Genel

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI

1931’de Stalin yüksek ekonomik büyüme hızını, “Biz, ilerlemiş ülkelerin elli yıl gerisindeyiz. Bu arayı on yılda kapatmalıyız. Ya kapatırız ya da bizi ezip geçerler,” sözleriyle savunmuştu. Tam on yıl sonra, İkinci Dünya Savaşı’nın 22. ayında, SSCB topraklan Almanya birlikle­ri tarafından istila edildi ve Stalin yönetiminin ölüm ka­lım sınavı başladı.

Bu sınav hiç de umut verici bir biçimde başlamadı. 22 Haziran 1941 ‘de Hitler, birliklerine sınırı geçmeleri buyruğunu verdiğinde, neredeyse tam bir sürpriz yap­mayı başarmıştı. Stalin’in haber alma konusundaki ba­şarısızlığı, toprak istilalarını kamufle etmek, hava saldırı­larını kamufle etmekten daha zor olduğundan, ertesi yıl gerçekleşecek Japonların ABD’ye karşı Pearl Harbour baskınındakinden daha da korkunçtu. Alman orduları, Sovyet ordularına korkuç kayıplar verdirmeyi ve ülke­nin iç kesimlerine derinlemesine ilerlemeyi başardılar. Bunda Stalin’in, 1937-38’de Kızıl Ordu’nun en üst ko­muta kademesini ortadan kaldırtmış olmasının da bü­yük payı oldu.

İç cephede varlığı korumak gereksinmesi, her şeyin önüne geçti ve Sovyet sisteminin kaynakları seferber etmek, çok sıkı öncelikler belirlemek, hoşnutsuzluğu etkisizleştirmek gibi özelliklerinin gelişmesini sağladı. Fabrikaların ve işçilerin yerlerinin değiştirilmesinde gösterilen başarı, kargaşanın orta yerinde, etkileyici bir yönetim yeteneğinin kanıtı oldu.

İngiltere’nin ve SSCB’nin, Almanya’yla savaş halinde bulundukları bu durumda, gerçek bir ittifak oluşturmak konusunda önlerinde pek az engel kalmıştı. ABD de, 1941 ‘de savaşa girmek zorunda kalınca, bu ittifaka ka­tıldı. Ödünç Verme ve Kiralama Yasası gibi programlar­la Batılı müttefikler, SSCB’ye oldukça büyük malzeme yardımı yaptılar. Alman ve Sovyet birliklerinin karşı kar­şıya geldikleri Doğu cephesindeki savaş, Batı cephesin- dekinden kat kat daha vahşice ve barbarca oldu. Savaş sırasında ABD basını da, SSCB’ye karşı farklı bir tutum aldı. Mart 1943’te Life dergisi, kapağında Stalin’in fo­toğrafı bulunan bir SSCB özel sayısı yayınladı ve içinde­ki makalelerden birinde, “Kızıl önderler”… “sağlam, sa­dık, yetenekli yöneticiler” diye tanımlandı. Life’ın baş­yazarı, “Tarihtebu kadar çok şeyi,bu kadaraz zamanda hiçbir ulusun başaramamış olduğunu söylemek yerin- dedir. Sovyet önderleri bize bu işin yapılması için haber denetiminin gerekli olduğunu söylüyorlarsa, şimdiki durumda bu sözü doğru kabul edebiliriz” yorumunu yaptı.

 


1941 sonlarında Almanlar, Moskova’yı ele geçirme­yi başaramayınca, savaşı hızla sona erdirme şansını yi­tirdiler. Dönüm noktası, Volga kıyısındaki Stalingrad’da aylarca süren uzun çarpışmalar oldu. Hitler, 1942 orta­larından 1943 başlarına kadar bu kenti ele geçirmek için en seçme birliklerini cepheye sürdü. Ne var ki, Al­man ordusunun Şubat 1943’te Stalingrad’da teslim ol­mak zorunda kalması, Üçüncü Reich’ın sonunu başlat­mış oldu.

Ardından Kızıl Ordu, kanlı çarpışmalarla, Berlin’e doğru amansız biçimde ilerledi: Mayıs 1945’te, Sovyet bayrağı, Almanya’nın başkentindeki Reichstag binası­nın yıkıntıları üstünde dalgalanmaya başladı; ABD ve Sovyet orduları da o sırada Elbe ırmağı kıyısında buluş­tular. Almanya’nın yenilgisinin ardından, ABD ve İngil­tere’nin isteğiyle SSCB,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir