Genel

Tatlsu hayvanlanran

Tatlsu hayvanlanran Anadolu’ya 0İrişJ (Kuru 1975’dan)
Akdeniz’in tuzlu suyu Karadeniz’e hücum edince, burada bulunan tatlı su türlerinin büyük bir kısmı ortadan kalkmıştır. Hayvanların büyük miktarlarda ölümü ve tabana çökmesi, Karadeniz’in dibinde bir kokuşmaya neden olmuş ve çıkan zehirli gazlar 200 metrenin altında kalan ortamı zehirlemiştir. Bugün Karadeniz’de 200 metreden daha aşağıda canlı bulunmaması bu gazların halâ oluştuğunu göstermektedir.

İstanbul Boğazının çok sığ olması ve bu boğazın açılmasının yakın bir tarihte (10.000 yıl önce) ortaya çıkması Karadeniz’in zehirli gazlarının temizlenmesine engel olmaktadır. Ancak aradan geçen sürenin kısa olmasına karşılık, Karadeniz’in hayvanlarının yüzde 75’i Akdeniz kökenlidir. Buna bağlı olarak birçok balık, yumurtlamak ya da yavru bırakmak için Marmara’ya ve Akdeniz’e geçmektedir, çünkü bu hayvanlar belli evrelerde Akdeniz suyuna dönmek zorundadırlar. Ton balığı ve Uskumru bunların başta gelen örnekleridir. Buna karşılık Zargana, Akdeniz kökenli olmakla birlikte Karadeniz’e tamamen uyum yapmıştır ve göç etmez.

Tatlı su hayvanlarının kökeni: Geldikleri yere göre bunları beş bölümde inceleyebiliriz.

(1) Gonduvana’dan kalanlar: Bunlar çeşitli kabuklu hayvan türleridir.

(2) Avrupa kökenli olanlar: Avrupa nehirleri, buzulların çevresinde oluşan buzul gölleri aracılığıyla birbirine bağlanmıştı. İklim koşullarının değişmesi sonucu buradaki balıklar iki yoldan Anadolu’ya göç etmişlerdir: Tuna nehri aracılığıyla (o zaman Pontik deniz tatlı su özelliği gösteriyordu) ve bir kıta parçası olarak yükselmiş olan Ege’ye akan nehirler yoluyla. Bu türler anadolu’ya göç ettikleri zaman yarımadanın içinde tatlı su gölü bulunuyordu. (Tablo 2) ve
Ege’ye, Marmara’ya, Karadeniz’e dökülen nehirlerin kaynağını büyük bir olasılıkla bu göl oluşturuyordu. Böylece Avrupa’dan gelen balıklar bu su kanalı aracılığıyla iç göle, daha sonra da Doğu Anadolu’ya ulaşıyordu Bugün de göller bölgesinden gelen yeraltı suyunun Akdeniz ve Ege’ye ulaşması bu savı desteklemektedir. Yine bu sırada Fırat ve Karasu Hint Okyanusu’na değil İç Anadolu’daki tatlı su gölüne akıyordu. Bu yolla Avrupa kökenli balıklar Doğu Anadolu’ya ulaşmışlardır. Tatlı su Ketallerinin büyük bir bölümü ile Yayın, Alabalıklar vb. bu yolla Anadolu’ya girmiştir.

(3) Batı ve Orta Asya Kökenli olanlar: Orta Asya’da bulunan buzul gölünün zaman zaman yükselerek Aral ve Hazar gölleriyle, dolayısıyla Karadeniz’le bağlantıya geçmesi sonucunda tuza dayanıklı bazı türler bu yolla Anadolu’ya gelmişlerdir.

(4) Sarmatik iç denizden gelenler: Buzul çağında iç Asya’da bulunan buzul gölünün Hazar ve Aral gölleri aracılığıyla Karadeniz’e bağlandığını daha önce söylemiştik. Bu şekilde birçok Sarmatik tür de özellikle Batı Anadolu’dan nehirler ve göller yoluyla (Manyas, Apollon, İznik ve Sapanca) Anadolu’ya ulaşmışlardır (Karadeniz’in güney kısmı daha tuzlu olduğu için

o yolu seçmemişlerdir). Pek az bir bölümü de Yeşilırmak, Kızılırmak ve Hazar Denizine dökülen Kura nehri ile Anadolu’ya gelmiştir.

(5)’ Mezopotamya kökenliler: Tethys Denizinin Güneydoğu Anadolu sınırında uzandığını biliyoruz. Bu nedenle Güney Asya ve Hint Okyanusu’na ait birçok tür bu yolla batıya göç etmiştir. Himalaya türü olarak kabul edilen Glyphtothorax (Fırat ve Dicle’de yaşayan bir çeşit kayabalığı) Doğu Anadolu’ya bu şekilde gelmiş

tir. Bu yolla İç Anadolu tatlı su gölüne ulaşan balıklar Ege kıyılarına vardıklarında artık boğazlar açılmış ve Ege Denizi oluşmuştu.

Miyosen’in sonlarına doğru İç Anadolu’ya akmakta olan Fırat ve Dicle nehirleri Doğu Anadolu’nun yükselmesi nedeniyle güneye akmaya başlamışlar ve doğrudan Basra Körfezine bağlanmışlardır. Bu arada geri gelen buzul çağı ile birlikte Anadolu’da iklim soğumuş ve Tethys Denizi yoluyla buraya gelen tropik türlerin bir bölümü ortadan kalkmış, bir bölümü de Fırat ve Dicle ile güneye göç etmişlerdir. Bazıları ise Anadolu’da “izole” durumda kalmışlardır. Buzul çağından sonra, göç eden tropik türler Fırat ve Dicle aracılığıyla yeniden Anadolu’ya gelirken, İç Anadolu’ya geçmek için herhangi bir su yolu bulamamışlardır.

Sonuç olarak görüyoruz ki, kara hayvanları
gibi Anadolu yarımadasının ve çevresinin sularında yaşamış hayvan türleri de jeolojik olaylardan ve değişen coğrafya koşullarından sürekli olarak etkilenmişler, kendilerini çağlar boyunca bir yaşam savaşı içinde bulmuşlardır. Yakın zamanlarda ise yeryüzünde daha önce bir benzeri görülmemiş bir başka etken bitkiler gibi hayvan türlerinin yaşamında da çok kısa bir zaman süresi içinde büyük değişmeler yapmıştır. Bu etken, insan türünün gelişmesidir.

KAYNAKLAR:

DEMİRSOY, A.: Türkiye Coelifera Faunası. Erzurum, Atatürk Üniversitesi Yayınlan, 1977.

KURU, M. : Doğu Anadolu Bölgesinin Balık Faunası, Erzurum, Atatürk Üniversitesi Yayınlan, 1975.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir