DUYUM VE ALGI

DUYUM VE ALGI

XIX. yy’ın sonunda bilimsellikten esinlenen bir ruhbilimin ortaya çıkmasından sonra, algı sorunu, bambaşka bir açıdan ele alındı. Birçok duyuma dayanarak dünyanın bire-şimsel bir imgesini sunan algının nasıl tanımlanacağını bilmek söz konusuydu. Lagneau ve Alain gibi felsefecilerin etkisiyle klasik ruhbi-lim, bu soruna genellikle, zihinci bir yamt verir ve bu yanıt, algının doğrudan bir kavrayış olduğuna inanmaya eğilimli olan genel ve yaygın düşünüşün yanılgısını ortadan kaldırmaya yönelir.
Zihincilerin temel savma göre algı, duyumlara dayanan bir düzenleme ve karmaşık bir kuruluştur. Bu bireşim, kendiliğinden gerçekleşen bir şey değil, zihnin bilinçdışı etkinliğinin bir ürünüdür. Söz konusu etkinlikte, sürekli olarak şu zihinsel işlevlerin rol oynadığı görülür: Daha iyi kavranmasını sağlamak için zihni-
mizi şu ya da bu ayrıntıya yönelten dikkat; oynadığı rol özellikle derinliğin algılamasında açıkça görülen ve algılanan nesneler arasında ilişkiler kuran zekâ ve yargı; geçmiş deneylerin bize öğrettiklerinin yardımıyla nesneleri bilip tanımamızı sağlayan bellek; herhangi bir görünümü bir tasarı içinden algılamamıza (sözgelimi, aym görünüm, bir ressam ve bir mühendis tarafından değişik biçimde algılanır) yol açan düşgücü. Bunun tam tersine, geştaltçılar ya da başka bir deyimle biçim kuramı yanlıları, ruhbilimcilerin değil, genel ve yaygın düşünüşün hakh olduğunu ileri sürerler ve algının, doğrudan ve topyekûn bir veri olduğunu söylerler. Onlara göre, duyumun gerçek bir varlığı yoktur; duyum, algının soyut olarak ayrıştırılmasının bir sonucudur. Beyaz bir sayfa üstünde siyah bir nokta, zihin-ciler için temel bir duyumdur. Biçim kuramcılarıysa, noktamn, ancak bir zemin üstünde (beyaz sayfa üstünde) kendini gösterebildiği ölçüde algılandığını söylerler .Yani tek başına ve ayrı bir birimi değil, bir zemin ile onun üstündeki bir görüntü arasındaki ilişkiyi algıladığımızı ileri sürerler. Bu sava göre, bir zemin üstünde bir dizi noktayı çember biçiminde düzenlediğimizde, ilk algıladığımız şey, daha sonra çember konusundaki bilgimiz uyarınca düzenleyeceğimiz bir noktalar dizisi değildir: Çember biçiminde düzenlenmiş noktalar, doğrudan algıladığımız bir biçim (Geştalt), hem de güzel (düzgün, bakışımlı) bir biçim oluştururlar. Geştaltçıların pek çok örnekle destekledikleri en güçlü kanıtları, “alan etkileri”nin, yani zemin etkisinin çarpıtmaya uğrattığı algıların varlığıdır: Koşut çizgiler, aralarında yer alan bir noktadan geçen düz çizgileri kestiklerinde, eğik gibi görünürler; bu çizgilere
bakan kimse, karşısında ler bulunduğu söylenerel ya da bunlar önceden birçok kez gösterilirse etkilerinin ortadan ka yanılgı ortadan kalkın kuramı böylece, algının, kuruluş değil, insanoj hayvanda bulunan doj topyekûn bir biliş olduğu zihinsel işlemlerin, algıyi ama onu değişikliğe ı: sonucunu çıkarır.
GÜNÜMÜZDEKİ DENEY S ARAŞTIRMALAR
Geştaltçıların başarısı, felsefe düşüncesi karşısı lenmiş deneysel bir araç rıdır. Çağdaş ruhbilim d gelişmektedir. Fraisse ve birlikte yayımladıkları psychologie experiment neysel Ruhbilim İnceli cildi, özellikle alan ı bunlara ilişkin olarak görsel irdeleyişin, vb., c konusunda yapılan ara genişliğini ve sağlamlığ koymaktadır. İki gözle göı lik mesafesi ve kabarıl zamanla art arda gelişle saptanması, zamamn k işitsel ve dokunmaya ili lar ve bunların görsel U2 uyuştukları, öznenin (der önceki bilgilerinin, algısi lerinin ve güdülenmelerir rin ve nesnelerin algılam deki etkisi konularını deney yapılmıştır. Algı henüz tamamlanmış def bu konuda birçok sonut olduğu söylenebilir. Klaı min, zihinsel etkenlerin nadığı rolü büyük ölçüd açıkça ortaya çıkmaktad mi, algı, çocukluktan kadar pek az evrim gösteı zihin yaşamının bir dizi şinimler, sıçramalar gösi çekicidir. Bazı alan etkil algı değişmezleri, yaşa gc göstermemekte, dolayısı rin edinilmesine bağlı bu tadır. Ama biçim kuramıı ların, algıların temel yap (yetişkinler üstünde yap: ler) konusundaki görüş kanıtlanamamiştır. Nitekim başka alan etkil lerin yaşlarına bağh olar göstermekte, artmakta \ maktadır. 1950 yılında Pi algısının, çocukta, adım ı duğunu saptamıştır. Doğı raki ilk 4 ayda, çeşit (ağızsal, görsel, dokunm işitsel, duruşsal), kesin dümlü değildir. Bunlar bilinip tanınmaya başl
98
olan 4-9 ay arasında eşgüdümlenir; yetişkinin bağdaşık uzamıysa, ancak 18. aydan sonra algılanır ve kişinin sürekli daha çok bilgi edinmesine bağlı olarak 10 yaşma kadar değişikliklere uğrar. Öte yandan, algısal etkinlik, dikkatin görüntünün şu ya da bu yanına çevrilmesine bağlı olarak, algısal yanılgıları çeşitlendirir (buna, yoğunlaşma etkisi denir).
Demek ki, bilgilerin, bilmenin, dola-
yısıyle de belleğin hiçbir etkisi olmadığı söylenemez. Biçimler, bildik nesnelerle ilintiliyseler, birim olarak daha kolay oluşur ve çarpıtıcı etkilere daha iyi direnç gösterirler.
Denekler, önlerindeki bir görün -tünün algılanmasında, bunlardan hemen önce gördükleri başka görüntülerin etkisinde kalırlar. Ayrıca, nesnelerin tanınmasında ve algılanmasında, güdülenme de rol oynar.
Nitekim, maden paralar, aynı bü yüklükteki herhangi başka bir yu varlak maden parçasından dahi büyük olarak algılanırlar. Sonuçlarsak, algının bir bölümüyl temel ve nesnel olarak örgütlenmi olduğu, ama bilgilerin ve daha kar maşık davranışların edinilmesiyl yeniden yapılaştığı, bunun da, kişi nin hem bireysel, hem de toplumsa etkinliklerinin gelişmesine bağlı bi evrimi içerdiği söylenebilir. ı
Dış koşullanma ya da bilerek öğrenme yoluyla edinilmiş varolma, düşünme ve davranma biçimi. Alışkanlık sözcüğü, canlı varlıklar göz önünde tutulduğunda,edilgin bir alışmadan ya da az çok kendiliğinden olan bir etkinlikten kaynaklanan ve doğal ya da toplumsal çevreye uyarlanma biçiminde ortaya çıkan olayların oluşturduğu çeşitli sınıfları belirtir.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*