az gelişmiş ve iyi beslenmeyen ülkeler

az gelişmiş ve iyi beslenmeyen ülkeler

 

ünya nüfusunun yalnız üçte birini oluşturan zengin ülkeler toprak rezervlerinin % 75 ini tüketirler ve dünyanın ham üretiminm % 88’ini, ticaret ve yatırımların % 80’ini, sanayiin % 93’ünü ve bütün araştırmaların % 100 ünü ellerinde tutarlar. (FAO’nun Milletlerarası Besin ve Tarım örgütü’nün resmi rakamlarına göre). Bu koşullar altında insanların Öteki üçte ikisinin az veya çok besinsizlikten yada ekonomik gelişme- mezlikten ıstırap çekmeleri bir sürpriz sayıl­mamalıdır.

Fakat gelişmemişliği ve bunun etkisi altında kalan ülkeleri tam olarak nasıl saptayabiliriz? En basit yöntem dünyanın yıllık brüt üretimini dünyanın nüfusuna bölmek ve nüfus başına düşen ulusal brüt (gayri safi)4 hasılayı bulmak ve bu katsayının altında kalan her ülkeye gelişme­miş yada az gelişmiş olarak bakmaktan ibarettir. Milletlerarası Kalkınma ve Geliştirme Bânkasının istatistiklerine göre gelişmenin başlangıcı olarak yıllık nüfus başına düşen ulusâl brüt gelir (milli gayri safi hasıla) 1400 dolar saptanmıştır.

Eğer bu rakam esas kabul edilirse, 1974 yılında dünya durumu şöyle olacaktı:

Avrupa’daki ülkelerin çoğunluğu gelişmiş ülkelerdir, eşiğin altında kalanlar: Arnavut­luk, Türkiye, Romanya. Malta. Yugoslavya ve Kıbrıs’tır.         4

Afrika’daki ülkelerin, yalnız petrol ihracatçısı olan ikisi dışında hepsi az gelişmiştir. Libya ve Gabon ile Af ar ve Issas adındaki Frarlstfz Bölgeleri.

Asya’da genel olarak Japonya, İsrail, Hong- kong, Singapur ve petrol ihracatçısı Emirlik­ler, Kuveyt, Katar, Bahrein, Suudi Arabistan ve Brunei (Borneo’nun Kuzeyindeki Sultan­lık) dışında hepsi az gelişmişlerdir. Amerika’da gelişmişlik eşiğinin üstünde olan­lar Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Porto Riko, Bahamalar, Trinidad ve Tobağı, Arjan­tin, Bermudalar ve Virjin adaları.

Güney Denizlerinde eşiğin üstünde olanlar, Avustralya, Yeni Zelanda, Yeni Kaledonya, Guam ve Fransız Polenezyası. Toplam olarak az gelişmiş ülkeler 132 yi bulmakladır nüfus­ları 2 milyardır. (Dünya Bankâsı tarafından incelenmiş ülke sayısı ise 189 DIR8:

Az gelişmiş ülkefler arasında 29’u özellikle ye­
teneksiz ve çok fakir sayılmaktadır. Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan listede şu esas kriter esas alınmıştır: Nüfus başına yılda 100 dolardan aşağı bir gelire sahip olmak, 15 yıldan fazla bir zamanda okuma-yazma bilenlerin sayısının nüfusun % 20 sinden az ve sanayi üretiminin yıllık brüt gelirin % 10 undan aşağı olması.

Bu ülkelerden 18’i Afrika’dadır: Burundi, Dahomey, Yukarı Volta, Mali, Nijer, Uganda, Tanzania, Botswana, Malawi, Çad, Lesotho, Rwanda, Somali, habeşistan, Cine, Sudan, Bambiya ve Merkezi Afrika Cumhuriyeti dokuz tanesi de Asyada’dır. Afganistan, Bütan, Laos, Madiv Adaları, Nepal, Sıkkım, iki Yemen ve Bengiadeş, biri Amerika’da, Haiti, ötekide Güney Denizlerinde Samoa’dır.

Petrol fiatlarında 1974 ve 1975 te birbiri arkasına yapılan petrol zammı yüzünden Birleş­miş Milletler durumları çok kötü olan 42 ülkeyi gösteren yem bîr liste hazırlamıştır.


Bu ülkelerin çoğunluğu (27) Afrika’da bulun­maktadır : (Kamerun, Merkezi Afrika Cumhuriye­ti, Çad, Dahomeg, Habeşistan, Ghana, Gine, Fildişi kıyıları, Kenya, ^Lesotho, Madagaskar, Mali, Maritanya, Nijer, Rwanda, Snegal, Sierra Levne, Somali; Sudan, Tanzanya, Yukarı Volta ve 1975 ten beride Burundi, cap Vert, Mısır, Gine^ risso- mozambik, Uganda, öteki pn tanesi Asyada’dır. Bengiadeş, Kamboçya, Hindistan,

Laoş Pakistan, Sri Lanka; iki Yémen ve 1975 ten beri Afganistan Ve Birmanya) r dört tanesi de amerikanadır (Çuyan, Salvador, Haiti ve Hon­duras^ SonyhcuŞûda >1975 te bu listeye giren Okyanus’daki (Batı Samoa’dır).

Bir ülkenin âz gelişmişliğinin nüfusunun beslenmesi üzerine dramatik bir şekilde yansıdığı bir gerçektir. Bir kiştnin ihtiyâcı olan en az besin miktarı günde 2.5ÖÖ kalori olarak tahmin edil­mektedir ki, bunun da kritik tabanı günde 2.000 kaloridir.

FAO’nun en yeni istatistiklerine göre, az gelişmiş ülkelerde yaşayan imanlar 1972-1974 ten beri bu kritik kalori/gün değerinden bile uzak kalmışlardır. Onların sayısı son üç yılda 50 milyon artmıştır, öte yandan FÂX>>hefc^t| doğ­rudan doğruya veya dolaylı olarak yeter derecede besin bulamamak yüzünden 15 milyon insanın öldüğünü tahmin etmektedir.

Tarım Reformu ve kırsal bölgelerin geliştiril­mesi ile ilgili konferansın yayınladığı bîr rapora göre, gereği gibi dağıldıkları takdijrde,1i>^n ham maddeleri pek fazla olmamakla beraber yine de tüm dünya nüfusunun besin ihtiyaçlarına cevap verecek niceliktedir. Tabii artık pazarlarda müşteri bulamayan tonlarca kamıbaharın v b. besin maddelerinin çöp tenekelerine atılmaması gerekir. ;      ‘ w l ^

Mutlu Vadi Ekostetemi:

Ekosistem, aralarında biyolojik, kimyasal ve fiziksel ilişkiler bukman canlı ve cansız varlıkların oluşturduğu, belirli sınırlan olan dinamik Mr doğa birimidir. Ekosistemdeki canMaruı başında gelen bitkiler üreticidir. Yaptıkları besinlerle hem kendilerini hem de hayvanlan beslerler. Hayvanlar (ve insanlar) tüketicidir. Kbni yalnızca bitkileri, Idmi yakınca hayvanlan, kimi de her ikisini de yiyerek beslenirler. Ekosistemde göze pek batmayan, ama doğal denge bakımından çok önemli olan bhr başka canlılar grubu daha vardır. Bitki ve hayvan artık ve dlüleıini parçalayarak ve ayrıştırarak geçinen bu canlılara aynşttncriar denir. Bir doğal ^oeMevnde bu canh gnıptarmın hepsini kçkıe tilan sürekli ve dengeli Mr ‘madde ve enerji döngüsü vardır. İlgili canlı gılıplarmdan herhangi birinin zarar görmesi» madde ve ener# döngüsündeki bağlan kırmakta, ekoftoPı dengeyi bozmaktadır. Ayrıca, bir ekosistem içine bir çok madde girmekte, birçoklan da çıkmaktadır. Eğer girdi ve çıktılar arası v?da eşitsizlikler olursa, ekosistemin önce fiziksel yapısı, hemen sonra da btyoktfttf yapısı bozulur. İnsan türünün devreye girmesiyle fizHcsel ve biyolojik çevre daiut hızlı bozubnaktadır. Bir ekostetemdeki doğal kaynaklardan yaralanırken, sistem içkideki ekolojik Mşki ağlannm kopantanasma, girdi-çıktılar arasındaki dengenin bozulmasına çok özen gösteımeliyiz.

 

undan otuz yıl kadar önce Torosların meşe ve çam ormanlarıyla kaplı tepeleri arasında bir vadi uzanıyordu. Buradan geçen Mutlu Dere’- nin suları, vadinin ortasında kurulmuş olan Mutlu Köy’ün topraklarına can vere vere Akdenize doğru akıp gidiyordu. Dere boylarında ılgınlar, zakkumlar, çınarlar, vadi yamaçlarda çamlar, sandallar, harnuplar büyüyüp gelişir, boy boy sarmaşıklar, yaban asmaları göklere doğru yük­selen ağaçlara dostça sarılırlar, onlarla içiçe yaşarlardı.

Mevsimi gelince erguvanlar, ladenler, fun­dalar, kekikler ve meyve ağaçları renk renk çiçekler açar; bal arılan çiçekten çiçeğe konarak köylüler için petek petek bal yaparlardı. Başka bir mevsimde erikler, böğürtlenler, üzümler olgun~ laşır, bağlar ve bahçeler arasında bazan bir çalı kuşu, bazan da bir şafak bülbülü çevreye ezgiler saçardı. Bu kuş sesleri ılık bir kış gününde bHe arı vızıltıları, horoz ötmeleri ve koyun melemeleri ile doğaca kaynaşır, insan ruhunu okşayan bulunmaz bir birlik oluştururlardı.

Mutlu Vadi’nin ormanlarında alageyikler, karacalar, tavşanlar d&laştr, yamaçlarında kek­likler, yaban güvercinleri alay alay uçar, dere­lerinde sazanlar* alabalıklar yüzerdi. Köyün çevresinde “zararlı” diye, bilinen, ama gerçekte kendilerine özgü görevleri ve doğal dengenin sürdürülmesinde birçok yararları olan hayvanlar da vardı. Kümeslere kur yapan tilkiler, ekin tarlalarına saldıran yaban domuzları, otlaklardaki başı boş gezen evcil hayvanlara ara sıra saldıran kurtlar, ayılar, sırtlanlar ve öteki etoburlar bunlardan birkaçıydı.

Ve nihayet Mutlu Vadi’de, yüzyıllardır yaşam kavgası veren Mutlu Köy’ün halkı vardı. Vadi tabanındaki bereketti toprakları ekip biçerler, tarım, hayvancılık ve analıkla geçinirlerdi. Köyde avcılık da yaparlar, av hayvanlarını mevsiminde, mertçe ve yiğitçe avlarlardı. Ayrıca

bahar aylarında, Mutlu Dere’de bol bulunan sazanları, o yöreye özgü ve ancak büyük balıkları tutan tuzaklarla yakalarlar, komşu köylere bile balık satarlardı.

Yirmi yıl Önce Mutlu Kö/e ilk orman yolu ulaşır. Yüzyıllardır değerlendirilemeyen orman ürünleri değerlendirilecek, Ülke ve köy ekonomisi canfeinacaktif. Mutlu Köylüler çiftçilik yanında işçilik de yapmaya başlarlar. Orman yollarım *ev£ seve yaparlar. Sonra hektarlarca alandan ‘f ağaçlar kesilir. Yaşlılar gidecek, yerlerine yenileri dikilecektir. Ormancılık tgkniği böyle demekte­dir. Şaşınaz bir doğa yasasının gözetilmesidir bu.

Orman yolu, Muttu Köy’deıi “uygarlığa doğru açılan bir pencere” olur. Vadinin av hayvanları ve av, kuşları çeyrede ün yaptığı için ova köylerinden ve kentlerden Mutlu Vadi’ye akın akın avcılar gelmeye başlar. Gelen avcılar bu hayvanları kitleler halinde ve insafsızca avlamak- ta, avcılığın mertlik ve soyluluğunu sanki daha çok öldürmekte ^utmaktadırlar. Ayrıca bu avcı*

, lar, bazan kaza                                  da bile bile yangmlar

^çıkmasına neden olmakta, Mutlu Vadi ormanları „1                   cayİr yanmaktadır.’ —• /                 r ,

% arada köyde nüfus da artmaya başlar.

