HAYATA NASIL HAKİM OLUNUR

HAYATA NASIL HAKİM OLUNUR

Bilinçaltı, duygulara karşılık verir. Birçok emri duygularımızla veririz. Hayatımı^3 ilgili duyguları­mızla. Kararlılık da bir duygu melesidir. Kendinizi huzursuz ve güvensiz hissetmekten vazgeçin. Her prob­lemin bir çözümü olduğunu ve bu çözümleri, yanıtları bu­labileceğinizi bilin. Hayat, sabah kalığımız andan gece uykuya dalıncaya kadar yaptığımız seçimlerden ibaret­tir. Yumurtayı nasıl yiyeceğimize, hangi kravatı taka­cağımıza, ne tip tavırlar takınacağ1123 karar veririz. Gördüğümüz ve yaşadığımız her şey seçimlerin, kendi­mizle ilgili inançlarımızın sonucudı)r– Kendimize güven duyup duymayacağımız bize bağlıda- Hayata nasıl yak­laşacağımız bize bağlıdır. Şairin gediği gibi, “kaderi­mizin efendisi, ruhumuzun kaptan’y12-‘ Bunu anladı­ğımız zaman, Tanrı tarafından biz* verilen hakimiyete sahip oluruz. Sadece kendini-yönetme yoluyla hayatımıza hakim olabiliriz. Bir kez kontrolü e*e geçirdik mi, artık karar vermek kolaylaşır.

Bir gemi Doğu ‘ya giAer> Batı ‘ya.

Esen aynı rüzgârla;

Hangi yöne gidileceğibelirleyen Rüzgâr değil, yelkendir.

□la VVheeler Wilcox

Yelkeni biz ayarlarız ve gitme^ istediğimiz yere yöneliriz. İşsiz bir adamı düşünün Bir yol ayrımında olduğunu düşünüyor, ama ne yöne gideceğini bilemiyor. “Bir iş bulana kadar karar veremer)1 diyor. Her düşün­cesi, işsizliğine ve her şeyin boş oWu8Tu. hissine katkıda bulunuyor. Atması gereken ilk adın1 iyi bir iş bulmaya karar vermek. Bilinçaltına, “Gelecek bir tarihte iş bula­cağım” emrini vermeyi sürdürürse, bilinçaltı onun için hiçbir şey yapamaz. Yarın asla gelmez, yarın daima

 

yarındır. “îş sahibiyim. Benim için uygun bir iş var. Çalışmaya karar verdim ve işi nerede bulabileceğim gös­terildi bana” demeye başlaması gerekiyor. Şimdi bilinç­altının üstünde çalışacak bir şeyleri oldu ve tüm Hayat bu kararı gerçekleştirmek için çalışmaya başlayacaktır. Kendimiz hakkındaki inancımız, bilinçaltına verdiği­miz emirdir. Bir insan, işsiz olduğunu düşündüğü sürece işsizlikten kurtulamaz.

Sağlık, arkadaşlık, bellek ve hayatımızın diğer yönleri için de aynı şey geçerlidir. Başkalarına ve kendi­sine sürekli olarak hasta olduğunu, acı çektiğini, mikrop­lara karşı hassas olduğunu söyleyen insan kendisini her zaman rahatsız, halsiz hisseder. Öte yandan çok sağlıklı olduğunu, hayatında bir kez bile hastalanmadığını söyle­yip övünen insan sağlık ve kuvvet abidesi olur. Bazıları aradıkları arkadaşı bulurken neden diğerleri yalnız bir hayat sürerler? Bazıları istedikleri her şeyi hatırlarken neden diğerlerinin belleği kötüdür? Hayat insanlara farklı muamele etmez; biz bilinçaltımıza verdiğimiz yanlış emirlerle başarısızlığı, mutsuzluğu seçeriz. Ka­rarlı bir şekilde hayatımıza hakim olmak kendi elleri- mizdedir.

