wiki

AĞIT

Ölünün arkasından, ölü­
nün iyiliklerini, ölümünden duyulan acıları manzüm olarak, belli bir makamla söylemek. Daha
ziyâde meşhûr kimselerin ölümünden sonra veya
toplu felâketlerden sonra daha çok kadınlar tarafından söylenir. Erkekler daha ziyâde ağlayarak de­
ğil de, yazarak söylerler.
Türklerde ağıdın târihi çok eskilere dayanır.
Türklerde Orhun âbidelerinde Bilge Kağan’ın ağ­
zından kardeşi Kültigin’in ölümü ele alınır. Ayrı­
ca eski Türklerde yuğ merasimlerinde kamlar veya  bahşılar ölünün defni sırasında münâsib bir zamanı gözleyerek kopuzları ile yas şiirleri terennüm
ederlerdi. Divânu Lugat-it Türk’te “yug veya sagu” diye ağıttan bahsedilir. Alper Tunga’nın mersiyesi yanında başka mersiyelere de yer verilir.
Ağıdın makâmı ve söylenişi bölgelere göre
değişir. Ağıt törenine belli kişiler değil, her isteyen
katılabilir.
Dünyâ milletlerinde ağıt, mersiye türünün ortaya çıkmasına sebeb olmuş ve şiirler yazılmıştır.
Rivâyete göre ilk mersiye, Hâbil’in ölümü üzerine hazret-i Adem tarafından söylenmiştir.
Hemen her millette görülen ağıdın İslâmiyetten önce Araplarda mühim bir yeri vardı. Bunun
için para ile husûsî ağlayıcı kadınlar tutulmuştur.
Ancak İslâmiyet’in gelmesi ile sevgili Peygamberimiz sesli ağlamayı yasaklamış ve bunun ölü için
eziyet olduğunu bildirmiştir. Buna rağmen, ölü­
nün yakınları bu acı karşısında yine kendilerini
tutamayarak sesli şekilde ağlamışlardır. Bu en çok
propaganda vâsıtası yapılarak, müslüman toplulukların merhametini sömürmek için şiîlerde gö­
rülmektedir. Bu fırka güyâ Peygamber torunlarının
derdiyle dertlenmek için muharrem âyinleri yapmışlardır. İran edebiyâtında daha çok bu konuyu iş­
leyen zamanla bizim edebiyâtımızda da bir tür olarak gelişen Maktel-i Hüseyn kısaca Maktei adlı
eserler yazılmıştır. Buna karşılık İran edebiyâtında, Mevlid türünden eserler yazılmamıştır.
Sâdece ölünün ardından değil, harplerin ortaya çıkardığı felâketler de ağıt şeklinde işlenmiştir.
Bilhassa halk şâirleri koşma nazım şekli ile uzun
destanlar yazmışlardır. Bu durum yerine göre şahısların ölümü için de söz konusudur.
Türk edebiyâtında mersiye türünün mühim
yeri vardır. Pâdişâhların, şehzâdelerin ölümü ile
pek çok mersiye yazılmıştır. Bu durum günümüze
kadar devâm edegelmiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir