Genel

Kıra Çıkan Küçük Bir Kazanın Kaymakamı

kıra çıkan kaymakam

Kıra Çıkan Küçük Bir  Kazanın  Kaymakamı   

Kaymakam yola düzüldü, önde arabacı, arkada seyis kaymakam­lığın faytonuna kurulmuş, Combe-aux-F6es’deki (Komim Fe) panayıra gidiyor. Kaymakam cenapları, bu müstesna günün yüzü soyu hürme­tine, İşlemeli cici frakım, silindir şapkasını, kenarı sırma zırhlı dar» cık pantolonunu giymiş, sedef kabzalı merasim kılıcım takmış, dizleri üzerine yerleştirdiği nakışlı sahtiyandan kocaman bir çantaya kederli kederli bakıyor.

Kaymakam cenapları, nakışlı sahtiyandan çantasına kederli ke derli bakıyor, az sonra Combe-aux-F£es ahalisine söylemesi icap eden mahut nutku düşünüyor:

—     Sayın ahali…

Ama istediği kadar kumral favorilerini kıvır kıvır büksün ve yirmi

kere:

—     Sayın ahali! desin dursun, nutkun arkası bir türlü gelmiyor.

Nutkun arkası bir türlü gelmek bilmiyor. Yarabbi, fayton da ne

sıcak!». Combe-aux-Fees yolu, cenup güneşinin altında, alabildiğine toz duman içinde. Hava âdeta tutuşmuşa benziyor… Yolun kenarında toza bulanmış karaağaçlar içinden binlerce ağustosböceği, durmadan birbirleriyle söyleşiyor… Birdenbire kaymakam cenapları, ürperir gibi oldu. Karşıda bir yamacın eteğinde, âdeta kendisine göz kırpan yeni’ yeşil bir meşe korusu peyda olmuştu:

Bize buyurun» kaymakam cenapları; nutkunuzu ‘■»¡zim ağaçlan» altında daha iyi hazırlarsınız!..

Kaymakam cenapları, bu davetin karşısında mest oldu. Faytona durdurup yere atladı, adamlarına, şu yemşeyil meşe korusuna kadaı gidip orada nutkunu hazırlayacağım söyledi ve kendisini beklemele­rini tembih etti.

Yemyeşil meşe korusunda kuşlar, menekşeler, çimenlere bürün­müş çağlayanlar vardı. Bunlar, cici elbiseleriyle, nakışlı sahtiyan çanta­sıyla kaymakam cenaplarım görür görmez, kuşlar ürkerek ötmeyi kes­

fi) Değirmenimden Mektuplar. Alphonse Daudet. Çev.: Sabri Esat Siyavu#- gi). Milli Eğitim Bakanlığı Yayınlan.

Tiirk Dili ve Ed. Lise I

 

tiler, çağlayanlar şırıldamaz oldu. Menekşeler İse, çimenlerin araşma gizlendiler. Bütün bu minnacık âlem, o zamana kadar hiç kaymakam görmemişti. Tavaş sesle:

—    Aeap bu sırmalı güzel asilzade de kim ola? diye birbirlerine sordular.

Yapraklar arasından, yavaş sesle:

—    Acap bu sırmalı güzel asilzade de kim ola? diye birbirine sordu­lar. Bu sırada kaymakam cenapları, korunun sessizliğine hayran, fra-

, kının kuyruklarım kaldırdı, silindir şapkasım çimenlerin üstüne koydu ve genç bir meşe ağacının altına yosunların üzerine oturuverdi. Sonra nakışlı sahtiyan çantasını, dizlerine dayayarak açtı ve içinden büyük bir esericedit çıkardı.

Çalıkuşu:

—     Sanatkâr galiba! dedi.

Şakrak kuşu:

—     Bu, olsa olsa bir prenstir, dedi!…

Bütün bir mevsim kaymakamlığın bahçesinde ötmüş olan ihtiyar bülbül söze karıştı:

—    Ne sanatkâr, ne de prens, canım! Ben tanırım onu; kaymakam­dır.

Bütün koruda yine bir fısıltıdır gitti:

—     Kaymakammış! Kaymakammış!…

Kocaman sorguçta bir tarlakuşu:

—     Aman bakın, dedi, başı da çok dazlakmış, ayol!

Menekşeler birbirlerine:

—     Acaba huysuz mudur? diye sordular.

—     Acaba huysuz mudur? diye sordu, birbirine menekşeler.

İhtiyar bülbül:

—     Hiç de değil, dedi.

Bu teminat üzerine, sanki aralarında yabancı yokmuş gibi, kuşlar yeniden ötüşmeğe, çağlayanlar akmağa, menekşeler mis gibi kokmağa başladı. Bütün bu güzel hengâmenin ortasında kaymakam cenapları pürciddiyet, ziraat encümenleri perisine sığınarak, kalem elde, mera- simlik sesiyle nutkuna başladı:

—     Sayın ahali!…

Kaymakam merasimlik sesiyle:

—     Sayın ahali! dedi.

Bir kahkaha, sözünü kesti. Döndü, ama silindir şapkasının üzeri­ne tünemiş kendisine gülümseyerek baka» bir ağaçkakandan başka bir şey göremedi. Kaymakam omuz siiktf ve nutkuna devam etmek is­tedi. İstedi ama ağaçkakan, yine rahat durmadı ve uzaktan

—     Adam sen de! diye seslendi.

