son devir hikâye ve romancısı; şâir ve gazeteci. 1886 yılında Selânik’e bağlı Katerina ile Alasonya kasabaları arasındaki bir dağ köyünde doğdu. Asıl adı Enis Avni’dir. Önceleri Enis Avni, sonraları ise, Aka Gündüz adıyla eserler verdi. İlk tahsilini Serez’de İncili Mek- tebde ve Selânik’deki Şemsi Hoca Mektebinde tamamladı. Bir müddet Selânik Askerî Rüşdiyesine devâm ettiyse de 1896 Yunan Harbi esnâsında Eğ- rikapı Rüşdiyesine nakledildi. Daha sonra İstanbul’a gelerek Mekteb-i Sultânîsinin idâdî kısmı, Edirne Askerî İdâdîsi ve Kuleli Askerî İdâdîsinde okudu. Hastalığı sebebiyle Harbiyenin ikinci sınıfından ayrıldı. Paris’e giderek bir müddet Güzel Sanatlar Okulu ve Hukuk Fakültesine devâm etti. Ancak hiç birini bitiremeden üç yıl sonra geri döndü. 1910 yılında Selânik’e sürgün edildi. Ada- na’daki Ermeni olayları üzerine oraya tâyin olunan Bahriye Nâzın Cemâl Paşanın maiyetinde on dört ay Vilâyet Meclisi İdâre Başkâtibi olarak çalıştı.
Yeni Rehber Ansiklopedisi 309
gamberlik vazifesini tebliğ edeli 13 sene olmuştu. Hac mevsimi gelmişti. Mus’ab bin Umeyr ile berâber, Medîneli 73 erkek ile 2 Müslüman kadın Mekke’ye geldiler. Hacdan sonra hepsi birinci bî- atta olduğu gibi, Peygamberimizle Akabe’de buluştular. Burada yapılan görüşmeler sırasında Medine’den gelen Müslümanlara Peygamber efendimiz İslâmiyeti anlattı ve; “Allahü teâlâya ibâdet etmeniz ve hiçbir şeyi O’na ortak koşmamanız; kendim ve Eshâbım için olan şartım, bizi barındırmanız, bana ve Eshâbıma yardımcı olmanız, kendinizi savunduğunuz, koruduğunuz şeylerden bizleri de korumanızdır.” buyurdu. Yapılan konuşmalardan sonra, bîat için gelenler arasından Berâ bin Ma’rûr; “Seni hak din ve kitap ile peygamber gönderen Allahü teâlâya and olsun ki, çoluk çocuğumuzu koruyup, savunduğumuz gibi, seni de koruyacağız. Biz, ahde vefâ ve sadâkat göstermek, önünde, canlarımızı fedâ etmek ar- zûsundayız. Bizimle bîatlaş yâ Resûlallah!” dedi. Bundan sonra bîat edecek olanlar hep bir ağızdan; “Biz Peygamberimizden, mallarımız ziyân olsa da, yakınlarımız öldürülse de vazgeçmeyiz.
O’ndan hiçbir zaman ayrılmayız. Bu yolda ölmek var, dönmek yok!” dediler. Sonra da sevgili Peygamberimize dönerek; “Yâ Resûlallah! Biz bu ahdimizi yerine getirirsek, bize ne vardır?” diye suâl ettiler. Peygamber efendimiz o zaman;, “Allahü teâlâmn râzı olması ve Cennet var!” buyurdular. Orada bulunan her kavmin temsilcileri, ka- vimleri adına söz verdiler. İlk önce hazret-i Es’ad bin Zürâre; “Ben, Allahü teâlâya ve O’nun Resû- lüne verdiğim sözü yerine getirmek, canımla ve malımla O’na yardım husûsundaki vâdimi gerçekleştirmek üzere bîat ediyorum.” diyerek, Peygamberimizle müsâfeha etti. Arkasından her biri, bîatı bu şekilde tamamlayıp; “Allahü teâlâmn ve Resûlünün dâvetini dinleyip, boyun eğerek kabûl ettik.” diyerek, sevinçlerini ve teslimiyetlerini arz ettiler. Böylece, Resûlullah’m uğrunda canlarını ve mallarını büyük bir teslimiyetle ve bağlılıkla ortaya koydular. Burada kadınlar ile yapılan bîat sâdece söz ile yapılmıştı.
Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sel- lem; “Allahü teâlâya hiçbir şeyi ortak koşmamak, iftirâ, hırsızlık ve zinâ etmemek, çocuklarını öldürmemek, yalan söylememek, hayırlı işlere mu
Mekke ile Medîne arasında, Akabe Bîatların’ın yapıldığı yerde sonradan inşâ edilen mescid.
da “Ehl-i sünnet vel-cemâat mezhebi” denir. Diğerleri bozuk fırkalar olup, bunlara”Bid’at ehli” veya “fırak-ı dâlle” yâni sapık fırkalar adı verilmektedir. Peygamber efendimiz bir hadîs-i şerifinde bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Ümmetim îtikâdda yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır; birisi kurtulup Cennet’e gidecek, diğerleri Cehenneme gideceklerdir. Kurtulan fırka, benim ve Es- hâbımm yolunda olan fırkadır.” Ehl-i sünnet ve cemâat mezhebini bildiren îti- kâd imâmları ikidir. Bunlar; İmâm-ı Ebû Mansur Mâturîdî ile İmâm-ı Ebü’l-Hasen Eş’arî’dir. Bu ikisinin bildirdiği îmân esasları aynıdır. Eş’arî ve Mâturîdî, Selef-i sâlihînin (daha önce gelen büyük İslâm âlimlerinin) bildirdikleri îtikâd ve îmân bilgilerini açıklamışlar, kısımlara bölmüşler, insanların anlayabileceği şekilde açıklayıp, yazmışlardır. Bunların îtikâdları, inanışları; Eshâb-ı kirâmın ve Tâbiînin ve sonraki âlimlerin inanışlarıdır. (Bkz. Ehl-i Sünnet). Akâid konusunda ilk eser yazan İmâm-ı Azâm Ebû Hanîfe’dir. Eserin ismi El-Fıkh-ül-Ekber’dir. En meşhûr akâid kitaplarından biridir. Yazılan meşhûr akâid kitaplarından bâzıları şunlardır: El-Fıkh- ul-Ekber, Akâid-i Nesefîyye, Akâid-i Adudiyye, Beyân-u Ehl-is-Sünneti vel-Cemâa, Usûl-üd-Dîn, Emâlî Kasidesi, El-Akîdetüt-Tahâviyye vb.
AKA GÜNDÜZ
12
Tem