DANİMARKA’NIN EN BÜYÜK LİMANI
Sjaelland adasının doğu kıyısında ve Amager adasının kuzey kenarında yer alan Kopenhag (danca Köbenhavn [tüccarların limanı]),Baltık denizinin ağzında, Almanya’yı İsveç’e bağlayan takımada üstünde gelişmiştir. Eski bir Viking kenti olan Kopenhag XII. yy’da piskopos Axel tarafından kuruldu (ilk adı Axelhus da buradan gelir), kısa sürede bir ticaret kenti haline geldi ve burjuvalar 1254’te belediye özgürlükleri elde ettiler. 1443’te Danimarka’ mn başkenti oldu, Christian IV’ün krallığı sırasında (1588-1648) kentin çevresi surlarla çevrildi, böylelikle İsveç kralı Kari X’a (1654-1660), ardından da İngiltere, Hollanda ve İsveç’ in birleşik filolarına karşı direnebildi (1700).
1800’de İngiliz filosu Kopenhag’ı bombaladı; kent Rusya ve İsveç’le birleşip İngiltere’ye karşı direndi. 1807’de savaşı kazanan İngiiizlef Danimarka filosunu ele geçirip kenti yerle bir ettiler. Elli yıl kadar sonra, Sund’dan geçiş parasının kaldırılması (1857) ve Kiel kanalının açılmasına (1894) karşılık Kopenhag bir serbest limanın kurulmasıyla eski refahına kavuştu. Ülkenin geri kalan kesimleriyle etkin bağlantıları bulunan ve modern bir altyapısı olan Kopenhag, Danimarka’ mn en büyük, her şeyden önce de bir dışsatım limanıdır (çıkan yükün 1 736
0001 olmasına karşılık, giren yük 10 519 0001’dur), ama İsveç ile Avrupa kıtası arasında alışverişi de sağlar, aynı zamanda önemli bir yolcu trafiğine sahne olur. Limanın gelişmesi kentin sanayileşmesine koşut olarak ilerlemiştir; Kopenhag firmaları en çok metalürji, gemi tezgâhlan (Bur-meister of Wain şantiyeleri), makine
ve elektrik yapılarına (gemi motorları, otomobiller, bisikletler) yönelmiştir ama, kimya (gübre, yağ), dokuma (konfeksiyon atölyeleri) ve besin (Tu-borg ve Carlsberg bira fabrikaları) sanayileri de vardır.
ÖNEMLİ BİR KÜLTÜR MERKEZİ
Andersen ve Kierkegaard’ın yurdu olan ve daha 1479’da bir üniversiteye sahip olan Kopenhag, ticaret ve sanayi etkinliklerine, önemli bir kültür ve sanat işlevini de eklemiştir (Ulusal Müze, Ortaçağ ve Yeniçağ Müzesi, Folklor Müzesi). Eski kent, limanın
çevresinde Sjaelland adasmda yarın daire biçiminde gelişmiştir, Kopen hag’m çoğu anıtları burada yer alır aralarında Avrupa Borsası’nı (1640] Rosenborg Şatosu’nu (1606-1617), ba rok üsluptaki Charlottenborg Şatosu nu, kralın oturduğu Amelienborg Şa tosu’nu (1760), 1807 bombardımanın dan sonra yeniden inşa edilen Nötre Dame Katedrali’ni, Yuvarlak Kule’j (1642), vb. sayabiliriz.
Hiç durmadan gelişmekte olan Koper hag,birçok kenti kapsayan(Frederikf borg, Gentofte, Sundbyerne, vb.) ge niş bir kentsel alanın çekirdeğini oluş turur. ı
PolonyalI gökbilimci (Torun, 1473-Frauenburg, 1543).
