ANTALYA

ANTALYA

Doğu Akdeniz havzası Bat havzasından daha derindir araştırmalar sonucunda :1 zinde 4 000 m’yi geçen bulunduğu ortaya çıkarılsa rica gene Doğu Akdeniz’i m’yi geçen birçok derinli Girit’in güneydoğusundaki 3 310 m; Rodos adası ile kıyıları arasında 3 864 n denizindeki en derin yer: m’dir.
Suların mikroplankton bs yoksul olması ve ırmakları alüvyonların sınırlı bir ah ması nedeniyle Akdeniz, mavi ve berrak bir denizdi] birlikte, bazı, yerlerinde değişik renkte olduğu göri gelimi, İon denizinde ve Giı rıs’ın güneyinde sular kc Ege denizinde, Balear der Tiren denizinde açık mavi, rık boğazı dolaylarında sarımsıdır. Akdeniz’in kuz larmdaki ırmak ağızların sinde de suların sarımi görülür. Bunun nedeni, i taşıdığı elementlerdir. Ayı lan araştırmalar sonuçtu Akdeniz havzasındaki sul Akdeniz havzasındaki sulı ha saydam olduğu ortaya ç Akdeniz’in yüzeyindeki sıc lık ortalama olarak, havan ğından daha yüksektir. Yil genellikle sonbaharda : havadan daha sıcaktır. 1 maçya kıyılarında sulaı
Tanca yakınlarındaki ■ (Fas) bir kıyı kasabasında balıkçı teknesi. Tanca hem bir Akdeniz kentidir, hem de Atlas Okyanusu ‘nc açılan bir limandır.
Akdeniz, kıyısındaki limanlanmadan Antalya’dan -görünüş:
62
donduğu da görülür. Şubat ayında, ortalama sıcaklık Batı Akdeniz’de 13-14°C, Doğu Akdeniz’deyse 17°C’ ın biraz üstündedir. Ağustos ayında sıcaklık batıda 24-25°C, doğudaysa, 25-28°C arasındadır. Anadolu’nun Akdeniz kıyılarında da sıcaklık yaz ve kış aylarında batıdan doğuya doğru gidildikçe artar. Kışın, şubat ayında yüzey sularının ortalama sıcaklığı Fethiye ile Anamur arasında 15°C, daha doğudaysa 16°C’ tır. Ağustos ayında sıcaklık batıda 26°C, doğuda 28°C’tır. Akdeniz’de 300 m’ye kadar sıcaklık değişmeleri görülür. Daha derinde, durgun suların okyanuslarla yeterli bağlantı kuramaması nedeniyle sıcaklık 13°C dolaylarında kalır.
Yağışın az, buharlaşmanın da fazla olmasından ötürü, Akdeniz’in büyük bir bölümünde tuzluluk, okyanusla-
rın tuzluluğundan fazladır. Batıdan doğuya gidildikçe artan tuzluluk oranı, Alboran denizinde ortalama %o36,5-37, Ege denizinde 0/oo38-39’ dur. Tuzluluk kuzeye doğru gidildikçe özellikle ırmak ağızlarında azalır. Sözgelimi Adriya denizinin güneyinde °/oo37-38’ken, kuzeyde, Po deltası açığında °/oo33 kadardır. Karadeniz’ den gelen az.tuzlu suların etkisinde kalan Ege denizinin kuzeyinde tuzluluk, güneye oranla daha düşüktür. Kuzeyde %o30’u geçmez, güneydeyse %o 38’dir.
Akdeniz’de gelgit hareketleri önemli değildir. Cebelitarık boğazı yoluyla Atlas Okyanusu’ndan gelen deniz yükselmesi uzaklara kadar etkili olmaz. Gelgit olayı en çok iki yerde kendini gösterir: Gabes körfezinde (122 sm }; Adriya denizinin kuzeyinde (100 sm).
Cebelitarık boğazında, Atlas Okya-nusu’nda Akdeniz’e doğru bir yüzey akıntısı vardır. 100 m derinliğe kadar etkisini gösteren bu akıntının altında da, Akdeniz’in sularını Atlas Okyanusu’na taşıyan ters yönde bir alt akıntı bulunur. Atlas Ökyanu-su’ndan Cebelitarık boğazı yoluyla Akdeniz’e • giren sular,’ Akdeniz’in güney kıyılarını izleyerek doğuya doğru ilerler. Bu akıntıdan ayrılan bir kol, Sicilya ve İtalya kıyılarını dolaşarak kuzeybatıya döner; öbür kolsa, Libya ve Mısır kıyılarından geçerek Suriye’ye yönelir ve Suriye kıyılarından kuzeye çıkar. Türkiye’ nin Akdeniz kıyılarında batıya yönelen bu akıntı, Rodos açıklarında Ege denizine girer ve Anadolu kıyılan boyunca kuzeye doğru çıkar. Kuzey Ege’de, Çanakkale’den gelen akıntının şiddetiyle yeniden güneye yönelerek Yunanistan kıyılarını izler.
TAKİH
Akdeniz tarih boyunca, kıyısında yer alan ülkeler arasında birleştirici bir deniz yolu rolü oynamıştır. Akdeniz kıyılarına yerleşen Fenikeliler, Kartacalılar, Romalılar denizciliğe büyük önem vermişlerdi; çünkü deniz hem ulaşımda kolaylık sağlıyordu, hem de ticareti kolaylaştırıyordu. Böylece Akdeniz, denizci devletlerin yerleşme alanı oldu; ama, Akdeniz kıyısında kurulan ve bütün varlıklarını denize bağlayan denizci devletlerin de ömrü uzun olmadı. Çünkü, Akdeniz kıyıları daha kuzeyde ve doğuda yaşayanlar
için de ilgi çekiciydi. Nitekim, kıyılarda yaşayanlar kuzeyden ve doğudan gelenlere sık sık* boğun eğmek zorunda kaldılar.
Romalılar yalnızca deniz kıyısına yerleşmekle kalmamış, kara içine de sokulan bir imparatorluk kurmuşlardı. Roma İmparatorluğu parçalandıktan sonra Akdeniz kıyılarında düzen bozulmuş, korsanlığın günden güne artmasıyla da kıyılardaki devletler güç durumda kalmışlardı. Daha sonra, Roma ve Bizans imparatorluklarının yıkılmasıyla, Akdeniz eski önemini yitirdi. Uygarlık yavaş yavaş Akdeniz kıyılarından kuzeye doğru kaydı ve Kuzey denizleri önem kazanmaya başladı. Ama Doğu’daki Arap egemenliği süresince Akdeniz, Asya ile Avrupa arasındaki ticari ulaşımda eski işlevini korudu. Kizıldeniz ve Basra körfezi yoluyla Hindistan’a giden Arap gemilerinin İskenderiye’ye getirdikleri mallar oradan Avrupa limanlarına, özellikle de Venedik ve Cenova’ya taşınıyordu. Böylece bazı İtalyan kentleri zenginleştiler. Ama
X. yy’dan başlayarak bölgede büyük değişiklikler oldu. Arap devletleri çökmeye başladı ve Haçlı seferleri büyük karışıklıklara yol açtı. XV. yy’da Mısır’ın, Tunus’un ve Cezayir’ in OsmanlIların eline geçmesiyle Akdeniz’de Osmanh egemenliği kuruldu. Akdeniz dünyası ile Uzakdoğu araşma yeni bir gücün girmesi sonucunda özellikle Atlas Okyanu-su’nda kıyısı olan devletler, yeni yollar aramaya başladılar. XV. yy’ın ikinci yarısında, Afrika’nın güneyinden Hindistan’a giden başka bir yol bulundu ve Amerika kıtası keşfedildi. Akdeniz eski canlılığını yitirirken, Atlas Okyanusu da günden güne önem kazandı. Batı Avrupa ülkeleri bu durumdan son derece yararlandılar. Avrupa’da sanayi gelişirken Akdeniz ülkeleri bu gelişmeye ayak uyduramadı. Zaten Osmanh İmparatorluğu da Akdeniz kıyılarındaki topraklarını yitirerek gerilemeye başlamıştı. 1869’da açılan Süveyş kanalı Akdeniz’de ticareti biraz canlandırdıysa da, İslâm dünyasına büyük bir yarar sağlamadı. ■
AKDENİZ KIYISI ÜLKELERİ
ÜLKELER Türkiye
İspanya Fransa İtalya
Yugoslavya*
Arnavutluk Yunanistan
Suriye Lübnan İsrail Mısır
Libya
Tunus Cezayir
Fas
Monako
Malta Kibns
Cebelitarık
*Nüfuslar 1991 nüfuslarıdır;
*Yugoslavya’mn nüfusu, parçalanma öncesindeki nüfustur.
5ZÖLÇÜMÜ (km2) NÜFUS* BAŞL LİM/
779 452 56 473 035 Istanl İzmir. İsken Antal
504 750 39 160 000 Barse Valen
543 998 56 555 700 Marsi Sete
301 252 57 436 000 . Cenoı Napol Triesl
255 805 23 565 000 Rijek< Split
28 748 3 201 000 Draç
131944 10 096 000 Pire, Patra! Selan
185 180 11 719 000 Lazki Beniy
10 400 2 897 000 Beyni Trabl
20 700 4 563 000 Hayfa Aşdoı
1 001 449 51 748 000 ■ur
1 759 000 4 080 000 Trabl Binga Marsi
164 150 7 973 000 Tunuı Bizerl
2 381 741 24 579 000 Ceza) Bicay Annal
458 730 24 725 000 Dar üJ (Kaza Safi,1
1,8 29 000 Mona Montı
316 349 000 LaVa
9 251 733 053 (165 035’i (K.K.T.C.’de) Gime Lama Lima! Gazi ] 6 30 000 Cebel
Türkiye’nin yedi coğrafi bölgesinden biri olan Akdeniz bölgesi, 118 200 kim2 ’Hk bir alana yayılır ve Türkiye yüzeyinin °/o 15’ini kaplar.
YÜZEY ŞEKİLLERİ
Akdeniz bölgesi güneyde Akdeniz’e, batıda Ege bölgesine, kuzeyde İç Anadolu bölgesine, kuzeydoğuda Doğu Anadolu bölgesine ve doğuda Güneydoğu Anadolu bölgesine komşudur. Ege bölgesiyle olan sının Marmaris ve Köyceğiz arasından başlar, Muğla’nın Fethiye ve Köyceğiz ilçelerini içine alarak, Sultan dağlarının kuzey ucuna kadar uzanır (Sultan dağlarının yoğun nüfuslu kesimi, İç Anadolu’da kalır). îç Anadolu’yla ûlan sınır, Batı ve Orta Toroslar’ın dağlık kütlesi Akdeniz bölgesinde kalacak biçimde doğuya doğru geniş bir yay çizer. Bu sınır Konya havzasının güney kenarından geçer ve Konya ile Niğde illerinin bazı ilçeleri Akdeniz bölgesinde kalır. Kuzeydoğuda Doğu Anadolu-
bölgesiyle olan sınır, yüzey şekilleri, iklim ve bitki örtüsü balamından farklı iki kesimi birbirinden ayırır. Akdeniz bölgesini doğuda Güneydoğu Anadolu’dan ayıran sınır, bütün Amanos dağlarım ve gerisindeki ovayı Akdeniz bölgesinde bırakır. Akdeniz bölgesinde büyük yer kaplayan Toros dağlan, Batı Toroslar ve Orta Toroslar diye ikiye ayrılır. Batı Toroslar, Teke yöresi, Göller yöresi ve Antalya yöresinden oluşur. Teke yöresi doğuda Antalya körfezi ile batıda Fethiye körfezi arasında denize doğru bir çıkıntı oluşturur. îlkçağ’da adı Likya olan bu yöre dağhk bir görünüştedir. Ortada yüksek bir düzlük olan Elmalı ovası yer alır; Bey dağlan bu düzlüğü doğudan sınırlar. Teke yöresinde kalkerli (kireçli) topraklar oldukça yaygındır. Bu nedenle erimeyle oluşmuş karst şekillerine çok raslamr. Teke yöresinin kuzeyinde yer yer bataklık ve sığ göllerle kaplı ovalardan geçilerek Göller yöresine ulaşılır. Bu alandaki ovaların en
büyüğü Acıpayam ovasıdır. Daha kuzeyde Göller yöresinin yüzey şekillerini, göl çanakları ile bunları birbirinden ayıran yüksek dağlar oluşturur. Yörede başhca dört göl vardır:Acıgöl; Burdur gölü; Eğridir gölü; Beyşehir gölü. Göller yöresin-da tabanı sürekli su altında bulunmadan çukur alanlara en güzel örnek İsparta ovasıdır. En önemli dağlarsa Sultan dağlan, Barla dağı, Davras dağı, Dedegöl dağıdır. Antalya yöresiyse, Antalya ovasını ve Batı Toroslar’ın Taşeli yaylasındaki uzantılarım içine alır. Antalya ovası, aynı adı taşıyan körfezin kenarından kuzeye doğru üçgen biçiminde sokulur. Aksu ırmağının doğusunda alüvyonlu ova görünümündedir; Aksu’nun babsmdaysa taraçalar halindedir (Antalya kenti de bu taraçalar üstünde yer alır). Konya ovası ve Akdeniz arasında uzanan Taşeli yaylası, Batı ve Orta Toroslar’ı birbirinden ayınr. Bolkar dağlarım, Aladağlar’i, Tahtalı ve Binboğa dağlarım içine alan Orta
Hi: $7^
Side tiyatrosundan görünüş.
