Türk Sanat Araştırma Kurumu (TÜSAK) İçin

Türk Sanat Araştırma Kurumu (TÜSAK) İçin

TÜBİTAK’ın Türk bilimi oluşumundaki yeri ve değeri yadsınamaz. Kurumca yoktan var edilen başarılar övgüye değerdir. Bu \olda kıvanç verici adımlar büyüktür. TUBITAK düşünün çıkışı ve yaşaması için verilen çabalar, düşlenenin de ötesinde gelişmelere açıktır. Yarınlara ancak bu özveri ve çabalarla gidilecektir.

Söyleme göre, ikinci Dünya Savaşı sonrası yıkılıp, ezilen bir Avrupa ülkesinin ulus temsilcileri ilk toplantılarında, yeniden kalkınma çareleri ararlar. Kimi üye ticaret, kimi bayındırlık, sanayileşme vb. istemli öneriler söylerken, bir üye “Önce sanat, sonra hepsi gelecektir..” der. Acaba doğru mu söyler? ilk çalışma yılları-TÜBÎTAK adlı makalede (Bilim Teknik 349. sl0.st.16 Süt II. Ö.Tek); “..Toplum musikiyi (müzik), resmi, şiiri gereksiz bulduğunda her fert (kişi) dahi de olsa o toplumda sanatçı yetişmemiştir..”. Yine partikül fizikçisi örneği ile bilim de ancak sanatı yeğle-
yen toplumların bağrında en olgun meyvesini verecektir önermesi oluşuyor. “..Her şey olabilirsiniz, ama sanatçı olamazsınız..” tümcesi de eş anlamlar getirmiyor mu?

Osman Hamdi Bey’in kurduğu Sanayi-i Nefise (1883) Okulu itile kakıla 1926 yıllarına gelmişti. Önce Cemile Sultan Yalısı (İst. Findik!!)-ve on yıl sonra da Dolmabahçe Sarayı bir bölümü, Resim Heykel Müzesi olarak (artık adı “Güzel Sanatlar Akademisi” olan okula), Büyük Ata’nın istemi ile tahsis edilmişti. Bu örnekler, Türk sanatının çağdaş Avrupa düzeyinde ilerlemesine yönelik düşünce ve eylemlerin yüzeysel olmadığının somut kanıtlarıdır. 1983’e gelindiğinde üniversite olma diyetine görsel sanatların eğitimi-öğretimi amaçlı Güzel Sanatlar Akademisini kurban etmek Türk sanatına çok mu başarılar sağladı? (GSA. Nasıl Yok Oldu? 13.7.1996, R. Dora, Cumhuriyet)

Ülkede bugün sanat ve sanatçı adına neler oluyor? Sonradan türeme, eğitimsiz, iki çizgi, hey-hey ve şıkıdık’lar ile paralanıp önemli davetlere çağırılanlar mı Türk sanatını temsil ederler? Yine basında boy resmi çıkan göbek dansçısının, “..Yurt dışına gittim, Türk sanatını tanıttım..” deyişlerine bakıp, bu işin nasıl becerildiğine ilgisiz mi kalalım? Tuvale boya şişeleri fırlatılarak ve altlarına milyonlu eder yazılarak satılır mı sanalım sanat yapıtlarını? Bilim gibi sanat da, ancak yıllar yılı yaşam adanmışlığı, emek, alınteri, didinme, hatta yoksullaşmalara bile göğüs germe ve belki de bir arpa boyu alınan yollarla doruklara tırmanmaktadır. Bu çabaların, özellikle sanatın iki fırça ya da notasız bir haykırışla elde edilen kolay bir eğlencelik \a da keman teline sopa ‘sürtmek olmadığını biliyor muyuzf Eti ynlüti ünu Mînifaf*-mız bilmem ne üniversitesini de bı-tirse, bir türlü adam olamayanlara değildir. Sıradan, alçak gönüllü, önce kendine saygılı, sevgi yüklü, belki imzasını bile zor atma dışında eğitim alamamış, ama sağduyulu, bozulmamış nice güzel insandan sorularıma aldığım yanıtlar çok açıktı. “..Söyleyin sanatçı ya da bilge kimdir?..” “..o kişiler ermiş gibidir. En yücedir. Şerefımızdır. Başımız üstünedir. Biz onlarla varız. Onlarsız biz kimiz?” Oysa, doğru dürüst sanat ya da bilim yapmak bir yana, öz dilini bile konuşup yazamayanlar, bilgelik ve sanat adına içerde ve dışarda bir iki giysi, uydurak desen ya da nay-nay larla dolanıp duranlara, kim, nasıl dur diyecektir?

TÜBÎTAK’ın kuruluşundan günümüze başarılı adımlarla gelişi ör-
neğinde olduğu gibi, Türk sanatı için de benzer saygınlıkta bir kurumlaşma gerekmez mi? Sanatın yadsınmazlığı artık kollanıp, korunamaz mı? Araştırma vc ödüllenmeleri ile yarınlara gerçek alın terleri ile ulaşma dilekleri sanat ve sanatçıya uygun bulunmaz mı? Tüm bu oluşumların zamanı gelmiş ve ğeçr miyor mu? TÜBİTAK’ın değer kabulleri benzerliğinde, sanatsal içerikte bir TÜSAK kurulması gerekmez mi? Böyle bir kuruluş Türk salı armağan olacaktır. TÜBİTAK’ın kuruluşuna da benzer desteği veren, başta değerli “Cumhurbaşkanımız Sn. Süleyman Dcmircl ve tüm sanat bilim insanlarımızın, dahası TÜBİTAK’a katkıları olanların tümünün birlikteliğini acilen istemek, beklentiler ötesinde bir güç kazanır mı? Hiç ödünsüz bu soruların yanıtları evettir. Nasıl ki, TÜBİTAK da yoktan var olduysa ve bu oluşuma yapılan katkılara şükran borçlu isek, TUSAK’ı oluşturacak anlayış ve kuruluşuna tutulacak ışıklara inanç ve saygı büyük olacaktır. TÜSAK’ın doğumu ve yaşama geçirilişini de TÜBİTAK’ın deneyim ve desteği ebeveynlik görevi içinde çok yararlı ve gerekli olabilir.

Bir ülkede sanat bilimle, bilim de sanatla aynı tepedeki yüce yerde ise, ancak o zaman gerçek değer yargılarından sözler edilebilir. Yücc Türk Ulusu bu değerlerden yoksun

değildir ve bunlara lâyıktır.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*