SİVRİSİNEKLER YASLANMA SÜRECİNE İŞIK TUTUYORLAR

SİVRİSİNEKLER YASLANMA SÜRECİNE İŞIK TUTUYORLAR

Louisville Üniversitesi biyokimya uzmanı John P.Richie Jr.dişi sivrisineklerin ortalama yaşam sürelerini 29 günden 45 güne uzatmayı başardı. Peki neden? Bizidaha uzun süre ısırmaya devam edebilsinler diye değil kuşkusuz. Gerçekten, Richienin bu çalışma sırasında insan yaşamını uzatabilmek için de bazı veriler elde ettiğini düşünmezsek, bu deney tek başına pek hoş görünmeyebilir

Richie bu çalışmasında Aedes aegypti cinsi sivrisinekleri nordihidroguaiaretik asit (NDGA) ile besledi. NDGA, çok uzun ömürlü bir cins çöl bitkisi olan kreozot çalısından (Larrea tridentata, katran ruhu) bol miktarda elde edilebiliyor. NDGA’nın hem çalılarda hem de sivrisineklerde bazı zararlı serbest kökleri bağlayarak,yaşam süresini uzattığı düşünülüyor. Bu serbest kökler son elektron yörüngeleri tamamlanmamış olan ve radyasyon çeşitli ilaçlar, diyetle alınan fazla miktardaki demir, güneşışınları, ozon, hatta saf oksijen gibi çeşitli etkenlerle oluşan kimyasal olarak aktif molekül ve atomlardır. Bunların bir bölümü değişmeden kalır. Fakat diğer bir grup or-

konu şu idi: Sınırlı bir ışık hızı ve yıldızların yaşı.

Bu görüşü bugünkü bilgilerimizle açıklayalım. Durumu ilk önce enerji yönünden ele alalım. Evrendeki ortalama madde yoğunluğu aşağı yukarı bir cm3‘lük bir hacimde bir hidrojen atomu bulunması gibidir. Einstein’nın çalışmalarından beri kütle-enerji arasındaki eşdeğeıiiliği ve birbirlerine çevrilme biçimlerini biliyoruz. Bir an için evrendeki tüm kütle varlığının ışık enerjisine dönüştüğünü (kütle-enerji eşdeğerliliğine (E=mc2) göre kütle bir enerji biçimi olan ışık enerjisine çevrilebilir) tasarlayalım. Hesaplar gösteriyor ki böyle bir durumda ortaya çıkacak ışınım enerjisi 20°K(-253°C) sıcaklık derecesine eşdeğer olacaktır. Elbette bu düzeydeki bir sıcaklık derecesinin yıldızların yüzeyinde bulunan sıcaklık dereceleri ile hiç bir yakınlığı yoktur. Gerçekten de bir benzerlik sağlanabilmesi için 6000°C lik bir sıcaklık gereklidir. Bu nedenle de gökyüzünün sürekli ışıklı görülebilmesi için evrende bulunandan 10.000 milyar kat daha fazla madde ışık enerjisine dönüşmelidir. İşte, gece uzayın karanlık görülmesinin gerekçelerinden birisi budur. Ama bu durum daha önce söylenen kanıtların niçin yanlış olduğunu göstermez. Sonsuz ve durağan (bugün düşünüldüğü gibi genişleme halinde olmayan) Nevvton tasarımı evrene geri dönelim. Işık, sınırlı bir hızla (300.000 km/s) yol aldığına göre, bir yıldızın bize ulaşan ışıkları, söz konusu yıldız ne denli uzaksa o kadar eskiye ait olacaktır. Evrendeki madde yoğunluğunu bildiğimizden, mad- ganizmanın hücrelerinin çeşitli bileşenleri ile rastgele etkileşimlere girer. DNAnın temel yapıtaşı olan İkilileri değiştirerek mutasyonlara yol açar, ya da yapısındaki yağ ve proteinlerle reaksiyona girerek hücre duvarının bozulmasına neden olurlar. Organizmanın onarım mekanizmaları bu hasarın bir bölümünü eski haline döndürebilir. Ayrıca E vitamini gibi diğer bazı ajanlar da bu zararlı köklere gerekli olan elektronu aktararak onları zararsız hale getirebilir. Fakat yine de bilim adamlarının yaşlanmamızdan sorumlu tutabilmelerine yetecek miktarda bir grup serbest kök bu savunma sistemlerinden etkilenmeden kalır ve organizmaya zarar vermeyi sürdürür.

Günümüzde yaşlanma ile ilgili birbirinden farklı pek çok kuram ortaya atılmış durumda. Bazıları yaşlanmamızı DNAnın ve vücut proteinlerinin bozulmasına, bazıları ise endokrin ve savunma sistemlerimizin zamanla işlevlerini tam olarak yerine getirememelerine bağlıyorlar. Bunlardan farklı olarak yaşlanmamızın da doğumumuz ve gelişimimiz gibi genetik olarak programlanmış olduğunu savunan kuramlar var.

Fakat son zamanlarda zararlı serbest kökler kuramı -belki diğerlerine de ışık tutmak üzere- daha fazla ilgi görmekte. Çünkü yaklaşık 1200 sivrisinek yaşamlarının fazladan kazandıkları günlerini Richienin laboratuvarında geçirmekteler.

Discover’den çev.: Meral Güna

denin yalnız yıldızlarda toplandığını kabul edersek, görüş alanımızın 1023 ışık yılı mesafeye kadar uzanacağı tahmin edilebilir. Ama güneşimize benzer bir yıldızın ömrü ortalama olarak 1010 yılı geçmemektedir. Şu halde 1010 ışık yılından daha uzak olan tüm yıldızlar görünmez durumdadır. Parlıyorlar, fakat ışıkları henüz bize ulaşmamıştır. Gördüğümüz semayı kaplamak için varlıkları yeterince uzun sürmemiştir.

Paradoks, Newton’un tasarladığı evrenin tarihsel çizgisi içinde çözümlenmiştir. Bugünkü tasarlandığı biçimde genişleme halindeki bir evrenin çerçevesi içinde durum ne olacaktır? Deyim uygunsa daha da iyi çözümlenmiş olacaktır. Çünkü, eğer yıldızlar değişmeyen bir avren hacminin içini aydınlata- mıyorsa, şişen bir balon gibi genişleme durumundaki bir evreni aydınlatmak için daha da yetersiz kalacaklardır.

Sonuç çok basittir; Evren karanlığı gidermek için yete enerji içermemektedir. Gökyüzünün her zaman Broadway’ benzer biçimde parlaması için, ne yıldızların ne de evr nin yaşının olanak vermeyeceği kadar çok uzak mesai lere ve çok uzak geçmişlere bakabilmek gerekmektedir. Öze yıldızların parıltısının evreni aydınlatmak için çok zayıf old ğunun ileri sürülmesi tümüyle mantığa uygundur. Ronsard’ deyimiyle “ilk gecenin çocukları” bize hiç bir zaman gü düz aydınlığı göstermeyeceklerdir.

Science et Vie’den çevire Muammer K0

SÜSLÜ ALTINBALIĞI

Jr. Maurlce H.VAUGHAN

I

” simleri ilgimizi çekmek için son derece ilginç: Kabarcık göz, Aslanbaşlı, Celestial, İnci pullu, Teleskop göz… vb. Bunlar Çin ve Japonya’da geliştirilip yetiştirilen süslü altınbaşlarının düzinelerce olan varyetelerinden sadece bir kaç tanesinin ismi. Ancak bu ilginç isimler gene de hayret edilecek bir tanda değişik şekilde çeşide, güzel ve mükemmelden, acayip ve garip renklere sahip olan bu balıklara tam olarak uymamaktadır. Gen mutasyonu (başkalaşım) kavramını belki de hiç bir hayvan bu balıklar kadar iyi gösteremezdi. Altınbalıklarının tüm ilginç varyeteleri, Çin’de nehir ve göllerde bulunan, daha çok gri renkli, basit bir balık olan Caras- sius auratus’un »eslinden seçilmiştir.

MUTASYONLAR

Süslü altınbalıklarının hikayesi bin yıl kadar önce, Çin’de Tang Hükümdarlığı zamanında başladı. Hatta zamanın bir, şiirinde de ilk mutasyon için kırmızı bir balığın keşfedildiği yazılıdır. O mutasyon sonucunda, yabanıl balığın zeytin grisi renginden portakal rengine doğru bir değişiklik oldu. Yakın zamana kadar bu balıklar havuzlarda ve topraktan yapılmış kaplarda yetiştiriliyordu. İlk mutantlar sahipleri tarafından günlük gözlem altında tutulduğu için, onlar arasında daha fazla olacak olan mutasyonların belirlenmesinden önce esas sorun zaman meselesiydi. 18. yüzyıla kadar alabalıklarının (bugün hemen hemen bütün altınbalıklarında bulunan) çift anal yüzgeçli ve çift kuyruklu mutantlarından bazılarını içeren pek çok varyeteleri Çin’de yetiştiriliyordu. Bundan başka düz sırtlı, dorsal yüzgecin gelişimini baskılayan mutasyonla- rın yansıdığı balıklar da bulunmaktaydı.

Yüzyıllar boyunca, süslü altınbalıklarının kültürü Japonya ve Kore’ye de sıçradı. Altınbalık 18. yüzyılın başlarında Avrupa’da görülmeye başlandı. 19. yüzyılda da Amerika’ya ulaştı. Bugün en az 20 kadar genetik olarak farklı varyetelerini, bu ülkede bulmak mümkündür. Bunların birçoğu zamanında Japonya’dan ve Çin’den ithal edilmiştir, fakat bazıları bu ülkede su kültürü olanaklarıyla yetiştirilmiştir. Her varye- (a) ve (b) benekli Oranda altınbalığının (c) ebeveynleridir. Beneklilik fenotipi basit gen kalıtımını yansıtan bir Mendel karakteridir.

te 4 kategoriden iki veya daha çok mutasyonun emsalsiz bir birleşimini gösterir: Gövde ve yüzgeç gelişimi, kafa üzerinde kalınlaşmış epidermisten oluşan bir başlığın varlığı veya yokluğu, renk ve göz gelişimi. Tahminen altınbalık üreticileri tarafından korunmuş bulunan mutasyonlardan hiç birisi yabanıl tip balığa bir üstünlük getirmemiştir. Örneğin, parlak renklilik balığı daha göze çarpıcı yaparken, çift kuyruk da balığın daha yavaş yüzmesine yol açar. Her iki durum da balığı, düşmanlarına karşı daha dezavantajlı kılar.

Kafada bir şapka veya bir çıkıntı gelişimi olan altınbaşlarına eğer dorsal yüzgeci varsa Oranda, yoksa Aslanbaşlı adı verilir. Aslanbaşlı ve Oranda sınıfları arasında her biri kırmızıdan benekliye, siyaha hatta maviye kadar uzanan karakteristik bir renk gelişimine sahip olan pek çok çeşitli varyeteler vardır.

Benekli renkli olma kırmızı, turuncu, mavi, siyah ve beyaz yamaların oluşturduğu cezbedici bir mozaiktir. Bu durum Mendel tarzında basit bir gen kalıtımının heterozigot durumundan meydana gelmektedir. Resimde görüldüğü gibi biri orijinal yabanıl balığın kirli gri, zeytin grisi renklerine, diğeri ise beyaz vücuda ve pigmentli bir göze sahip. Yabanıl tipteki metalik renkliliğin nedeni, ışığı yansıtıcı guanin kristalleri içeren iridosit denen pigment hücreleri yüzündendir. Beyaz homo- zigotun iridositleri yoktur. İki homozigot arasındaki bir çaprazlama yüzde yüz benekli soyu verirken, heterozigot benekli balıklar arasındaki bir çapraz yüzde elli benekli soy ve iki homozigot fenotipin her tfrrinden yüzde yirmibeş soy verir.

Altınbalıkların göz gelişimine dayanan başka ilginç bir

Kafada bir kabarıklığı bulunan ve dorsal yüzgeci olmayan bir aslanbaşlı altınbalığı.

