bilim

xM 10 X – 39 X 5
denklemindeki bilinmeyen X x> 5x
(x)’İ şöyle buluyordu : 5 5x 25

Karenin alanı, (x+5)* « xZ + 10 x 25 v. burada x2 +

10 x = 39 olduğundan (x+3)2 = 25-139 yazıyor ve sonuçta (x + 5)* = 64 veya (x + 5) = S ve buradan da x = 3 alda ediyordu. Burada (x)’İn katsayısı olan (10) sayısının yarısına yani (5)’e, KÖK diyor ve kareyi tamamlamak için “Kik’ün” karesini sabit terim olarak yazıyordu. Bugün de aym işlem “kareyi tamamlamak” olarak bilinmekte ve uygulanmaktadır.

Batı dillerine “Algebra” olarak giren terim bugün “Aritmetik Kuralları ve İşlemleri” anlamındadır. Harizml’in kitabı ve içeriği o kadar etkili oluyor ve öyle geniş kullanım akanı buluyordu ki, başlıktaki “El Cebr” ALGORİT-MA’ya dönüştürülüyor ve “Hesaplama Sanatı” kabul ediliyordu. Bu, bir sonuca aşama aşama hangi işlemlerle ulaşılacağı anlamındadır

Kitabı Letinceye çevrilir çevrilmez geliştirerek kullandığı Hint sayılarına Harizmi, Müslüman olduğu için ve Müslüman denince de akla yalnız Araplar geldiğinden “Arap Sayıları*’ deniyordu. Harizmi’yi FİBONACCI Latinceye çeviriyor, önce ürkeklik gösterenler matematik hesaplamalarda sağladığı kolaylıkları anlayınca çocuklarına bile bu yenilikleri öğretiyorlardı. Harizmİ, böylece yeni bir simgeleme ve kimi hesap yöntemleri getirmiş oluyor, matematik ve sayılarla ilişkili olen her bilimde daha açık, daha ilişkili düşünmeyi sağlıyor, adeta bilimsel ilerlemenin başlangıcı oluyordu. Harizm^ çalışmalarının çoğunu yakın desteğini gördüğü Bağdat’taki Halife Memun’un sarayında gerçekleştiriyordu. Zamanının geleneklerine uyarak gokbil imsel çalışmalar da yapıyor ve genelde Batlamyüs’ten esinlenen Dünya coğrafyasını yazıyordu. Birçok gökbilimsel çalışmalara katılıyor fakat kullandığı yanlış veriler nedeniyle Dünya’nın çevresini Batlamyüs’ten daha uzun, 64.000 km. hesaplıyordu.

BAEYER Johann Friedrich VVilhelm Adolf von

1835 — 1917

Alman Kimyacı

Boyalar üzerinde yaptığı çalışmalarla, kimya sanayinin doğmasına ve gelişmesine yaptığı katkılarıyla tanınır. #

Babasının bilimsel çalışmalarla ilgisi ve Berlin Ölçme Kurumu’nun başkam olması, Baeyer için hazır bir bilgi ortamıydı. Üniversitede, Bunsen ve Kekule’nin derslerinden geniş ölçüde etkileniyor ve yararlanıyordu. Kimya alanındaki araştırıcılığının temelleri bu öğretmenlerle atılmış oluyordu.

Üniversitedeki ileri eğitimini tamamladıktan sonra, bugün “uyku hapı” olarak bilinen ilacı buluyor ve buna kız arkadaşı Barbara’nın adını yaşatmak için “Barbutrik Asit” diyordu. Barbutrik bileşikleri daha sonraları kimyası üzerinde çok araştırma yapılan (Emil Fisher’in yaptığı gibi) maddelerden oluyordu. Baeyer de Hofmann gibi, boyaları, araştırıyor; yöntemlerini kullanan öğrencisi Graeber “Alizarini”, kendi de “İndigo’yu” buluyorlardı.

İndigo, Hindistan’da yetişen “İndigofera” bitkisinden elde ediliyor ve ithalatı için her yıl milyonlar ödeniyordu. Mavi renkli bu önemli boya maddesi, ucuz hammaddeler-
tanımlanmalıydı. Amaç, Indlgonun kimyasal fetmUlÜy»!

Baeyer, Indlgoyu oluşturan parçalan bulmaya k*y ve doğal Indlgoyu analiz etti. Problemin partalı Ci«H|«NJ°i idi. Fakat bu elementler nasıl bir y«| bir araya geliyorlardı? Uzun çalışmalar sonucu İndi** yapısını, (yanda) olarak bulu du. Amaç böylece saptandı! sonra, problemin çeşitli yollaı çözümü kolaylaşıyor v« İndigo 2-aminofeniletanik asit (okslı isatin, klorit) kullanılacak, 2-nltrofenll-etanik asitten, 2) 2 fenil-lektil metil keton kullanılarak, 2-nitrobenzaldehl» propendan, 3) fenileminoethanoyik asit ve indoksll kı nılarak, anilinden ve 4) naftalenden elde ed i lebi II yontu

Bu araştırmalarını yaparken elde ettiği bileşiklerin ğunu dayanıksız buluyor ve doğada bu bileşiklerin An» olmalarını, karbon halkalarında beş veya altı atom olma bağlıyordu. Karbon halkasında beşten az ve altıdan atom bulunmasına dayanan bu düşüncesi, “Baeyer Oer Kuramı” adı İle bugün de kullanılıyordu.

Laboratuvarde tüpler içinde yapılan çeşitli denem ile kimya bilimi ve sanayi arasındaki yararlı İlişkiyi kı yor, sanayinin gelişmesine^ dolayısıyla milyonların İş I masına yol açıyor ve bu çabalarından dolayı, 1905 Nobel Kimya Ödülü ile onurlandırılıyordu.

KOCH (Heinrich Hermanr Robert

1843 — 1910 Alrı^an Mikrobiyolog

Mikrop üretme yöntemi nl, verem basilini, veba uyku hastalığı nedenlerini masıyla ünlüdür.

On iki kardeşi arasında dikkati çekecek kadar çalış olan Koch, tıp fakültesini de birincilikle bitiriyordu D çok gezginliğe özeniyorsa da eşi bunu engelliyor, arala daki bu amaç anlaşmazlığı, daha sonraki yıllarda Im^ıı ile sonuçlanıyordu.

Çeşitli cephelerde askerî tıp doktoru olarak fal yor, Breslau’daki kasaba doktorluğu sırasında çıkan \ bon salgınına kadar, Pasteur ile birlikt* mlkroblyeh nln kurucusu olacağımı göst|e*en belirtilere rastlanmıy du. Aylarca büyük bir sabırla çalışıyor, hayvanların dal larından aldığı örneklerden şarbon’a neden olan bakteı elde ediyordu. Bakteriyi farelere veriyor ve fareden far nasıl r)3çti$ini inceliyordu. Fakat bu deneyleriyle hasta nedeni bakterinin nasıl geliştiğini gözleyemlyordu Buı İçin bakteriyi hayvanların vücudu dışında üretmeliydi cuttakİ ortama BENZETME yaparak, kan serumu vücut sında tutulup içinde bakteri üretilebilirdi. Böylece şart basilini üretiyor ve bütün yaşamını ayrıntılarıyla gözleyeb yordu. Vücut koşullarına benzetme yapmak yöntemi, ^ mİnci yüzyılın ikinci yarısında “Tüp Bebek” üretimi I de yol gösterici olacaktı.

Bu çalışmalarında asıl yorucu olan, yarı saydam b terilerin gözlenmesiydi. Bunları kolayca İzlenebilir yapal mek, beyazdan daha İyi gözlenen renklere boyamakla mü kündü. Çeşitli denemelerden sonra anilin ile boyamaı iyi sonuç verdiğini saptıyordu. Fakat problem İçin ikinci bir problem daha vardı. Kan serumunda üretim * nız şarbon bakterisini değil, başka bakterileri de üretl* ve bunların kuşakları gittikçe birbirlerine karışıyordu, iı nen, bir çeşit bakteri yaşamının, başından sonuna ka< gözlenebilmesi idi. Boyama sonuç vermlvordu. çünkü I

tla-larlndın ayırmak İdi. Illr şeyi bir diğerinden ayırmak, onu bolll bir ortama kapatmaktı. Bu kapatma işlemi ancak bakterinin İstediği yar* hareket edemoyoceğl bir ortam olabilirdi. Bunun İçin jalatln kullanıyordu. Daha sonraları kimi deniz yosunlarından alda «dilen bir karbonhidrat bileşiği agaragardı deneyerek iyi sonuçlar alıyor ve bugün de kullanılan yöntemine ulaşmış oluyordu.

Deneylerde beliren bir diğer problem, jelatin veya agartogar’ın Koch’un kullandığı düz camlar üzerinde kolayca korunamamasıydı. bu problemi de yardımcısı Julius Richard PETRİ çözerek, günümüzde de Petri adıyla anılan kapaklı camları geliştiriyordu. Koch’un geliştirdiği bu yöntem, bir hastalığın nedenini saptamada kesinlik ve yaygınlık kazanıyordu. Bu yöntemi kullanarak verem basilini saptıyor, hatta o zamanlar öldürücü olan veremin tedavisini de bulduğunu açıklıyor; fakat kısa süre sonra önerisinin geçersizliğini anlıyordu.

Daha sonraları hıyarcıktı veba, kolera ve uyku hastalığım incelemek İçin Asya ve Afrika’yı dolaşıyor ve vebanın farelerdeki bir bitin ve uyku hastalığını da çeçe sineğinin taşıdığını saptıyordu. Bunlar ve Ross ile Laveren’ın sıtma üzerindeki çalışmaları, hastalıkların yayılmalarına karşı savaşımın yöntemlerini gösteriyordu. Yöntem, bakteriler ile doğrudan savaşmak yerine, taşınmalarını önlemek MI

Hastalıkların tanınma ve tedavisindeki başarısı, birçok araştırıcıyı onunla çalışmaya çekiyor; Gaffky, Kitasato Behrlng ve Ehrllch O’nun öğrencileri oluyor ve insanlığa bu hizmetlerinden dolayı Koch, 1905 yılı Nobel Tıp Ödülü ile

GOLGİ Camillo

1843 — 1926 İtalyan Dokubilimci

Sinir hücrelerinin yapı ve işlevlerini, kendi adıyla anılan kimi hücre öğelerini bulmasıyla tanınır.

Babası da tıp doktoru olan Golgi, Padua Tıp Fakültesi’nİ bitirdikten sonra Pavia’ya gidip araştırmalara koyuluyor, Virchov’un etkisiyle, önce ruh doktorluğuna yöneliyor sonra İlginç bulduğu hücre ve dokular üzerinde çalışıyordu.

Yoğun araştırmalardan sonra, 1873 yılında en önemli çalışmasını yayınlıyordu. O zamanlar, hücrelerin incelenmesi için organik bileşiklerle boyama yöntemi Flemming, Koch ve Ehrlich tarafından oldukça geliştirilmiş ve yaygınlaştırılmıştı. Bu maddeler, özellikle sinir hücrelerinin bulunup incelenmesinde yeterince yararlı olamıyorlardı. Golgi, gümüş tuzlarını kullanıyor, bir baykuşun beyninden aldığı sinirlerin hücrelerini inceliyor ve o zamana kadar bilinmeyen işlevlerine açıklık getiriyordu. Sinir hücrelerinin diğer hücreler gibi yanaşık düzende olmadığını, W,alderyer’İn tahmini doğrultusunda, aralarında bir “birleşme kavşağı” oluşturduklarım gösteriyordu.

Ayrıca, “Golgi Hücresi” denilen parmaklar gibi çıkıntılı sinir hücrelerinin birleştirici işlevlerini buluyor, Waldeyer ve Ramon y Cajal bu verilere dayanarak “Sinir Kuramını” geliştiriyorlardı.

Kendi yöntemiyle incelediği hücrelerde, çekirdek zarına paralel boşluklar “Golgi Cisimcikleri” buluyor ve işlevlerinin, hücre İçine giren kimi maddelelri uygun biçimde “paketleme” olduğunu gösteriyordu. Örneğin sindirim enzimi, burada bir zarla sarılıyor ve sonra hücre dışına atılıyordu. Hücrenin ürettiği sindirim enzimi zar ile “paket-
deki gözlem ve buluşlarından sonra, sıtmayı yapan tek hücreliye (Protozon) yöneliyordu. Protozon, Laveran’ın buluşu idi ve gazetelere başlık oluyordu. Golgi, hastalığın çeşitleri arasındaki farklılıkları ortaya koyuyor ve bütün bu çabalarından dolayı 1906 yılı Nobel Tıp Ödülü’nü, sıtma oluşumu ve sinir kuramı konularında bir türlü anlaşamadığı Ramon y Cajal ile paylaşıyordu.

MORLEY Edward VVilliams 1838 — 1923 Amerikalı Kimyacı

Oksijen ve hidrojen görece-

li atom ağırlıklarını saptaması ve ışık hızını duyarlılıkla ölçenlerden biri (diğeri A.A. Michel-son) olmasıyla ünlüdür.

Öğrencilik yıllarında en çok ilgisini kimya dersleri çekiyordu. Liseyi bitirdiğinde çevrenin de etkisiyle din bilim öğrenimine başlıyor; fakat eğitimi sonunda atanmasının gecikmesi nedeniyle fikrini değiştirip kimya öğretmeni olmanın yollarını arıyordu .

Tam din adamı olarak atanma emrini aldığı sırada üniversite kimya öğretmenliği de teklif ediliyordu. Çok sevdiği kimya öğretmenliğini kabul ediyor; fakat gördüğü din eğitiminin boşa gitmemesi için okulda din dersleri okutmasına izin verilmesini ileri sürüyordu.

Bir yandan derslerini veriyor bir yandan da araştırmalar yapıyor, özellikle oksijen ve hidrojenin atom ağırlıklarını saptamaya çalışıyordu. Bu amaçla binlerce su örneğini inceleyerek kaç kısım hidrojen ve kaç kısım oksijen olduğunu büyük bir duyarlıkla elde ediyordu. Açıkladığı sonuçlar dikkatle düzenlenmiş deneylere dayandığından herkesçe kabul ediliyor ve kimya alanında ünü yaygınlaşıyordu.

Deney düzenlemedeki ustalığını arkadaşı Michelson’un ışık hızını ölçme probleminin çözümünde de kullanılıyor ve ışık kaynağına doğru ve ondan uzaklaşan yönlerde ışık hızının değişmediğini birlikte saptıyorlardı. Einstein kuramının başlangıç noktasını oluşturan bu ünlü deney Michelson ve Morley ölçümü adını alıyor; fakat araştırıcı çiftten yalnız Michelson 1907 Nobel Fizik Ödülü ile onurlandırılıyordu.

mü taşıyabileceğini «öylüyor; fakat bunun ketin olarnk gösterilmesi onurunu Ropald Ross’a bırakıyordu.

Laveran’ın ileri sürdüğü sıtma nedenine uzun süre inanılmıyor, akıl almaz nedenler arattırılıyordu. Fakat ülkesine dönüşünde, Pasteur kuruluşunda çalışmalarım sürdürüyor ve tok hücreliler ve hastalıklar üzerindeki inceleme ve değerlendirmeleri unutulmayarak, 1907 yılı Nobel Tıp Ödülü ile

PAVLOV İvan Petrovich

1849 — 1936 Rus Fizyolog

Maddi ve manevi ödüllendirmelerle, canlıların; hatta toplum-larin yöneltilebileceğini göstermesiyle ünlüdür.

Aile, hemen tamamen din bilimcilerden oluştuğundan Pavlov’un da aile geleneğini sürdürmesi isteniyordu. Dinbi-lim eğitimi sırasında, her nasılsa eline Darvvin’in “Türlerin Kaynağı” adlı yapıtını geçiriyor ve bu rastlantıyı doğal bilimlere eğilmesi için “Tanrısal bir çağrı” kabul ediyordu. Din derslerini bırakıyor ve artık MENDELEEV ve BUTLE-ROV’un derslerini İzliyor, askeri tıp doktoru olarak eğitimini tamamlıyordu.

Öğrencilik yıllarında, sindirim düzeni çok ilgisini çekiyor, salgıları, özellikle mide salgılarını yöneten sinirsel yapı-, ya eğiliyordu. ‘^Midedeki salgılama, gıdanın mideye girmesi sonucu sinirler uyarılarak mı oluyordu? Bunu anlamak için, köpekleri boğazlarından keserek, yemek borularını boyunlarından çıkarıyor ve hayvanları buradan beslediğinde, besinler mideye ulaşmadan dışarı fırlıyor; fakat midede salgılama sürüyordu. Ağız ile mide arasında doğrudan bir bağlantı olmadan midenin salgılama yapmasını, “besini gören canlı, ağzında tükürük salgılar. Böylece sinirleri uyarılır. Uyarılan sinirler haberi beyine ulaştırırlar. Beyin de sinirler aracılığı ile mide salgı bezlerini uyarır” biçiminde açıklıyor, daha sonraları, mideye giden uygun sinirlerin kesilmesiyle, salgılamanın olmayacağın: gösteriyor ve alışılmamış bu deneyleri O’na akademi üyeliği kazandırıyordu.

Pavlov böylece, vücutta kendiliğinden işleyen sinir düzeninin varlığını ortaya koyuyor ve sindirim olayım apaçık göstererek, 1904 yılı Nobel Tıp Ödülü ile onurlandırılıyordu. Fakat BÂYLİSS, bu mekaniksel açıklamanın yetersizliğini gösteriyor, temelde kimyasal tepkilerin sinir düzenini etkilediğini, Pavlov’a bile kabul ettiriyordu. Bunun üzerine Pavlov’un sindirim düzenine duyduğu İlgi azalıyor, fakat Nobel Ödülü aldığı araştırmalardan da önemli konulara yöneliyordu.

Sindirim düzeni üzerinde çalışırken, besini gören köpeğin ağzının salyalandığını saptamış ve buna “koşulsuz tepki (refleks)” demişti. Yiyecek verilmeden önce zil çalınır ve sonra besin verilirse, köpeğin zamanla yalnız zilin sesini duyduğunda da salyalandığını görmüş ve buna da “koşullu tepki” demişti. Yani köpek zil sesini, yiyecek ile ilişki-lendiriyordu.

Çalışmalarının yeni aşamasında, davranışların eskiden inanıldığı gibi yalnız “hür irade” ile oluşmadığı sonucuna varıyor, SECHENOV’un “çevresi olmayan insan yoktur” ilkesinin de etkisinde kalarak, birçok davranışların “koşullanmalar” sonucu oluştuğunu ileri sürüyordu. Bu yeni görüş, özellikle ‘ VVilliam JAMES ve Granvill HALL tarafından benimsenerek yayılıyor ve “Davranışsal Ruhbilim” doğuyordu. Bu yaklaşıma göre, öğrenilenlerin ve davranışların büyük bir bölümü “koşullu tepkilerden” kaynaklanıyordu. Bu
onurlandırılıyordu.
mındaydı. O halde, imanların davranışları “hür Irede madan da donctlenebilirdi. Hatta SKİNNER daha ila gidip, çevrenin denetimi ile değil, intanların, toplum bile istenilen amaçlara yöneltilebileceklerini tavuııuyt Bunu göstermek için; problemi, çok iyi bilinen kü^ük çalarına ayırmak demek olan Analiz yöntemini kullaı ve piyano çalma işini çok küçük aşamalara ayırarak, u cinlere öğretiyor ve bu hareketleri doğru »ıra ile ve arda yaptırarak, güvercinlere piyano çaldırıyordu,

Pavlov, kendi ülkesi insanlarının yönlendirilme* kendi yönteminin zorlanmalarla kullanıldığını görüyor, sanlarla oynandığını izleyerek üzülüyor; hatta kızarak ratuvarını ve çalışmalarını diş ülkelere taşıma giriş de bulunuyor, izin alamıyor; fakat yeni laboratuvaı onurlandırılıyor, yaşamının sonuna kadar, gösterdiği aşı

VVALLACH, Ol

1847— 1931 Alman Kimyucı

Karmaşık yapılı do£n| | ların yapısal formüllerini ederek, yapay yolla »an üretimlerine olanak tağlamı tanınır.

