Ölünün arkasından, ölünün iyiliklerini, ölümünden duyulan acıları man- züm olarak, belli bir makamla söylemek. Daha ziyâde meşhûr kimselerin ölümünden sonra veya toplu felâketlerden sonra daha çok kadınlar tarafından söylenir. Erkekler daha ziyâde ağlayarak değil de, yazarak söylerler. Türklerde ağıdın târihi çok eskilere dayanır. Türklerde Orhun âbidelerinde Bilge Kağan’ın ağzından kardeşi Kültigin’in ölümü ele alınır. Ayrıca eski Türklerde yuğ merasimlerinde kamlar v<»
Yeni Rehber Ansiklopedisi 224
ya bahşılar ölünün defni sırasında münâsib bir zamanı gözleyerek kopuzları ile yas şiirleri terennüm ederlerdi. Divânu Lugat-it Türk’te “yug veya sagu” diye ağıttan bahsedilir. Alper Tunga’nın mersiyesi yanında başka mersiyelere de yer verilir. Ağıdın makâmı ve söylenişi bölgelere göre değişir. Ağıt törenine belli kişiler değil, her isteyen katılabilir. Dünyâ milletlerinde ağıt, mersiye türünün ortaya çıkmasına sebeb olmuş ve şiirler yazılmıştır. Rivâyete göre ilk mersiye, Hâbil’in ölümü üzerine hazret-i Adem tarafından söylenmiştir. Hemen her millette görülen ağıdın İslâmiyet- ten önce Araplarda mühim bir yeri vardı. Bunun için para ile husûsî ağlayıcı kadınlar tutulmuştur. Ancak İslâmiyet’in gelmesi ile sevgili Peygamberimiz sesli ağlamayı yasaklamış ve bunun ölü için eziyet olduğunu bildirmiştir. Buna rağmen, ölünün yakınları bu acı karşısında yine kendilerini tutamayarak sesli şekilde ağlamışlardır. Bu en çok propaganda vâsıtası yapılarak, müslüman toplulukların merhametini sömürmek için şiîlerde görülmektedir. Bu fırka güyâ Peygamber torunlarının derdiyle dertlenmek için muharrem âyinleri yapmışlardır. İran edebiyâtında daha çok bu konuyu işleyen zamanla bizim edebiyâtımızda da bir tür olarak gelişen Maktel-i Hüseyn kısaca Maktei adlı eserler yazılmıştır. Buna karşılık İran edebiyâtın- da, Mevlid türünden eserler yazılmamıştır. Sâdece ölünün ardından değil, harplerin ortaya çıkardığı felâketler de ağıt şeklinde işlenmiştir. Bilhassa halk şâirleri koşma nazım şekli ile uzun destanlar yazmışlardır. Bu durum yerine göre şahısların ölümü için de söz konusudur.
Türk edebiyâtında mersiye türünün mühim yeri vardır. Pâdişâhların, şehzâdelerin ölümü ile pek çok mersiye yazılmıştır. Bu durum günümüze kadar devâm edegelmiştir.
AĞIT
10
Tem