ÜRİNER SİSTEM İNFEKSİYONLARI VE PİYELONEFRİT
Üriner sistemin mikroorganizmalar tarafından istilâsına üriner sistem infeksiyonu (ÜSt) veya kısaca Üriner tnfeksivon denir. Şu halde infeksiyondan sözedebilmek için Üriner sistemde mikroorganizmanın varlığı gbutorilmelidir. Bunun başka bir deyimle ifadeni ise steril olarak alınan idrar kültüriin- ıln, bakteri üretilebilmesidir. Steril idrar |
K.uıonı sayuması, anlamlı baKtenun olarak kabul edilir. Özellikle aynı şahıstan değişik zamanlarda alınan iki idrar örneğinde ayni bakteri cinsinin 100.000 koloninin üzerinde üremesi hemen hemen kesin üriner in- feksivon teşhisi koydurur. Ancak distal üretraya jenitoanal bölgeden kontaminas- von yolu ile bakterilerin bulaşma olasılığı olduğundan 10.000 (104) mİ ve. altındaki koloni sayımlan anlamsız kabul edilir. 10.0 00-100.00″D/ml arasındaki koloni sayımlannı ise şüpheli karşılayıp tekrarlamakta yarar vardır. Suprapubik ponksiyonla steril şartlarda mesaneden alınan idrarda ise hiç bakteri bulunmaması gereklidir. Ancak milimetreküpte 1000 koloni sayılması normal kabul edüir. Bundan fazlası patolojiktir, yani üriner infek- siyona delâlet eder. Bu metoa pratikte yaygın olarak kullanılmamaktadır. Hangi şekilde olursa olsun üriner infeksiyon teşhisi konulduktan sonra üriner infeksivonun yeri saptanmaya çalışılmalıdır. Öncelikle infeksiyonun üst (böbrek parankimini ilgi- lendiren-bakterivel piyelonefrit) veya alt (üreter, mesane, prostat, üretra) üriner sistemi ilgilendirdiğinin aynlması gerekir. Bunun için aşağıda yazılı kriterlerden yararlanılabilir.
Üst ve Alt Üriner Sistem İnfeksiyonlarını Ayırmada Kullanılan Metodiar
İndirekt Metotlar:
— Maksimal renal konsantrasyon kapasitesinin bozulmuş olması piyelonefrit le- hindedir. Çünkü piyelonefrit böbrek me- dullasınm konsantrasyon kabiliyetini azaltır.
— Lökosit silendirlerinin idrar sedimen- tinde görülebilmesi böbrek infeksiyonu şüpheli olan bir vakada hemen kesin olarak teşhis koydurucudur. Lökositlerin direkt olarak böbrekten geldiğini gösterir. Ancak bir lökosit silendirinin yakalanıp görülebilmesi oldukça zordur.
— idrarda yoğun lökosit, özellikle lökosit kümelerinin görülmesi piyelonefrit lehinde bulgudur (Pevical ve ark., Fairley ve ark.)
— înfeksiyona neden olan mikroorganizmaya karşı spesifik serum antikorlarının tesbiti piyelonefrit lehindedir. Renal parankimadaki mikroorganizmalar spesifik anti-
«■mı ı/ınuDoay-coaiccl bacteria) ımmui) fluorcssan teknikle idrarda tesbiti son yıl larda özellikle bazı araştırıcılar tarafından (Thomas ve ark., Jones ve ark.) piyelonefrit lehinde önemli bir bulgu olarak kabul edilmektedir.
— İdrardaki LDH izoenzim pateminin piyelonefritte sistitten farklı olduğunu kabul edenler vardır.
Direkt Metotlar:
— Doku kültüründe bakteri üretilmesi: Böbrek biopsi iğnesi ile alınan böbrek dokusunda mikroorganizmanın tesbiti infek- siyonun doğrudan böbreğe ait olduğunu gösterecektir. Ancak uygulamada teknik yönden kolayca başvurulacak bir metod değildir.
— Mesane yıkama tekniği (Bladder Washout): Antibiotik lavajından sonra mesane idrar kültürünün halâ çok sayıda koloni bulundurmasını infeksiyonun doğruca böbrekten gelmesi ve üst üriner sistem infeksiyonu delili olarak kabul edenler vardır (Fairley testi).
Yukarda yazılanların bir kısmı indirekt metodlar olup ayrıca teşhiste kesinlik göstermediklerinden, direkt metodlarm ise teknik yönden günlük pratiğe girmesi imkânı hemen hemen olmadığından, çok zaman üriner infeksiyonun yerini kesin olarak sap- tanamaz. Veya infeksiyon, üriner sisteminin birçok yerini veya tümünü ilgilendire- bilir. Bu bakımdan ekseri üriner infeksiyon deyimi kullanılarak, spesifik organ infeksi- yonundan bahsedip hata yapmaktan kaçınılır.
Etyoloji ve Patogenez:
üriner sistem infeksiyonunda çok çeşitli mikroorganizmalar rol oynayabilirler. Fakat en sık rastlanan gram negatif basillerdir. Infeksiyonlann büyük bir bölümünde (% 90), özellikle üriner anomaliler bulunmadığı zaman patojen ajan Escherichia co- lidir. Üriner taş veya anomali bulunan komplike vakalarda ise diğer basiller, Proteus, Klebsiella, Enterobacter, Pseudomo- nas daha sıklıkla görülür. Ancak bunlar vakaların az bir bölümünü ilgilendirir. Koklar özellikle, staphylococcus auerus ve diğer staphvlococ’lar daha seyrek olarak; diğer bakteri, virus ve mantarlar ise nadiren üriner infeksiyon amili olurlar.
Üriner infeksiyon bebeklikten ileri ya- doneınindeki kadınlar, gebelik vı- eı kekler de yaşlılık en sık gönildııpu duııemlenlır Yaşlılığa kadar olan dönemlerde ksıihnlnntu fazla görülmesinde önemli faktöı* kadınlar da üretranm kısa olması ve perineal ve jenı tal bölgede bakterilerin assandan yolla kolayca ilerleyebilmesidir. ileri yaştaki erkeklerde ise prostat hipertrofisi ve üriner taş gibi üriner obstrüksiyon yapan sebeplerin daha çok olup zemin hazırlamasıdır. İnfeksiyon çok zaman assandan yolla uretradan gelir, daha seyrek olarak hematojen ve çok seyrek olarak lenfojen yolla üriner sisteme ulaşır. Üriner infeksiyon patogenezinde rolü olan faktörler arasında ise seks (kadın), üriner obstrüksiyon, nörojenik mesane, gebelik, vesiko-ureteral reflü, diabet, gout, sickle-cell anemi, hipokaliemi, renal bir hastalığın bulunması sayılabilir. Bu arada şahsın genel durumunun, özellikle immun defans mekanizmalarının hastalığın patogenezinde önemli yerini unutmamak gerekir.
Klinik Bulgular:
Ü.S.I. olan vakaların bir bölümünün hiçbir şikayeti yoktur (asemptomatik bak- terıüri). Bir kısmında ise dizüri, pollakiüri, idrar zorluğu gibi üretral sendrom belirtileri ile ateş, bel ağrısı, halsizlik gibi genel semptomlar bulunabilir. Klinik semptomlar ve basit laboratuar bulguları, infeksiyonun üst veya alt üriner sisteme ait olduğunu ayırmada her zaman yeterli olmadığı gibi, üretral sendrom gösteren vakalann bir bölümün1 de de anlamlı bakteriüri saptanmaz. (Bu konuda daha geniş bilgi Üroloji kitaplarında b ulu nmaktad ır.)
Üriner infeksiyonlu hastalar özellikle prognoz ve tedavi yönünden çeşitli şekilde sınıflandırılabilir. Biz 4 gruba ayırarak bunlardaki infeksiyon amilleri ve tedavi özelliklerine kısaca değineceğiz.
