TÜRK ALFABELERİ
Türk dili için geçmişte on £ ayrı alfabe kullanılmıştır en uzun süreyle ve en ya; nılanı Arap alfabesidir, j yazımı, dilin yapısı gere£ lerin yalnızca ünsüzler ilkesine (sözgelimi “kitap1 dayanır.
Ünlü harflşr bulunmayan bu yazıda, arapça ünlüler (i, u, a), özel imlerle belirlenir. Arap alfabesi türkçenin yazımına uygulandığında, bir ses, birkaç ayrı biçimde yazıla-bildiği gibi, bir harf birkaç ayrı sesi yazabiliyor, hece yapısından dolayı da sözcüklerin başında, ortasında ve sonunda oluşuna göre hem ayrı biçimleri oluyor, hem de ayrı ayrı sesletilebiliyor’du. Bu yazıyı düzenli bir biçime sokma girişimlerinden başarılı sonuçlar alınamayınca, 26 Haziran 1928’de bir dil kurulu oluşturuldu; hazırlanan alfabe Ata-•tiirk’ün 9 Ağustos 1928 günü Saray-
îtalyan ozanı ve oyun yazarı (Pie-monte, 1749-Floransa,1803).
Soylu ve zengin bir ailenin çocuğu olan Vittorio Alfieri, Torino Askerî Akademisi’nde öğrenim gördü. 1766’ da üniversiteden ayrılıp, İtalya, Fransa, Prusya, Rusya, îsveç ve Ispanya’da yolculuklar yaptı; döneminin en üeri siyasal düşüncelerim benimsedi. 1773’te Torino’ya dönünce klasikleri yeniden okumaya koyuldu. İtalyan tiyatrosunu Yunan tiyatrosunun yalınlığıyla kaynaştırmayı ve klasik Fransız trajedüeriyle boy ölçüşebilecek büyük trajedüer yazmayı amaç alarak, kırk bir yaşındayken on dokuz trajedi yayımladı ve büyük bir ün kazandı. Bu arada .Machiavelli ve Plutarkhos’tan esinlenerek, siyasal konulara yöne-
Duyumlar aracılığıyla dış ya da iç gerçekliğin bilinmesi.
Algı sorunlarının ortaya konmasının üç büyük döneme ayrıldığı söylenebilir: Temel sorun olarak dış dünyanın gerçekliğinin ele alındığı ve ger-
burnu (İstanbul) konuşmasıyla halka açıklandı ve 3 Kasım 1928 tarih ve 1353 sayılı “Yeni Türk Harflerinin Kabulü ve Tatbikatı” adlı yasayla uygulamaya kondu. 1 Ocak 1929 gününden sonra, her şey yeni Türk .harfleriyle yazılmağa başlandı.
O dönemlerde okuryazar oranının çok düşük (o/o 10) olmasına karşın, alfabenin öğretimi, orta ve yüksek öğrenim görmüş ve bir Batı dili (almanca, fransızca, İngilizce) öğrenirken Latin alfabesini de öğrenmiş kişiler. tarafından büyük bir özveriyle yürütüldü.
lik incelemeler de yazdı: Della Tirannide (Zorbalık Üstüne) [1777] . Fransız Devrimi patlak verdiği sırada Paris’te bulunan Alfieri, ateşli bir özgürlük savunucusu olmasına karşın, sokak gösterilerinden tiksinti duyarak Stuart sülalesinin son üyesinin dul eşi Albany kontesiyle Floransa’ya yerleşti (1788’de evlendiler). Çevresiyle üişküerini azaltarak edebiyat alanındaki etkinliklerini artırdı. Bir dram (Abel), birçok yergi ve altı komedi yazdı. Bu arada kültürünü yetersiz bularak latince ve yunanca öğrendi ve her iki dilin klasiklerini italyancaya çevirdi. Eu-ripides’in Aikestis’inden bir uyarlama yaptı. Amerika’daki devrim üstüne siyasal içerikli şürler yazdı. Üslubuyla ve derin bügisiyle dikkati
çekçiler ile idealistlerin karşı karşıya geldiği metafizik dönem; ruhbilim araştırmalarının gelişmesi sonucu duyum ile algı ilişkisinin önem kazandığı ve zihinci sav ile deneyci (ampirik, görgül) savın karşı karşıya
Yeni Türk Alfabesi, eski yazını bütün tutarsızlıklarından arınmı: sözcüklerin yazımında “bir sesb rim-bir harf’ eşitliğine uyan, fi ünlü, 20’si ünsüz, biri de (ğ) uzunlt yazan’29 latin harfinden oluşma] tadır.
Eski yazıyla çok güç öğrenile okuma-yazma,yeni harfler ve tutar yazım üe çok kısa bir süre içind (bir, iki ay) öğrenilebilir. Yazıı kuralları türkçe kökenli sözcükleri söylenişinden çıkarılmıştır (yabanı dillerden gelen sözcüklerin yazımli rında bir ses-bir harf denkliği bı Ilınmayabilir).
çeken Alfieri, özellikle Stendhi tarafından eleştirilmiş, onun klasi yazarlara karşı çekingen davrand ğmı üeri süren Stendhal, Alfieri’: Racine’in ve Corneille’in gecikmi bir izleyicisi, Latin ve Yunan yazaı larının da bir taklitçisi saymıştıı Ama bir yandan kendine özgü b İtalyan edebiyatı kurmaya çalışa] bir yandan da Dante ve Petrarc gibi ünlü İtalyan yazarlarının ge< mişteki başarılarını yeniden canlaı dırmak isteyen Alfieri, aslında İta yan edebiyatının başlıca yazarlaru dan biridir. İlk özyaşamöyküle: arasında yer alan Vita (Yaşamın [1790]adlı yapıtı,türün ilgi çekici ö: neklerinden biri olmasının yaı sıra, dönemin düşünce yaşamı üstı ne de özgün bilgiler verir.
geldiği dönem; metafizik sorunu bütünüyle bir yana bırakıldığı, kat şıksız deneysel araştırmalar dönen
METAFİZİK SORUN
Kabaca ele alındığında tutarlı görü
Algı sorunlarının ortaya konmasına büyük katkıda bulunan düşünürlerden.
Mene Descartes.
nen algılar (görsel, işitsel, dokunmaya ilişkin, vb.) topluluğunun bizi etkilemesi, dışımızda maddesel bir dünyanın var olduğunu ne ölçüde kanıtlamaktadır ve sağlam bir gerçeklik bilgisi edinilmesi açısından duyu verilerinin taşıdığı değer nedir? Algıya ilişkin metafizik sorun, böyle ortaya konur.
Aristotelesçi ve tommasocu gelenek, gerçekçidir ve maddesel dünyanın, bu dünyayı düşünen zihnimizden bağımsız olarak var olduğunu ve algılardan kalkarak yaptığımız soyutlamaların, yeterli bir bilgi edinmemizi sağladığım ileri sürer. Descartes’m Metafizik Düşünceleri (Méditations métaphysiques) [1641] zihinciliğe ve ideaÛzme yöneltir. Berkeley’e (1685-1753) göre, yalnızca zihinler vardır ve duyumlar, tanrısal zihinden bize ulaşan bir dizi bildiriden başka şey değildir. Bu duyumların düzeni, tutarlılıkları ve kendilerini zihnimize kabul ettirmeleri, düşgücümüzün belli belirsiz ve birbiriyle ilintisiz imgelerinden onları kolayca ayırt etmemizi sağlar. Berkeley’in “maddesizcüik” diye adlandırdığı öğretisi, aslında mutlak bir idealizmdir.
Çağdaş bilim, Descartes’tan ders almayı da unutmayarak gerçekçiliğe dönüşmeye yönelmektedir. Buna göre algı, hem organizmamızın biı değişimidir, hem de nesnel birv gerçeklikle ilişki kurmaktır. Algıdan hareket edilerek, ama algı aşılarak ve düzeltilerek, kavrama (bilimsel kurama) varılır ve bu arada çok önemli pratik bir aşamadan, yani deneyden de geçilir.
İnsanoğlu, “şeyhlerin ne olduğunu, onları adım adım değişikliğe uğratarak öğrenir.