Krakow asıllı zengin bir tüccarın oğlu olan Mikolaj Kopernik, on yaşma doğru yetim kalınca, ilerde Warmia piskoposu olan dayısı tarafından evlat edinildi. Kesin olmamakla birlikte Kopernik’in ilk öğrenimini Torun’da yaptığı sanılır. Ama 1491’de Krakow’ da bulunduğu bir gerçektir. O dönemlerde Polonya’nm başkenti olan Kra-kow’da bütün Avrupa’da tanınan bir üniversite vardı. Kopernik bu üniversitede 1491-1495 yıllan arasmda öğ-
renim gördü, gökbilime ilk kez bu yıllarda ilgi duydu. 1495’te piskoposluk kurulu üyesi olmak istedi; ama 1489’dan beri Warmia piskoposu olan dayısının desteğine karşın, ona bu onur verilmedi. Kopernik bunun üzerine İtalya’ya gidip 6 Şubat 1497’de Bologna Üniversitesine yazıldı. Burada üç yıldan fazla bir süre kalarak kilise hukuku ile yunanca öğrendi. 1500’de Roma’ya giderek matematik dersi verdi. Dayısının 1497’de kendisine Frauenburg’da piskoposluk kurulu üyeliğini sağlaması üstüne, 1501’de
Polonya’ya geri döndü. Ama aynı y içinde yeniden İtalya’ya gidip Padı va’da tıp ve hukuk okumaya başlad 31 Mayıs 1503’te Ferrara’da kili? hukuku doktoru unvanım aldı, Am< Frauenburg piskoposlar kurulu sabi sızlanıyordu; bunun üstüne Kopemi 1506’da Polonya’ya dönerek göreviı başladı ve 24 Mayıs 1543’te ölüno ye kadar da buradan hiç ayrılmadı
KOPERNİK’İN ÇALIŞMALARI
Döneminin bütün büyük düşünürle
21
Solda:Ptolemaios sistemini yansıtan,
1661 ‘den kalma bir duzlemküre.
Sağda: Kopernik’in düzlemküresi. Ptolemaıos’un kuramlarına göre. Yer Evren’m hareketsiz olan merkeziydi. Kopernik, pythagorasçılann sezgilerine dayanarak Güneş’i Evren’in merkezine yerleştiren ve Yer ile gezegenlerin dönüşünü içeren daha basit bir sistem tasarladı.
Koral, Nuri Sami
Nuri Sami Koral 2312
gibi, Kopernik’in de çeşitli alanlara yönelik etkinlikleri olduysa da, asıl ünü gökbilim alanındaki çalışmalarından, hatta ölüm yılı olan 1543’te, Nümberg’de j. Rheticus ve A. Osian-der’in çabalarıyla basılan altı kitaplık De revolutionibus adlı yapıtından kaynaklanır. Söz konusu araştırmanın ilk yaklaşımda üç farklı öğeden oluşmuş olduğu söylenebilir. Birinci kitabın ilk on bir bölümünde Kopernik, güneş merkezli sisteminin temellerini ortaya koyar; bu amaçla yermerkezli sistemi tutan Aristoteles ve Ptolema-ios’u eleştirir. Kopernik için, Evren’ in merkezinde hareketsiz duran Yer değil, Güneş’tir. Basit bir gezegen durumunda bulunan Yer gökyüzünde, Güneş’in çevresinde bir yılda ve ken-
Türk bestecisi (Tekirdağ, 1908-İs-tanbul, 1990).
İlköğrenimini Tekirdağ’da yaptıktan sonra İstanbul Belediye Konserva-tuvan’na girerek, Cemal Reşit Rey ve Sezai Asal’la çalıştı; viyolonsel, armoni ve kontrapunto dersleri aldı.
İlk beste çalışmalarına öğrencilik yıllarında teksesli olarak başladı. 1933’te ilk çoksesli yapıtı olan, orkestra için İki Türkü adlı bestesini gerçekleştirdi. Konservatuvarı bitirdiği 1934’te de piyano için dört parça yazdı. 1937’de Bursa Belediyesi tarafm-
di çevresinde 24 saatte döner; ayrıca dönüş ekseni bir hareketten etkilenmektedir (Kopernik, yanılgıya düşerek, bu eksenin sabit yıldızlara göre sabit bir doğrultuda olması gerektiğine inanıyordu). Birinci kitabının son üç bölümünde, sisteminin ayrıntılı bir biçimde düzenlenmesi için gerekli olan matematiksel bilgileri (döneminde çok kullanılan trigonometri kavramları) verir. Son beş kitap, Evren’ in, güneşmerkezli varsayımına bağlı olarak, olabildiğince ayrıntılı ve eksiksiz bir betimlemesine ayrılmıştır. Ptolemaios’un Almageste adlı yapıtından on dört yüzyıl sonra De revolutionibus gökyüzünü eksiksiz betimleyen ilk yapıttır.
Kopernik zamanında, üç engel gökbi-
limin gelişmesini durduruyordu: merkezlik; Evren’in karşıt iki ev bölünmesi (Ay altı dünyası ve kozi gökyüzü hareketlerinin tümünü d sel bir düzgün hareketler bileşim line getirme gereği.
XVI. ve XVII. yy’larda, özellikle bilim ve fizik bilimleri alanlarında şeyin değişmesinde ve Kepler ile ( lei’nin çabalarıyla Newton meka ne ulaşılmasında, ilk yolu Kopej in açtığı bir gerçektir. Gerçekteı ilk engel olan yermerkezliğini y Kopernik oldu; onun ardından Gs yukarda sıraladığımız ikinci er yok etti; Kepler ise gökbilimi diû dairesel hareketler görüşünden tardı.
dan Bursa Müzikevi’ni kurmakli revlendirildi. Paul Hindemith’in d tıldığı bir törenle açılan bu müzikı de üç yıl müdürlük yaptı. Burs Uludağ adlı bir film için, Bursa j sine ait çalgıları ve halk ezgüerini ren pastoral bir orkestra müziği dı (Türkü). 1941’den sonra İstar da ilk çoksesli çocuk korosunu ku Aynı zamanda Şişli Terakki Lisesi uzun yıllar müzik öğretmenliği ya 1944’te “Kızılırmak”, “Sabah’ ‘ ‘Dans ’ ’ başlıklarından oluşan De adlı orkestra süitini yazdı. 1954’fc
marnladığı, büyük orkestra için yazılmış Beş Halk Dansı ‘nda beş ayrı halk oyununu sergiledi: Erzurum’dan Bar; Trakya’dan Karşılama; Kütahya’dan Kadın Oyun Havası; Ege’den Ağır Zeybek; İzmir’den Oyun Havası. (Bir bankanın düzenlediği uluslararası yarışmada birincilik almış olan bu yapıta iki piyano için düzenlemesi de vardır.)
Nuri Sami Koral’ın yapıtları, Türk halk müziğinin temel öğelerinden kaynaklanır. Besteci halk oyunlarındaki renk ve ritmi yumuşak bir armoniyle dokumuştur; müziği kolay anlaşılabilir modal yapıda ve yalın bir anlatım içinde sunar. Ayrıca bando müziği alanında birçok çalışma yapmış ve senfonik bando yapıtları da gerçekleştirmiş olan Nuri Sami Koral, 1959’da Libya kralının ülkemizi ziyareti nedeniyle Dışişleri Bakanlığı tarafından krala armağan edilmek üzere Kral Se-
BAŞLICA YAPITLARI
Orkestra için: Türkü (1933); Türkü (1937); Fantezi (1938); İki Türkü (1940); Demet (orkestra süiti, 1944); Ozan Süiti (1944-1981); Senfoni No. 1 (1950); Preiüd (1952); Beş Halk Dansı (1953-1954); Senfoni No. 2 (1957); Fırat’ın Öyküsü (senfonik şiir, 1985). Oda orkestrası için: Telli ve Nefesli Sazlar Kuarteti, No. 1 (1942); Telli ve Nefesli Sazlar Kuarteti, No. 2 (1946); Nefesli Sazlar Kuarteti, No. 3 (1948); Telliler Kuarteti, No. 4 (1951); Flütlü Kuartet, No. 5 (1969); Küçük Orkestra Eseri (1967).
lam Marşı ile Libya Ulusal Marşı’m bestelemiştir (bu marşlar hem bando, hem de senfoni orkestrasıyla çalınmak üzere düzenlenmiştir).
Solo ve orkestra için: Viyola Konçertosu (1943); Viyolonsel Konçertosu (1960); Harp ve Orkestra İçin Fantezi (1978); Trompet Konçertosu (1979); Korno Konçertosu (1979).
Solo çalgı için: Piyano İçin Dört Parça (1934); İki Türkü (piyano düzenlemesi, 1940).
Bando müziği: Büyük Bando İçin Mehmetçik Marşı (1955); Milli Türkü (1955); Libya Ulusal Marşı ve Kral Selam Marşı (1959); Kıbrıs Marşı (1965); Ürdün Ulusal Marşı’nın bando ve orkestra düzenlemesi.