Kimyayı bilen ve tav Hofmann ve Wöhler gibi | menlerden ders görüyor, ileri eğitimini tamamladıktan ra başka bir ünlü, Kekule’nin yardımcısı oluyordu. On t yıl Kekuie’den pek çok şey öğreniyor; fakat eczacılık ha da bildiklerini yeterli görmeyerek, bu alanda büyük biı rak ve güçle çalışmaya başlıyordu. İncelemolerinin çıkış tasını o günlerde kullanılan( önem verilen doğal ma< oluşturmalıydı. Kimya eğitimi gördüğün» gtire, hu lameli lanmak gerekiyordu. Bu düşüncelerle, t<bz konutu madd molekül yapılarını incelemeyi kararlaştırıyordu Çünkü kı yapıları nedeniyle,. çoğu kimyacıyı ürküten bu ınaddeleı rinde durulmamıştı. Yani konusunu, önemli olan v* |t| fakat yapıları henüz bilinmeyen maddeler olarak tanır biliyordu.

Kekule bu düşüncelere katılmıyordu, bu maddelerin 1 ca ayrılmayacak kadar karışık öğelerden oluştuklarını lüyor; fakat Wallach’ın kararlı tutumu karşılında j yip, yıllardır laboratuvarın raflarında ağlıları hile mış şişelerdeki bitkisel koku yağları II# işe hnşlur öneriyordu. Bu yağlar, terpenler den’ılon maddelerin bl lümüydü. O zamanlar bunların halk arasında en çok «tanları, naneruhu ve kâfur idi. Aslında, bu doğal n lerin (A) vitamini içerdikleri, hele çeşitli tterold oluşan (D) vitamini ve cinsiyet hormonlarıyla İliş Wal!ach’ın çalışmalarıyla öğrenildikçe ıBnemlorl artıyo manla “Terpenler Kimyası” adıyla ayrı bir araştırma oluşuyordu.

VVallach, terpenlere giren maddeleri tek tek incellyc ce Limanen’i (Limon yağı) elde ediyor ve eskiden C liams tarafından kauçuktan ayrılan İzopren il» kar| rınca, her iki maddenin de (CsHo) kökünü içerdikleri rüyordu. Bu özellikleri genelleştiriyor ve bütün terp4 (C5HK)n formülüne uyduklarını saptıyordu. Nitekim, nen’in formülü (CsHb)^; yani (CıaHu) idi. Daha to bu, “İzopren Kuralı” oluyor ve n ~ 7, 3 4, 6 vo J rak sınıflandırma yapılıyordu. Kimyasal formülleri ve ları böylece belirlenen hoş kokulu bu maddelerin, yollarla ürotilmelori olanağı doğuyor ve koku sanayi diğine gelişiyordu.

Terpenler üzerine yaptığı çalışmaların, hem bilim

 

LAVERAN, Charles Louis Alphonse

1845 — 1922 Fransız Tıp Doktoru

Sıtma hastalığını kanda yaşayan bir asalağın yaptığını bulan ilk tıp doktoru olmasıyla ünlüdür.

Çok genç yaşta, babası gibi askeri cerrah oluyor, özellikle ordu ile birlikte gittiği dış ülkelerdeki hastalıkları yakından irvjelemek fırsatı buluyordu. Cezayir’deki görevi, hem insanları hem ölüleri sık sık kesip biçmesini gerektiriyor ve incelediği kan örneklerinde boyalı cisimcikler görüyordu. Gerçi bunların bir kısmı alyuvarlar içindeydi; ama kanda serbestçe dolaşanlar da vardı. Hatta bunların kamçılı oldukları dikkatinden kaçmamıştı. Kendiliklerinden hareket eden bu cisimcikler bakteri olamazlardı. Bunlar asalaklardı. Hastalarının yakınmalarını, gözlemleri ve bulduk-larılarıyla birleştirilince, sıtmanın nedenini Oscillaria ma-lariae adını verdiği; fakat sonradan beğenilmeyİp, Plasmi-

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*