Side tiyatrosundan bir ayrıntı.
66
Toroslar, Doğu Anadolu bölgesinde Doğu Toroslar’la devam eder.Türki-ye’nin denize yalan düzlüklerinin en büyüğü olan Adana ovası, Orta Toroslar ile Amanos dağları arasındadır. Akdeniz bölgesinin doğusunda güneybatı-kuzeydoğu doğrultusunda uzanan Amanos dağları iki yerden geçit verir: Belen geçidi; Gavur dağı geçidi.
Akdeniz kıyılan genel görünümüyle az girintili çıkıntılıdır. Kara içine doğru iki büyük girinti yaparak geniş y.aylar çizer. Bu özelliği, kıyının gerisindeki yüzey şekillerinin kıyıya koşut uzanmasıyla ilgilidir. Antalya körfezinin batısında, söz konusu özellik ortadân kalkar. Bu kesim, aşağı yukan Ege denizi kıyıları kadar girintili çıkıntılıdır. Antalya körfezinin doğusundaysa, düzgün bir karayoluyla izlenen bir kıyı uzanır. Göksu ırmağı ağzından Mersin’e kadar, dar uzun ya da daire biçiminde koyların yer aldığı -kıyıdan sonra, birbirine komşu akarsuların denize ulaştıklan Adana ovasının alçak bölümüne geçilir. Akdeniz’in doğusunda Amanos dağlan kıyıya iyice yaklaşır; İskenderun’dan başlayarak kıyı vahşi bir görünüm alır ve güneye doğru sarp biçimde uzanır.
İKLİM KOŞULLARI
Akdeniz bölgesinde gerçek anlamda Akdeniz iklimi görülür. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlı geçer. Ama bölgedeki dağlar üdimin özelliklerini yer yer değişikliğe uğratır. Yıllık ortalama sıcaklıklar kıyı kesiminde 18°C’ın üstündedir; bu sıcaklık, iç kısımlara doğru yükseltinin
artmasıyla biraz düşer. En soğuk ay genellikle ocaktır. Sıcaklık 0°C’m altına ender olarak düşer. En sıcak ay ortalaması 28°C dolayındadır. Yazın sıcaklık sık sık gölgede 40°C’ın üstüne çıkar. En çok yağışı kıyılar alır ve yıllık ortalama yağış tutan kıyı kesiminde yer yer lm’yi aşar. Ama kıyının bazı kesimlerinde, topografya koşullan yüzünden yağış miktarı düşebilir: Antalya’da
1 068 mm; Antakya’da 1 173 mm; Adana’da 646 mm; Silifke’de 636 mm. İç kesimlerdeki ovalardaysa, yağış miktarının daha düşük olduğu görülür: Elmah’da 542 mm; İsparta’ da 619 mm. Buna karşılık bazı iç kesimler, kıyıyı aratmayacak biçimde yağış alır: Akseki’de 1 351 mm; Gündoğmuş’ta 1 381 mm. Yağışlar hem kıyıda, hem de iç kesimlerde genellikle kış aylarında görülür. Yazın kıyı kesimi aşağı yukarı hiç yağış almaz. Bölgenin batı kesimleri sonbaharda ilkbahardan daha çok yağış alır. Bunun nedeni Ege bölgesine yakın olmasıdır. İç kesimlere
doğru ilkbaharda görüleı artışlarıysa, bölgenin İç An komşu olmasıyla ilgilidir.Bi kaydedilen yağış bazen ço değerlere ulaşır; ama bu m kıyıdan iç kesimlere gidüdik Antalya’da 290 mm; Antaky mm; İsparta’da 109 mm; I 80 mm. Kıyılara pek kar ama iç kesimlerde yılın 5-karh geçer.
BİTKİ ÖRTÜSÜ
Akdeniz bölgesinde bitki sıcak ve kurak geçen yaz ay büyük ölçüde etkilenir; bu kurakçü bir özellik taşır, defne, zakkum, kocayemiş; giç gibi maki türleri görülü lere kıyıdan 700—800 m yi kadar raslanabilir. Akden sindeki yamaç ormanlara: m’ye kadar yükselen ku büyük yer tutar. Kızılçamlı sında bazı meşe türleri
1 200 m’den sonra kızıl
yerini karaçamlar alır. Antalya ve Maraş arasında (Taşeli yaylası dışında) Toros köknarları, 2 000 m’ye kadar uzanır. Fethiye ve Maraş arasında görülen sedir ormanlarıysa, ormanın üst sınırına kadar yaklaşırlar (en güzel sedir ormanları, Antalya’nın batısındadır). Amanos dağlarında bölgenin başka tarafında görülmeyen kayın ağacına raslamr. Akdeniz bölgesinde,ormanın üst sının 2 200 m’de sona erer. Bundan sonra yüksek otluklara geçilir. Çalı kümeleri, karlar eridikten sonra çiçeklenen otsu bitkiler ve yazın kurumayan çayırlar yaygındır. Göller yöresindeki ve Teke yöresindeki yüksek ovalarda ağaçlı bozkırlar görülür. Denize yalan Adana ve Hatay ovalanysa bütünüyle bozkır görünümündedir. Akdeniz bölgesinin yerlisi olmadığı halde buraya uyan bitküerden kaktüs, frenkinciri ve agavlar, bazı kesimlerde geniş alanlar kaplar.
IRMAKLAR VE GÖLLER
Akdeniz bölgesi, sularının büyük bir bölümünü Akdeniz’e gönderir. Beyşehir gölünün sulan Çarşamba su-yuyla Konya ovasına boşalır. Aynca sularım denize göndermeyen Burdur gölü, Acıgöl gibi kapalı havzalar da vardır. Taşeli yaylasının ve Bolkar dağlarının bir bölümünün Konya ovasıyla birleştiği yerde de, .yamaçlardan inen sular Konya ovasının kenarındaki bataklıklarda sona erer. Teke yöresinin iç kesimlerindeki, Taşeli yaylasındaki geniş karsth alanlar, yüzeyde akıştan yoksun olmalarına karşılık, yeraltı sulan bakımından zengindir. Akdeniz’e dökülen akarsular batıdan doğuya doğru Dalaman çayı, Koca-çay, Demre çayı, Alakır suyu, Aksu, Köprü suyu, Manavgat, Göksu, Tarsus çayı, Seyhan, Ceyhan ve Asi ırmaklandır. Bu sulardan Seyhan, Ceyhan ve Asi ırmaklarının kaynaklan Akdeniz bölgesi dışındadır. Öbür akarsulann boylan pek uzun değüdir ve bütün havzalan bölge sınırlan içinde kalır. Yazın birçok kısa çığırh akarsu bütünüyle kurur, kum ve çakıl yatakları halini alır. Dağların çok yer tutması da, akışın hızlı, akarsu rejimlerinin düzgün olmasını sağlar. Yazın kuruyan yataklar yağışlı mevsimde suyla dolar. Kalkerin yaygın olduğu alanlardaysa, akarsular yeraltı kaynaklarından beslendikleri için yağışsız mevsimlerde bile bol su taşırlar (Manavgat çayında olduğu gibi). Akdeniz bölgesi göller halamından zengindir. Başhcalan Göller yöresinde toplanmıştır ve en önemlüeri çöküntü çukurlarının tabanında yer alan tektonik göllerdir. Bölgenin en büyük gölü olan Beyşehir gölü,
sularının fazlasını Çarşamba suyuy-la önce Suğla gölüne oradan da Konya ovasına boşaltır; çevresindeki doğal güzellikler nedeniyle oldukça turist çeker. Eğridir ve Kovada gölleri kuzey-güney doğrultulu tektonik bir çukurluğa yerleşmişlerdir; birbirleriyle bağlantılıdırlar ve sulan tatlıdır. Buna karşılık, Burdur ve Acıgöl’ün dışan akışları olmadığı için sulan tuzludur. Akdeniz bölgesinin batı kesiminde, bir krater gölü olan İsparta gölcüğü yer alır. Akdeniz’in batısı, göller bakımından zengindir; ama doğusu bu bakımdan oldukça yoksuldur. Burada yalnızca küçük çaph kıyı göllerine raslamr. Toroslar’ın yüksek kesimlerinde bazı buzul gölleri de görülür.
NÜFUS
Akdeniz bölgesinin nüfusu, 1990 sayımına göre 7 milyonu aşmaktadır (7 550 000 nüf.). Yüzey şekilleri nüfusun dağılımım büyük ölçüde etkiler. Akdeniz kıyılarında nüfus yoğunlu-ğu yüksek değildir ve kıyı şeridi birçok yerde ıssızdır. Dağlık kesimler arasındaki kalabalık küçük ovalarda halk tarımla geçinir (sözgelimi Alanya kıyılan). Antalya ovasının batı kesimi ile Adana ovasının kıyı kesimiyse ıssızdır. Buna karşılık Adana ovasının İskenderun körfezi kıyılarında nüfus yoğunluğu oldukça yüksek, ama Akdeniz’in doğusunda denize dik inen yüksek kıyı kesimleri ıssızdır.
Akdeniz bölgesinde kırsal alanlarda çoğunlukla toplu yerleşmeler (özellikle dağlık bölgelerde ve dağ eteklerinde) görülür. Bazı kesimlerde toplu yerleşmeler arasında dağınık yerleşmelere de raslamr. Akdeniz bölgesinde yakın döneme kadar yaygın olan göçebeliğin son izleri de ortadan kalkmaktadır.
KENTLER VE ÖZELLİKLERİ
Akdeniz bölgesi bütünüyle şu illeri içine alır: Hatay, Adana, İçel, Antalya, İsparta, Burdur. Kahramanmaraş ilinin Afşin ve Elbistan ilçeleri Doğu Anadolu bölgesinde kalır. Aynca komşu illerin bazı kesimleri Akdeniz bölgesine girer: Muğla ilinin Köyceğiz ve Fethiye, Denizli ilinin Acıpayam, Çameli ve Çardak, Afyon ilinin Dinar ve Dazkrn, Konya ilinin Hadım, Bozkır, Seydişehir ve Beyşehir, Karaman ilinin Ermenek, Niğde ilinin Ulukışla ve Çamardı, Gaziantep ilinin İslahiye ve Kilis ilçeleri Akdeniz bölgesindedir. Bölgenin kalabalık nüfuslu kentleri genellikle doğuda toplanmıştır. Bu kesimde yer alan Adana kenti 916 156 nüfusuyla (1990) bölgenin birinci, Türkiye’nin de İstanbul, Ankara, İzmir’den sonra
dördüncü büyük nüfuslu kentidir. Adana, Seyhan ırmağının Toros-lar’dan çıkarak ovaya girdiği yerde (ırmağın sağ yakasında) kuruldu (efsaneye göre adı, Tann Uranüs’ün oğlu Adanus’tan gelir; Adanus’un öbüı oğlu Sarus’un adıysa Seyhan ırmağına verilmiştir), fikçağ’da Tarsus’a bağlı kalan Adana, Ortaçağ’da müs-lümanlar ile Bizanslılar arasında birçok kez el değiştirdi. XVI. yy. başlarında Ramazanoğullan Türk Beyli-ği’nden Osmanlı Devleti’ne geçti. Biı süre Mısır valisi Mehmet Ali Pa-şa’mn yönetiminde kaldı (1833-1840) ve 1918-1922 arasında Fransız işgali altına girdi. Kentin nüfus artışı 1950’den sonra sanayileşmeyle ger çekleşti. Önceleri Seyhan’ın yalnızca sağ yakasında yayılırken, sanayileşme çalışmalarıyla birlikte ırmağın sol yakasına taştı. Biryandan çevreye doğru gecekondularla düzensiz biı biçimde yayılırken, bir yandan da geniş caddeler, parklar, iş hanlanyla modem bir görünüm aldı. Sanayide özellikle son yıllarda büyük gelişme oldu; iplik ve dokuma fabrikalarına yenileri eklendi Adana ulaşım bakınmadan da önemli yollar üstündedir. Balkanlar’ı Suriye’ye ve Mezopotamya’ya bağlayan yol buradan geçer. Akdeniz bölgesinin ikinci kalabalık kenti, batıdaki Antalya’dır (602 104 nüf; 1990). Antalya körfezinin kara içine iyice sokulduğu bir kıyıda ku rulmuştur. Gerek kara, gerek deniz ulaşımı yönünden elverişli bir konu mu olması, bir kent olarak gelişmesi ni sağlamıştır: Batı kesimi ile iç ke simler arasındaki bağlantıyı sağla yan yollar Antalya’dan geçer. Î.O. I yy’da Bergama kralı Attalos tarafın dan kurulan (adı da bu addan türe iniştir), Roma döneminde büyüyen, Selçuklular döneminde önemli bü ticaret merkezine dönüşen kent, Cumhuriyet döneminde surların dışına taşarak her yöne genişlemiştir. Tarihsel amtlan ve doğal güzelliîde-riyle Türkiye’nin önemli bir turizm bölgesidir.. Bölgenin üçüncü kalabalık kenti, 422 357 (1990) nüfusuyla, İçel ilinin merkezi olan Mersin’dir.