Kaymakam kıpkırmızı kesilerek:

— Nasıl adam sen de? dedi ve bu arsız hayvancığı eliyle kovarak

tekrar başladı: t

‘— Sayın ahali!…

Kaymakam tekrar:

— Sayın ahali! diye sözüne başladı

O zaman, küçücük menekşeler, saplarının üzerinde kendisine yetişmek ister gibi kalkınarak, tatlı dille:

— Kaymakam cenapları, dediler, bizim nasıl mis gibi koktuğumuzu duyuyor musunuz?

H Çağlayanlar, yosunlar altmdan, şerefine, İlâhî bir musikiye başla-‘

dılar. Başının üstündeki dallarda sürü sürü çalıkuşu, ona en güzel şarkılarını söylediler. Velhasıl bütün koru halkı nutkunu hazırlamasın di* ^ ye elbirliği ediyordu.

Velhasıl bütün koru halkı, nutkunu hazırlamasın diye ellerinden geleni yaptılar!… Kaymakam cenapları, güzel kokularla başı dönmüş, musikiden mest olmuş, içine işleyen bu yepyeni sihre karşı beyhude yere mukavemet etmeğe çalışıyordu. Dirseklerini çimenlere dayayarak o cici frakın yakasım gevşetti ve tekrar iki üç kere:

— Sayın ahali!… Sayın ahali!… diye sayıkladı.

Sonra sayın ahaliye öyle kantarlı bir küfür savurdu ki, ziraat encümenleri perisi, utancından yüzünü kapadı.

Ey ziraat encümenleri perisi, aman kapa yüzünü!..

Aradan bir saat geçip de efendilerinin zuhur etmediğini gören kaymakamlık maiyeti, merak içinde, koruya dalınca, müthiş bir manzara karşısında, bir adım geriye sıçradılar… Kaymakam cenapları, serseri gibi yaka paça dağınık, yüzükoyun çimenlerin üzerine uzanmış, frakım çıkarıp bir tarafa atmış, ağzında menekşe çiğneye çiğneye şiir yazıyordu.

Açıklamalar:

Okuduğunuz hikâyenin konusu, panayıra giden bir kaymakamın,* hazırlamakta olduğu söylevinin, hitaptan sonrasını bir türlü getiremeyişidir,

Onun söylevini yazamayışına başlıca sebep olarak, kırda gördüğü çeşitli tabiat güzelliklerinin etkisi ve onlara çıldırasıya hayran kalışı gösteriliyor.

Yazar, bu olayı ve kaymakamın durumunu anlatırken, onun dış görünüşünü çizdikten sonra; kırdaki ağaç, kuş ve bitkileri kaymakamdaki izlenimleriyle birlikte, kişileştirmelere başvurarak canlandırıyor.

Anlatımda, güldürücü öğeyi yaratan bir aşırılık, abartma (mübalâğa) ve tekrarlamalarla gelişen bir şiir özelliği vardır.

Araştırmalar:

1 — Korudaki çeşitli varlıkların kaymakam gelince susmaları, sonra konuşmaları; gerçek olmadığına göre, kaymakamın duygularıyla ilgili olabilir mi?

2 — Hikâyede gördüğünüz tasvirlerde ayrıntılara önem veriliyor mu? Yoksa genel nitelikler mi gösteriliyor? İlgili bölümlerden örnekler vererek belirtiniz.

3 — Korudaki varlıklar bir toplumdaki çeşitli kişiler olarak kabul edilirse; bunların, yabancı olan kaymakama karşı gösterdikleri davranışları tabiî bulur musunuz?

4 — Hikâyede, yazarın kaymakamla alay ettiği söylenebilir mi?

5 ■*— Kaymakamın tabiat güzelliklerine karşı hayranlığı daha çok hangi bölümde belirtiliyor?

6 — Bazı sözler neden tekrarlanıyor? Bunların anlatıma ne sağladığını belirtiniz.

Tür-Şekil:

Bir HİKÂYE okudunuz.

Bir hikâyede SERÎM, DÜĞÜM ve ÇÖZÜM bölümleri olacağından önce söz edil- t» naişti. ^

SERÎM bölümünde, yer ve kişiler tanıtılarak ana olaya giriş yapılır. Okuduğunuz hikâyede, «Kaymakamın bir panayıra giderken, söylevini hazırlamak üzere koruya girişi» serim’dir.

DÜĞÜM, ana olayın, olaylarla geliştiği ve merak uyandırdığı bölüme denir. Bu hikâyede, «Kaymakamın koruda söylevini yazma çabası ve tabiat güzelliklerinin buna engel olup olmayacağı» diiğüm sayılabilir.

ÇÖZÜM, kişilerle, düğüm halinde gelişen ana olayın sonuca bağlanmasıdır. Burada, «kaymakamın söylevini yazamamış olması, güzellikler karşısında şairleşmesi» bir çözümdür.

Hikâye’yi «insan hayatının bir yönünü gerçeğe uygun olarak anlatan kısa sanat eserleridir» diye tanımlamıştık. Bu hikâyenin gerçeğe uygunluğunu nasıl açıklarsınız?

Kelimeler:

Combe-aux

ffees : Uydurma bir kasaba

adı.

frak : Törenlerde erkekle-

rin giydiği siyah resmî elbise.

Sahtiyan : Tabaklanmış, boyanmış ve cilâlanmış deri.
Tartışma Konusu
Bir sanatçı üzerinde toplum mu, yoksa tabiat mı daha etkilidir?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir