HİMMET EFENDİ
HİMMET EFENDİ; On yedinci yüzyıl Anadolu velîlerinden. Bolu’ nun Gice köyünden Hacı Ali Merdan adlı bir zâttn oğludur. Dökmeciler mahallesinde doğdu. Doğum târihi belli değildir. Memleketine nisbetle Bolulu Himmet Efendi diye meşh.ûr oldu. 1683 (H. 1095) senesinde İstanbul ‘da vefât etti. Kabri, Üsküdar’da Bez- cizâde Efendi türbesinde, hocasının yanındadır.
Küçük yaşından îtibâreh ilim öğrenmeye başlayan Himmet Efendi, İlk tahsilini memleketi olan Bolu’da gördü. 1609 (H.1018) senesinde İstanbul’a gelerek ilîm tahsîline devâm etti. Zamanının usûlüne göre Zeyrekzâde Seyyid Yûnus Efendinin ilim meclisinde bulunup, aklî ve naklî ilimleri tahsîl etti ve ondan icâzet aldı. İlimde yüksek dereceye ulaştıktan sonra, kırk akçe yevmiye (gündelik) ile müderris olmaya hak kazandı. Fakat o medresede ilim okutmaktan ziyâde tasavvuf yoluna yönelmeyi tercih etti. Bir gün medresenin odasında gezinirken, başını önüne eğip; “Ey Himmet! Şimdi müderris olacağını farz edelim. Mertebeleri yavaş yavaş geçerek, kâdıasker ve nihâyet şeyhülislâm oldun. Ondan sonra olacağın hiçtir. Bu kadar debdebeden sonra o neticeye ulaşmak- tansa, şimdiden hiç olmaya baksana.” diyerek odadan dışan çıktı ve kapısını kapadı. Bir Allah adamının sohbetinde ve hizmetinde bulunup mânevî yolda ilerlemeye karar verdi, Yolda giderken Hal- vetiyye tarikatının büyüklerinden ve Üşşâkîliğin kurucusu olan Hü- şâmeddîn Uşşâkî’ye rastladı. Hü- sâmeddîn Efendi, Allahü teâlânın kalbine verdiği keşf kuvveti ile, Himmet Efendinin hâlini anladı. Ondaki kâbiliyeti görüp; “Oğlum Himmet aradığın bizdedir.” buyurdu. Bunun üzerine Himmet Efendi, Hüsâmeddîn UŞşâkî’ye bağlanarak, talebesi oldu. Uzun süre mücâhede ve riyâzet çektikten sonra, Hüsâmeddîn Üşşâ- kî’den hilâfet aldı. Hocasının izni ile memleketine gitti. Memleketinde Bayrâmiyye yolu büyüklerinden Bolulu Ahmed Efendi ile sohbet etti. Bir süre Ahmed Efendinin hizmetinde bulunarak Bayramî tarikatı üzerine sülûkunu tamamlayarak ondan da hilâfet aldı. Uş- şâkîlik ve Bayramîlik.tarîkatlânnın sırlannı birleştirdi.
Himmet Efendi, başjnda Bayramî tâcı olduğu halde İstanbul’a gitti. Bir gün ilk şeyhi Hüsâmeddîn Uşşâkî ile karşılaştı. Himmet Efendi, başka bir hocaya bağlanmış diye ilk hocasının kalbine bir şey gelmemesi için yanındaki ab- dest havlusu ile derhal tâcını örtmek istedi. Hüsâmeddîn Efendi bu duruma vâkıf bir velî olduğundan ve Himmet Efendide tecellî
Hoca Sâdeddîn Efendinin gençliğinde müderrislik yaptığı Bursa Yıldırım Medresesi.
başka bir yere tâyini ile boşaJan Bursa Sultâniye Medresesine, 1572 senesinde ise, Sahn-ı semân müderrisliğine getirildi. 1573 senesi Mayıs ayında İbrâhim Efendinin vefâtı üzerine, Şehzâde Murâd’ın hocalığına tâyin edildi. Bu sebeple Hoca Efendi diye anılmaya başladı. Şehzâde Mu- râd tahta çıkmak üzere Manisa’dan İstanbul’a gelirken, Sâ- . deddîn Efendi de berâberinde idi. O zaman Sultan Murâd’ın özenği ağası olan Tîryâkî Gâzi Haşan Paşanın naklettiğine göre, şehzâde yolculuk sırasında yanında göremediği Hoca Efendiyi sordu. Yanındakiler onun bindiği atın ham olması dolayısıyla biraz geride kaldığını söylediler. Bunun üzerine Sultan Murâd derhal kendi yedek atlarından birini altın işlemeli eğer ve süslü takımlarla donatarak ona gönderdi ve yetişinceye kadar bekledi.” Sâdeddîn Efendiye bundan sonra Hâce-i sultanî (sultan hocası) ve Reîs-ül-ulemâ ünvânları verildi. Devletin iç ve dış siyâsetine yardımcı oldu.