 

kategorisi de vardır. Teleskop ve Celestial sınıflarındaki varyetelere ait genç balıkların büyümeleri bir kaç ayda hızlı bir şekilde olurken, gözleri de kafadan yanlara doğru çıkıntı yaparak genişler. Celestiallerin gözleri daha sonra 90° lik bir açıyla yukarıya doğru döner ve balığın yaşamının geri kalan dönemlerinde de daima öyle kalır. Kabarcık göz varyetesindeki mutasyon sadece gözlerde değildir. Bunlarda içi sıvı dolu bir kese her iki gözün altında gelişerek başın büyüklüğüne kadar ulaşır. Teleskop, Celestial ve Kabarcık göz balıkları hassas ve zayıf olmayıp, enerjiktirler ve tam bir görüş alanına sahiptirler. Ancak gözün altında bulunan kabarcıkta bir yırtılma olursa, içindeki sıvı derhal dışarıya boşalır ve bir daha da dolmaz. Böyle bir durumda balık yaşamına devam edebilir. Teleskopların dorsal yüzgeçleri varken, Celestial ve Kabarcık gözlerin yoktur. Her üçü de zengin renk çeşitliliği gösterirler.

BAKIM

Süslü Altınbalıkları uygun bir şekilde bakım gösterildiği zaman 5-10 yıl kadar yaşarlar. Bazı varyetelerini evde akvaryumlarda, bazı varyetelerini de dışarıda havuzlarda üretmek mümkündür. Direkt güneş ışığıyla karşı karşıya kalmadan yaşayabilirler. Ancak hiç ışık olmazsa da renklerinde solma görülür. Bir akvaryum için en ideal yer dolaylı ışık alabileceği yerdir. Günde birkaç saat aydınlatma yapan bir akvaryum lambası da bu iş için yeterlidir.

Balıkların konacağı akvaryumun fazla kalabalık olmamasına özen gösterilmelidir. İyi bir kural olarak, balığın vücut uzunluğunun her cm’si için su yüzeyinin 76 cm2 olması gerekir. Böylece 80 It’lik alçak kenarlı bir akvaryum 5 cm uzunlukta 5 balık barındırabilir. Uygun ortamda yetişen Altınba- lıklar 13 cm veya biraz daiıa fazla uzunluğa erişebilirler. Yüksek kenarlı akvaryumlar su derinliğinin çok fazla olması yüzünden bu balıkların yetiştirilmesi için uygun değildir.

Carolina Tips’ten çeviren: Dr.M.Turan AKAY

Göz mutasyonları, (a) Teleskopla genişleyip, şişmiş gözler, (b) Celestial*in genişlemiş ve aynı zamanda 90 derecelik açıyla yukarıya dönmüş gözleri, (c) Gözlerinin altında içi sıvı dolu kese ile Kabarcık göz.

Süslü Altınbalıkların gövdeleri genellikle yuvarlak ve tombuldur. Hava keseleri su basıncına ve mide-bağırsak sisteminin fazla besinle dolmasına karşı oldukça hassastır. Bu yüzden, bunlar derinliği 30 cm’den fazla olmayan sularda yetiştirilmelidir ve fazla beslenmemelidir. Günde bir kere beslemek ve bu işin 5 dakikayı geçmemesine özen göstermek en iyisidir. Kuru pul ve kapsül yemlerle beslenirken zaman zaman haftada en az bir veya iki kere yaş yemler de verilmelidir. Dondurulmuş veya taze bezelye Altınbalıkları için en iyi yaş yemdir. Beslenmeden önce kabuğunu soyun, iyice ezdikten sonra akvaryuma bırakın. Bunlardan başka toprak solucanları, ezilmiş karides ve ıspanak ta uygun yemlerdir.

Akvaryumun pH’sı 6,5 ile 8,5 arasında olmalıdır ancak hiç bir zaman 6’nın altına düşmemelidir. Sıcaklık 13-29°C arasında olmalıdır fakat en iyisi 18-24°C’dir. Suyun sertliğinin fazla bir önemi yoktur ancak 20 İt suya 6,4 g kadar iyot- suz tuz katılırsa Altınbalıklarının sağlıklı yaşamaları için iyi olur. Adi kaya tuzu bu amaç için uygundur. Akvaryum suyunun aşağı yukarı % 20, % 30’u her hafta taze tuzlu su ile değiştirilmelidir. Yeni suyun kloru alınmalıdır.

Sağlıklı Altınbalıkları iyi beslenirler ve iyi yüzerler, hatta bir kaç gün besinsiz kalmak dahi onlara bir zarar vermez. Hasta olanlar suyun bir yüzüne bir de dibine inip çıkarlar. Yüzgeçleri de vücutlarına yapışmış durumdadır. Bu davranışın sık sık olması su kalitesinin bozulduğunu ve suyun % 50’sinin hızlı ve dikkatli bir şekilde değiştirilmesinin gerekli olduğunu gösterir. Balıkların boşaltım ürünü olan amonyağın birikimi, verilen besin miktarının kontrolü ve suyun düzenli olarak değiştirilmesiyle önlenebilir. Akvaryumun camlarındaki yeşil alg tabakası balıkların görüntüsünü engellemeyecek derecede korunmalıdır, çünkü algler balıkların atıklarını sudan alarak temizleme işi yaparlar.

Nitrifikasyon bakterilerinin aktif bir .populasyonu biriken amonyağı nitratlara çevirerek sudaki amonyak miktarını kontrol eder. Bu işte görevli iki bakteri cinsi vardır. Amonyağı nitritlere okside eden Nitrosomonas ve nitriti nitratlara çeviren Nitrobakter bakterileri. Her iki kademe oksijeni tüketir ve suya proton salınımına neden olur. Bu da akvaryum suyunu yavaş yavaş asitlendirir. Nitrifikasyon bakterileri doğada tabii olarak bulunur, suya havadan geçer. Ancak yeni kurulacak bir akvaryuma eski akvaryum suyundan biraz katmak, yeni bir bakteri kolonisini kurabilmek için uygun olur. Eğer bu işlem yapılacaksa yalnız sağlıklı akvaryumlardan su alınmalıdır. Hasta balık içeren bir akvaryum, parazit veya patojen bakteriler bulundurabilir. Nitrifikasyon bakterileri akvaryumda çakılların altına bir filtre konulmak veya dışarıya hava veren bir sistem suretiyle akvaryumda tutulabilir.

Eğer bu basit şartlar yerine getirilirse Süslü Altınbalığı yıllarca aktif ve sağlıklı bir şekilde yaşamını sürdürecektir. Birbirlerinden farklı varyeteler de birlikte büyütülebilirler ve hepsi de genetik varyasyon kavramını tam olarak aydınlatabilmek için uygun örnekler oluştururlar.

BİLGİSAYAR kulübü i

PED-PAK

Genetik yönetim programları biyologlara, tehlikede olan hayvan türlerini koruma olanağı tanıyor.

San Diego Üniversitesinde görevli araştırmacı biyologlar, orijinali Kaliforniya’da yaşayan bir akbaba türünün neslinin korunmasına yardımcı olmak amacıyla yazılmış Ped-Pak adlı genetik yönetim programını kullanarak, bilgisayarların aynı zamanda kuşların da koruyucusu olduğu tezini doğruladılar. Profesör Mike Gilpin tarafından yazılan sözkonusu program, türü tehlikede bulunan örnekler ve gelişimleri hakkında elde bulunan tüm bilgilerin kayıtlı olduğu bir veri tabanına ve hipotetik çiftleştirmelere dayalı olarak, türün sonraki üç nesil boyunca doğacak bireyleri konusunda tahmin yapan bir projeksiyon modeline sahip. Değişik veriler girmek suretiyle de değişik türler üzerinde tahminler yapılabiliyor. Gilpin’e göre programın temel amacı, hayvanat bahçeleri gibi kapalı çevrelerde bulunan, nesli tehlikeye girmiş hayvanları, ilgili türü tehlikeye sokacak çiftleşmelerden korumak, Gilpin, programını ilk olarak VAX-11 UCSD bilgisayarı kullanarak geliştirmiş, ancak hayvanat bahçelerinin çoğunda büyük boy bilgisayarlara giriş olanağı bulunmadığı için programı sonradan, IBM-PC ve Macintosh’a uyarlamış. ABD ve Avrupa’da birçok hayvanat bahçesinde, yaklaşık dört yıldır uygulanmakta olan nesli tehlikedeki hayvanları koruma önlemleri arasında Ped-Pak programının da kullanılacağı büyük ihtimalle tahmin edilmektedir.