a) Akut Komplike Olmayan Ü.S.I.:
Üriner sistem anomalileri bulunmayan. hemen daima E. Coli’nin patojen ajan olılıı ğu vakalardır, özellikle doğum çakındaki kadınların en sık rastlanılan infoksıvnııutlur Birçok vakada infeksiyonun otoimıik oldu ğu, yani ayni bakteri suşunuıı lııt»lnıım Imr sağı, vagina ve uretrasmm muit”/ moıııtırmı lannda bulunduğu gösterilimi»lıı llorlııtlıio kadınlarda üretranm kıs» nlıifiı ıı»dı»ni ile perineal-enterik grıını nemdir flormun üriner sisteme yerleşmem .lalın kolav olduflundan
kadınlarda görülme oranı, erkeklere göre çok daha yüksektir. Bu vakalann tedavisi bakteriüri tedavisinde oldukça sık problem oluşturur. Çünkü klinik ve epidemiyolojik araştırmalarla akut non-komplike Ü.S.İ. lannın büyük bir bölümünde spontan olarak bakteriürinin kaybolduğu bilinmektedir. Ancak komplike edici faktörlerin bulunmadığı hallerde akut ilk infeksiyonun ne sıklıkla asemptomatik veya tekrarlayan semp- tomatik infeksivona dönüştüğü bilinmemektedir. Bu gibi hastalardan özellikle ateş, titreme, bel ağrısı ve hassasiyeti gibi infeksiyonun böbrek parankimini alakadar etmesi ihtimali olanlarda, antibakteriye) tedavi yapılmalıdır. Bu grup hastalardan elde edüen E. Coli suşlan genellikle, gram negatif mikroorganizmalara etkili antimikrobik ilaçlann pek çoğuna hassastır. 7-10 günlük sülfonamid veya antibiotik örneğin ampi- sillin tedavisi yeterlidir. Tedaviden iki hafta sonra alman bir idrar numunesinde bakteri üremezse başka bir araştırmaya gerek yoktur. İnfeksiyon devam ediyorsa, idrar yolla- nnda bir anatomik anomalinin veya infeksiyonu provoke eden bir sistemik hastalığın varlığı araştırılmalıdır. Antibiyotik tedavisi yapılmayanlarda da müteakip kültürle infeksiyon takip edilmeli gerek görülürse tedavi yapılmalıdır.
b) Akut Komplike Ü.S.İ.:
Evvelce bir akut tj.S.İ. anamnezi göstermeyen ve Ü.S.İ. gösteren bazı hastalann çoğu zaman üriner sistemlerinde strüktürel veya fonksiyonel anomalilere sahip olduk- lan görülecektir. Üriner sistemdeki anomaliler aranıp düzeltilmedikçe antimikrobik tedavi, akut non-komplike olan gruba göre daha az etkili olacaktır. Komplike olmayan grubun aksine bu grubu ekseri erkeklerin akut infeksivonlan oluşturur. Erkeklerde ilk üriner infeksiyon görüldüğünde dahi obstrüktif bir üropati veya sistemik bir hastalığın (böbrek taşı, prostat infeksiyonu, diabet vb.) düşünülüp araştmlması doğru olur veya çok zaman düzelebilir bir anatomik bozukluk ortaya çıkartılabilir. Akut komplike üriner infeksiyonlu hastalann idrar florası da çok zaman non-komplike olanlara paraleldir. Yani E. Coli en önde gelen mikroorganizmadır. Bunun dışında böbrek ve mesane taşı olanlarda proteus mirabilis daha fazla görülür ve hatta ilk infeksiyonun tedavisinden sonra ortaya çıkabilir. Bu hastalarda antibiyotik tedavisi ne kadar idrar steril olursa da, tedavi kesilince hemen veya bazan haftalar sonra ayni suş ile anlamlı bakteriürinin ortaya çıktığı görülür. Antibiotik tedavisi bakterinin hassas olduğu antibiotikle ve 1-2 hafta süre ile yapılmalıdır.
c) Asemptomatik Bakteriüri:
Bu grupda, diğer sistem şikayetleri ile araştınlan veya rutin bir muayenede ortaya çıkarılan ve anamnezinde de hiçbir üriner sistem infeksiyonu tarif etmeyen şahıslarda anlamlı bir bakteriürinin saptanması bahis konusudur. Asemptomatik bakteriüri insi- dansı kadınlarda erkeklere göre belirgin olarak yüksektir. Değişik ülkelerde ve değişik yaş gruplanndaki kadınlarda asemptomatik bakteriüri genel olarak % 1-5 arasında değişirken, yaşla orantılı olarak artmakta ve bazı çalışmalarda yaşlı kadınlarda % 10-15’e kadar varmaktadır. Biz. 10-60 yaşlar arasındaki 4014 vakayı içeren bir poliklinik tarama çalışmamızda kadınlarda asemptomatik bakteriüri insidansmı % 2,8, erkeklerde Tc 0,2 bulduk. Bu çalışma bizde insidansm dünya standartlarına göre en düşük düzeylerde olduğunu memnuniyetle göstermiştir. Kanaatimizce tuvalet hijyenine gösterilen titizlik bizde insidansın düşük olmasında büyük etkendir. Gebelikte görülen asemptomatik bakteriüri insidansı yüksekliği ve artmış üriner infeksiyon-piyeionefrit ilişkisi ise uzun zamanlardan beri bilinmekte ve özel bir ilgi çekmektedir. Bunda, gebelikte görülen kaliks-pelvis dilatasyonu ve üretendeki dilatasyon ve hipotoninin, hormonal değişikliklerin, hipokalieminin (kusmalar ve diüretik kullanımı ile ilgili), renal glüko- züri gibi faktörlerin etkisi olduğu zannedilmektedir. Asemptomatik bakteriüride en sık görülen amil yine Escherichia coli’dir. Asemptomatik bakteriüri de tedavi yönünden vine non-komplike grubdaki gibi güçlük arzeder. Esasen non-komplike sempto- matik hastalarda hangisinin asemptomatik bir bakteriüriye dönüşeceği bilinmediği gibi asemptomatik bakteriürilerin hangisinin devamlı sinsi bir şekilde seyredeceği veya semptomatik üriner infeksiyona dönüşeceğini de önceden kestirmek zordur. Aralıklı zamanlarda alman iki örnekte anlamlı bakteriüri saptanırsa, 7-10 günlük antibiyotik tedavisi, özellikle gebe kadınlarda müteakip kültürlerle hastanın takibi uygun olur. Yaşlı hastalarda bakteriüri asemptomatik kaldıkça tedaviye gerek olmadığı
d)
Reküran (Tekrarlayan) liakteriüri
Bu gruptaki hastalarda tekrarlayan wmptomatik pervotlar, asemptonıatik ın lervallerle ayrılmıştır. Bu hastaların bazılarında obstrüktif üropati vardır, fakat bunlardaki iezyonlarm tipieri ve genel durumları cerrahi müdahaleleri imkânsız kılar. Çoğu idrar stazına sebep olabilecek ürolojik prosedürlere sahiptirler. Ciddi tedavi t’irişimlerine rağmen infeksivon devam eder veya tekrarlar. Bunun için bazı nedenler vardır. Bunlar: Çoğu zaman bu hastalar klebsiella. proteus, pseudomonas gibi, E. eoliden daha rezistan bir fiorava sahiptirler. Ayrıca tekrarlayan ü.S.İ.’lu hastalardan elde edilen E. coli suçları tekrarlayan antibakteriyel tedaviler sonucu non-komp- like olanlardan daha rezistandıriar. Yani diğer suşlar tedavi ile yok olurken daha rezistan olanlar seleksıyona uğramışlardır. Tedaviyi güçleştiren diğer faktörler ise obstrüksivonun ortadan kaldırılamaması, mfeksiyonun böbrek taşı ile bir arada bulunuşu. antibiotik tedavisi sırasında aniden mütasyonla rezistan suşlarm üremesi, mikst infeksiyonlarm bulunması, böbrek medüliasınm iokaî ve hümorai mekanizmalarının yeterli efektif olmaması ve antibi- otiklerin etkilerini göstermesine müsait olmaması gibi faktörlerdir. Bu gibi vakalarda obstrüksivonun kaldırılması için tüm payretler gösterilmelidir. Bu vakalarda 10-14 günlük uygun antibiyotik tedavisinden 1 hafta sonra yapılan kültürde anlamlı bakteriüri varsa daha uzun süreli antibiotik tedavisi yapılmalı ve infeksivon tedavi edilmişse 3 aylık aralıklarla idrar kültürü tekrarlanmalıdır. Son yıllarda böyle kronik Ü.S.İ. hastalarda, Nitrofurantoin 50-100 mg veya Sulfamethoxazole – Trimethoprim ile geceleri tek doz olarak uzun süreli (aylarca – 1 yıl) profilaksi yapılmaktadır.
Akut Piyelonefrit
Akut üriner sistem infeksiyonları içinde özel bir yeri olan akut piyelonefritle klinik semptomlar genellikie*«birkaç saat veya 1 gün içinde süratle ortaya çıkar, üşüme ve titreme ile gelen yüksek ateş, kosto- lomber ağrı, bulantı, kusma, çarpıntı, adale ağrısı, halsizlik gibi genel semptomlarla birlikte, üretral semptomlar bulunur veya bulunmayabilir. Fizik muayenede böbrek loj- ları aşırı hassas ve ağrılıdır. İdrar analizinde, bakteriüri, bol lökosit ve lökosit silendirleri, ba/.en homatüri de görülür. Kreatinin kliren-
. .. 1 it .i vn ı-i o J L- f”» – itlin/, M’dımantasyon yiıkwklifiı wi|iIihiii Antibiyotik tedavi ile bırUm; ınııı iı.inılp hastalık tamamen periler
Kronik Piyelonefrit – Kronik imriMityrl Nefropati
Kronik piyelonefrit uzun /.¡iiimimUu beri bilinen ve diğer kronik remil vt’ii’iı.ı/ lik yapan böbrek hastalıkları arasında önemli bir yer (takriben % 25) işgal eden ıllılmln bir hastalık olarak kabul edilmesine ruf;inen, hastalıkta bakterinin varlığı, birçok vakada gösteriiememektedir. Bu bakımdan infek- siyonun etvopatogenezdeki rolü tam olarak avdmiatılamamaktadır. Bu nedenle kronik pivelonefritin tarifini yapmak dahi güç olmaktadır. Kronik piyelonefrit genel olarak: Böbrek interstisyumu ve pelvikaliksiyal sisteminin karakteristik kronik inflamatuar reaksiyonuna neden olan ve böbreğin devamlı veya tekrarlayan iltihabıdır şeklinde tanımlanır. Dikkat edilecek olursa bu tanımlama, patolojik lezyonun özelliğini ortaya koymadığı gibi, infeksiyonun pato- genezdeki rolünü de kesin olarak belirle- memektedir. Konjenital anomalileri olan çocuklar veya üriner obstrüksivonu olan yaşlılar gibi nispeten sık tekrarlayan veya devamlı üriner infeksivonu olan küçük bir popülasyonda infeksiyonun progressif pa- rankimal bir renal interstisvei hastalığa sebep olduğu şüphesizdir. Yetişkinlerde ise üriner bir obstrüksiyon olmadan da birçok vakada yıllarca devam eden semptomatik veya asemptomatik üriner infeksivon olduğu halde pivelonefritin görülmediği bilinmektedir. Ayrıca bazen üriner infeksivon mevcut bir renal hastalık üzerine se&onder olarak da eklenebilir. Bunların dışında bazı otörlere göre hiçbir üriner obstrüksiyon ve bakteriüri gösterilemeyen vakalarda da. klinik ve histolojik olarak, bakteriye! piye lonefritte görülenlerden ayrılması imkân sız bir interstisvei nefropati görülebilmek tedir. Bu tip interstisyel nefrit; infeksivon olmaksızın üriner obstrüksiyon ve neiro kalsdnoz sonucu, kronik analıezik kullanımı (analjezik nefropatisi), vasküler hastalık, radyasyon, kurşun veya diğer ağır metaller le temas sonucu, Balkan nefropatisi, miye lom, tümörler, hiperürisemi vb. nedenlerle oluşabileceği gibi, saptanan belli bir faktör olmadan da (idyopatik interstisvei nefrit I olabilir. Birçok otörler, kronik piyelonel- riti ayrı bir antite olarak kabul etme/, ve kronik interstisvei nefrit içinde incelerler.
pıvi’lnni’lntlc kıılikMyul dila la «trofısı vc pelvik epitelj değişikliklerin daha ağır ol rerler. Yine ayna otörler, ki ritte bakteriüri olup olmam lan bakterivel ve abakteriyıı ba ayırırlar.
