmış tabiî gaz (LNG) tankerleridir. Bu gazlar gemi içerisine yerleştirilmiş, çok büyük, basınca dayanıklı silindirik veya küresel tanklarda muhâfaza edilir. Yükleme, boşaltma için özel pompaları mevcuttur.
Konteyner gemileri: Limanlarda yükleme ve boşaltmada harcanan zamanlar gemi ömrünün büyük bir bölümünü almaktadır. Bu zamâm kısaltmak maksadı ile yükler 2-3 çeşit standart ebatta dikdörtgenler prizması şeklinde çelikten imâl edilmiş özel kutular (Container) içine konur. Bu kutuların ağırlıkları yükleri ile birlikte 5-40 ton arasında değişir. Bu kutuları taşıyacak tarzda dizayn edilmiş gemilere konteyner gemisi denir.
Cevher gemisi: Yük yoğunluğu yüksek olan mâden cevherlerini taşımak maksadıyla yapılan gemilerdir.
LASH tipi gemiler: Bu gemiler limanlarda zaman kaybını asgariye indirmek için yapılmıştır. Yükler yüzer kutulara konarak gemi bünyesine yerleştirilir, limanlara girince vinç vâsıtasıyla bu kutular suya bırakılır. Romarkörler bu kutuları sâ-hile çeker, bu arada gemi yoluna devâm edebilir. Dönüşte de bıraktığı kutuları toplayarak ilk limanına döner.
Kurtarma gemileri: Bu gemiler kazâya uğramış gemilere yardım için dizayn edilmiştir. Yetişmiş personeli ve özel cihazları vâsıtasıyla karaya oturan, yanan, çarpışan gemileri ve personelini kurtarmada kullanılır.
Buzkıran gemileri: Bu gemiler Kuzey Denizinde ve soğuk denizlerde buzullara sıkışmış gemileri kurtarmak veya onlara yol açmak maksadıyla yapılmış, sıkıştırmaya karşı fevkalâde mu-kâvemetli bir çeşit kurtarma gemisidir.
Fabrika gemisi: 1) Hareket hâlindeki bir donanmaya bağlı gemilerde meydana gelen ârızaları onarmak gâyesiyle donatılmış özel donanma gemisi. 2) Küçük balıkçı gemilerinin avladıkları deniz ürünlerini işleyerek mâmul hâle getiren gemi.