‘ VLSI (Çok Büyük Çapta Tümleşme) NEREYE KADAR?

HP’NİN SEMBOLİK MATEMATİK HESAP MAKİNESİ

Dünyanın ilk bilimsel hesap makinesi olan HP-35’in on- beşinci yıldönümü ile eşzamanlı olarak, Hevvlett Packard firması, dünyada sembolik matematik işlemlerini gerçekleştirebilen ilk hesap makinesi olan HP-28C’yi piyasaya çıkardı.

1.satıra 23 karakter boyunda sıvı kristal mikro ekranı bulunan 128 K ROM’luk bu hesap makinesi, ayrı ayrı kullanılan

Los Angeles’da düzenlenen Uluslararası Elektronik Cihazlar konulu seminere katılan uzmanlar, VLSI’nın gelişme limitlerinin sonuna yaklaşmakta olduğunu vurguladılar. Temel prensibi, tek bir parça silikon üzerine olabildiğince çok sayıda transistor ve benzeri parçalar yerleştirmek olan VLSI sayesinde, son 20 yıl içinde entegre devreler üzerinde 1 san- timetrekareye düşen parçacık yoğunluğu her geçen yıl yaklaşık ikiye katlanarak artmış ve bunun sonucunda daha güçlü mikroişlemciler, daha yüksek kapasiteli hafıza çipleri ve daha ucuz bilgisayarlar ortaya çıkmıştır. Seminere katılan uzmanlar, bu gelişimin bir iki generasyondan sonra daha ileriye gidemeyeceğini, teknolojik limitlerin ve artan maliyetlerin bu gelişim zincirine bir son vereceğini belirttiler. Parça yoğunluğu arttıkça, parça boyutlarının küçülmesi zorunluluğu vardır. Günümüzde çip üzerinde bulunan birimler arasındaki minimum uzaklık yaklaşık 2-3 mikrondur. Ancak gelişmiş bazı çiplerde bu uzaklık 1 mikrona kadar inmiştir (0.1 mikron üzerindeki çalışmalar bitmek üzeredir ).Parçalann çok küçülmesi sonucu, devre üzerinden geçen elektrik akımının etkisiyle, parçalar arasındaki bağlantıların kopma tehlikesi ortaya çıkmaktadır. Buna “Elektromigrasyon Yıpranması” adı verilmektedir. Ayrıca ince oksit tabakalarının zarar görmesi ise “Kızgın Elektron Yıpranması” problemini doğurmaktadır. Bunların sonucu olarak entegre devrelerin güvenilirlikleri ve dayanıklılıkları azalmaktadır. Ancak parçacıklarda görülecek fiziksel problemlerden önce üretimdeki yüksek maliyet, gelişimi engelleyecek asıl faktör olarak tahmin edilmektedir.

AMSTRAD PC

Başarılı bir satış grafiği çizen İngiliz kökenli Amstrad PC bilgisayarı Avrupa dışında ve ABD’de de satılmaya başlandı. En büyük özelliği? düşük fiyatı olan Amstrad PC 1512, standart olarak 512 K RAM, 8 MHZ süratinde 8086 mikroişlem- ci, seri ve paralel portlar saat/takvim özelliği ve üç adet genişleme yuvasına sahip. Cihaz, 2 adet 360 K’lık 5.25 flopi disket sürücü ya da 1 adet flopi disket sürücü ve 20 MB’lık hard diskli olarak seçilebiliyor. İsteğe bağlı olarak monok- rom veya renkli monitör ve microsoft uyumlu bir “mouse” da alınabiliyor.

IBM PC uyumlu bir bilgisayar olan Amstrad PC 1512, işletim sistemi olarak Microsoft’un MS-DOS’unu ve Digital Research’in DOS Plus’ını kullanabiliyor.

 

 

 

 

] bilgisayar kulubu

alfasayısa! ve sayısal tuşlarıyla kullanıcıya, kompleks sayılar, matrisler, vektörler, listeler, cebirsel terimler ve değişik tür veriler kullanma, görüntüleme ve değiştirme imkanı veriyor.

Denklem çözebilme yeteneği olan HP-28C’ye istenilen bir denklem girilebiliyor ve belli değişken değerlerine göre bu denklemler çözülebiliyor. Ayrıca, HP-28C’nin mikro ekranında herhangi bir tek değişkenli fonksiyon grafiği çizilebili- yor ve bu grafik üzerinde kullanıcı tarafından seçilecek herhangi bir kök, HP-28C’nin denklem çözücüsü tarafından 12 hassas basamağa kadar hesaplanabiliyor.

Cebe rahatça girebilecek boyutlarda olan HP-28C, arzu edilirse bir yazıcıya da bağlanabiliyor.

OKUYUCULARDAN

Kayseri Fen Lisesi öğrencileri üç boyutlu grafiklerle ilgili olarak bir program yollamışlar. Apple Bilgisayar için yazılmış bu programı aşağıda yayınlıyoruz.

Bilgisayar Kulübü’nde bundan böyle birbirleriyle iletişim kurmak, çeşitli konularda bilgi alışverişi yapmak isteyen bilgisayar meraklılarının kısa mesajlannı yayınlayacağız. Bu konuda müracaatlarınızı bekliyoruz.

  • Hüsnü Yıldız adlı okyucumuz difransiyel denklemlerin Runge-Kutta metodu ile çözümü ile ilgili Fortran 4 programları hakkında bilgi istiyor. Adres: Kredi Yurtlar Kurumu Erkek Öğrenci Yurdu C-211 Bah- çelievler/ELA ZIĞ.
  • İTÜ Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği öğrencisi Şefik Güldibi, Bilgisayar destekli elektronik devre tasarımı ile ilgili yazışmak istiyor. Adres: Sarıgül Çıkmazı 19/A Aşağı Göztepe, Kadıköy/İSTANBUL
  • Anadolu Üniversitesi Maden Mühendisliği öğrencisi Suat Tü tüner, Madencilikte Bilgisayar uygulamaları hakkında yazışmak istiyor. Adres: P.K. 82 BURSA
  • 13 Yaşındaki okuyucumuz Umut Urfalı, Amstrad oyun programları ile ilgili bilgi transferinde bulunmak istiyor. Adres: Akın Sok. Hat Boyu 7/6 Şaşkınbak- kal-Suadiy e/İstanbul

BİLGİSAYAR SORUSU

45 sayısının bir özelliği var. Karesini alınca elde edilen sayı 2025’i ikiye ayırın:

20 ve 25

Bu iki sayı toplanınca 20+25=45 İlk başlanılan sayı elde edildi.

Aynı özelliğe sahip başka iki sayı bulunuz. (Karesini alınca 4 basamaklı sayı elde etmek üzere.)

Cevap:

55×55 = 3025 (30 + 25= 55)

99×99 = 9801 (98 + 01= 99)

(Satranç Dünyasındaki soruların yanıtları)

Çözüm I.

1 .Kfı! Şg7 2.h4! Vh5 3.Ve7 Kf5 4.d8V! Kxfı 5.Şh2 Kf2 6.ŞgıŞahlarm sonu gelince f8 de mat var. (Karlsson-Miles, 1983).

Çözüm II.

1 .:Ag4! 2.hxg4 Vh4 3.Kfdı (3.Kfeı Vh3! 4.Fxd5 exd5 5.Vb7 Âh4 6.Vxd5 Af3) 3..Vh3 4.Kxd5 exd5 5.Fxd5 Axf4! 6.exf4 Vg3 7.Şhı (7.Fg2 Fxf2 8.Şfı Fc5) 7..Vh4 (7..Fxf2? 8.Va3) 8.Şg2 Vxg4 9.Şfı Vxf4 10.Şe2 (10.f3 Vd2) 10..Ve5 Beyaz oyunu terkeder. (Polgar- Kruszynski, 1983)

Çözüm III.

  1. Ke7H     Şxe7 (1..Şd8 2.Axf7 ya da 1..Şc6 2.Va4
  2. Ac8          Şf6 (2..Şd7 3.Ve7 Şc6 4.Vxc7 Şb5 5.a4 mat)
  3. Ve7         Şxf5 4.Vg5 siyah oyunu terkeder. (4..Şe6
  4. Keı) (Meulders-VVinants, 1983)
Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*