Besteci 1969’da Libya Kültür Bakanlığı tarafından Devlet Konservatuva-rı’nı kurmak üzere Libya’ya davet edilmiştir. ■
ahlar
phıo\us) arka
‘ii: Strtipinin her a kas böliilleri İsınlar) inekledir.
yanında I
Hayvanlar dünyasınm, en azından embriyo yaşamları sırasında bir sırt-ipine sahip olmalarıyla nitelenen en gelişmiş dalı.
Notokorda olarak da adlandırılan sırt-ipi, sinir sisteminin altında ve sindirim borusunun üstünde, hayvanın bir ucundan öbür ucuna kadar uzanan bir çeşit bükülgen çubuktur. Çok şişmiş hücrelerden oluşmuştur, silindir biçiminde bir kılıf ve bir dış zarla sarılıdır, Ortaderi kökenli olan sırtipi bir destek organıdır.
Gömleklilerde (Tunicata ya da Uroc-hordata) kurtçukta bulunan sırtipi, başkalaşım sırasında kaybolur; bunların yalnızca ekliceler (Appendicula-ria) grubunda sırtipi bütün yaşam boyunca varlığım sürdürür. Örnek türü batrak (Amphioxus) olan kafatassız-larda (Cepbalochordata) da sırtipi bütün yaşam boyunca kalır. Omurgalılarda embriyo gelişmesi sırasında sırtipinin yerini omurga alır:Heromur sırtipinin çevresindeki sekiz kıkırdak yaydan oluşur. Bununla birlikte, yu-varlakağızhlar (Cyclostomata; sözgelimi, taşemen) ve Coelacanthus’da sırtipi erişkin halde de kalır. Kordalılar, sinir sistemleri sırt tarafında bulunan (Epineurina’ya bağlı olanlar) ve embriyo gelişmesinde oluşan blastoporları erişkinin ağzım değil de anüsünü oluşturan (Deutrosto-mia ’ya bağlı olanlar) sölomlu (beden boşluğu bulunan) çokhücreliler olarak tanımlanabilirler.
Kordalılarda ortak olan öbür özellikler arasında, ikiyanlı bakışım, bölüt-lere ayrdmış ortaderi, gömleklilerin
büyük bir bölümü dışmda eşeylerin ayrı olması, bir kalbin, ve çift sayıda böbreklerin bulunması sayılabilir.
Kordalılar dalı birçok altdala ayrılır. Aralarından biri, yalnızca durumu çok tartışmalı olan fosil organizmaları içine alan Calcichordata ’dır. Bunların sinir sistemlerindeki bazı özellikleriy-
le, omurgalılara yakın olan ve bir yere tutunarak yaşayan deniz hayvanları oldukları bilinir; Kambriyen’den Devonyen’e kadar yaşamışlardır. Gömlekliler altdalı ekliceler (Appen-dicularia), tulumlular (Ascidiaceae), basit tulumlular, bileşik tulumlular ve salpaları (Thaliacea) kapsar. Kafatas-sızlar altdalı batrağa (Amphioxus) in-
dirgenmiştir. Gömlekliler ve kal sızlar çoğu kez ilkelkordalılar ; chordata) adıyla belirtilirler. C galılar (Vertebra ta) altdalı, kuş] en önemlisidir. Kordalılarla kim zerlikler gösteren yarımkord. (Hemichordata) dalı, kordalıları mnda yer alır.
Doğu Asya’da yarımada.
Kuzeyde Çin ve S.S.C.B’yle sınırlı olan bu dağlık yarımada, Sarı Deniz ve Japon denizi arasında yer alır. 1945’ten bu yana yarımada üstünde karşıt bloklara bağlı iki devlet vardır; Kıızey Kore (Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti) ve Güney Kore (Kore Cumhuriyeti).
COĞRAFYA
Uzunluğu 800-900 km, genişliği 200 km dolaylarında olan Kore’nin büyük bölümü (toprakların % 75’i) dağlarla kaplıdır. Temeli İkinci Zaman’a ve Üçüncü Zaman’ın başlarına dayanan engebeler, Dördüncü Zaman’daki yanardağ etkinliklerinin izlerini taşır. Ama günümüzde etkin olan yanardağı yoktur. Doğu kıyısında, Japon denizinden dar ve düz bir kıyı şeridiyle ayrılan bir dağ sırası, Japon takımadalarının karşısında dimdik yükselir. Kuzeyden güneye inildikçe yükselti azalır: Çin sınırında Baektu dağının (Baektusan) yüksekliği 2 744 m’yi bulur; güneydeyse 1 000 m’yi geçen tepelerin sayısı azdır. Güneybatıda, So-baek sıradağları, kuzeydoğu-güney-batı doğrultusunda uzanan bir sırt oluşturur; sıradağ denize yaklaştıkça alçalır, sonra Cheju adasında yeniden ortaya çıkar, burada Halla dağının yüksekliği 1 950 m’yi bulur. Kuzey
Çin’e dönük olan batı cephesinc gebeler daha kolay geçit verir çekten de bu durum Kore’ye Çir sinin erkenden sızmasına olana] miştir; kıyısı çok girintili çıkmtılu çok sayıda adayla çevrilidir. Bat hesi alçak tepelerle alüvyon ova] dan oluşur.
şKoretde- taraçalı tarım | ’-alanlm.
Kuzey Koreli çocuklar.
Kore ırmakları hızlı akarlar ve ulaşıma elverişsizdirler; çoğu batı kıyısına yönelir. Ulaşıma elverişli tek akarsu kuzeyde Çin ile aradaki sınırı çizen Yalu’dur; Taedong, Han ve Kum ise batının bellibaşlı ovalarını sularlar. Doğu kıyısında, güneyde Naktong, Kore boğazına dökülür, kuzeyde Tümen’ in aşağı çığın S.S.C.B. sınırı boyunca uzanır. Kore’nin konumu, dağlık yapısı, Çin’in karşısında yer alması, ülkeyi iklim açısından bir geçiş bölgesine dönüştürür. Hem kara, hem de deniz iklimi özellikleri gösteren iklim kasımdan marta kadar soğuk ve kurudur. Bu, Çin’den gelen kış musonu dönemidir; hazirandan eylüle kadar, şiddetli yağışlar getiren muson rüzgârları estiği sıralarda hava ısınır, yağmurlar başlar. Bununla birlikte deniz etkisinin iklimi yumuşattığı güney kesiminde sıcaklık farkları kuzeydekinden çok daha azdır.
TARİH
Denizin içine doğru uzanan bir kale durumundaki Kore’ye bu ayrıcalıklı konumundan dolayı Çinli ve japon komşuları göz dikmişlerdir. Birkaç kez kuzeyden gelen göçebelerin istilasına uğrayan Kore, özellikle Çin uygarlığına kapılarım açmış ve Buddhacılığm Japonya’ya sızması sırasmda köprübaşı görevini yapmıştır. Koreliler, kökenleri ve dilleri bakımından Ural-Altay ailesindendirler ve Kuzeydoğu Asya’da yaşayan Tunguzların akrabalarıdırlar. Kore’de keşfedilen me-galitik kalıntılar, yerleşme başlangıcının Cilalıtaş devrinde gerçekleştiğini göstermiştir,
Kore’nin tarihi efsaneyle başlar: Ülkenin efsanevi kurucusu Tangun İ.Ö. XXIV. yy’da gökyüzünden inip Pyong-yang bölgesinde bir aşiret devleti kurdu. İ.Ö. XI. yy’da Çin, Kore’ye (o zamanki adıyla Çosen “sakin sabah ülkesi”) sızmaya başladı, egemenliğini ülkenin bir bölümünde İ.S. 313 yılına kadar sürdürdü. İ.Ö’. L yy’da Kore aşiretleri, bir araya gelerek üç krallık kurdular: Kuzeyde Buddhacılığm Kore’ye sızmasma (372) aracılık edecek olan Kokuryo; güneyde Paikçe ve Sil-la. 668’de ülke bu sonuncu krallığın çevresinde birleşti. O zamandan başlayarak Kore, Çin’deki Tang sülalesinin parlak kültür etkisinden yararlandı: Konfuçiusçuluk yayıldı, VI. yy’da resmi din olarak benimsenen Buddha-cılık doruk noktasına ulaştı. X. yy başlarında beş yüzyıla yakın bir süre ülkeyi yönetecek olan Koryo sülalesi (Kore’nin günümüzdeki adı buradan kaynaklanır) kuruldu. Kuzeyden gelen akmların 1270’e kadar sürüp gittiği bu dönemden günümüze kadar, önemli bir dinsel kalıntı olan ve 81 000 tahta parçasına kazılmış bulunan Budd-hacı Tripitaka’sı bozulmadan gelebilmiştir.
LİLER DÖNEMİ: 1392’de Li sülalesi tahta çıktı, aynı yıllarda Çin’de de Mingler, iktidarı ele geçirmişlerdi; bu sülalenin kralları başkenti Seul’e taşıdılar ve ülkeyi XX. yy’a kadar yönettiler. Böylece Konfuçiusçuluk Buddha-cılığın yerini alarak resmi din oldu ve Çin yazısının yerine 1446’da oluşturulan Kore’nin “hangul” alfabesi benimsendi. Bu sülalenin tarihinde başka iki önemli olay daha gerçekleşti: Koreliler bir yandan 1592’de japon istilacı Hideyoşi’ye karşı direniş gösterdiler; öte yandan da Lilerle Mançular Çin’e karşı güçbirliği yaptılar. Ancak Mançular 1644’te Çin’e egemen olduklarında Kore üstünde de bir egemenlik
hakları vardı.
XIX. vy da, aynı Çin gibi Kore de o zî mana kadar dış iûkelerle ilişkilere ki pılarını kapamışken, birdenbire Uzal doğu’da egemenlik savaşma girişıiı bulunan Batılı güçlerle Japonya ar* smda çekişme konusu oldu. Koreli n formcuların ülkeyi çağdaşlaştırma y lundaki çabalan, ulusal hareketleri canlanması, köylülerin ayaklanmak rı, hiçbiri artık çöküntü halinde bulı nan Li sülalesini uyuşukluğundan ku taramadı. Anarşi ve iktidar boşluğu] dan yararlanan Rusya ile Japonya, i kede nüfuz sahibi olabilmek için çs tışmaya girdiler, mücadeleyi japon^ kazandı. Japonların, 1894’te Çin ile £ riştiği savaştan sonra Kore’nin bağır sizliğim (1895) kabul ettirmeleriyl Çin’in yalnızca kağıt üstünde kala egemenlik haklarına son verildi; aı cak bu tarihten başlayarak, japonİE Kore’ye el koydular. Rus-japon savı şından zaferle çıktıktan sonra – Kon yi Japonya’nın himayesine aldık (1905), 1910’da da ilhak ettiler. Bu t rihten başlayarak japon istilası Kor de bir direniş hareketinin doğmasü yol açtı. Hareketi içerde, 1925’te k rulan Kore Komünist Partisi yönetl bu arada Syngman Rhee başkanlığı da geçici bir hükümet Çin’e yerleş! Kore bağımsızlığına ancak 1945’te, j ponya’mn yenilgiye uğramasında sonra kavuşabildi.
10 Ağustos 1945’te, A.B.D. birlikle: nin ülkenin güneyini işgal etmeleri den az önce S.S.C.B. ordusu kuzey 1* simine girdi. A.B.D. ve S.S.C.B., b: tiklerini 1948’de, iki büyük devlet oluşturdukları karma komisyonda K re’nin yeniden birleştirilmesi yolund ki pazarlıkların başarısızlıkla sonu lanması üstüne geri çektiler. Aynı y kuzeyde ve güneyde ayrı ayrı seçiı ler yapıldı ve böylece 38. enlemin h
23
Gıiney Kore ‘nin başkenti Seul de bir mağazanın vitrini.
f 2316
ililin
iki yanında iki devlet kuruldu: Kuzeyde Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti (ya da Kuzey Kore), güneyde Kore Cumhuriyeti (ya da Güney Kore). Çok geçmeden Kuzey Kore, A.B.D’nin Güney Kore’yi desteklemek amacıyla uluslararası düzeyde sürdürdüğü baskıdan tedirgin olarak, Güney Kore’ye saldırdı: 25 Haziran 1950’de Kuzey Kore ordusu 38. enlemi aştı. Bunun üstüne Birleşmiş Milletler Örgütü, Güney Kore’yi desteklemek için birlik göndermeyi kararlaştırdı (bu birlik içinde Tahsin Yazıcı komutasındaki Türk gücü de yer aldı ve Kunuri’de Kuzey Kore’yi destekleyen, kendisinden çok kalabalık olan Çin kuvvetlerini yendi). Böylece başlayan Kore savaşı 27 Temmuz 1953’te ateşkes yapılıncaya kadar sürdü.