. y^ı »tabanındaki tarlalar yetmemekte, vadi ‘^p^tiirmdaki ormanlardan yeni yeni tarlalar fiçılrmktadır. Bir yandan her yıl olan yangınlar, röt© yandan da eğik yarf&çlarda tarla açma işlemleri araziyi çıplaklaştırmakta, toprağın ve­rimli üst tabakalarının öbek öbek taşınmasına yol açmaktadır. Çok geçmeden beklenmedik zaman­larda düzensiz yağmurlar; bunlardan da umul­madık şiddette seller olur. Vadideki tarlasında kurulu su motoru, serili ürünü, takılı hayvanı olan köylüler, bu sellerden malını hatta canını kaybetmektedir. Vadi’deki düzlükler, dağlardan getirilen taş, çakıl ve molozlarla dolmakta, verimsiz ve kullanışsız hale gelmektedir.

Köylüler topraklarını kaybettikçe ürünlerini artırmanın yeni yollarını ararlar. Bir yandan yamaçlarda tarla açmalar sürüp giderken bir yandan da köye kimyasal gübreler gelmeye başlamıştır. Vadi tabanındaki ve yamaçlardaki tarlalara, Her hangi bir ön bilgiye ve toprak incelemesine dayanmadan, rasgele ve bol boi azottu, fosforlu gübreler verilir. Köylüler bu ak tozlardan çok hoşlanırlar. Çünkü ürünler birkaç yıl için birkaç kat artmıştır. Bu arada ormana yapılan olumsuz baskı da bir süre azalır. Mutlu Köy halkı “yeşil devrim’in” tadın« çıkarmaktadır. Hemen her ailebir su motoru, bir traktör sevdasına kapılır. Bif traktör sahibi olmak, kişi için yaşadığı toplumda bir sayanlık Ölçüsü sayılmaktadır. Ekilecek yerleri toprakları olma­

masına rağmen, hemen her beş aileden biri bir traktör sahibi olur. Traktörler yılın büyük bir; bölümünde hiç bir iş yapmadan yatmakta, evlerin önünde “süs” görevi yapmaktadır.

Ancak ak tozların getirdiği mutlu günler de çok sürmez. Daha önce vadide hiç görünmeyen bilinmeyen çeşitten böcekler türemiş, ürünler yeniden azalmaya başlamıştır. Böceklere karşı, yine rasgele ve bilgisizce, bol bol ilaç serpiBr.; Onların çoğu ölür, ama bir ytl sonraki böcekler daha dayanıklı olarak ortaya çıkarlar. Köylüler ilaçların miktarını artırmaya, tarlalara daha sık ilaç serpmeye, daha çok rjlasraf yapmaya ^ başlarlar.

^Gittikçe artan miktardaki’ ilaçlar, zararlı bifteklerle birlikte, toprakta’ bulunan yararlı toprak canlılarını da kitleler halinde öldürmek­tedir Bu hanlılar olmayınca toprak havalana* mamakta, h|âattân sonra tarlada kalan bitki parçaları çürüyüp ayrışamamaktadır. Tarlalarda birike|( hasat açtıkları ateşe verilip yakılır. Daha öncek? ilaçlara dayanıp yaşayabilmiş olan bir çok yararlı toprak canlısı bu kez yakılarak öldürülürü Şimdi böceksiz börtifeüz dan toprak, bir toz ve kül yığınından başkâbir şey değildir. Ayrış* yakma sırasmcfo           Çtkan yüksek sıcaklık

nedeniyle toprağın bir ç&k fiziksel ve kimyasal özelliği de bozulur.

Bu arada böcek ilaçlarmif*&^<ı*teetkisiyle bir çok köylü de ölür. Kim&i ifo&^i^adanasıl kullanacağını bilmediği, kimi$<^^yfâğsânıp yemek yapmakta kullandığı, kimisi de parazit böceklerden korunmak için sırtını başını ilaç­ladığı için hayatını kaybetmiştir.

Daha önce, suları koca bir sünger gibi tutan, pınarlara suyu hesaplı ve düzenli veren ormanlar yok olunca, Torosların en gizli köşelerine kadar incecik kan damarları gibi giren şırıl şırıl derecikler artık durmuştur. Kesilen ağaçların yerine dikilen fidanlar korunamamış, yangınlar önlenememiş, dere yatakları örülmemiş» sel kapanları yapılmamıştır. Mutlu Dere artık bir “deli dere” olup çıkmıştır. Eskiden uslu uslu akarken, şimdi kış ve bahar ayları boz bulanık, kan renginde ve başı boş akıp gitmektedir. Yaz aylarında ise atlamaktadır. Kuruyan pınar kaynaklarındaki Işıdık çınar ağaçları, ölümün eşiğine getirilmiş bir yurt köşesinin tanıklığını yapan canlı anıtlar gibi, bütün görkemleriyle öyle durmaktadırlar. Çaresiz, sıranın kendilerine gel­mesini bekler gibi.

Gençler Mutlu Dere’de artık balık tutama- maktadırlar. Kentli avcı köylüye dinamitle balık avlamasını ö§ıt$mif, dinamit de çaydaki tüm tek ve çok hücreli canlıları, bunları yiyerek beslenen

,

balıkları ortadan kaldırmıştır. Deredeki doğal beslenme zinciri yer yer koparılmış, bozulmuş­tur. Boz bulanık akan sular suyun alt tabakalarına güneş ışığı ve oksijen girmesini engellemiş, bir çok yaralı su yosunu ve su altı bitkileri yetişe- memiştir. Derelerde sular durgun ve cansızdır. Su üstünde yer yer biriken motor yağlarıyla öteki petrol artıkları, o güzelim vadinin tertemiz
kanına bulaştırılmış kapkara lekeler halinde uzaklardan bile parlayarak görülmektedir. Mutlu Dere şimdi bir çöplük olmuştur. Her biri doğaca bir bir özenle şekillendirilmiş renk renk dere taşlarının arası, onlara hiç uymayan teneke ve plastik kutu parçaları, plastik torbalar, şişe kırıkları, eski lastik tekerlekler, lastik borularla dolmuştur. Onlar bıi dünyada, ^ bu vadide yenidirler. İnsimin ürettiği öteki bii çok yapay kimyasal m&dde gibi, onları da parçalayıp çürütebilecek, toprağa karıştırıp ortadan kaldı- racak bakteriler, böcekler gelişmemiş, eyrimleş- memiştir.

Mutlu Köy’de meyve ağaçları eskisi gibi yine çiçek açıyor, ama eskisi kadar bol meyve veremiyor. Çünkü bir* çiçekten başka bir çiçeğe çiçek tozları taşıyarak, onların döllenmesini sağlayan, kısır kalmalarını Önleyen böcekler, arılar, kelebekler uçmuyor artık. Bal arıları baharın ılık havasından uçufamaz, renk renk çiçeklerle kucaklaşamaz olmuşlar. Mutlu Köy’ün halkı eskiden tenekelerle sattrkları ve “her derde deva” olan balı şimdi özlemle arıyorlar.

Mutlu Vadi’de ötüşen kektik alayları, şakıyan şafak bülbülleri kalmamış artık. Mutlu Köy’ün dağlarını ormanlar kaplamıyor, oralarda alage- yikler koşmuyor, karacalar zıplamıyor. Tarladan dönen çiftçinin, sürüsünü otlatfnaktan dönen |çobanın, oyundan dönen köy çocuklarının gözleri ışıldayarak birbirlerine anlatacak heye­canlı öyküleri yok artık.

Mutlu Köy’de köpekler havlamayı, kuzular melemeyi, horozlar ötmeyi unutmuşlar sanki. Tarla kenarlarındaki ilaçlı otlarla beslenen gebe koyunlar ve inekler sık sık düşükler yapmakta. Ya da hastalıklı, bazan üç ayaklı, bazan da gözsüz, kulaksız yavrular doğurmaktadır. Zehirlenerek ölen kuşları, hayvanları yiyen kediler, köpekler tek tek kaybolmakta, ölmektedirler.


Pınarlar çekildikten ve dereler kurudûktan sonra, Mutlu Köy’ün halkı içme sularını tarla ve köy aralarında kazdıkları kuyulardan sağlamaya başlar. Ancak bıı kuyular, çevreden süzülüp gelen ilaçlı, pis sularla kirlenmektedir. Köylüler bu suları içtikleri, ilaçlı sebze ve meyveleri rasgele yedikleri için, Mutlu Köy’de bilinmedik, görülmedik hastalıklar ortaya çıkmaktadır. Deri, göz, solunum yolları, karaciğer, böbrek, ruh ve sinir hastalıkları, inmeler, mide rahatsızlıkları, baş ağrıları artmıştır. Bu hastalıklara en çok Mutlu Köy’ün

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*