Erciyeş dağı ve ötekiler), stepleşmelerine karşılık ormanlık bölgelerin hayvanlarını içlerinde bulundurmaktadırlar. iç ve Güney Doğu Anadolu’da kendiliğinden bir orman oluşumunu bekliye-meyiz, ancak insanın bakımı ve denetimiyle yeni ormanlık alanlar oluşturulabilir.
Çöl hayvanlarının Anadolu’ya girmesi büyük miktarlarda ve hızlı olmuştur, özellikle Etiopya’-dan gelen bazı türler (Anadolu panteri, Firavun sıçanı, Bukalemun) Güney Anadolu’da yayılmış, bazı Afrika türleri ise tüm Anadolu’ya dağılmıştır (birçok böcek türü). Suriye yoluyla Anadolu’ya gelip yerleşen Kelaynak, sürüngenlerden Vara-nus, kuşlardan Arap bülbülü vb. önemli çöl hayvanları arasındadır. Bu grup içinde yarımadaya Güneydoğu yönünden giren Kınalıkeklik, birçok sürüngen türü ile sıcağa dayanıklı birçok böcek türü de sayılmalıdır (Tablo 1).
Akdeniz’deki hayvanların kökeni. Konumuz açısından Akdeniz, Miyosen’e kadar dünyayı bir çember gibi saran Tethys denizinin içinde tartışılır. Dolayısiyle Hint Okyanusunda yaşayan birçok canlı, aynı zamanda bugün Akdeniz’in bulunduğu yerde de görülmekteydi. Daha sonra Anadolu yükselirken oluşan Suriye, Filistin ve Sina kara parçalarıyla bir köprü oluşmuş, böylece Anadolu Yarımadası Afrika’ya bağlanmış, Hint Okyanusu ile Akdeniz arasındaki su ilişkisi de kesilmiştir. Ancak bu ilişki kesildikten sonra daha bir süre, bugünkünden çok daha küçük olan Akdeniz, Kuzeybatı Avrupa üzerindeki uzantılarıyla, Orta Asya’dan Fransa’ya kadar uzanan ve bir çeşit iç göl özelliği gösteren denizle ilişkideydi ; bu iki denize Paratethys denmektedir. Daha sonra Batı Avrupa’nın yükselmesiyle bu ilişki kesilmiştir, çünkü bugünkü Ege Denizinin bulunduğu yerde alçak bir kara parçası vardı. Batıdaki bağlantısı ise Cebelitarık’ın güneyinde ve kuzeyinde uzanan iki kanal ile sağlanmaktaydı. İşte bu iki kanaldan tropik deniz hayvanları Akdeniz’e girmiştir. Pliosen’de buzul çağı başlayınca Akdeniz’in sıcaklığı düşmüş, tropik deniz ve Hint Okyanusu hayvanları ortadan kalkmış, ancak bazı tropik türler Akdeniz’in derin çukurlarında kalmışlardır.
Böylece zamanla tropik türlerin yerini kuzeyden gelen, soğuğa uyum yapmış türler almıştır. Uskumru, Ringa ve Dil balıklarının bir kısmı bunlara örnektir, özellikle Alabalık bu çağda kısmen tatlı su karakteri gösteren Akdeniz aracılığıyla çevreye yayılmıştır; onun kökenini kuzeyde buluyoruz. Buzul arası çağda Akdeniz kısmen ısınır ve yeniden tropik-subtropik türler tarafından istilâ edilmeye başlar. Sardalye, Denizatı, Deniz Kefali, Kılıç balığı vb. bunların başta gelen örnekleridir.
Son jeolojik zamanın ikinci yarısından itibaren Akdeniz, İstanbul ve Çanakkale Boğazları aracılığıyla Karadeniz’le ilişkidedir. Bu ilişki sağlandıktan sonra Mersin balıkları gibi bazı türler Akdeniz’e göç etmişlerdir. Son olarak Süveyş kanalının açılmasıyla en az 25 kadar hayvan türü, özellikle balık türleri, Hint Okyanusundan Akdeniz’e göç etmeye, bu arada kıyılarımızda görülmeye başlamıştır.
Karadeniz’deki hayvanların kökeni. Uzun süre dünya denizleri ile ilişkisini yitirdiği için, Karadeniz Akdeniz’den büyük farklılıklar gösterir. Miyosen’de Tethys denizinin geriye çekilmesi ile onun Akdeniz’le olan bağlantısı ortadan kalkmıştır. Ancak buzul çağında kutuplara depo edilen buz şeklindeki su kitlelerinden dolayı deniz seviyesi bugünkünden 185 m. daha düşüktü. (3. buzul çağında). Daha sonra bu buz kitlesi buzul arası çağda erimeye başlayınca deniz seviyesi yükselmiş ve su seviyesi şimdikinden 15 m. kadar daha yükseğe çıkmıştır. Yükselen su Ege kıtasını örtmüş ve Çanakkale Boğazı, Marmara, Sapanca Gölü ve Sakarya nehri aracılığıyla iki deniz arasında bir su bağlantısı olmuştur. Fransa’daki Rhöne havzasıyla da bir bağlantı sağlanmıştır. Fosiller, bu bağlantı oluşmadan önce, kuzeydeki Karadeniz’in (Pontik denizin) acı su özelliği gösterdiğini kanıtlamaktadır. Burada tuzlu su türleri yerine acı suda yaşayanlar türemiştir.
Miyosen’in sonlarında karaların yeniden yükselmesiyle bağlantılar yine kesilmiş ve iç deniz (Sarmatik iç deniz) bir kez daha acı su özelliğini kazanmıştır. Pliyosen’in ortalarında oluşan yükselme hareketleriyle bu deniz de ikiye bölünecek, bugünkü Karadeniz’in bulunduğu Pontik çöküntü ile Aral ve Hazar göllerini meydana getirecek Kaspik çöküntü ortaya çıkacaktır. O zamandan bu yana meydana gelen değişiklikleri göz önüne almazsak, bu iki çöküntünün hayvanlarının avm olduğunu söyleyebiliriz.
Pleistosen’de ortaya çıkan buzul çağının sıcaklığı düşürmesi iç denizde bulunan türlerin büyük bir bölümünün ölmesine neden olmuştur. Daha sonraki buzul arası çağda, Çanakkale, Marmara ve Sakarya havzaları ile bağlantı sağlanır; iç denizin tuz oranı yükselir. Hayvanların bir kısmı ölür, bir kısmı nehir ağızlarına sığınır. Bu arada birçok tür Akdeniz’den Karadeniz’e geçer, daha sonra sonuncu buzul çağının gelmesiyle iki deniz arasındaki ilişki yeniden kesilir, Karadeniz tamamen tatlı su özelliği kazanır ve nehir ağızlarına sığınmış türler tüm Karadeniz’i işgal ederler. Buzul sonrası çağında ise yine Tektonik (yer hareketlerine bağlı) nedenlerle bugünkü İstanbul Boğazı açılmış ve iki deniz arasındaki bağlantı üçüncü kez gerçekleşmiştir