Üçüncü Mehmed Han tahta çıktığı zaman (1595) kendi hocası olan Nevâlî Efendi, vefât etmiş bulunuyordu. Böytece padişah hocalığı makâmı yine Sâdeddın Efendide kaldı. İki sultâna hocalık yaptığı için kendisine Câmiü r-rı- yâseteyn denildi. Aynı ünvânı şeyhülislâmlar arasında bir de, Erzurumlu Seyyid Hacı Feyzullah Efendi almıştır.
Bu sırada Osmanlı Devleti Avusturya ile harp hâlinde bulunuyordu. 1595 senesinde başla
yan savaşlarda iki taraf da ağır kayıplar vermişti. Estergon, İbrail ve Kili kaleleri düşman eline düşmüştü. Bu sebeple Sultan Üçüncü Mehmed Han, hocası Sâded- dîn Efendinin tavsiyesiyle bizzât Avusturya seferine çıktı. Kânûnî Sultan Süleymân Hânın vefâtından
29 yıl geçtiği tıâlde, hiçbir pâdişâh ordusuna bizzât başkomutanlık etmemişti. 21 Haziran 1596 târihinde yanında Hoca Sâdeddîn Efendi de olduğu hâlde, 100.000 kişilik bir ordu ile İstanbul’dan hareket eden Sultan Üçüncü Mehmed, Ösek kalesine ulaştı. Rumeli Beylerbeyi Sokulluzâde Haşan Paşa ile, Kınm kuvvetleri de ösek kalesi önünde, Sultan ile birleştiler. Ösek’de bir dîvân toplandı. Dîvânda bâzı vezirler, Tuna vâdi- sinden ilerleyip Viyana’yı muhâ- sara etme teklifinde bulundular. Hoca Sâdeddîn Efendi; “Bu doğru bir düşünce değildir. Viyana’ merhum Kânûnî zamânmda da kuşatıldı. Fakat düşman Almanya içlerine çekilip gitti. Bizimle karşı- laşmadı.Viyana’yı almak da mümkün olmadı. Şimdi Vıyana’ya gittiğinizde düşman yine memleketin içine çekilerek, bizimle karşılaşmayacaktır. Biz Viyana’yı kuşatırken, onun müttefikleri bizi arkamızdan çevirerek çekilme yolumuzu kapatacaklardır. Müşkül durumlara düşmemiz mümkündür. Bu yüzden ben, Viyana’yı değil, Tisa Nehrinden Eğri kalesine gidilmesini ve buranın zaptını teklif ederim. Eğri kalesi alınırsa Avusturya ile Romanya’nın yardım yollan elimize geçecek, birbirinden ayrılan ve yardım alamayan düşmanlan, birer birer dize getirmek mümkün olacaktır.” dedi.
Hoca Sâdeddîn Efendinin fikirlerine çok güvenen Sultan, bu fikri derhal kabûl etti. Eğri kalesi, 20 gün süren muhâsaradan sonra zabt edildi. Kale muhâfazasına Anadolu Beylerbeyi Lala Mehmed paşayı bırakan Sultan, ordusuyla Haçova cfenilen yere geldi. OsmanlI Ordusu Haçova’ya geldiği zaman, burada İmparatorun kardeşi Arşidük Maksimilyan’ın kuvvetleriyle karşılaştı. Alman, Macar ve diğer devlet ve milletlerden toplanmış büyük bir ordu vardı.
Ordu, Haçova’ya vardığı zaman, düşmana karşı nasıl hareket edileceğini görüşmek maksadı He bir dîvân toplandı. Hocasının isteğiyle savaşa çıkan Sultan, araba sarsıntısından ve yölun meşakkatlerinden çok rahatsız oldu. Sultan toplanan dîvânda resmen, sadrâzamı bırakıp, İstanbul’a dönmek istediğini açıkladı. Bâzı vezirler de Sultânı desteklediler. Bu duruma şiddetle karşı çıkan Hoca Sâdeddîn Efendi; “Şevketlü sultânımızın savaş zorluklarından rahatsız olduğunu biliriz. Unutmamalı ki, savaşın zorluklanndan biz ve bütün ordu rahatsızdır. Savaşın meşakkatlerine katlanmadan zafer kazanmak nerede görülmüştür. Bu iş vezirlerin işi değildir. Bir kale fethetmekle dâvâya halledilmiş nazan ile bakmak, kalenin imdâdına gelen küffârın ba-
aeçiui«>nm^,
nıŞ^r^M^’basıpj^iipdm
kaçm§k
de meâlen; “Düşmanlarınız aman dileyip silahlarını terke- dmceyekadar ontaria savaşınız. DOşrtıana «urtımzı çevirme*
yiftfcı?’Üuyrulürv Düşman aman dileteetri^ silâhim iierk etmemiştir.: Düşmanla: karşılaşmadan ona sırtımızı İçevirirsek yarın hesâp gününde Allahü teâlânın huzuru-: na ne yüzle çıkarız. Bir Osmanlı sultânının bir sebeb olmadan ve.< d üş mam tmhâ etmeden, gazâ meydanını terKsetmesi, şimdi-ye; kadar-görülmemiştir, Eçdâdımızın ruhları bizi ayıplar. Din düşmanları ile savaşmak muhakkak lâzımdır. Dîni ve devleti müdâfaa etmek, onun şânını ve şerefini göklerden ayaklar altına düşürmemek için savaşmak üzerimize farzdır. Bu uğurda can verinceye kadar hepimizin savaşması, sultânın değil, Allahü teâlânın emridir. Zâten biz onları yok etmezsek, onlar bizim üzerimize gelip bizi yok edecekler diyerek Sultânın dönmesine mânroldu.