6‘
Kaş’ın Kaleköyü’nde amt-mezar~ Uçağız.
üstünde kurulan, birkaç kez el değiştiren kent, günümüzdeki yerine Dulkadiroğulları döneminde taşınmıştır. Birinci Dünya savaşı sırasında Maraşlılarm Fransızlara karşı yaptığı başarılı savunmadan dolayı, kentin adına 1972 yılında bir ekleme yapılarak Kahramanmaraş’a dönüştürülmüştür.
Akdeniz bölgesinin dördüncü kalabalık kenti, batıdaki Antalya’dır (173 501 nüf.). Antalya körfezinin kara içine iyice sokulduğu bir kıyıda kurulmuştur. Gerek kara, gerek deniz ulaşımı yönünden elverişli bir konumu olması, bir kent olarak gelişmesini sağlamıştır: Batı kesimi ile iç kesimler arasındaki bağlantıyı sağlayan yollar Antalya’dan geçer. Î.Ö.I. yy’da Bergama kralı Attalos tarafından kurulan (adı da buaddan türemiştir), Roma döneminde büyüyen, Selçuklular döneminde önemli bir ticaret merkezine dönüşen kent, Cumhuriyet döneminde surların dışına taşarak her yöne genişlemiştir. Tarihsel anıtları ve doğal güzellikleriyle Türkiye’nin önemli bir turizm bölgesidir.
İKTİSAT
Akdeniz bölgesinde nüfusun çoğunluğu geçimini tarımdan sağlar ve tarım, iklim özellikleri nedeniyle çeşitlilik gösterir. Ekili alanların büyük bir bölümü tahıla ayrılmıştır. Kıyı kesimlerinde ve bazı ülerde sanayi bitkileri ekimine geniş yer verilir ama, tahıl tarımı gene de
büyük önem taşır (ekili alanların % 64,5’u tahıl tarlalarına, % 29’u sanayi bitkilerine ayrılmıştır). Tahıl çeşitleri arasında buğday her ilde başta gelir; onu arpa izler. Pirinç ekimi de önemli yer tutar ve genellikle sulamaya elverişli alüvyon ovalarında yetiştirilir. Sanayi bitkileri arasında pamuk üretimi başta gelir (bölgede pamuk ekiminin ilk denendiği yer Adana ovasıdır). Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi, Akdeniz bölgesinde de 1960 yıllarından bu yana pamuk ekiminin hem alanı genişlemiş,hem de verimi artmıştır. Bölgenin pamuk üretimi Türkiye pamuk üretiminin üçte ikisi kadardır. Pamuk üretiminde başta Adana ili gelir, onu sırasıyla Antalya, îçel ve Hatay izler. Sanayi bitkileri arasında özellikle susam ekimi yaygındır. Şekerpancarıysa bölgeye yeni girmiş sayılır ve daha çok Göller yöresi ile Maraş ilinde eküir. Hatay ilinde ve Göller yöresinin bazı kesimlerinde eldlen tütünse, Akdeniz bölgesi bütünüyle göz önüne alındığında, pek önemli yer tutmaz. Akdeniz bölgesindeki dağhk kesimler yabani zeytin ağaçlarıyla kaplıdır. İklim zeytin ağacı yetişmesine elverişli olduğu halde, toprağın cılız olması zeytinlerin gelişmesine olanak vermez; bu yüzden Akdeniz bölgesinde, Ege bölgesine oranla daha az zeytin ağacı görülür. Ama bölge sınırları içinde kalan Gaziantep ilinin Kilis ilçesi ile batıda Fethiye ve Köyceğiz ilçelerinde, iyi cins zeytinlikler vardır. Bölgede meyve ve
sebzecilik oldukça gelişmiştir,;] kesimlerinde özellikle turunçgj .portakal, limon, mandalinap greyfurt) yetiştirüir. Bölgede bej bir kıyı kesimine özgü bir mej türü de muzdur. Muz üretinuj yoğun olarak Mersin yakınları» Erdemli’den başlar ve batıda Alı ya yakınlarında Alara çayı vadis kadar uzanır (muz ülkemizde yab ca bu bölgede,yetiştirilir). 1 Hayvancılık bakımından dikkatıj ken özellik, bölgede keçi sayısıı koyun sayısından çok olması] Koyunlar daha çok ovalarda, kı lerse dağlık kesimlerde yetiştiril! Bölgenin en önemli madeni kr dur. Çeşitli yerlerde bulunme birlikte, başlıca yatakları Feth dedir. Seydişehir boksit yatak} nın ürünüyse, alüminyumun h maddesi olarak kullandır. Mat neze ancak sınırlı alanlarda ra nır. Bölgedeki öbür madenler ı smda, magnezit, kükürt, linyit s labilir. Ayrıca, Adana’nın kuze de Barla dağında yüksek nite petrol bulunmuştur; ama, rez sınırlıdır.
Akdeniz bölgesinde hammack dayalı olarak gelişen sanayi, b pamuklu dokumacılığına dayı Adana, Tarsus, Mersin, Antaly Antakya’da iplik ve dokuma fi kalan vardır. Ağaca dayalı sa olarak Dalaman’da selüloz, ya: baskı kâğıdı fabrikası kurulmu; Çeşitli fabrikalar arasında Seyı hir alüminyum fabrikası, Adan Çukurova çimento fabrikası, I
68
borlu’da kükürt fabrikası, Antalya’ da ferrokrom fabrikası, Burdur’da giilyağı fabrikası sayılabilir. Türkiye’nin 4 petrol rafinerisinden ‘biri olan Ataş rafinerisi de Mersin’dedir. Türkiye’nin üçüncü demir-çelik tesisleri İskenderun’da kurulmuştur. Un fabrikaları topluca Adana’ da bulunur. Ayrıca büyük kentler çevresinde buz fabrikaları, soğuk hava depolan, tuğla ve kiremit fabrika ve atölyeleri yer alır.
Akdeniz bölgesi doğa, tarih ve arkeoloji değerleri açısından büyük ölçüde turist çeker. Dalaman ırmağı ağzından Suriye sınırına kadar 1577 İcm’lik kıyı, gerek doğal güzellikleri, gerek deniz suyu sıcaklığı açısından deniz turizmine son derece elverişlidir. Kışların geç gelmesi ve ılık geçmesi, yazların sıcak ve yağışsız olması turizm mevsimini uzatır. Karadeniz kıyılarında denize girme mevsimi ortalama 4 aydır. Bu süre Marmara denizinde 5 ayı bulur. Ege denizinden güneye doğru gidüdikçe artar. Akdeniz’de ortalama 7 ay olan bu süre, Fethiye’de 9 ay, Antalya’da 8 ay, Anamur’da 7 ay, Adana’da 9.aydır.
Akdeniz bölgesinin özellikle doğu kesiminde birçok kaplıca ve içme vardır. Çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılan maden suları,sağhk turizmine de olanak sağlar. Hatay ilinde Erzin içmeleri, Adana’da Haruniye kaplıcası, Köyceğiz’de Sultaniye kaplıcası birinci derecede önem taşır.
Dağlar Akdeniz bölgesinde geniş yer tutar. Özellikle Bey dağlan, Orta Toroslar ve Aladağlar güzel görünümleri, irili ufaklı gölleri ve ormanlarıyla dağ turizmine son derece elverişlidir. Yazların kıyılarda çok sıcak geçmesi nedeniyle, bölge halkı Toros dağlarındaki yaylalara çıkar
(otel ve lokanta yapımı yaylaya çıkış hareketine bir iç turizm özelliği kazandırmıştır). Yaylalar özellikle doğuda yaygındır ve hemen her aüenin yaylada bir evi vardır. Başlıca yaylalar arasında Hatay’da Batı Ayaz (ya da Teknepınar), İskenderun’da Soğukoluk, Adana’da Bürücek ve Tekir,. Osmaniye’de Zorkun, Mersin’de Gözne ve Fındık-pman, Tarsus’da Namrun sayılabilir.
Akdeniz bölgesinde çok sayıda mağara da vardır: Ülkemizde turizme açılan mağaraların tümü bu bölgededir. Burdur’un însuyu mağarası, mağaradan çıkan yeraltı suyunun çeşitli hastalıklara iyi geldiğinin söylenmesi nedeniyle büyük ilgi görür. Alanya’nın Damlataş mağarasındaki havanın astım hastalığına iyi geldiği kanıtlanmıştır. Silifke’nin Cennet, Cehennem ve Narhkuyu mağaralan da çok sayıda turist çeker. Akdeniz bölgesi ayrıca çağlayanlarıyla ünlüdür. Manavgat suyu üstünde Manavgat çağlayanı, Düden suyu üstünde Düden çağlayanı, Göksu üstünde Yerköprii çağlayanı yer alır.
Akdeniz bölgesinin doğal güzelliklerini ve tarih kalıntılarını korumak amacıyla ulusal parklar düzenlenmiştir: Bölgenin sınırları içinde batıdan başlayarak Göller yöresinde Kovada Ulusal Parkı; Antalya’ nın kuzeyinde Termessos Ulusal Parkı; Antalya körfezinin batısında Olimpos-Bey dağlan Ulusal Parkı; Adana ilinde Karatepe-Aşlantaş Ulusal Parkı; İsparta ilinde Kızıldağ Ulusal Parkı.
Akdeniz bölgesi arkeoloji ve tarih değerleri halanımdan da önemlidir. Türkiye’de en eski yerleşmenin izlerine Antalya’da Beldibi, Karain mağaralarında ve Antakya’nın Sa-
mandağ yamaçlarındaki mağaralar da Taşlanmıştır. Yerleşme tarihi çol eskilere inen Akdeniz bölgesi, esk çağlarda Likya,Pamfilya,Kilikya gib bölgelere ayrılmıştı: O dönemlerde: kalma Ksanthos, Patara, Myra Termessos, Side, Perge, Aspendos gibi eski kentler büyük ölçüde turis çeker. Bölge daha sonra Roma Bizans, Selçuklu ve Osmanh dönem lerini yaşamıştır ve her dönemde: kalma çeşitli tarihsel zenginlikler vardır. Bütün bunlar sayesinde kıyılardaki yerleşme yerleri turizn merkezleri olma yolundadır ve Antalya, Alanya, Fethiye, Kaş Finike ve Süifke gün geçtikçe dahi çok turist çekmektedir.
Akdeniz bölgesinin dağlık bir bölgi olması, iç kesimlerle bağlantısın güçleştirir. Akdeniz’in batısında iç kesimle bağlantıyı sağlayan er önemli yol, Antalya’yı Burdur üstün den iç kesime ve öbür bölgelere bağlayan yoldur. Doğuda Gülel boğazından geçen yolsa,her dönemde önemini korumuştur: Günümüzde uluslararası 5 numaralı karayolu buradan geçer. Bütün Akdenü kıyılan düzenli bir karayoluyle izlenebilir; bu karayolunun eksil kalan Fethiye-Kaş arası da 1981’de tamamlanmıştır. Demiryolları batıda denize kadar ulaşmaz, Burdur ve İsparta’da sona erer. Doğudaysa, demiryolu iki yerde denize ulaşır: Mersin; İskenderun. Deniz ulaşım açısından Mersin ve İskenderun limanlan bölgenin dış ticaretinde önemli yer tutar. Alanya, Antalya, Finike, Kaş, Fethiye limanlan da turizm bakımından önemlidir. Hava ulaşımında Adana ve Antalya’ya uçak seferleri vardır. Dalaman havaalanının açümasıyla, Avrupa’ dan gelen turistler doğrudan doğruya bölgeye inebilmektedirler. ■
Türk ressamı (İstanbul, 1899- İstanbul, 1972).
İlk sanat bilgilerini dönemin ünlü hatî5tlarmdan olan babası Kâmü Âkdik’İen alan Şeref Akdik, orta öğrenimini bitirdikten sonra Sanayi-i Nefise’ye (Güzel Sanaitlar Akademisi) girerek yabancı hocaların yanında çalıştı; ama temel sanat eğitimini Çallı İbrahim’in ve Hikmet Onat’m atölyelerinde yaptı. Yusuf’un Kuyudan Çıkarılması tablosuyla Avrupa sınavını kazandı; Paris’e giderek
(1925) julian Akadıemisi’ne yazıldı. Çok sayıda kroki ve desen çalışıp, galeri ve müzeleri gezerek resim bügisini geliştirdi; Louvre Müzesi’n-de kopyalar yapti; büc süre Paul Al-bert Laurens’m dei’slerini izledi. 1928’de yurda dönüne e Ankara Gazi Terbiye’ye resim öğrotmeni olarak atandı. Kısa aralıklarla Ankara
Erkek Lisesi’nde ve Ankara Musiki Muallim Mektebi’nde çalıştıktan sonra, İstanbul Haydarpaşa Lisesi’ ne geçti.Yurt dışına çıkmadan önce Osmanh Ressamlar Cemiyeti’nin Galatasaray sergilerine katılarak ilk ürünlerini vermişti. Yurt dışında çalıştığı resimleriyle de, 1928’de Ankara’da düzenlenen Birinci Genç Ressamlar Sergisi’ne katıldı.Resimlerin-
de genellikle portre, manzara ve natürmort konularına yöneldi; serbest fırça vuruşlarıyla ve izlenimciliğe yakm bir teknikle çahştı. İlk sergüerini. Ankara Etnografya Müzesi salonunda 1929’da açan, Müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliği’nin kurucu üyelerinden olan, Birliğin 1930’daki toplu sergisine Ankara manzaralarından oluşan resimlerle katılan Şeref Akdik’in gerek söz konusu resimlerinde, gerek daha sonraki çalışmalarında, plan ve hacim kaygısının öne çıktığı görülür. Cumhuriyet Türkiyesi’nin kültür oluşumuna, özellikle1930yıllarında büyük bir coşku ve duyarlıkla katılan sanatçının Harf inkılâbı tablosu, söz konusu dönemin başhea ürünleri arasında yer alır. Ayrıca, Ankara’daki ilk devlet sergüerinin birçoğunu o düzenlemiş ve Güzel
6’
akım
Birbirinden yalıtılmış bir dizi yassı bakır ve çinko silindirin asitli suya daldırılmasıyla elde edilen Volta pili.
Alan, Cenan
Sanatlar Birliği’nin etkin üyelerinden biri olarak bütün sergilere katılmış, 1940’ta yurtiçi gezileri programı çerçevesinde on kişilik bir toplulukla Anadolu’ya giderek, İçel yöresinde yaptığı manzaralarını aynı yıl açılan İkinci Devlet Sergisi’n-de toplu.biçimde sergilemiş, 1943’ te düzenlenen ikinci yurtiçi gezisinde Erzincan’a giderek, bu kentle ilgili izlenimlerim, bir yıl sonraki devlet sergisinde sunmuştur.
İSTANBUL KESİMLERİ DÖNEMİ
Şeref Akdik’in 1950’ye doğru, resim-
lerinde İstanbul çevresini sürekli ve değişmeyen bir konu olarak işlediği görülür. Çamlıca, Salacak, Kalamış manzaraları, şiirsel bir palet ve rahat bir kompozisyon beğenisiyle karşımıza çıkar. 1945’teki yedinci devlet sergisinde birincilik ödülünü kazanan Küçük Binici adlı tablosu, kendi çizgisi içinde yeniliklere açık bir sanatçı olduğunu gösterir. 1951’ de İtalya ve Fransa’ya gitmesi, ondaki bıi eğilimleri daha da güçlendirmiş, öte yandan titiz gözlem duygusu, manzara ressamlığına da önemli ölçüde katkıda bulunmuştur. 1956’dalrî “Vilâyet Tabloları”
sergisinde gösterilen Kütah si adlı tablosu, İçel ve 1 resimleriyle başlamış olan uzantısıdır.
1950’den sonra Moda’da özel atölyede resim dersle Şeref Akdik, ilk kişisel ser 1957’de İstanbul’da açmış, emekliye ayrddığı yıl, Güze lar Akademisi’nin salonlar tün dönemlerini içeren g sergi açılmıştır. Ölümünde sonra eşi Sara Akdik, Aı sanatçının önemli yapıtle araya getiren ayrıntılı t düzenlemiştir.
Akhun devleti Bkz. Hunlar
Elektrik alanında akım, iletken adı verilen bir ortamdan geçen elektron (ya da iyon) hareketidir. Söz konusu hareket, belirgin niteliğini, bir büyüklükle gösterilen şiddetinden alır; bu büyüklük, sabit bir akım söz konusu olduğunda, bir devrenin enine kesitinden bir saniyede geçen elektrik miktarını karşılar.
Elektrik akımı bilimi, 1800 yılında Volta’nın pili bulmasıyla başladı. 1827’de Ohm, bir pilin elektromotor gücü ile bu pilin bir devrede ürettiği akım şiddeti arasındaki bağıntıyı ortaya koydu (Ohm yasası). Sonra Kirchhoff, dallanmaya uğrayan bir «İrimin dallar arasındaki dağılımını açıkladı. 1841 yılında joule, elektrik akımının doğurduğu olayları ve devrelerde açığa çıkardığı ısıyı inceledi (joule yasası). 1859’da Planté, akümülatörleri buldu; Arrhenius da, elektroliz kuramı olarak iyonların çözünmesi varsayımım ortaya attı (1887). Kısa süre sonra fotoelektrik etkinin bulunmasıyla, gazlar içindeki akım boşalımının ve X ışınlarının incelenmesiyle, 1895 yılında Becquerel ve Curie’nin radyoaktifliği bulmalarıyla, yeni bir çağa,elektron çağma girildi. 1895’te Lorentz,elektronlarla (Stoney’in 1891’de tasarladığı cisimcikler) ilgili bir kuram ortaya attı. Gene aynı yıl Perrin, bir gaz tübünde elektrik boşalımı sırasında, katottan yayılan ışınların eksi elektrik yükü taşıdığını gösterdi. 1897’de Thomson, elektrik ya da
magnetik alanın saptırdığı maddesel cisimciklerin söz konusu olduğunu belirtti; bu cisimcikler Thomson’un “elektronlar” adım verdiği taneciklerdir: Elektrik akımı işte bu elektronların dolaşımından kaynaklanır (Bkz. ELEKTRİK).
Elektrikte, maddeler içinde indük-lenmiş akımlardan oluşan Foucault akimlarından da söz edilir (Bkz. İNDÜKLEME). Gerçekten, bir metal kütle bir magnetik indükleme alanı içinde hareket ederse, akı, metalin çeşitli bölümlerinde sürekli olarak değişir; böylece ortaya çıkan indük-
lenmiş akım, kendisini harekete, yani metal i hareketine karşı koyar, akımlan, makinelerde freı ısınma yüzünden bir enerji yol açar. Bu akımlar silisyı yapraklarıyla azaltılır. Buı lık, frenlemede bazen bu dan yararlanılır (elektrik s nın disklerini frenlemede; kadrolu ölçü aygıtlarım söı de; bazı kamyonların fren de; vb.) ayrıca, çok güçlü çıkarmak için, özellikle iı fırınlarında, yüksek frekan lenmiş akıma başvurulur parçalarının erimesi sağlaı Elektronikte doyma akın verüen bir akım türü vardı katottan çıkan bütün el anoda ulaştığında, sözgı diyot lambasının verdiği ak tir. Ne var ki, katot, bir filaman yerine bir metal oluşursa, uygulamada doy ortaya çıkmaz. Termodina celenen konveksiyon akı düzensiz sıcaklıkta akışka: de doğar, akışkanın özgü nin, sıcaklığının etkisiyle sinden kaynaklanırlar: Sıcı siyle yoğunluğu düşük akı: selirken, üstteki daha soğu yoğun akışkan alçalır. Sözg ısı kaynağı bulunan bir hava, özellikle konveksiyoı deniz akıntıları ve rüzgârla veksiyon akımlarıdır.
Türk bestecisi (Şebinkarahisar,
1932).
İstanbul Belediye Konservatuarı’ nın Vurma Çalgılar Bölümü’nü bitiren Cenan Alcın, Raşit Abet’ten armoni, Ferdi Ştatzer’den beste dersleri aldı. 1955 yılında Hasret adlı bir şiiri besteleyerek Yapı ve Kredi Bankası’mn Melodi ödülü’nü kazandı. Aynı yıl İstanbul Belediye Kon-
servatuvan’nda armoni, derleme ve koro dersleri vermeye başladı. Bir süre orkestrada vurma çalgılar çaldı ve İstanbul Üniversitesi gençlik korosunu yönetti. 1968’de Hamburg’da koro yönetmenliği yaz kurs-lanna ve Salzburg’da orkestra yönetmenliği kurslanna katıldı. Alman hükümetinin çağrılısı olarak, İlhan Usmanbaş, Necü Kâzım Ak-
ses, Mithat Fenmen, vb’yl özel bir inceleme gezisin İstanbul Şehir Operası’nı sonra da İstanbul Devlet C da koro şefi yardımcı! çalıştı.
TRT çoksesli korosunun sırasında açılan sınavlarla ması ve TRT adına Van türkü derlemesi yapan Ce;
70
1975’te İstanbul Devlet Konservatu-van Armoni ve Kontrapunto Yüksek Bölümü’nü dışardan sınavla bitirerek, aynı kuruluşta solfej, armoni, koro ve çalgı bilgisi dersleri verdi; TRT İstanbul Çocuk Korosu’nu kurarak bu koroda öğretmenlik ve yöneticilik yaptı. TRT’nin 1971’de açtığı “Halk Türküsü Çokseslendir-me” yanşmasmda birincilik, Hafif Müzik ve Çocuk Şarkıları yarışmalarında birincilik, ikincüik, üçüncülük ve mansiyonlar aldı. Ayrıca 1978 yılında TRT Bando Müziği yarışmasında ödül kazandı. Günümüzde, Mimar Sinan Üniversitesi’ne bağlı İstanbul Devlet Konservatuvan’nda öğretim üyesi ve TRT çocuk korosu yönetmeni olarak çalışmaktadır.
YAPITLARININ ÖZELLİKLERİ
Cenan Akm’ın yapıtları geleneksel Türk müziğinden kaynaklanır. Zey-
bek, halay,horon biçimleri içindeki koro ve solo şarkılarında uzunhava-lar duyulur. Melodi çizgisini izlerken, çoksesliliğin gerektirdiği bütün araçlardan yararlanır. Geleneksel armoni ve Kemal İlerici sisteminin dörtlülere dayalı kuralları, müzik
tekniğinin temelini oluşturur. Müzı dili ve anlayışı Türk edebiyatının çe şitli aşamalarıyla bağıntılıdır. Söz gelimi ük bestesi Hasret, bir şiirii şarkılaştırılmış biçimidir. Bas v piyano için Rubailer, Yunus’tan De yişier, Destan, doğrudan doğruyı edebiyattan esinlenerek gerçekleş tirdiği bestelerdir. Orkestra İçin U Türkü’nün ilki olan Dumanlı Boğaz da da, Kemal Tahir’in Bozkırdah Çekirdek romanından esinlenmiştir Dağlar ve Karakoyun başlıklı piyan için yazılmış iki parçasında öne uzunhavanın acılı, buruk dili duyu lur; sonra kavalı yansıtan piyanc nun sesi ortaya çıkar.
Türkiye’de çoksesli müziğin yaygıı laşması için eğitim müziğine öneı verümesi ve bu amaçla okullard korolar kurulması gerektiğini savu nan Cenan Akın, bu görüşten yol çıkarak çocuk ve gençlik korolaı için elliyi aşkın şarkı bestelemiştir.
BAŞLICA YAPITLARI Op. 1 İlk Şarkılar (ses ve piyano için); Op. 2 Çocuk Bahçesi (ses ve piyano için); Op. 3 Altı Şarkı (piyano için); Op. 4 Küçüklerin Dünyası (piyano için); Op. 5 Halk Türküleri (koro için); Op. 6 Rubailer (bas ses ve piyano için); Op. 7 Sokaklayım
(bas ses ve piyano için); Op. 8 On Çocuk Şarkısı (basılmıştır); Op. 9 Sinan’ın Şarkıları (basılmıştır); Op.
10 Yunus’ tan Deyişler (solo-koro ve orkestra için); Op. 11 Kirtim Kirt (erkek korosu için); Op. 12 Uzun Hava ve Horon (piyano için); Op. 13 Orkestra İçin Üç Türkü (Bölümler:
Dumanlı Boğaz; Ağıt; Yiğitleme] Op. 14 Marşlar (ses ve piyano için] Op. 15 Dağlar-Karakoyun (piyan için); Op. 16 Duyuş (piyano için] Destan (orkestra için); Can Yurdm (karma koro için); On Bir Maı (karma koro için); Yayla’da (sol flüt için).
Icintı
Okyanuslarda ve denizlerde, su kütlelerinin belirli özellikler kazanarak yer değiştirmesi.
Akıntılar yer değiştirme nedenlerine ve su kütlelerinin yapışma göre çeşitli türlere ayrılır: Kıyı akıntıları, dalgaların kıyı yakınındaki hareketlerine bağlıdır; gelgit akıntıları, kıyı bölgelerinde görülür; boğaz akıntıları, denizler ve okyanuslar arasın-
daki su alışverişinden kaynaklanır. Ayrıca, rüzgârın neden olduğu akıntılar ve yoğunluk farklarından doğan akıntılar vardır. Bu son iki akıntı türü,okyanuslarda gözlenir.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*