KARAR VERME KONUSUNDA KENDİNİ – YÖNETME

Ben kararlı bir insanım, içimdeki Bilgelik saye­sinde akıllıca seçimler yapabilirim. İçimdeki zekâ be­nim için doğru olanı bilir ve seçim yapmamda bana yol gösterir. Bilinçaltım Evrensel Akıl’la bütünleşmiş du­rumda, o yüzden tüm Hayatın benimle çalıştığından emi­nim. Evrensel Akıl’da benim için mükemmel bir plân var, almak için aklımı açarsam bana verilecek. Şu anda içimden gelen kusursuz yanıtı kabul ediyorum. İçimdeki Bilgelik benim için karar veriyor. Bu kararlara güveni­yorum. Doğru yolda sakin ve güvenle ilerliyorum.

 

KENDİNİ – YÖNETME REFAH GETİRİR

Düşündüğünüz, inandığınız ve güvenle beklediğiniz

her şey mutlaka gerçekleşir.

Gerçek refah, Hayatın Bolluğunu fark etmektir. Böyle bir idrak göreceli olarak her şeyi kapsar. İngiliz­ce’de zenginleşmek anlamına gelen prosper kelimesi aynı zamanda ilerlemek, başarmak, yolunda gitmek, olumlu ve arzulanan sonuçları deneyimlemek anlamına gelir. Her insanın kendine has bir refah, zenginlik ölçüsü vardır. Bu yüzden, para kazanmak refah bilinci­nin yan ürünlerinden biri olmasına rağmen, refah sahibi olmak illaki büyük bir servete sahip olmak demek değil­dir. Gerçek zenginlik, refah Mutlak’tır; oysa parayla il­gili zenginliğin dereceleri vardır. Gerçek refah içsel hak- imeyetle başlar ki bu yaşamın her alanında zenginlik getirir. Doğru hareketi ve tam bir doyumu içerir. O za­man, aradığımız şey, içimizdeki Mutlak Güç’ün varlığı­nın bilincinde olarak sahip olacağımız gerçek refah bi­linci ve içsel hakimiyettir. Bu bilinci geliştirirken beş temel prensibi dikkate almalıyız.

GERÇEK REFAHIN BEŞ TEMEL PRENSİBİ

  1. Tanrı’nın bize duyduğu Sevgi kişiye, yere, şarta ve ortama bağlı değildir.
  2. Kendi kendimize koyduğumuz sınırlamaları orta-eder. Çizdiğiniz dairenin büyüklüğü şimdi ilginç gele­cektir. Bazıları küçücük bir daire çizerken bazıları tüm kâğıdı doldururlar.

Şimdi daireyi silin. Artık büyük ya da küçük olma­sının hiçbir önemi yok. Geriye sadece nokta kaldı. Şimdi sınırı olmayan bir dairenin merkezindesiniz. Bu Sok- rat’ın insan tanımıdır: Sınırı olmayan bir dairenin mer­kezi. Daireyi silerek dünyanızın sınırlarından kurtuldu­nuz ve Düşüncenin Sonsuz Hayatı’na girdiniz.

Sildiğiniz dairenin izine bakarak kendinize sorun: “Kendime koyduğum sınırlar nelerdi?”, “Kendi kendime sürekli olarak ‘olmaz’ mı diyordum?”, “Kendim için sınırlı bir geliri mi kabullenmiştim?”,”Bazı şeyleri başarmak için kendimi yaşlı mı hissediyorum?” “Eğitim eksikliği, sınıf farklılığı, ırk ve çevre farklılığıyla ilgili sınırlamalarım, saplantılarım var mı?”

Şimdi daireyi silerken bu sınırlamaları da sildiniz. Noktaya bakarken, hayatın başka bir bölümünü artırıp eksiltmeden sonsuz hayata bağlanabileceğinizi anlıyor­sunuz. Her zaman hatırlayın, merkezdeki nokta sizi tem­sil ediyor. Çevresindeki sınırlar yüzünden sınırsız doğa­sını ifade edemeyen, ama şu anda bu sınırlardan kurtul­muş olan sınırsız bir varlıksınız. Kâğıttaki daireyi sil­diğiniz gibi kendinizle ilgili düşünce ve inançlarınızı sınırlayan aklınızdaki daireyi de silebilirsiniz. Büyük ya da küçük, o sizin dairenizdi. Çevrenizdeki o sınırları siz çizdiniz. Yalnızca siz o daireyi yıllarca, “Yapamam” gibi yargılarla kendinizi mahkûm ederek, sınırlayarak orada muhafaza ettiniz.

Ama şimdi daireyi sildiniz. Eski bir şarkıdaki gibi, “Beni içeri hapsetme!” diyorsunuz artık. Daireyi sildikçe sonsuzluğu görüyorsunuz. Sizin göreviniz refahınızın eski sınırlamalarını ortadan kaldırarak daireyi silmek­ti. Şimdi sınırsız amaçlara doğru ilerleyebilirsiniz.

 

Kendini – Yönetme Refah Getirir

SONSUZLUK BİZİ SINIRLAMAZ

Sonsuzluk bizi asla sınırlamaz. “Her Şey Sevgi’dir ve her şey yasadır” diye yazmış Robert Browning. Sonsuz­luk, istediğimiz her şeyi bize vermeye hazır ve isteklidir. Düşünebildiğiniz, inanabildiğiniz ve güvenle bekleyebil­diğiniz her şey mutlaka gerçekleşir. Unutmayın, hayatın yasasıdır bu. Şimdiye kadar sınırlı, mutsuz bir hayatınız olduysa kendinizi gerçekten sevmediğinizden, kendinize ve sınırsız gücünüze inanmadığmızdandır.

Hayatımızı değiştirmek istiyorsak kendimizle ilgili alışkanlık haline gelmiş düşüncelerimizi değiştirmek yine kendi elimizde. Kendimizle ilgili düşüncelerimizi değiştirdiğimizde hayatımızın da değişeceği kanıtlanmış bir gerçektir. Dünya bizim düşüncemize uymak için değişecektir. Bu kadar basit.

O ZAMAN BİZİ SINIRLAYAN NEDİR?

Sonsuzluk zaten var. Onu yaratmak zorunda değiliz. Sonsuzlukla bir bütünüz. Sadece yanlış düşüncelerimizi değiştirmemiz gerekiyor.

Çadırının yerini genişlet ve oturduğun yerin sınırları genişlesin; esirgeme iplerini uzat, kazıklarını sağlamlaştır.

isaiah 54: 2

Çadır geçici bir ikâmet yeri. Herkes geçici düşün­celerin sınırlarını zorlamalı. Sınırlama, Gerçek değil­dir; onu sürekli ikâmetimiz haline getirmemeliyiz. Ora­da zihinsel olarak kamp kurmuş olabiliriz ama aslında bize göre değil o. Bizi hapseden eski sınırlamaları silip yeni, genişletilmiş bir düşünce yolu izlememiz gerekiyor.

Jules Verne, içinde insanla aya gönderilen bir uzay

 

gemisi hayal etti. Wernher Von Braun ve arkadaşı Hans Friedrich aynı şeyi düşündüler ve bu fikrin gerçekleş­tirilebilmesi için plânlar hazırladılar. Dr. Von Braun, Dr. Friedrich ve diğerlerinin yardımıyla 1952’de uzay platformu, roket veya modülü için gerekli olan matema­tiksel denklemler, havalanma ve iniş için gerekli ayrın­tılarla tüm projeyi ortaya koydu. Şimdi bu proje gerçek­leşmiş durumda. Gereken adımlar kafada plânlandığı şekilde atıldı. Dr. Von Braun ve yardımcıları çadırları­nın (bilinçlerinin) sınırlarını genişlettiler ve bunun son­ucundan bütün dünya yararlandı. Dr. Friedrich 1953’de projeyi bana kişisel olarak açıkladı ve aynı yıl Dr. Von Braun ve yardımcıları projeyi kâğıda dökerek “Mars Pro­jesi” adı altında Illinois Üniversitesi Yıyınları’na bas­tırdılar. Evet, proje yalnızca aya gitmekle sınırlan­mamıştı.

ZENGİNLİKLE İLGİLİ ON BİR YANLIŞ İNANIŞ

İnsanları sınırlayan ve zenginlikten mahrum kılan on bir yaygın yanlış inanış vardır. Bunlar:

  1. Zenginliğin şansa bağlı olduğunu düşünmek yanlıştır.
  2. Zenginliğin yalnızca “para kazanma” yeteneğine bağlı olduğunu düşünmek yanlıştır.
  3. Paranın kötü bir şey olduğunu düşünmek yan­lıştır.
  4. Zengin olmanın günahkârlık olduğunu düşünmek yanlıştır.
  5. Cimriliğin erdem olduğunu düşünmek yanlıştır.
  6. Ekonomik sistemin hatalı olduğunu ve bu yüzden zengin olmanın imkânsız olduğunu düşünmek yanlıştır.
  7. Zengin bir hayat sürmenin gelecek için para ve mal depolamak olduğuna inanmak yanlıştır.
  8. Zengin olmaya layık olmadığımızı düşünmek yanlıştır
  9. Sefalette erdem olduğunu düşünmek yanlıştır.

10. Hayatın bize karşı olduğunu kanıtlamak yolunda kendimizi feda etmek yanlıştır.

  1. Zengin olmak için kötü olmanın şart olduğunu düşünmek yanlıştır.

ZİHİNSEL BİR ENVANTER DÜZENLEMEK İÇİN ZA­MAN AYIRIN

Kendinizi dürüstçe değerlendirip bu on bir yanlış inanış üzerinde biraz düşünürseniz, bunlardan bir kıs­mına sizin de sahip olduğunuzu görürsünüz. Kendinizi nelerle sınırladığınızı öğrenmekte fayda göreceğiniz­den eminim. Kendinizi hangi konularda küçük görüyor­sunuz, ucuza satıyorsunuz? Hangi konularda kendinizi sınırlıyorsunuz?

Listenizi yalnız siz göreceksiniz, o yüzden dürüst olun. Düşündüklerimizi değerlendirirken bunları bir yere yazmak oldukça yararlı olur. Listeyi hazırladıktan sonra sizi sınırlamalarınızdan kurtaracak gerçeği al­mak üzere aklınızı açın. Yeni bir başlangıç yapmak için hiçbir zaman geç değildir. Seksen, hatta doksan yaşla­rında gerçek güçlerini ortaya çıkaran birçok insan var­dır. Kendi yanlış düşünme biçiminizden başka hiçbir şey sizi bağlayamaz. Şimdi yeni bir yaklaşımla başlıyoruz. Heyecan verici keşiflere hazırlanın.

ZENGİNLİK ŞANSA MI BAĞLIDIR?

Yaşadığımız evren bir yasa ve düzen evrenidir. Bu yüzden de belli şeyler yaptığımızda belli sonuçlar alırız. O zaman zenginlik nasıl şansa bağlı olabilir?

Zenginlik şansa bağlı değildir. Bilincimize ve Her Şeyin Kaynağıyla kurduğumuz ilişkilere bağlıdır. Zen­ginlik, Varolma Gerçeği’ni kabullenme isteğimize ve bu­nun günlük hayatımıza yansımasına izin vermemize bağlıdır. Ne zaman bir şeye ihtiyaç duysak bir boşluk oluşur ve bu boşluk ihtiyacın yerine getirilmesini sağlar. Onlar sormadan ben cevaplarım. (Isaiah 65:24) İçinizdeki Öz, sizi ve ihtiyaçlarınızı bilir, onlara sahip olmanızı is­ter ve sağlar. Ne kadarını kabulleniyorsanız o kadarını tabii… Bu yüzden güçle ilerleyin, ihtiyaçlarınızı bildirin ve yanıtı almak üzere aklınızı açın. İhtiyaçlarınızın bi­linç düzeyinde öğrenilmesini engellemeyin. Çoktan ulaşılmış gibi düşünün ve ulaşın.

Bir uranyum madeni bulup on iki milyon dolara sa­tan adam şanslı görünür. Ama sekiz yıl sonra bu adam tüm parasını tüketip gırtlağına dek borca gömülürse zen­ginlik şansa bağlıdır diyebilir misiniz?

Genç bir adama üç milyon dolar miras kalır. Ne ka­dar şanslı değil mi? Üç yıl sonra tüm servetini harcamış bir alkolik olarak çıkıyor karşımıza. Zenginlik şansa mı bağlıdır?

Hayır, zenginlik şansa bağlı değildir.

ZENGİNLİK PARA KAZANMA YETENEĞİNE Mİ BAĞLIDIR

Zengin olmanın tek yolunun başkalarından para ko­parmak olduğuna inanan birçok insan vardır. Bu yanılgı bir anlamda hayatın kendisinden ayrı düşmektir ve bu tip insanlar tüm hayatlarını başkalarından aldıklarını ko­ruyarak harcarlar. Ve bu onlar için bir yasa haline gelir. Ama hayat böyle değildir.

Önce Tanrı’nın alemini (iç huzuru ve yüce düzen) ve onun doğruluğunu (yasanın doğru kullanımı) arayın, ve her şey size verilecektir. Her şeyden kasıt nedir? Yiyecek,

giyecek, barınak ve insanın ihtiyaç duyduğu her şey.

Yaşamın yasasını bir kez anladık mı her şey bilince bağlı bir düzende gelişir ve iyiliğimiz için başkalarıyla yarışmak zorunda kalmayız. İyiliğimiz başkalarına bağlı değildir. Yasayı kullanmamıza bağlıdır. Biri zen­gin olurken neden diğeri başarısız olur? Bazı şirketler sürekli büyürken neden bazıları yavaş yavaş kaybolup gi­derler? Bu bir bilinç meselesidir. Akıllı insan zenginlik bilinci oluşturur.

Geçenlerde 1889’da verilmiş bir vaazdan bir bölüm okudum:

“İnsan saklanamaz. Dağlarda dolaşan bir seyyar satıcı olabilir ama dünya onu bir finans kralı yapmak için bulur çıkarır. Dünya kendisinden tüm bir kıtanın demiryollarını işletmesini talep ettiğinde Long Island’dan lahana nakli yapıyor olabilir. Hak ettiği kariyer kendisine verildiğinde bakkallık yapıyor olabilir. Ve sonunda ülkedeki tüm yeşil petrol varille­rinin iki ismi ve büyük bir şirketi bildirdiği gün gelir.” (Dr. John Paxton.)

İnsan bir fare kapanını bile diğerlerinden daha iyi yapıyorsa dünya onu bulur çıkarır. Bunu Emerson’dan alınan şu sözlerle daha iyi açıklayabiliriz:

“Eğer bir insanın diğerlerinden daha iyi satılık mısırı, odunu, tahtası veya domuzları varsa ya da herkesten daha iyi sandalyeler, bıçaklar, eritme kapları veya kilise orgları yapı­yorsa, ormanların derinliklerinde dahi yaşıyor olsa tüm zor yollar aşılıp ona ulaşılır. Ve kişi “yasayı” biliyorsa, ıssız bir kulübede de yaşıyor olsa insanlar onu bulur çıkarırlar, insan bir enstrüman çalarak ya da şarkı söyleyerek, cennete hapsol- muş ruhları sarabiliyorsa; veya peyzajlar yapıp ilkbaharın ve sonbaharın tüm cazibesini yağı ve boyasıyla ifade edebiliyorsa ya da şarkıları veya mısralarıyla insanları rahatlatıp sarhoş edebiliyorsa, bu sırrın gizli tutulamayacağı kaçınılmaz bir ger­çektir. İlk tanık İkinciye söyler ve insanlar beşer, onar, ellişer

 

kapısına dayanırlar. (Ralph Waldo Emerson’un Günlükleri – Boston, 1909).

Sadece beceriksizler ve başarısızlık bilincine sahip olanlar başarılarını sigorta etmek için başkalarından bir şeyler almaları gerektiğine inanırlar.

PARA KÖTÜ MÜDÜR?

Para pis bir sözcük değildir! Kötü olan para değildir. İncil, para aşkı tüm kötülüklerin kaynağıdır der. Para zenginliğin kanıtıdır, takas için kullandığımız sembol­dür. Hayat Özü’nün dolaşımsal eyleminin bir parçasıdır. İhtiyaç duyduğumuz şeyleri takas etmek yerine para kul­lanıyoruz. Demek ki para kötü dersek giyecekler, yiye­cekler, yaşadığımız ev de kötü demektir.

Hayır, kötü olan para değil, parayı çok fazla sevmek onu tüm iyiliklerin kaynağından önde tutmaktır. Bu ha­ta, parayı tanrılaştırmak ve ona tapmaktan kaynaklanır.

ZENGİN OLMAK GÜNAHKARLIK MIDIR?

Bazı zenginler bu zenginliklerini başkalarının sırtından elde ettikleri için zenginlik günahkârlık gibi görünüyor olabilir. Gerçek şudur ki insan ihtiyaç duy­duğu şeylere başkalarını zor duruma düşürmeden, kendi çalışması, çabası ve aklıyla sahip olabilir. Tarih zengin­liğin eğitime, aile geçmişine, ırka, cinse değil, kişisel bi- linçliliğe bağlı olduğunu kanıtlamıştır. Zengin olan in­san kendisine ve dostlarına yardımcı olur ve Hayat’la uyum içerisinde yaşar.

CİMRİ VEYA YOKSUL OLMAK BİR ERDEM MİDİR?

Parayı hor görmenin manevi bir üstünlük olduğunu, yoksulluğun gerçek bir erdem olduğunu düşünen insan­lar vardır. Sanırım bu erdemleri birlikte ele alabiliriz. Belki de bu yanlış düşünceler, sade ve tutumlu bir hayatın gerekliliğine inanan büyük büyükbabalarımız tarafın­dan kafamıza sokuldu. İster iki yüz yıl önce ister bugün olsun, kanımca bu öncülüğün biraz modernleştirilmesi gerekiyor. Yönetici enerjimizi boşa harcamamak için ar­zularımızı ve çabalarımızı kesin olarak belirlemeliyiz. Tutumlulukla cimrilik birbirine karıştırılmamalı. Kay­betme korkusu ve bu korkunun sonucu olan elindekini koruma isteği cimriliği doğurur. Bu yanlışa düşme eği­limi gösterdiğimizde, bunun eski düşman korku oldu­ğunu anlamalıyız. Ne kadar büyük bir erdem olarak görülürse görülsün, cimrilik kaybetme bilincine dayanır ve sonuç olarak daha çok kaybedilir. Sahip olduğumuzu akıllıca kullanmak, onu artırmak için yatırımlar yap­mak bir erdemdir; cimrilik değil.

“Çok şeyim yok ama bundan gurur duyuyorum!” diyen insanlara rastlarız bazen. Yoksulluğun bir erdem olduğunu düşünme eğilimi dünyevi zevklerin günah­kârlık olduğu ve bu hayatında zengin olan insanların servetlerinin gelecek hayatlarında ellerinden alınacağı teorisinden kaynaklanır. Veya bu dünyada yoksul olan insanların cennette büyük mükâfatları garantiledikleri düşünülür. Bu kesinlikle doğru değildir. Bilinçlilik cen­nette de sahip olacağımız tek hazine, tek gerçektir. Bi- linçliliğimiz düşündüğümüzden daha uzun süre bizimle­dir. Sonsuzluk çok uzun bir zamandır.

Yoksullukta hiçbir erdem yoktur. İnsanlar bilmeye­rek “Tanrı bu güzel eve şimdi sahip olmamı istemedi.” gibi sözler sarf ederler.Bu gerçek değil! Belki o anda siz istemediniz, belki o ev sizin için uygun değildi. Belki hâlâ sizin için daha iyi bir şey vardır. Tanrıyı suçlama­yın. Her şeyi Tanrının iradesine bağlayan o eski tuzağa düşmeyin. Tanrı’nın iradesi sizin için, Tanrı’nın doğa­sıyla, özgürce akıtılan Sevgi ve paylaşılan Bolluk’la uyum içerisinde olmalıdır; bu yüzden Tanrı’nın iradesi sizin için en iyi ve en doğru olan şeyler yönündedir. Seçim sizin. Bilincinizde kabullenebildiğiniz her şeye sa­hip olabilirsiniz. Yoksul olmak bir erdem değildir.

VAR OLAN EKONOMİK SİSTEMDE ZENGİN OLMAK OLANAKSIZ MI?

Bu düşünce çok eskilere dayanır. Eski Romalılar da başarısızlıklarını buna bağlamışlardı.

Ekonomik sistemi yermek sizi hiçbir yere ulaştır­maz. Neye direnirseniz o da size direnir. Fikir birliğine varırsak hayata uyum sağlarız. Sevgi ve zenginlik birbi­rini tamamlar. Dünyanın büyük cimrileri zenginleşir gibi görünürler ama sevgiyi bulana dek en yoksul insan­lar onlardır.

Şu an sahip olduğumuz serbest girişim sistemi her­kese kendi zenginlik bilinci ölçüsünde zengin olmak için büyük fırsatlar sunmaktadır. Bir yaşam yasasından söz ediyoruz; bilinçlilik kazanacak ve hüküm sürecektir. Zenginlik bilincine sahip olan insan er ya da geç zengin olacaktır.

SİZİN İÇİN İYİ OLANI ALMAYA DEĞER MİSİNİZ?

Bazı insanlar zengin olmayı hak etmediklerini düşünürler. İnsanlara çok büyük olanaklar sunulmuştur ama onlar değersizlik duygusu yüzünden bu fırsatlara sırt çevirmişlerdir. Bazıları derinlere yerleşmiş bu değersizlik duygusu yüzünden gerçekten başarısız olmak isterler. Kendimizi neye bağlarsak, ne olduğumuzu düşü­nürsek öyle oluruz. “Ben değersizim” diye düşünmek ye­rine “Ben sonsuz bir varlığım; Tanrı’nın sureti ve benze­riyim. Hayat en iyiye sahip olmamı istiyor ve ben de bunu kabul ediyorum. Tüm iyiliklere sahip olmayı hak ediyo­rum” demeye başlayın.

Tanrı’nın çocuğu olarak zengin bir yaşamı ifade edebilirsiniz.Tanrı’nın sahip olduğu her şey sizindir.

HAYAT GERÇEKTEN SİZE KARŞI OLABİLİR Mİ?

O zaman şu eski şehitlik kompleksi var demektir: Hayatın kendisine karşı olduğunu kanıtlamak zorunda olan insan. Sanırım hepimiz bir zamanlar böyle bir yak­laşım suçunu işlemişizdir. Bazen kökü derinde olan bir suç yüzünden gizli bir kendini cezalandırma arzusudur bu. Bazen çektiğimiz acılardan ebeveynleri, eşleri sorum­lu tutma, başkalarını cezalandırma arzusudur. Bu tuzağa düşen insan kendisi için iyi olanı göremez ve sırf bahtsız olduğunu kanıtlayabilmek için iyi bir işi ya da yatırımı reddeder. Bu kapıyı zenginliğin yüzüne çarpmaktır. Sa­kının bundan. Bağışlayın ve unutun.

Değersiz olduğunuzu düşünüyorsanız bugünden iti­baren bu süreci tersine çevirin. Tüm güzel şeylerin tadını çıkarmaya ve zengin olmaya hakkınız olduğunu düşün­meye başlayın. Kendini-yönetme sistemini doğru kulla­narak siz de zengin olabilirsiniz.

Söz konusu yanlış inanışlar üzerinde epey uzun dur­duk; çünkü bunlar anlaşılıp ortadan kaldırıldığında zenginliğimize engel olacak birçok engeli ortadan kaldırmış oluruz.

Yanlış inanışlarımızı keşfetmek, onları yok etme­nin, ortadan kaldırmanın en iyi yoludur. Zenginliği ka­bullenmemize engel olan şeylerden kurtulmanın en iyi yolu bu yanlış inanışları ortaya çıkarmaktır. Bu yüzden sözünü ettiğim on bir yanlış inanışı hafife almamanız konusunda ısrar ediyorum. Onlardan kurtulmaya yemin edin; zihninizde saklı düşmanlardır onlar.

Onlarla işinizi bitirip uzaklaşıp gitmelerine izin verdiğinizde zenginlik bilinci oluşturmak için gerekli

olan beş prensibi tekrar gözden geçirin:

  1. Tanrının sevgisi her yerde mevcuttur ve kişiye, yere ve çevreye bağlı değildir.
  2. Daireyi silin -sınırları ortadan kaldırın ve son­suzluğun sizinle yaşamasına izin verin.
  3. İnsan O’nun sözünü konuşarak Sonsuzluğu bi- reyleştirir.
  4. Düşünebildiğiniz, inanabildiğiniz ve alabil­diğiniz her şey mutlaka gerçekleşir.
  5. Verin ki Hayat da size geri versin. Neden? Çünkü Hayat tek bir bütündür.

Şimdiye kadar diğerlerine zemin hazırlayan beşinci prensip için hazır duruma gelmiş olmanız lazım -Verin ki hayat da size geri versin! dedi Meleklerin Tanrısı. Eğer size cennetin kapılarını açmıyor ve nimetlerimi yağdırmıyorsam, bu onları almak için yeterli yeriniz ol­madığındandır (Malachi : 10).

Kendinizi tüm varlığınızla verebilecek kadar Sınırsız bir Kaynak’tan beslendiğinizi hissedebiliyor musunuz? Bu ruhsal zenginliğin ve gerçek zenginlik bi­lincinin ölçüsüdür. Öğrendiğimiz her şeyi bu zemin üzerinde uygulamaya koyacağız. Henry Ford’un, J.C. Penny’nin, Andrevv Carneige’in, Robert La Tovr- neau’nun, Colgates’in, George Romney’nin, Billy Cos- per’in bu derece başarılı olmalarının bir rastlantı olduğunu mu sanıyorsunuz? Hepsinin büyük vericiler olduğunu, kazandıklarının % 10’dan % 90’a kadar bir kısmını Hayat a geri verdiklerini göreceksiniz. Özgürce verdik mi Kaynak’a güveniriz ve böylece bilincimizi, özgürce almaya hazırlarız.

GERÇEK ZENGİNLİK İÇİN MEDİTASYON

Asıl zenginlik ruhsaldır; tüm iyiliğin Tek Kay­nağının varlığından haberdar olmaktan kaynaklanan iç güvene ve ruhsal bilinçliliğin derecesine bağlıdır. Asıl zenginlik Varlık’ın bilincinde olunduğunu yansıtır; ha­yat şartlarından ya da insanların düşüncelerinden etki­lenmez.

Gittiğimiz her yere bizimle gelen ve başarısızlık ne­dir bilmeyen Kaynak, içimizdeki Bilge, bizim stoğumuz- dur. İşte bak, dünyanın sonuna kadar her an seninleyim. Stok insanlara ait bir şey gibi görünebilir. Gerçekte hiçbir kanala bağlı değildir. Bir kapı kapanırsa bir diğeri açı­lır. Şimdi stoğumuzu sınırlamaktan vazgeçelim. Onun sonsuz bir Kaynak’tan geldiğini unutmayın.

KENDİNİZ İÇİN BİLİN:

İçimdeki Bilge benim stoğum, asla bitmeyen doğru ilham, üretici fikir ve rehberlik Kaynak’ım. Bu ilhamı ve rehberliği, ihtiyacım olanı ve fazlasını sunmak üzere serbest bırakıyorum.

KENDİNİ – YÖNETME

Ben zenginim. (Bunu yüzlerce defa, bilinçaltınıza yerleşinceye kadar düşünün). Yoksulluk ve kaybetme düşüncesine asla yer vermem.

Sınırsız Kaynak, ihtiyaç duyduğumdan fazlasıyla donattı beni.

İhtiyaç duyduğumda bana doğru fikirler gelir. Doğ­ru Zaman’da doğru kararlar veririm.

Asla yalnız değilim. Yaptığım her şeyde benimle bir­likte çalışan Sessiz bir Ortak’ım var. O içimde ve günün her anında benimle birlikte çalışıyor.

Geçmişle ilgili pişmanlıklarım, şu an için korku­larım, gelecek için endişem yok. Sınırsız bir Güç tarafın­dan korunuyorum; İlahi Zekâ tarafından yönlendiri­liyorum ve Seven bir Varlık’tan güç alıyorum.Her şey Mükemmel ve ben şükran doluyum.

 

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*