Patoloji:
Makroskopik olarak bi: kal interstisvei destrüksiyon çok küçüktür. Üzerinde küc; çöküntüler bulunup iezvoı ve asimetrik olması sonucu lükleri farklıdır. Kronik infe da ekseri böbrek korteksi sonucu çöküntülü ve incelmii nişlemiş ve papilia hastalığ olduğundan papilla değişik, leşmiştir. Mamafi, aynı değ nedenlere bağlı interstisvei de görülebilir. Histolojik o interstisyumda fokal ve a£ masyon ve nedbeleşme ayrı ikisinin bir arada bulunmı simgesidir. Vakaların çoğunt fibrotik doku ile yer değiş ve az miktar hücre infiltra İltihabi infiltrasyonun fib olduğu vakalarda ise aktı nefropatinin devam etmesi sudur. En sık görülen hüc: ve plazma hücreleridir. Tub atrofik veya genişlemiş v< boyanan kolloide benzer ma dur. Bu görünüm histolojik «. benzediğinden böbreğin t denilir. Damar cidarları fibrö Glomeriillerin etrafında fibr oluşturduğu konsantrik hail yani periglomerüler fibrozis im rit teşhisi için önemli bir bulgı
Klinik ve Laboratuar Bulg
Hastalığın klinik seyri çc Tedavi edilmeden yıllar hal sonra kronik renal yetersizliğe lar vardır. Bazı hastalarda hiç yoktur. Bakteriyel etyolojili < tekrarlayan veya devamlı ürine ve predispozan faktör olarak ür sıvon, taş, nörojenik mesane, kal reflü, diabet, gout gibi m hastalık mevcudiyeti saptana konsantrasyon ve dilüsyon ka merüler hastalıklara göre dab um, nrlnııı» mmu/luh IiînkI Imlıı nur. tlıprr Uitwiyon uısidansı ılcRişiktıı Urftışik ıMu tistiklcrde î! 20-70 arasında deftişir. Lnbo- ratuar bulgularından idrar dansite düşüklüğü ve izostenüri, sodyumun reabsorpsi- vonunda defekt olan vakalarda (tuz kaybeden nefrit – salt loosing nephropathy) aşırı sodyum ekskresyonu bulunur. Protei- nüri genellikle hafif olup, 24 saatte 1-2 gr’m altındadır. Proteinürinin nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte tubuler reab- sorbsivon kusurundan çok, glomerüler perméabilité artışı ile ilgili olduğu, ayrıca bir miktar tubuler protein kaçağı olduğu zannedilmektedir. İnterstisyel harabivet. sonucu renin, eritropoetin ve 1,25-dihidroksi- kolekalsiferol (Vitamin D) yapımı kusurludur. Hiporeninemik hipoaldosteronizme bağlı hiperkaliemi bulunabilir. Amonyak yapımı ve böylece amonyum ekskresyonu kusuru sonucu hidrojen iyon ekskresyonu yetersiz olur ve hiperkloremik asidoz görülebilir. Ayrıca renal glikozüri, aminoasidüri ve distal tubuler asidoz gibi tübüler anomaliler görülebilir. Renal yetersizlik ilerledikçe tabidir ki, klinik ve laboratuar olarak tipik bir kronik renal yetersizlik yerleşecektir. I.V. piyeiografik muayenede böbreklerin hudutları intizamsız, büyüklükleri normal veya normalden küçük, pelvis ve kalislerde defor- masyon gibi asimetrik değişiklikler görülür.
Tedavi:
Kronik interstisyel nefropati tedavisinde öncelikle hastalığa neden olan etyo-pa- togenetik faktör veya faktörler ortadan kaldırılmaya çalışılır, örneğin, obstrüksiyon, diabet, kronik ilaç kullanımı vb. În- feksiyon varsa üriner infeksiyon tedavisinde anlatıldığı gibi uygun antibiyotiklerle ve yeterli süre tedavi edilir. Hastanın yakın takibi ile yeni oluşacak üriner infek- sivonlar zamanında teşhis ve tedavi edilir. Bunun dışında hastalığın elektrolit bozukluğu, asidoz gibi komplikasyonları araştırılıp varsa tedavi edilir.