Ertesi sabah iki tarafth kuvvetleri harp vaziyeti alıp birbirine yanaştı.Osmanlı ordusunun merkezinde sultan vardi. Başının üzerinde sancak dalgalanıyordu. Sultânın sağında vezirler, solunda kadıaskerler ile Hoca Sâdeddîn Efendi bulunmakta idi. Sol kolda Anadolu, Karaman, Halep, Maraş Eyâletleri– beylerbeyleri, sağ kolda Rumeli ve Temeşvâr beylerbeylerinin kuvvetleri vardı.
çjr
v (IH- nv«;>v -i > :ı .
hın,bulu®duğu lî^erkefeHısp^ dırdılar. Pâdişâh,- otağıma çe ‘ rek, sırtına Pgygamber efend’ zin bırM-j şefîfini giyip, eline t rağmı alch. Sağ koida$jJlu~ Beylerbeyi Haşan Paşjanın S vetleri dağıldı. Boylece düşr kuvvşti ordurj^n içine daldı, Y mşya başjşdl- Püşnîan, Tü cephâne sandıklarının üzerin çıkmıştı. Vaziyet, tehlikeli bir, b almıştı. Bu durumu bizzat sey den Sultan.Mehmed Hân; yanı» da bulunan Hoca Sâdeddîn Ef” diye; “Efendi şimdiden sonra n yapmamız gerek?” diye sorunc- metânetini kaybetmeyen Hoca Efendi; “Sultânım lâzım olan, yerinizde sebat ve karar etmektir. Çengin hâli budur.: Ecdâdınız za-; mânında olan rfıuhârebeler çoğunlukla böyle,yâki olmuştur. Re- sülullah efendimizin, mûcizeleri ile inşâallahû teâlâ fırsat ve nusret ehl-i ilmindir,’ Hatırınızı hoş tu-, tun.’.dâdi.’ v
Aıstık’ panik Başlamış ve düşman KüVVetlertçâÖırlar arasına kadarygtrmi’ş, oıthjgâft” zaptetmiş^ ti. Düşmanın böylö’çâdırlar amMf- na-girdiğini görenfseyiş, aşçı, dş- veci, katırcı, karafaşıllûkÇıncfenilep hizmetçi grubu, bıi çadırlan zlp- teden düşman’ üzerine kazma, kürek, balta ve odun gibi şeylerle hücuma geçerken, aynı zamanda, “Düşman kaçıyor.” diye bağırarak, askerleri geri döndürmeyi başardılar. Bu sırada ön kol kumandanı Çağalazâde de, gizlen-
¡jf puhudan çikârak süv&riteriyle öciimâgöçftll.tösıfıanlı:IohîûsijM un sağ/kötunto ööâroş1 olan yir- bih düşnffâfti; bátákliklára so- irak imhâ etti. Bu hengâhiede, iultan Üçüncü Mehmed Hân Jlmdik atının üzerinde, Hoca Efendiyi de onun yanı başında fitinin gemlerini tutmuş gören İKkıncıjar ve Kirim atlıları, zaferi ¡kazandığını sanan düşmana kor- jkunç bir darbe indirdiler. Düşma- f nın elli bin kadan öldürüldü. Böy- | lece kaybedilmiş Sayılan Haçova »avaşı büyük bir zaferle neticelendi. On bin duka altın ile beréber, Alman toplarının büyük bir : .çoğunluğu ele geçti.
ve tesiriyle katandan Hâçova sa-: vaşı, Mohkç ’Ve: Çaldirân sâvâŞV ile mukayese edilen parlak zafer- ‘
diri* demektedir
• i ‘ ^ n
Hoca Sâdeddîn Efendi, Eğri>- seferinden dönüşündeiîksonra, kendisini daha çok ilme ve eğitim işlerine verdi. Devrinde bütütv ulemânın âdetâ “Kutbu” hâline geldi. Onun talebeleri de meşhûr oldular. Bütün talebeleri onun irfân halkasından olmakla övünüyorlardı. Mevlânâ Ali NaKîb, Molla Ali, Seyyid Kâsim Gubârî ve Azmizâ- de, Hoca Sâdeddîn Efendinin yetiştirdiği talebelerin meşhûrlann- dandır.
Târihçi Hammer bu savaş İçin; “Hoca Sâdeddîn’in cesâret |
Sultan, Üçüncü Mehmed Hân, Şeyhülislâm Bostanzâde |
Hoca Sâdeddîn Efenaı tarafından dâr-ül-kurrâ olarak yaptırılan, sonradan câml- ye çevrilen Eyüp Saçlı İbrdhim Efendi Câmii. Hoca Sâdeddîn Efendinin kabri de câminin solundaki kabristanlıktadır. |